RÛM SÛRESİ - 11. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ (20)
O’nun ayetlerindendir sizi bir tür topraktan yaratması. Sonra aniden siz yayılan ölümlüler oldunuz. (20)
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ
O’nun ayetlerindendir sizi bir tür topraktan yaratması.
İsim cümlesi | Vâv-u isti’nâfiyye |
Mübteda | Haber |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | Harf-i mevsûl | Mecrur | Cârr |
Mefûlün bih GS | Fâil | Mefûlun bih | Fiil | Muzâfun ileyh | Muzâf |
Mecrur | Cârr |
تُرَابٍ | مِنْ | هُوَ | كُمْ | خَلَقَ | أَنْ | هُ | آيَاتِ | مِنْ | وَ |
وَ: Vâv-u isti’nâfiyyedir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
آيَاتِ: “Ayetler” demektir. Tekili آيَة dir. Ayet gösterge demektir. ءيي kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir kimse ya da bir şey hakkında onun bilinmesini sağlayacak bir işaret koymak manasındadır. Bu mastar manasından konulan işaret manasında آيَة “gösterge” anlamında isimdir.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. 17. ayetteki Allah’a racidir.
آيَاتِهِ: “O’nun ayetleri” demektir. Allah’ın ayetleridir. Allah’ın ayetleri denilince insanların aklına Kuran ayetleri gelmektedir. Astronomik olaylar, canlıların ve insanın yaratılışı, doğa olayları Allah’ın bilinmesini sağlayan işaretler olduğu için hepsi Allah’ın ayetleridir. Kuran’daki ayetler de Allah’ın ayetleridir. Çünkü onlar da Allah’ın bilinmesini sağlayan işaretlerdir. Kuran’ın harfleri de Kuran’ın ayetleridir. Çünkü onlar da Kuran’ın bilinmesini sağlayan işaretlerdir.
مِنْ آيَاتِهِ: “O’nun ayetlerinden” demektir.
أَنْ: Harf-i mevsuldür. Mastar harfidir. Sonrasında gelen sıla cümlesi ile beraber bir mastarı ifade eder. Bu mastar harfinin özelliği kendisinden sonra gelen muzari fiili nasb etmesidir. Burada kendisinden sonra mazi fiil gelmiştir. Mazi fiiller mebni oldukları için nasb edilmezler.
خَلَقَ: “Yarattı” demektir. خلق kökünden birinci bâbdan üçüncü tekil şahıs eril mazi fiildir. Var olan başka bir şeyden yeni bir şey üretmek, biçimlendirmek manasındadır.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyan kimseye hitaben insanlar ifade edilmektedir. Hangi çağda kim okursa okusun onlar için geçerli olduğundan insan türünün fertlerini ifade etmektedir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
تُرَابٍ: “Toprak” demektir. ترب kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan تَرَبٌ mastarı yüzeyinde küçük, narin, yumuşak taneciklerden bir tabaka oluşması manasındadır. Bu mastar manasından gelen تُرَابٌ “bir şeyin yüzeyine yayılarak onu kaplayan küçük yumuşak tanecik” anlamında ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Istılahi olarak yerin yüzeyini kaplayan küçük yumuşak tanecikler yani “toprak” manasındadır. Erildir. Çoğulu تَرَائِبُ dur. Ancak burada تُرَابٍ şeklinde nekre gelmiştir. Oysa toprak cins isimdir. Cins isimler başına harf-i tarif alırlar. Burada “toprak” manasının olması için التُّرَابِ şeklinde marife gelmesi gereklidir. Bu durumda anlamı “bir toprak” veya “bir tür toprak” manasına gelir. Bu da toprak manasından uzaklaşıp ıstilahi (terminolojik) bir mana vermemiz gerektiğini göstermektedir.
خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ: “Sizi bir tür topraktan yarattı” demektir.
أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ: “Sizi bir tür topraktan yaratması” demektir.
مِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ: “O’nun ayetlerindendir sizi bir tür topraktan yaratması” demektir.
Burada أَنْ harf-i mevsulünün (mastar harfi) sıla cümlesi mazi fiil cümlesidir. Genellikle bu harf-i mevsul ile muzari fiil kullanılır. Muzari fiil kullanıldığında muzari fiil nasb edilir ve mensub olur. Mazi fiiller mebni olduğu için irabları değişmez. Muzari fiil kullanıldığında gelecek zamanda gerçekleşecek bir durum ifade edilir. Mazi fiil kullanıldığında geçmiş zamanda gerçekleşen bir durumdan bahsedilir.
Bu ayet o anda Kuran’ı okuyana hitap etmektedir. Kuran’ı okuyan herkesin yaratılması geçmiş zamandadır. İnsan türünün yaratılması da geçmiş zamandadır. Sıla cümlesinin mazi olmasının sebebi budur.
Buradaki تُرَابٍ kelimesine cins isim olup nekre gelmesi nedeniyle terminolojik bir anlam verilmesi zorunluluğu doğmuştur. O zaman şu soruyu sorarız: Kuran her çağdaki bilimlerin terminolojik ifadelerinin bir karşılığını barındırır mı? İnsanın döllenmeden doğuma kadar bütün aşamalarını bildiğimiz çağda bu evrelerin her birine Kuran’da karşılık bulursak Kuran bütün çağların terminolojik ifadelerini barındırıyor demektir. Bütün bilim dallarının terim kitabı Kuran olmalıdır. Bunu yaptığımız zaman Kuran bize bütün bilimlerde ışık tutacaktır.
Kuran’ın inişi 14 asır önce gerçekleşmiş ve hiçbir ilmi özelliği olmayan bir kavim içine inmiştir. Böyle bir kavme inmiş olmasına rağmen hem o kavme bir şeyler ifade etmeli hem de çağlar üstü olarak binlerce yıl ötesinde âlim insanlar okuduğu zaman da onlara başka bir şey ifade edebilmelidir. Kuran bunu göstermiş ve aynı zamanda meydan okumuştur. Benzeri bir kitabın hiçbir zaman getirilemeyeceğini iddia etmiştir. Bu durumda Kuran’ın dili bu mükemmel özelliğe sahip bir dil olmalıdır.
Peki, o günün toplumları içinde son derece geride olan, bedevi hayatı yaşayan bir toplumun dili nasıl olmuş da bu özellikleri taşıyan bir dil olmuştur? Burada dikkat edilmesi gereken nokta Peygamberin ve Peygamberin topluluğunun Arap olması nedeniyle Kuran’ın Arapça inmesi midir? Durum böyle değildir. O toplumun dili yüzyıllar boyunca Kuran için hazırlanmış ve Kuran’da kullanılacak olan kelimeler de o toplumda Allah tarafından kullandırılmış ve topluluk Kuran için hazırlanmıştır. Diğer toplulukların uygarlığından direk olarak etkilenmemiş bir topluluk seçilmiş ve çöller içinde olan konum nedeniyle diğer insanların gelmesi için cazip olmayan bir yer belirlenmiştir. Zaten Kâbe İbrahim Peygamber tarafından Allah’ın istediği yerde çok önceleri inşa edilmiştir. Bu da hazırlığın bir delilidir.
