ANKEBÛT SÛRESİ - 61. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ (67)
Kesinlikle bizim çevrelerinden insanlar kapılıyor halde iken güvenli haram kıldığımızı görmediler mi? Güveniyorlar batıla mı ve görmezden geliyorlar Allah’ın nimetini mi? (67)
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ
Kesinlikle bizim çevrelerinden insanlar kapılıyor halde iken güvenli haram kıldığımızı görmediler mi?
أَ: Soru hemzesidir (همزة الاستفهام). “Mı, mi” demektir. Her zaman cümlenin başına gelir. Buna sadaratu-l kelâm hakkı denir. Hatta önceki cümleleri bu cümleye bağlayan وَ ve فَ bağlaçları bile soru hemzesinden sonra gelir. Sonrasındaki kelimeyi (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelen kelimeyi) sorunun konusu yapar. Bu nedenle soru cümlelerinde sorunun konusu olan kelime cümledeki görevi ne olursa olsun bu hemzeden hemen sonra gelerek (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelerek) cümlenin ikinci kelimesi olur. “Mı, mi” anlamına gelen ikinci bir soru harfi هَلْ dir. Soru hemzesi her zaman soruya cevap istemek için gelmez. Elifin güç etkisi nedeniyle asıl amaç soru değildir. Arkasından gelen kelimeye cümlede önem katarak soru manasını oluşturur.
وَ: “Ve” demektir. İsti’nâfiye edatıdır. Cümle soru hemzesiyle başladığı için soru hemzesinden sonra gelmiştir.
لَمْ: “-medi, -madı” anlamında olumsuzluk edatıdır. Fiil cümlesi başına gelen bazı edatlarla olumsuz hale getirilir.
Olumsuz fiil cümlesi yapma metotları:
1.Mazi fiilin başına مَا olumsuzluk edatını getirmek: Geçmişte olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlak değildir. Olumsuz olan hüküm daha önceden gerçekleşmiş olabilir.
2.Muzari fiilin başına لَمْ olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَمْ tarafından cezm edilir. Geçmişte olumsuzluğu ifade eder. Ancak burada olumsuzluk mutlaktır. Yani olumsuz olan hüküm daha önceden hiç gerçekleşmemiştir.
3.Muzari fiilin başına مَا olumsuzluk edatını getirmek: Şimdiki zamanda olumsuzluğu ifade eder.
4.Muzari fiilin başına لَا olumsuzluk edatını getirmek: Gelecek zamanda olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlaktır. Gelecekte hiç gerçekleşmeyecek bir hüküm için bu olumsuzluk şekli kullanılır.
5.Muzari fiilin başına لَنْ olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَنْ tarafından nasb edilir. Gelecek zamanda olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlaktır. Gelecekte hiç gerçekleşmeyecek bir hüküm için bu olumsuzluk şekli kullanılır. لَا ile olandan farkı bunun te’kîd (kesinlik) ifade etmesidir.
6.Muzari fiilin başına لَمَّا olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَمَّا tarafından cezm edilir. Yakın geçmiş zamanda olumsuzluğu ifade eder. Ancak burada farklı olan durum hükmün her an gerçekleşebilecek olması ama sözün söylendiği ana kadar gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle Türkçeye çevrilirken “henüz olmadı” şeklinde çevrilir.
Olumsuz fiil cümlesi | Anlamı |
مَا فَعَلَ | Yapmadı |
لَمْ يَفْعَلْ | Hiç yapmadı |
مَا يَفْعَلُ | Yapmıyor |
لَا يَفْعَلُ | Yapmayacak |
لَنْ يَفْعَلَ | Asla yapmayacak |
لَمَّا يَفْعَلْ | Henüz yapmadı |
يَرَوْا: “Görürler” demektir. Suretin şekil, renk ve hareketini gözle veya beyinle idrak etmek ve bilmek demektir (يدرك ويعلم شكل ولون وحركة الصورة بعينه التي في رأسه أو بعين قلبه وفؤاده التي في نفسه). رءي kökünden gelmiştir. Üçüncü bâbdan meczum muzari üçüncü çoğul şahıstır. Başına gelen لَمْ nedeniyle meczum olmuştur. Merfu hali يَرَوْنَ şeklindedir. Reyde gözle görmek şart değildir. Bu nedenle görüş anlamına da gelmektedir. Bunun göstergesi olarak göz kapalıyken uykuda görülen رُؤْيَا (rüya) kelimesi de bu kökten gelmiştir. Görme duyusunu ifade eden kelime ise بَصَر dır. Bir varlığın kendisini değil o varlığın şeklini kâğıda çizsen, özelliklerini orada ifade etsen o varlığı rey etmiş olursun. Bizzat o varlığı görmen gerekmez. Biz bugün tarih öncesi canlıları basar etmiyoruz, rey ediyoruz.
لَمْ يَرَوْا: “Hiç görmediler” demektir. Başta gelen لَمْ olumsuzluk edatı anlamı geçmiş zamanın mutlak haline getirir. “Hiç görmediler” anlamı ortaya çıkar. Geçmişten şimdiye kadar ki zaman da bir kere bile görmediler anlamı çıkar. Geçmiş zamanda başka zamanlarda gördüler ama kastedilen zaman için “görmediler” ifade edilmek istenseydi مَا رَأَوْا şeklinde gelirdi.
أَلَمْ يَرَوْا: “Hiç görmediler mi” demektir. Burada soru amacıyla gelmiş bir soru yoktur. Burada mana “görmeleri gerekirdi” şeklindedir.
أَنَّا: “Kesinlikle biz” demektir. Aslı أَنَّنَا dır. Huruf-u müşebbehe bi-l fiilden olan أَنَّ ile “biz” anlamındaki zamir birleşince أَنَّنَا olmuş ve sonra okuma kolaylığından dolayı أَنَّا şeklinde kısaltılmıştır.
أَنَّ + نَا أَنَّنَا أَنَّا
أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.
جَعَلْنَا: “Kıldık” demektir. Bu fiil iki mef’ûl alır. İlk mef’ûle ikinci mef’ûl vasfını kazandırmaktadır. İkinci mef’ûl sıfattır. Birinci mef’ûl o sıfatın artık onda gerçekleştiği kimse/ şeydir. Örneğin جَعَلْنَا عَائِشَةً جَمِيلَةً (Ayşe’yi güzel kıldık/Ayşe’yi güzelleştirdik) derseniz ilk mef’ûl Ayşe’dir, ikinci mef’ûl güzeldir. İlk mef’ûl ikinci mef’ûlü artık sıfat olarak kazanmıştır.
حَرَمًا: “Haram” demektir. حرم kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir şeyin, bir fiilin birisi için men edilmiş, engellenmiş olması manasındadır. Bu manadan gelerek حَرَم engellenmiş hale gelen manasından “haram” anlamında isimdir. Kuran’da yakın manalı iki kelime daha geçmektedir: حَرَام (Harâm) ve حُرْمَة (Hürmet). حَرَام da arada bir elif vardır. Bu elif söylenmeyi uzattığı gibi manayı da uzatmaktadır. Harâm engellenmenin sürekli olmasıdır. Haramda ise engellenme sürekli değildir. Belli bir dönemi içerir. O dönem sona erdiğinde bu haramlık biter. حَرَام ın (Harâmın) çoğulu حُرُم dur. حُرْمَة (Hürmet) ise haramlara, yasaklara uyma demektir. Yasaklara saygı göstermedir. Çoğulu حُرُمَات dır.
Kuran’da harâm sıfatıyla geçen tamlamalar şunlardır:
Tamlama | Anlamı |
الشَّهْرَ الْحَرَامَ | Harâm ay |
الْبَيْتَ الْحَرَامَ | Harâm ev |
الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ | Harâm mescid |
الْمَشْعَرَ الْحَرَامَ | Harâm me’şâr |
Buna ilaveten لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَأَنْتُمْ حُرُمٌ (Maide 95) “Avı siz harâmlar iken öldürmeyin” şeklinde insanların kendilerinin harâm olması geçmektedir. Bu harâmlar çağlar boyunca değişmeyecektir.
Hürmet ise Kuran’da iki kere çoğul olarak geçmektedir.
الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ
Haram ay haram aya mukabildir. Haramlara uyma karşılıklıdır. Size karşı kim sınırı aşarsa siz de size karşı sınırı aşmasının misli ile ona karşı sınırı aşın. (Bakara 194)
Nehiy bir fiilin yapılmamasını istemek demektir. Haram bir nehiydir ama özelleşmiş nehiydir. Fâile, mef’ûle, zamana, mekâna, hale göre değişir. Mescid-i haram yere özel haramken haram aylar zamana özel haramdır. Normalde yapılabilen bir fiil özel bir durum nedeniyle haram haline gelebilir. Normalde nikah akdi içinde yapıldığında cinsel ilişki haram değilken nikah akdi dışında yapıldığında haram haline gelmektedir (fâile ve hale göre haram). Normalde avlanmak haram değilken hacda avlanmak haram haline gelmektedir (fâile, hale ve zamana göre haram). Normalde savaşmak haram değilken haram aylarda haram haline gelmektedir (zamana göre haram). Mescid-i haram bölgesinde savaşmak haramdır (mekâna göre haram). Normalde yemek yemek helâlken domuz eti yemek haramdır (mef’ûle göre haram). Haramlar karşılıklılık ilkesine sahipken nehiy böyle değildir. Bu ilke nedeniyle haram ayda sizinle savaşırlarsa sizin savaşmanız haram değildir. Ancak nehy edilen bir fiil için karşılıklılık ilkesi söz konusu değildir. İsrail Oğullarına riba (faiz) nehy edilmişken bize haram edilmiştir. Haramlarda tersi de olur. Domuz eti yemek haramken ölüm tehlikesi durumunda yenilebilir. Nehiy olsaydı ölüm tehlikesinde bile yenemezdi.
آمِنًا: “Güven içinde olan” demektir. ءمن kökünden dördüncü bâbdan eril ism-i fâildir. حَرَمًا ın sıfatıdır. ءمن kökü Kuran’da 4.bâb ve if’âl bâbından gelir. 4.bâbda harf-i cersiz, على harf-i ceri ve بِ harf-i ceri ile gelir. İf’âl bâbında harf-i cersiz, لِ harf-i ceri ve بِ harf-i ceri ile gelir.
FİİL | BÂB | H.CER | MÂNA |
أَمِنَ | Sülasi Mücerred 4. Bab | | Birine güvenmek, kötü bir olayın veya durumun gerçekleşmesinden emin olmak |
أَمِنَ | Sülasi Mücerred 4. Bab | على | Birine bir şeyi/birini aynen geri almak üzere güvenmek (emanet etmek) |
أَمِنَ | Sülasi Mücerred 4. Bab | بِ | Birine bir şeyi mislen geri almak üzere güvenmek |
آمَنَ | Sülasi Mezid (Rubai)-İf’al | | Güven vermek |
آمَنَ | Sülasi Mezid (Rubai)-İf’al | لِ | Birinin geçmişine ve o anına güvenmek |
آمَنَ | Sülasi Mezid (Rubai)-İf’al | بِ | Birinin o anı dahil geçmişine ve geleceğine güvenmek |
حَرَمًا آمِنًا: “Güvenli haram” demektir. Bu şekilde Kuran’da iki kere geçmektedir.
وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
“Eğer seninle beraber hüdaya uyarsak yerimizden kapılırız” dediler. Onlara ledünümüzden rızk olarak ona her şeyin semerelerinden toplanılıyor olan güvenli haramı imkân sağlamadık mı? (Kasas 57)
Bu ayette güvenli haramın bir imkân olduğu ve ona her şeyin semeresinin rızık olarak toplanıldığı söylenmektedir. Güvenli haram demek orada belli şartlar altında haramların olduğu ve bu haramların güvenlik için konduğu yer veya topluluk demektir. Günümüzde de toplulukların kuralları vardır. Bu kurallar güvenlik için konuyorsa o topluluk güvenli haramdır. Hüdaya uyunca ellerindeki imkânları kaybedeceklerini ve başka topluluklar tarafından kapılacaklarını düşünmektedirler. Ayetin devamında aslında güvenli haram bir topluluk imkânının sağlandığı ve bu topluluğa rızkın da semereler olarak toplanılarak geldiğini söylemektedir. Onlar bu topluluktaki harâmların (faiz gibi) imkânlarını kaybettireceklerini düşünmektedirler. Kooperatiflerin, şirketlerin sözleşmeleri vardır, partilerin tüzükleri vardır, devletlerin anayasaları vardır. Bunların amaçları güvenliği sağlamaktır. Bunun için belirli sınırlamalar, yasaklar getirilir. İşte bunlar harâm değil haramdır. Dikkat edilmesi gereken bunların Allah’ın helallerini harâm etmemesi, harâmlarını da helal etmemesidir.
Bu iki ayetten de anlaşılmaktadır ki حَرَمًا آمِنًا sıfattır ve bu sıfata sahip olan yer/topluluk vardır. Güvenlidir. İnsanlar başka topluluklar tarafından kapılmazlar. Bu kapılma silah zoruyla da olabilir, sessizce araklayarak da olabilir. Değerli olan insandır. Günümüzde ise insan değersizleştirilmiştir. Mültecilik müessesesi ile insanlar arada bırakılmaktadır. Ne misafirdirler ne de vatandaştırlar. İnsanların ülkemize gelmesini istememek son derece yanlıştır. Tam tersine diğer ülkelerden insanları bize getirmeye çalışmalıyız. Ne kadar insan gelirse o kadar bereket ve verimlilik olur ve o kadar güçlü oluruz. İnsanlarını kaptıranlar kaybederler. İnsanlarını kaptırmayanlar güvenli haramdırlar. Çok fazla vatandaşı mülteci olarak başka yerlere giden ülkeler âmin haram (güvenli haram) değildir. Ülkemize pek çok yerden insan gelmekte, bir taraftan da insanlarımız kapılmaktadır. İnsanlarımızı kaptırmadan her yerden insanların akın etmesini sağlarsak, vatandaşlarımız olurlarsa ülkemiz dünyanın süper gücü olur, zulmetmeyen, adil ülke olarak insanların güvenle gelmek istediği, vatandaşı olmak için can attığı ülke olur. Biz de onları alır, vatandaş yapar ve gücümüze güç katarız.
وَ: Hâl vâvıdır. Kendisinden sonra gelen cümleyi bulunduğu cümledeki bir öğenin (sâhibu-l hâl) hâli yapar.
يُتَخَطَّفُ: “Kapılıyor” demektir. خطف kökünden dördüncü bâbdan gelmiştir. Bir şeyi saklandığı yerden hızlı ve beklenmedik bir şekilde alıp uzağa taşımak, gizlice araklamak manasındadır.
النَّاسُ: “İnsanlar” demektir. ءنس kökünden çoğul camid isimdir.
مِنْ: “-den” demektir.
حَوْلِ: “Çevre” demektir. حول kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak halinin, durumunun, yapısının değişmesi manasındadır. Bu mastar manasından değişme zamanı manasında حَوْل “yıl (10 ay)” anlamında, ism-i zaman manasında camid isimdir. Aynı zamanda değişme mekânı manasında حَوْل “çevre” anlamında, ism-i mekân manasında camid isimdir.
هِمْ: “Onlar” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
حَوْلِهِمْ: “Onların çevresi” demektir.
يُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ: “Çevrelerinden insanlar kapılıyor” demektir. Hâl cümlesidir.
وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ: “Çevrelerinden insanlar kapılıyor halde” demektir.
جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ: “Çevrelerinden insanlar kapılıyor halde iken güvenli haram kıldık” demektir.
أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ: “Kesinlikle bizim çevrelerinden insanlar kapılıyor halde iken güvenli haram kılmamız” demektir.
لَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ: “Kesinlikle bizim çevrelerinden insanlar kapılıyor halde iken güvenli haram kıldığımızı görmediler” demektir.
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ: “Kesinlikle bizim çevrelerinden insanlar kapılıyor halde iken güvenli haram kıldığımızı görmediler mi?” demektir.
جَعَلْنَا fiili yukarıda belirttiğimiz gibi iki mef’ûl alır. İkinci mef’ûl sıfat iken birinci mef’ûl o sıfatı kazanandır. Varsayılan olarak birinci mef’ûl marife, ikinci mef’ûl nekredir. Bazen ikisi de özel koşullarda nekre olabilir ama hazf durumunda nekre söylenmişse marife olan hazf edilmiş, marife söylenmişse nekre olan hazf edilmiştir. Bu ayetteki bu cümlede ise tek mef’ûl vardır ve bu da nekre olduğundan ve sıfatsal bir ifade olduğundan ikinci mef’ûldür. Birinci mef’ûl neden hazf edilmiştir? Güvenli haram sıfatını kazanan nedir? Kuran çağlar üstüdür. Kuran’ı sadece peygambere indiği dönemi düşünerek değerlendirirsek hazf edilen Mekke’dir dememiz gerekir ki pek çok mealde bu şekilde anlamlandırıldığını görürsünüz. Hazf edilmiştir çünkü her dönemde farklıdır. Aynı dönem içinde başka başka yerlerde de farklıdır.
İkinci mef’ûl | Birinci mef’ûl | Kılma fiili |
حَرَمًا آمِنًا | … | جَعَلْنَا |
Birinci mef’ûl ülkeleri olur, beldeleri olur, kooperatifleri olur, şirketleri olur, partileri olur. Her çağda her şartta değişir. Güvenli haram kılınan, güvenlik için belirli haramları olan her tür topluluk olur. Buradaki güvenlik sadece can güvenliği değildir. Mal güvenliği gibi her türlü güvenliktir.
Burada “görmediler mi” ifadesi cevap istenen soru amacıyla değildir. “Görmüyorlar, görmeleri gerekir” denmektedir. Görmeleri gereken nedir? Kendileri değil Allah çeşitli vasıtalarla onların topluluğunu güvenli haram kılmıştır. Gücün kaynağını kendileri sanmaktadırlar. Gemiden karaya çıkmışlar, Allah onları güvenli haram bir topluluk kılmıştır. Bunu kendi başarıları sanmaktadırlar.
أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ
Güveniyorlar batıla mı ve görmezden geliyorlar Allah’ın nimetini mi?
أَ: Soru hemzesidir (همزة الاستفهام). “Mı, mi” demektir.
فَ: İsti’nafiyye edatıdır. Öncesi ile sonrası arasında bağlantı kurmaktadır. Soru hemzesinin önceliğinden dolayı ondan önce gelmesi gereken bu harf ondan sonra gelmiştir. Fâ-u ta’liliyyedir.
بِ: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir. يُؤْمِنُونَ fiilinin mef’ûlünün önüne gelmiştir.
الْبَاطِلِ: “Geçersiz” demektir. بطل kökünden isimdir. İkinci bâbdan بَطَلَ - يَبْطِلُ şeklinde bir işin, bir amelin, bir fiilin, bir şeyin işe yaramaması, hükümsüz olması, ürün vermemesi, geçersiz olması manasındadır. حقق kökünden hakkın zıttıdır.
يُؤْمِنُونَ: “İman ederler, güvenirler” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Fâili içinde olan merfu muttasıl zamir olan cem vâvıdır (يُؤْمِنُونَ).
بِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ: “Güveniyorlar batıla” demektir. Cümle devrik cümledir. Mef’ûl harf-i ceriyle beraber fiilden önce gelmiştir. Bunun sebebi soru hemzesidir. Sorulan şey bu hemzeden hemen sonra gelmek zorunda olduğundan mef’ûl öne alınmıştır.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir.
بِ: “-ı, -i” demektir. Harf-i cerdir. يَكْفُرُونَ fiilinin mef’ûlünün önüne gelmiştir.
نِعْمَةِ: “Nimet” demektir. نعم kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan نَعَمٌ mastarı kendinde mutluluk, hoşluk, rıza ve kabullenme hissetmek manasındadır. Buradan “mutluluk, hoşluk sebebi olan” anlamından gelerek “nimet” anlamında ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Dişildir. Çoğulu أَنْعُمٌ ve نِعَمٌ dur. Nimetten yararlanan normalin üstünde iyi olma durumuna sahiptir. İşte normalin üstünde iyi olma durumunu sağlayan şey nimettir. Nimet kelimesinin Kuran’da farklı kullanımları vardır:
نَعْمَة (Nemet) de bir çeşit nimettir. Nimetin kalıbı فِعْلَة dir. Nemetin kalıbı ise فَعْلَة dir. İlk harfin harekesinin fetha ya da kesre olması anlam değişikliğine yol açmaktadır. Bir web kaynağında aradaki fark çok güzel anlatılmıştır:
"نِعمة" بكسر النون: اسم هيئة، على وزن (فِعلة)، ويدل على الحالة الدائمة التي لا تفارق صاحبها.
"نَعمة" بفتح النون: فهي اسم مرة، على وزن (فَعلة)، ويدل على وقوع النعمة مرة واحدة.
“Nimet” Nûnun kesresiyle: İsmi heyettir, (فِعلة) vezni üzerine ve sahibinde değişmeyen daimî hale delalet eder.
“Nemet” Nûnun fethasıyla: O ismi merredir, (فَعلة) vezni üzerine ve nimetin bir defa vuku bulmasına delalet eder.
Nemet olup biter, nimet ise süreklidir.
نَعْمَاء (Ne’mâ) da bir çeşit nimettir. Kalıbı ise فَعْلَاء dır. Bu da bir web kaynağında çok güzel anlatılmıştır:
الفرق بين النعماء والنعمة : أن النعماء هي النعمة الظاهرة وذلك أنها أخرجت مخرج الأحوال الظاهرة مثل : الحمراء والبيضاء، والنعمة قد تكون خافية فلا تسمى نعماء.
Ne’mâ ve nimet arasındaki fark: Ne’mâ zahir nimettir ve bu onun zahir hallerin mahrecinden çıkarılmasındandır: الحمراء ve البيضاء, gizli olan nimet ne’mâ olarak isimlendirilmez.
فَعْلَاء kalıbı renkleri, sakatlıkları gösteren sıfat-ı müşebbehedir. Bu da onların açıkça görünmesinden dolayıdır. Bu kalıp camid isimlerde de kullanılınca zahiriliğe (açıklığa) delalet eder. Bu nedenle ne’mâ da bir nimettir ama nimetin açıkça ortada olan şeklidir.
Çiftlik hayvanları da nimet olduğundan, insanların normalden daha iyi durumda olmalarını sağladığından النَّعَم olarak adlandırılırlar. Çoğulu da الْأَنْعَام dır.
اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
نِعْمَةِ اللَّهِ: “Allah’ın nimeti” demektir.
يَكْفُرُونَ: “Görmezden gelirler” demektir. Üçüncü şahıs çoğul merfu muzari malum fiildir.
بِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ: “Görmezden geliyorlar Allah’ın nimetini” demektir.
بِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ: “Güveniyorlar batıla ve görmezden geliyorlar Allah’ın nimetini” demektir.
أَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ: “Güveniyorlar batıla mı ve görmezden geliyorlar Allah’ın nimetini mi?” demektir.
Burada tek bir soru hemzesi vardır ama iki soru vardır. Soru hemzesi soru için gelmez. Burada soru sorulanlar batıla güvenmekte ve aynı zamanda da Allah’ın nimetini görmezden gelmektedirler. İkisini beraber yapmaktadırlar. Eğer ayrı ayrı yapsalardı أَوَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ أَوَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ şeklinde gelecekti. Bunları yapmamaları gerektiği ifade edilmiştir.
Batıla iman yani batıla güvenmek geçersiz olana, fayda etmeyecek olana, ürün vermeyecek olana, gelip geçici olana güvenmek demektir.
Burada küfredilen yani görmezden gelinen Allah’ın nimeti nedir? Tekil gelmiştir, çoğul gelmemiştir, أَنْعُمُ اللَّهِ veya نِعَمُ اللَّهِ denmemiştir. Bu nedenle tek bir nimettir. Bu da onların topluluklarının güvenli haram kılınmasıdır. Önceki ayetteki metaforun devamıdır. Gemiye binmişler, karaya çıkmışlardır. Hedeflerine ulaşmışlardır. Karaya çıkınca Allah’ın dinini O’nun için saflaştıracaklarına dair dua etmişler ve görmezden gelmek yani küfretmek için şirke girmişlerdir. Karaya çıktıktan sonra güvenli haram olan topluluklarında bunun Allah’ın nimeti olduğunu görmezden gelmişler, batıl olana, ürün vermeyecek olana, fayda etmeyecek olana güvenmeye başlamışlardır. Güç ellerindedir ama batılın peşindedirler. Küfretmek için şirki gerçekleştirmişler sonra da batıla iman etmişlerdir.
Avrupa Birliği gibi Allah’ın görmezden gelindiği toplulukların peşinden gitmek batıla güvenmektir, çoğunluk sistemine güvenmek, onun içinde başarılar elde etme çabasında olmak batıla iman etmektir. Allah onlara güç vermiştir, güvenli haram haline gelmişlerdir. Artık insanlar onların çevresinden kapılıp gitmiyor, tam tersine onlara katılmak istiyorlardır. Bu nimetin değerini anlamamışlar, bu nimeti görmezden gelmişler batılın peşine düşmeye devam etmektedirler. Buradaki soru hemzesi “bunları yapmayın” demektir. Bir uyarıdır.
Güvenli haram olmak çok büyük bir nimettir, Allah’ın nimetidir. Görmezden gelinmemeli ve bunun hakkı verilmelidir. Hüdaya uyulmalıdır. Bakara suresinin en başında söylendiği gibi hüda muttakiler için Kuran’dır. Hüdamız Kuran harâmları açıklamıştır. Bizim haramlarımız hüdanın harâmlarıyla uyumlu olmalıdır. Onlar hüdaya uyunca kapılacaklarını sanmaktadırlar, oysa tam tersidir. Hüdaya yani Kuran’a uyulmadığı takdirde elimizdeki güvenli haram olma nimeti elden gider. Bu şekilde güvenli haram olan nice topluluklar Allah’ın gönderdiği felaketlerle yok olmuştur. Yerlerinde yeller esmektedir.
İstanbul
12 Kasım 2022
M. Lütfi Hocaoğlu