ANKEBÛT SÛRESİ - 57. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (62)
Allah, rızkı kullarından istediği için açar ve onun için ölçülü verir. Kesinlikle Allah her şeyi bilicidir. (62)
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ
Allah, rızkı kullarından istediği için açar ve onun için ölçülü verir.
اللَّهُ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir. İsim cümlesinde mübtedadır.
يَبْسُطُ: “Açar” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Faili müstetir هُوَ dir. Mübtedanın rabıt zamiridir. Allah’a racidir. بَسْط “açmak, sermek, yaymak” demektir. قَبْض ın zıttıdır. El ile beraber kullanıldığında eli açmak deyimi cömertlik manasındadır.
الرِّزْقَ: “Rızık” demektir. Yiyecek ve içeceklerden oluşur. Canlıların biyolojik olarak ihtiyacının olduğu maddelerdir. Giyecekler buna dahil değildir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
مَنْ: “Kimse” anlamındadır. Umumi ism-i mevsuldür. Şuurlu varlıklar için kullanılır. Arkasından sıla cümlesi gelir. Sıla cümlesinde bu ism-i mevsule dönen bir aid zamiri vardır. Eril tekil zamir döner. هُوَ veya هُ zamiri döner. Eril zamir dönmesi sadece erkekleri ilgilendirdiği anlamında değildir. Hem erkek hem de kadınları kapsar. Tekil zamir dönmesi de tek bir kişiyi ilgilendirdiği anlamında değildir. Hem tek kişiyi hem iki kişiyi hem de çok kişiyi kapsar. Bu nedenle umumi ism-i mevsuldür. Eril tekil zamir dönmesi gramatik bir kuraldır. Bazen de eril çoğul zamir döner. مَا da مَنْ gibi umumi ism-i mevsuldür, şuursuz varlıklar için kullanılır. Hem şuursuz hem şuurlu varlıklar varsa مَا kullanılır.
يَشَاءُ: “İster” demektir. Bir durumu, bir varlığı, bir işi dilemek, istemek manasındadır. Talep etmek demek değildir. Birisinden bir şeyi istemek demek değildir. Kendi içinden istemek, olmasını istemek demektir. Fâili müstetir هُوَ dir. Allah’a racidir.
مَنْ يَشَاءُ: “İstediği kimse” veya “isteyen kimse” demektir. İki anlama da gelmektedir. Bunun sebebi “aid zamiri” kavramıdır. يَشَاءُ nun fâili müstetir هُوَ dir. Mef’ûlü ise mahzuf هُ dur.
Aid zamiri fâil olan müstetir هُوَ olursa anlam “isteyen” şeklinde olur, mef’ûl olan mahzuf هُ ise anlam “istediği” şeklinde olur. Bu nedenle iki anlamın da verilmesi uygundur. Ancak öncelik aid zamirinin mef’ûl olan mahzuf هُ olduğu anlamın tercih edilmesindedir.
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | İsm-i mevsûl |
Fâil Aid zamiri | Mefûlun bih | Fiil |
هُوَ | هُ | يَشَاءُ | مَنْ |
İsteyen kimse |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | İsm-i mevsûl |
Fâil | Mefûlun bih Aid zamiri | Fiil |
هُوَ | هُ | يَشَاءُ | مَنْ |
İstediği kimse |
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
عِبَادِ: “Kullar” demektir. Tekili عَبْد dır. عبد kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan عِبَادَةٌ mastarı birisinin varlığını ve gücünü kabul edip onun için çalışmak manasındadır. Bu mastar manasından عَبْد “kul” anlamında isimdir.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Allah’a racidir.
عِبَادِهِ: “O’nun kulları” demektir. Allah’ın kullarıdır.
مِنْ عِبَادِهِ: “O’nun kullarından” demektir.
مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ: “Kullarından istediği” demektir.
يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ: “Rızkı kullarından istediği için açar” veya “rızkı kullarından isteyen için açar” demektir. Öncelik mef’ûlün âid zamiri olduğu durumun tercih edilmesidir. Bu durumda “rızkı kullarından istediği için açar” anlamına gelir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ cümlesine يَقْدِرُ لَهُ cümlesini atfetmektedir.
يَقْدِرُ: “Ölçülü verir” demektir. Üçüncü şahıs tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. Allah’a racidir. Kökü قدر dir. Birisi için bir şeyi ince bir hesapla sınırlandırmak demektir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
هُ: “O” demektir. مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ (kullarından istediği kimse)ye racidir.
لَهُ: “Onun için” demektir.
يَقْدِرُ لَهُ: “Onun için ölçülü verir” demektir.
يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ: “Rızkı kullarından istediği için açar ve onun için ölçülü verir” demektir.
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ: “Allah, rızkı kullarından istediği için açar ve onun için ölçülü verir” demektir. Burada rızkı açılanla ölçülü verilen farklı kullar mıdır, yoksa aynı kul mudur? Eğer farklı kul olsaydı zamir dönmez izhar edilirdi. اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لِمَنْ يَشَاءُ (Allah, rızkı kullarından istediği için açar ve istediği için ölçülü verir) şeklinde gelirdi.
يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ
İstediğini bağışlar ve istediğine azab eder. (Ali İmran 129)
يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ
İstediğine yolu kaybettirir ve istediğine yol gösterir. (İbrahim 4)
Bu ayetlerde مَنْ يَشَاءُ tekrar edildiğinden bağışlananla azab edilenler farklı, yolu kaybettirilenlerle rehberlik edilenler farklı kimselerdir. Oysa Ankebut suresindeki bu ayette مَنْ يَشَاءُ tekrar edilmemiş, ikincisinde هُ zamiri dönmüştür. Buna göre rızkı açılan ve ölçülü verilen aynı kullardır. Bazen rızık açılır, bazen ölçülendirilir.
Bu ayetten “eğer rızkı Allah açıyorsa rızık için bizim çalışmamızın bir etkisi yok” anlamı çıkmakta mıdır?
وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Yalnızca Allah’ın istemesiyle isteyebilirsiniz. Kesinlikle Allah alîmdir, hakîmdir. (İnsan 30)
وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Yalnızca alemlerin rabbi olan Allah’ın istemesiyle isteyebilirsiniz. (Tekvir 29)
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ
Bir şey için kesinlikle ben onu yalnızca Allah’ın istemesiyle yarın yapacağım de. (Kehf 23-24)
Bizim bütün istediklerimiz ancak ve ancak Allah’ın istediklerinin içinden gelmektedir. Allah’ın istemesi demek kuantum uzayında o seçeneği yaratması demektir. Allah’ın istediği kimseye rızkı açması demek kuantum seçeneklerinden rızkının açılmasını hak etme seçeneğini tercih ederek rızkının açılmasını hak eden kimseye rızkını açması demektir. Böylece o seçeneği seçen kimse de aslında rızkının açılmasını istemiş olmaktadır. İstediği kimseye rızkını açması da rızkını açmayı isteme kuantum seçeneğini tercih ederek rızkını açmayı hak eden kimseye rızkını açması demektir. O seçeneği seçen kimse de rızkını açmayı istemiş olmaktadır. Rızkını ölçülü vermesi de ölçülü rızık isteme kuantum seçeneğini tercih ederek rızkının ölçülü olmasını hak eden kimsenin rızkını ölçülü vermesidir. Böylece ölçülü rızkı o kimse kendisi istemiş olmaktadır.
Allah bütün seçenekleri yaratmıştır. Bunlar geçmişten zamanın duracağı ana kadar olan bütün seçeneklerdir. Bu seçeneklerden her biri bir şeydir. İyi ve kötü bütün şeyleri Allah yaratmıştır. Hepsi Allah’ın meşietidir. Bu nedenle Allah meşiet etmeden biz hiçbir şeyi meşiet edemeyiz. Bu seçenekler (şeyler) içinden belli seçeneği seçtiklerinde Allah’ın bol rızık seçeneğine girmiş olurlar, belli seçeneği seçtiklerinde de Allah’ın ölçülü rızık seçeneğine girmiş olurlar. Allah’ın istediğine bol rızık ve ölçülü rızık vermesi hep bu mekanizma içindedir. İstediği kimse bu seçenekleri seçen kimsedir. Bu şekilde aynı zamanda isteyene bol rızık vermesi ve ölçülü rızık vermesi de gerçekleşmiş olmaktadır. Siz bol rızık seçeneğini seçerseniz Allah’ın bol rızık vermeyi istediği kimse olmuş olursunuz. Başka bir zamanda da ölçülü rızık seçeneğini seçerseniz ölçülü rızık vermeyi istediği kimse haline gelmiş olursunuz.
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Bir şeyi irade ettiği zaman O’nun emri yalnızca ona ol demesidir ki hemen olur. (Yasin 82)
Eğer Allah bu şeylerden birini irade ederse o şey yani o seçenek gerçekleşir. Başka bir seçenek gerçekleşmez. İrade ettiği şey daha önceden yarattığı şeydir. O yüzden ona ol demektedir. Var olan bir şeye ol demektedir. Bütün şeyler Allah tarafından önceden yaratılmıştır. Biz o şeyleri seçeriz ve seçtiğimiz şeyle Allah’ın hidayet etmek, dalalet etmek, azab etmek, rahmet etmek, rızkı açmak, rızkı ölçülü vermek istediği kimselerden biri olabiliriz. Eğer Allah o şeylerden birinin olmasını irade ederse o şey gerçekleşir. Kimse o şeyin yani o kuantum seçeneğinin gerçekleşmesini önleyemez. Eğer Allah irade etmezse bizim tercihlerimizin süperpozisyonu şeklinde olaylar gerçekleşir.
Bu ayette Allah rızkı açar denmektedir. Rızık gelir veya rızkı verir denmemektedir.
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ آمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْتِيهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ
Allah huzur içinde emniyetli karyeyi örnek verir. Onun rızkı her yerden bol bol geliyordu. (Nahl 112)
Bu ayette rızkı her yerden gelen kasabadan bahsetmektedir.
Verme değil, açma kullanılmasının sebebi rızkın açılıp ölçülü verildiği kimsenin rızkı elde etmeye çalışan, çabalayan kimse olmasıdır. Eğer rızık için çalışmayan, çaba göstermeyen kimse olsaydı rızık verilmiş olurdu, açılmış olmazdı.
فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ
Hangisi yiyecek olarak temizse baksın, size (bize) ondan bir rızık getirsin. (Kehf 19)
Mağara ashabı baasları sonrasında içlerinden birini rızık getirmeye gönderiyorlar. Burada kendilerine rızık getirilenler rızık elde etme çabası içinde değildirler. Rızık onlara doğrudan getirilecektir. Rızkının açılma ve ölçülü verilme durumunda olanlar ise rızkı elde etme çabasında olanlardır.
Rızkı verme veya rızkın gelmesinde rızık sana gelir. Rızkı açmada kendin elde edersin. Açılırsa rızık oradan alırsın, kapanırsa alamazsın. بَسْط “açmak, sermek, yaymak” iken zıttı قَبْض dır. Türkçedeki kabza kelimesi de buradan gelmektedir. Avcunuzu açarsanız بَسْط, kapatırsanız قَبْض olur. Ayette بَسْط in zıttı olan قَبْض değil قَدْر kullanılmıştır. Bunun sebebi rızkı Allah’ın tamamen kapatmaması, ölçülü vermesidir.
İki ayet öncesinde rızıklandırır demekteyken burada rızkı açar ve ölçülü verir demektedir. Rızıklandırmayı dabbeler ve insanlar için kullanmaktadır. Rızkı açma ve ölçülü vermeyi ise kulları için kullanmaktadır. Rızıklandırma demek önüne rızkı koymak demek değildir. O rızık vermedir. Rızıklandırma onun için uygun rızıkları oluşturma ve vücudunun bu rızıklar için uygun halde olması ve bunlardan faydalanabilecek biyokimyasal ve fizyolojik mekanizmalara sahip olması demektir. Dabbelerin ve insanların rızıklandırılması budur. Bir ineğe yem içinde et parçaları ekleyerek yemi yedirirseniz o rızıklanmış olmaz. Çünkü kendisine uygun olmayan bir yiyeceği yemiş olur. Rızıklanma çaba sarfederek veya sarfetmeden de olur. Rızkı açma veya ölçülü verme ise rızık için çaba sarfetme ile rızka ulaşma ile gerçekleşir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus “kullarından” (مِنْ عِبَادِهِ) ifadesidir. Başka ayetlerde “kullarından” (مِنْ عِبَادِهِ) takyidi yapılmadan da geçmektedir.
“Kullarından” ibaresi geçmeyen ayetler:
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ | Rad 26 |
إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ | İsra 30 |
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ | Rum 37 |
قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ | Sebe 36 |
أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ | Zümer 52 |
لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ | Şura 12 |
“Kullarından” ibaresi geçen ayetler:
يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ | Kasas 82 |
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ | Ankebut 62 |
قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ | Sebe 39 |
Hem مَنْ hem de مِنْ عِبَادِهِ geçmesi önemlidir. مَنْ şuur sahibi varlıklar için kullanılır. Her şuur sahibi varlık zaten Allah’ın kuludur. Bu durumda مِنْ عِبَادِهِ takyidi niçin gelmiştir? مَنْ ifadesi türler için de kullanılır.
وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ
Allah her dabbeyi sudan yarattı. Onlardan karnı üzerinde yürüyen ve onlardan iki ayağı üzerinde yürüyen ve onlardan dört üzerinde yürüyen vardır. (Nur 45)
Bu ayette olduğu gibi dabbelerden tür anlatılmak istenince şuurlu varlıklardaki gibi مَنْ kullanılır. Bu nedenle burada مِنْ عِبَادِهِ ile takyid edilmiştir. Böylece vurgu şuurlu varlıklara yapılmıştır. Şuursuz varlıkların rızkı dışlanmıştır. Buradaki مِنْ cinsin beyanı için gelmişse “kullarından olan istediğine” anlamına gelir. Eğer teb’îz için olursa “kullarının bir kısmından istediğine” anlamına gelir.
Bu durumda “Allah neden kullarına rızkı devamlı olarak açmayıp zaman zaman açıp zaman zaman ölçülendirmektedir” sorusu sorulabilir?
وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ
Allah kulları için rızkı açsaydı yerde azarlardı. Ancak istediği şeyi ölçü ile indirir. (Şura 27)
Sorunun cevabı bu ayettedir. Allah rızkı tamamen açmamıştır. Tamamen açsaydı insanlar bağy ederlerdi. Azarlar, taşkınlık yaparlardı. İnsanın yaratılışı budur. Yaratan yarattığını bilmektedir. Rızık elde etme çok kolay olsaydı artık birbirlerini ezmeye başlarlardı. Yeni hedefler doğardı. Birbirlerine hâkim olma duygusu, üstünlüğü ele geçirme duygusu ile yeryüzü son derece güvensiz ve yaşanamaz hale gelirdi. İnsanlar rızık çabası içinde oldukları zaman ancak denge meydana gelmektedir. Allah dengeyi böyle kurmuştur.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta “malı açma” değil, “rızkı açma” ifadesi şeklinde gelmektedir. Oysa insanlar mal elde etmeye de çaba sarfetmektedirler. Rızık yiyecek ve içeceklerdir, giysiler bile rızka dahil değildir. “Karnım doyuyor, mal bana lazım değil” diyen çok nadir insan vardır.
وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ
Onlara (mukatebe yapma çabasındaki kölelere) Allah’ın size verdiği malından verin. (Nur 33)
Bu ayette Allah’ın mal vermesi ifadesi geçmektedir. Malı açmamakta, vermektedir. Malın fazlalığı bizim çabamızla değildir. Zenginlik Allah tarafından verilmektedir. Zenginlik bir üstünlük değildir. Zengin olan malından daha çok harcama mükellefiyetindedir. Malını daha çok koruma derdindedir. Aklı malındadır. Malını korumalı ve yönetmelidir. Malı az olanlar ise bu açıdan rahattırlar. Geçici bir hayatta çok malı olmak bir üstünlük getirmemektedir.
قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ
De ki ey mülkün maliki olan Allah, istediğine mülkü verirsin ve istediğinden mülkü çekip alırsın ve istediğini aziz edersin ve istediğini zelil edersin. (Ali İmran 26)
Mülk yönetim demektir, mal demek değildir. Allah yönetimi istediğine verir. İstediğinden de söker alır. İstediğini aziz kılar, istediğini zelil kılar. Burada kastedilen yönetim harf-i tarifledir. Herhangi bir yerin yönetimi değildir. Allah’ın istediği yönetimdir. Mülk rızık gibi açılıp kapanmaz, verilir ve elinden alınır.
إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Kesinlikle Allah her şeyi bilicidir.
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir.
اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
بِ: “-ı” demektir. Harf-i cerdir.
كُلِّ: “Her” demektir. Kendisinden sonra nekre bir kelime gelirse o kelimenin işaret ettiği her varlığı ifade eder.
شَيْءٍ: “Şey” demektir. شيء kökünden gelmiştir. Üçüncü bâbdan mastar olarak bir durumu, bir varlığı, bir işi dilemek, istemek manasındadır. Bu mastar manasından istenilen, dilenen manasında شَيْءٌ “şey” anlamında isimdir. Çoğulu أَشْيَاءُ dur.
كُلِّ شَيْءٍ: “Her şey” demektir.
عَلِيمٌ: “Bilici” demektir. Mübalağalı ism-i fâildir. Bilmenin mübalağalı olduğunu gösterir. Mübalağasız olsaydı عَالِم (bilen) şeklinde ism-i fâil olurdu.
بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ: “Her şeyi bilici” demektir.
إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ: “Kesinlikle Allah her şeyi bilicidir” demektir. عَلِيمٌ Allah için nekre gelmiştir. Allah’ın her şeyi bilmesi bizim için belirsizdir. Bu nedenle nekredir. Bizim anlayamayacağımız, anlamlandıramayacağımız bir şekilde her şeyi bilmektedir. Her şey Allah’ın kuantum uzayında yarattığı bütün seçeneklerdir. Allah bütün seçenekleri bilmektedir. Zaten bütün seçenekleri O yaratmıştır. O’nun yaratmadığı bir seçenek var olmadığı için o seçeneği biz seçemeyiz.
Rızkı açma ve ölçülü verme cümlesinden sonra bu cümle gelmiştir. İkisi arasında bir bağ vardır. Rızkı açması ve ölçülendirmesi de onun yarattığı seçeneklerdir. O seçenekler dışına çıkamayacağımızdan rızık açılacaktır ve ölçülü verilecektir. Her seçeneği bilen Allah bunu bu seçeneklerle yaratmıştır, yarattığı için de bilmektedir.
Allah lafzı izhar edilmiştir, zamir dönmemiştir. Zamir dönseydi إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (Kesinlikle O her şeyi bilicidir) şeklinde gelecektir. Zamir dönmeyip lafzın tekrar edilmesi ya farklı birisi olduğunu ya da farklı bir şekilde tezahür ettiğini gösterir. Rızkı açması ve ölçülü vermesi ile her şeyi bilici olması Allah’ın farklı bir şekilde tezahür etmesindendir. Rızkı açması ve ölçülü vermesi doğal ve sosyal kurallar ile gerçekleşirken her şeyi bilici olması bizim bilemediğimiz bir şekilde gerçekleşmektedir.
Bu ayet 61. ayet ile 63. ayet arasına açılmış bir parantezdir. Algı oyununa getirilenler için bir açıklamadır. Sonrasındaki ayet yeniden 61. ayetle ilişkilendirilecek ve algı oyununa getirilenlerin diğer bir durumunu anlatacaktır.
Yalova, Teşvikiye
15 Ekim 2022
M. Lütfi Hocaoğlu