ANKEBÛT SÛRESİ - 50. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (53)
Senden azabı acele istiyorlar. İsimlendirilen bir ecel olmasaydı onlara azap gelirdi. Onlara aniden, onlar farkında değilken kesinlikle gelecek. (53)
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ
Senden azabı acele istiyorlar.
وَ: İsti’nafiyye edatıdır.
يَسْتَعْجِلُونَ: “Acele istiyorlar” demektir. عجل kökünden istif’âl bâbından üçüncü şahıs eril muzari merfu malum fiildir. Dördüncü bâbdan عَجِلَ - يَعْجَلُ şeklinde bir işin kısa bir zaman içinde gerçekleşmesi, sonlanması için hızlı olmak yani acele etmek manasındadır. Bu bâb istif’âl bâbına gelince talep etkisi meydana gelir. “Olmasını acele istemek” manasını kazanır.
Fâili cem vâvıdır (يَسْتَعْجِلُونَ). Mensub muttasıl zamirdir. Öncesindeki ayetteki الَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ e (batıla iman eden ve Allah’ı görmezden gelenlere) racidir. Acele isteyenler bunlardır.
كَ: “Sen” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Acele isteme fiilinde acele olması kendisinden talep edilendir. Muhammed Peygambere ve her dönemde azapla uyaranlara hitap etmektedir.
بِ: “-ı” demektir. Acele istenen iş, fiil bu harf-i cerden sonra gelir.
الْعَذَابِ: “Azap” demektir. Bu kök iki ayrı bâbdan gelmektedir. Beşinci bâbdan geldiğinde عَذْب tatlı demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Su için kullanılır. Suyun tadının hoş olması manasından gelmiştir. İkinci bâbdan geldiğinde عَذَاب bir fiili yapmasını önlemek, o fiilden caydırmak, uzak tutmak, fiili işlemesini sonlandırmak için darbetmek, engellemek, kahretmek anlamlarındadır. Azap etmek birisinin temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamasını engelleyen her türlü fiildir. Yemesini veya içmesini veya barınmasını engellemek demek ona azap etmek demektir. Azap belirli bir fiil değildir. Azap her tür fiille gerçekleşebilir. Hatta bir fiil olmadan bir durum da azap olur. Temel ihtiyaçlara engel olan her fiil, her durum, her olay azaptır. Ekonomik kriz bir azaptır. İnsanların temel ihtiyaçlarına karşı engel oluşturur. Kıtlık bir azaptır. Sel bir azaptır, yangın bir azaptır. Cehennem bir azaptır. Hastalık bir azaptır. Hepsinin etki süresi ve etkiledikleri kimseler değişiktir.
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ: “Senden azabı acele istiyorlar” demektir.
Acele istemek demek bir şeyi ecelinden önce istemek demektir. Bunlar azabı niçin acele istemektedirler. Burada mecaz vardır. Kimse kendisine azap edilsin istemez. Azabın gerçekleşmeyeceğinden emindirler. Bu nedenle rahatlıkla “azabı bize acele getir” diyebilmektedirler.
Azap marifedir. Azabı isteyenlerin istedikleri azap onlara göre gerçekleşmeyecek olan azaptır. Bu nedenle azabın başındaki harf-i tarif ahd-i zihni içindir. Azabı isteyenin gerçekleşmeyeceğini düşündükleri azaptır.
Onları uyarandan azabı istemektedirler. Oysa onları uyaran azabı getirmekte yetkili değil, sadece uyarıcıdır. Aslında onları uyarandan isteme sebepleri onları uyaranın saçmaladığını düşünmeleridir. Öyle bir azap onlara göre gelmeyecektir. Gelmeyeceğini düşündükleri azabı onlara göre saçma sapan konuşan kimseden rahatlıkla acele istemektedirler.
Bu azap acele istemelerinden dolayı ahiret azabı değil, dünya azabıdır. Dünya hayatında başlarına gelecek olan sıkıntıdır. Temel ihtiyaçlarına, yapmak istediklerine engel olacak olan olaydır.
وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ
İsimlendirilen bir ecel olmasaydı onlara azap gelirdi.
وَ: İsti’nafiyye edatıdır.
لَوْلَا: Şart edatıdır. Harftir. Bu harf için üç durum söz konusudur:
- İsim cümlesinden önce geldiğinde şart edatıdır. Cevap cümlesinin başında cevap lâmı bulunur. لَوْلَا + İsim cümlesi → Şart edatı (Olmasaydı).
- Muzari fiil cümlesinden önce geldiğinde tahdîd (التَّحْضِيضُ) edatıdır. Teşvik, arz ve temenni edatı da denir. لَوْلَا + Muzari fiil cümlesi → Tahdîd edatı (Yapmalısın).
- Mazi fiil cümlesinden önce geldiğinde tendîm edatıdır (pişman ettirme, kınama edatıdır). لَوْلَا + Mazi fiil cümlesi → Tendîm edatı (Yapmalıydın, yapsaydın).
Burada isim cümlesinden önce geldiğinden şart edatıdır. Gerçekleşmiş olan bir cümle vardır ve bu şart cümlesidir, eğer gerçekleşmeseydi olacak olan durum da cevap cümlesidir.
أَجَلٌ: “Son, ecel” demektir. ءجل kökünden gelmiştir. Bu kök عجل kökünün zıttıdır. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir işin sonu değişmeyecek olan gelecekteki bir vakit içinde olması manasındadır. Bu mastar manasından sonu değişmeyen vakit manasında أَجَلٌ “son, ecel” anlamında isimdir.
مُسَمًّى: “İsimlendirilen” demektir. Tef’îl bâbından سمي kökünden eril tekil ism-i mef’ûldür. اسْمٌ “isim” demektir. Birisini, bir şeyi tanıtacak, onun alametlerini gösterecek olan şey anlamında isimdir. اِسْم kelimesinin aslı سِمْي dir, kökü سمي’dir. Çok kullanımdan dolayı sonundaki ي düşmüş ve bu ي’nin yerine kelimenin başına ا şeklinde yazılan hemze-i vasl gelmiştir. Kelimenin asıl kökü olmadığı için okunmaz, yazılırken de bazen yazılır, bazen yazılmaz.
Türkçedeki “ad” kelimesinin anlamını kapsar ama anlamı daha geniştir. Bir varlığı tanımlayan, fonksiyonlarını gösteren, onun o olduğuna işaret eden, onu diğer varlıklardan ayıran her şey isimdir. Görünür, duyulur, hissedilebilir kavramlardır.
مُسَمًّى kelimesinin aslı مُسَمَّيٌ dur. İ’lâle uğramıştır.
مُسَمَّيٌ = مُسَمَّيُنْ ← مُسَمَّانْ |
Burada i’lâli anlayabilmek için tenvin açık nun şeklinde yazılmıştır.
Burada “vav (و) veya ya (ي) harekeli olur ve önceki harf de fethalı ise elife (ا) kalp olunurlar” kuralı uygulanmıştır.
Ancak bu durumda içtima-i sakineyn (iki sakin yani harekesiz harfin yan yana gelmesi) meydana gelmiştir. Sakinlerden birisi elif, diğeri de tenvin nunudur.
İçtima-i sakineynin def’î için “içtima-i sakineyn bir kelimede meydana geliyorsa ilk sakin harf hazfedilir” kuralı uygulanmıştır.
Bu durumda açık yazılan tenvin nununu tekrar tenvin şeklinde yazarsak مُسَمًّى şeklinde çekimi elde ederiz.
أَجَلٌ مُسَمًّى: “İsimlendirilen ecel” demektir. مُسَمًّى isimlendirilen demektir. أَجَلٌ mevsuf, مُسَمًّى ise sıfattır. Ecelin sıfatı isimlendirilmiş olmasıdır. Bir başkası tarafından isimlendirilmiştir ama isimlendiren zikredilmemiştir. İsimlendirilmiş yani onun o ismi ile artık diğer varlıklardan, kavramlardan farkı gösterilmiştir. Ecel zamansal bir kavram olduğu için isimlendirilen ecel o ecelin tarihidir. O tarih artık değişmeyecektir.
Şart edatı olan لَوْلَا’nın isim cümlesinin mübtedasıdır. Haberi hazf edilmiş مَوْجُودٌ dur.
لَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى: “İsimlendirilen bir ecel olmasaydı” demektir. Şart cümlesidir. “İsimlendirilen bir ecel vardır ama eğer olmasaydı” demektir.
لَ: Cevap lâmıdır. لَوْلَا şart edatının cevap cümlesinin başına gelir.
جَاءَ: “Geldi” demektir. جيء kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs mazi malum fiildir.
هُمُ: “Onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Öncesindeki ayetteki الَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ e (batıla iman eden ve Allah’ı görmezden gelenlere) racidir.
الْعَذَابُ: “Azap” demektir.
جَاءَهُمُ الْعَذَابُ: “Onlara azap geldi” demektir.
لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ: “Onlara azap gelirdi” demektir.
لَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ: “İsimlendirilen bir ecel olmasaydı onlara azap gelirdi” demektir. Burada ecel nekre gelmiştir. Bunun sebebi her çağı kapsamasıdır. Her çağda her tür batıla iman eden için bu ecel farklıdır. İsimlendirilen şeklinde geldiğinden dolayı ayrı ayrı her batıla iman eden için bu ecelin tarihi kesindir, kime geleceği, geliş şekli ve etkisi bellidir.
Buradaki azap da önceki cümledeki azap gibi marifedir. Eğer acele istedikleri azap ile bu azap aynı olsaydı burada tekrar edilmeyecekti, zamir gelecekti. İlki onların gerçekleşmeyeceğini düşündüğü azaptır, ikincisi ise onların beklemedikleri, gerçekleşecek olan azaptır.
Batıla iman edenler acele ediyorlar, aslında gerçekleşmeyecek olduğundan emin olduklarından kendilerini uyaranı zor duruma düşürmek için azabı acele istemektedirler. Nasıl olsa getiremeyecek, böylece uyarıcının hatada olduğunu herkese göstereceklerdir. Onların acelesine karşılık olarak acelenin zıttı olan ecelle cevap geliyor.
Kuran’a göre iki tür ecel vardır.
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ
O sizi tînden yaratan ve sonra bir ecel kaza edendir. İsimlendirilen ecel O’nun indindedir. (En’am 2)
- Kaza edilen ecel (أَجَلٌ مَقْضِيٌّ): Bu ecelde ecel doğal ve sosyal kanunlar içinde gerçekleşir. Sigara içersen, kötü beslenirsen kanser olursun, bunları yapmazsan olmazsın. Hızlı gidersen trafik kazası ile ölürsün, yavaş gidersen ölmezsin. İşte bu kaza edilen eceldir. Sosyal ve doğal kanunlar içinde gerçekleşir. Allah’ın kanunları içinde kim yaparsa yapsın gerçekleşecek durumlardır.
- İsimlendirilen ecel (أَجَلٌ مُسَمًّى): Bu ecelde ecel isimlendirilmiştir. Ne zaman geleceği, nasıl geleceği, kimlere geleceği, nerede geleceği bellidir.
Buradaki isimlendirilen ecel gelecek olan azap içindir. Azabın geliş zamanı, nasıl geleceği, kimlere geleceği ve nerede geleceği bellidir.
وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Onlara aniden, onlar farkında değilken kesinlikle gelecek.
وَ: İsti’nafiyye edatıdır.
لَيَأْتِيَنَّ: “Kesinlikle gelecek” demektir. ءتي kökünden üçüncü şahıs, tekil, te’kîd lâmlı ve nûnlu muzari fiiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. Azaba racidir. Gelecek olan azaptır. Birisine veya bir şeye gelmek, ona ulaşmak ve onun yakınında olup onunla muamele, etkileşim içinde olmak manasındadır. جَاءَ “geldi” anlamında iken أَتَى “gelip etkileşti” anlamındadır. لَيَأْتِيَنَّ fiilinin fâili müstetir هُوَ dir. Öncesindeki الْعَذَابُ a racidir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Öncesindeki ayetteki الَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ e (batıla iman eden ve Allah’ı görmezden gelenlere) racidir. Azabın geleceği kimselerdir.
بَغْتَةً: “Aniden” demektir. Bir şeyin, bir işin birinin üzerinde aniden meydana gelmesi manasındadır. بغت kökünden üçüncü babdan mastardır. Burada hâl görevindedir. Azabın hâlidir. Azap ani olarak gelecektir.
وَ: Hâl vâvıdır. Hâl cümlesinden önce gelir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Merfu munfasıl zamirdir. Ayetteki diğer çoğul zamirler gibi öncesindeki ayetteki الَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ e (batıla iman eden ve Allah’ı görmezden gelenlere) racidir.
لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
يَشْعُرُونَ: “Şuurunda olurlar, farkında olurlar” demektir.
لَا يَشْعُرُونَ: “Farkında olmazlar” demektir.
هُمْ لَا يَشْعُرُونَ: “Onlar farkında olmazlar” demektir.
وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ: “Onlar farkında olmazken” demektir.
لَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ: “Onlara aniden, onlar farkında değilken kesinlikle gelecek” demektir. Burada azap tekrar edilmemiş, zamir dönmüştür. Bundan önceki azaba racidir. Gerçekleşecek olan dünya azabıdır. Farkında değillerken aniden gelmesi de dünya azabı olduğunu göstermektedir. Öncesinde azabın gelmesinde جَاءَ kullanılmışken burada يَأْتِيَنَّ kullanılmıştır. İlkinde azabın etkileşmesinden bahsedilmeyip sadece gelişi söylenmiştir. Burada ise ءتي kökü kullanılmıştır. Düz gelme değil, gelip etkileşme vardır. Buradan azabın gelmesi ve sıkıntıları çektirmesi durumu vardır.
Burada sorulacak bazı sorular vardır. Her batıla iman eden organizasyon için isimlendirilen bir ecel olup da azap gelmesi kesin midir? لَيَأْتِيَنَّ üç te’kîdle gelmiştir. Bir te’kîd lâmı ve iki de te’kîd nunu vardır. Kafalardaki şüpheleri gidermektedir, kesinlikle gelecektir. Günümüzün en büyük sorunu olan çoğunluk demokrasisi batılı ve bu batılı desteklemek için kurulmuş tüm sistemler ve bu sistemin içinde yaşayan tüm organizasyonlara azabın gelmesi için bir ecel vardır ve bu azap kesinkes gelecektir. İsterseniz adına siyasal cihad deyin, isterseniz bu sistem içinde iktidara geliriz, bunun için cihad ediyoruz deyin, fark etmez. Batıl batıldır. Azap gelecektir. Hem de azap aniden gelecektir. Hem de onlar farkında olmadan gelecektir. Sistem çökecek, perişanlık başlayacaktır.
Biz istediğimiz kadar buradan anlatalım, istediğimiz kadar söyleyelim, istediğimiz kadar ayetleri ortaya dökelim, faydası yok, illa azabı görecekler. İktidar olacaklarını sanırken ya da iktidar olunca azabı göreceklerdir. Siyasi oyunlar oynarken, algı operasyonları yaparken azap gelecek, onlar oyalanırlarken azap gelecek. Allah’ın kitabı ne diyor, peygamber ne yapmış, bunlarla ilgilenmeden mevcut batıl sistem içinde çabalarlarken azap gelecek. Bunu ister sağcılık adına ister solculuk adına ister cihad adına yapsınlar, fark etmez, batıl batıldır ve azap gelecektir.
İsimlendirilmiş ecel olduğu için geliş şekli, geldiği kimseler, nerede geleceği ve ne zaman geleceği bellidir. Biz bunu bilmiyoruz ama Allah biliyor. Azap demek hayatını sürdürme yolunda sıkıntı çekmek demektir. Organizasyonların başına da azap gelir ve bu azap organizasyonların yaşamını sürdürmesinde sıkıntılara yol açar. İnsanlar Kuran’da anlatılan kavimlerin başına gelen azapların kendi başlarına gelmeyeceğini, geçmişte olmuş bitmiş olaylar olduğunu düşünürler. İnsanın özelliğidir bu. Ölenleri görür, onları gömer ama kendisinin öleceğini düşünmez. Oysa ölümü düşünmek özgürlüktür. Kavimlerin başına gelen azap günümüz kavimlerinin de başına gelecektir. Çünkü günümüzde tüm kavimler batıla iman etmekte ve Allah’ı görmezden gelmektedir. Tüm dünyada hatta krallıklarda bile çoğunluk demokrasisi, kirli algı oyunları ile Sermaye’nin hakimiyeti vardır. Bu batıl içinde alınları secdede olup da başarı arayanların durumu en berbatıdır. Allah’ın yanlış dediği ile doğruyu getirme saplantısı vardır. Oysa batılla hakkı getiremezler. Azaptan kaçış yoktur. Çoğunluk demokrasisi içinde başarının gelmediği gayet açıkken hala aynı yöntemle başarı aramak gafletten başka bir şey değil midir? Sonuç almadığını göre göre hala aynı yöntemi uygulama çabası içinde olmak hak olmadığına göre en iyi ihtimalle dalalet değil midir?
أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَأَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ
Gökten su indirdi de vadiler ölçüleriyle aktı da sel kabaran köpüğü yüklendi. Süs veya meta aramak için ateşin üzerinde yaktığınızdan da onun misli bir köpük vardır. Böylece Allah hakkı ve batılı anlatır. Köpüğe gelince atık olarak gider ve insanlara fayda edene gelince yerde kalır. Böylece Allah örnekler verir. (Rad 17)
Bu ayette hakkın yerinde kalıp insanlara fayda ettiği, batılın ise faydasızlığı anlatılmaktadır. Çoğunluk sistemi içinde yapılan Türkiye’deki 50 yıllık deneme de Mısır ve Cezayir’deki örnekler de çoğunluk sisteminin iktidara gelmeyle bile faydasız olduğunu göstermiştir. Bunlar bile bu sistemin gayet açık bir şekilde batıl olduğunu göstermiştir. Bir yerden bir su içiyorsunuz, hastalanıyorsunuz. Tekrar aynı yerden su içerseniz size ne derler? Ayette gayet açıktır. Şuurunda değillerken aniden azap gelecektir. Şuurunda değillerdir. Kendi vesenleri dışındakileri şuursuz zannetmektedirler ama kendi vesenlerinde de diğer vesenlerde de şuur yoktur. Sermaye’nin ürettiği ve küçük bir azınlık dışında insanlara dünya hayatını zindan eden bu çoğunluk sisteminde aktör olmaktan mutludurlar. Şuursuz olarak seçim kazanma yarışında algı operasyonları ve sloganlarla vakit geçirmektedirler. Asıl yapılması gerekenlerle ilgilenmemekte, kendilerini uyaranları dalalette sanmaktadırlar. Azap gelince herkes görecektir kimin dalalette kimin hidayette olduğunu.
Yalova, Teşvikiye
27 Ağustos 2022
M. Lütfi Hocaoğlu