666. “Kur’a ve İlim Seminerleri” notlarından…
Anayasa meselesi ile ilgili olarak peş peşe “beş yazı” yazdık… İlgililerin ve ilgilenenlerin -elbette “ANAYASA MESELESİ” ile ilgili daha önce yazdıklarımızla birlikte- daha dikkatli okumaları ve değerlendirmeleri gerektiğini bir kere daha “HATIRLATARAK” konuya bu günlük ara veriyoruz… 666. “Kur’an ve İlim Seminerimiz” vesilesiyle ara veriyoruz… Bilahare kaldığımız yerden devam edeceğiz… Bugün seminer notlarımız üzerinde duralım… Tamamı on sayfadır, sadece bir sayfalık bir demet sunuyoruz…
Yalnız Allah’a ibadet etmenin sosyal hayattaki uygulaması meselesine gelince, herkes topluluğun işçisidir, tüm alışverişi toplulukla yapar. Yani kişi bir malı satarken topluluğa ait malı satmıştır, topluluktan mal alırken de topluluktan almıştır. Allah’ın halifesi olarak almakta, sonra da topluluğa vermektedir. Bunun içindir ki tüm nakitleri devlet korumaktadır.
İşte burada kapitalizm sona eriyor. Kapitalistler malları mülk sahiplerinin sayarlar, sosyalistler de devlet görevlilerinin sayarlar. Oysa mülk topluluğundur. Halk ve görevliler o mülkü korumak ve yönetmekle görevlidirler. Ücret olarak da ondan yararlanmaktadırlar. “Mülkün maliki sensin” âyeti bunu ifade eder. Yani bu âyetle Hazreti İsa Hıristiyanlara sosyalizmden ve kapitalizmden vazgeçin demektedir. Öyle söylemiş. Bu ifade bizim günümüzdeki iki ilâhın kapitalizm ve sosyalizm olduğu anlamını teyit eder...
Biz zayıf olarak doğuyoruz. Allah bizi topluluk içinde yetiştiriyor. Sonra biz de çocuk yapıp onları yetiştiriyoruz. Allah’a yani topluluğa borçlu olarak borcumuzu ödüyoruz. Çocuklar anne babalarından aldıkları ile insanlığa borçlanırlar, büyüdüklerinde çocuk yetiştirerek insanlığa borçlarını öderler. Böylece Allah’ın rab sıfatı yeryüzünde tecelli eder...
“Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nın ilk maddelerindeki ifade şöyledir: “Yeryüzü insanlığındır. İnsanlar atalarından aldıkları yeryüzünü kullanarak yaşarlar. Onu imar ederek çocuklarına devrederler.” Anayasamızda böyle bir madde vardır. İşte bu Allah’a ibadettir. İmar sözü de rab sözünün delaleti ile sabit olmaktadır...
Hâkimiyet ne zenginlerin, ne yöneticilerin, ne de siyasilerindir. Hâkimiyet topluluğundur. Bu sebepledir ki “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü doğrudur. Yoksa ‘hâkimiyet kayıtsız şartsız devletindir’ denirdi. Kur’an’daki “Allah” sözünün O’nun halifesi olan ulusu da ifade ettiğini bilmeyenler bu cümleyi küfür kabul ederler. Oysa bu cümle doğudur. Hâkimiyet halkındır denseydi, hâkimiyet ekseriyetindir denseydi yanlış olurdu...
İşte Batılıların bir türlü kavrayamadıkları nokta burasıdır. Servet tüccarların (yani sermayenin) değildir, memurların (sosyalizmin) da değildir. Hepsi topluluk adına onun başında kayyumdur, onun yönetimiyle ve muhafazasıyla mükelleftir. Bu hizmetinden de ihtiyacı kadar yararlanma durumundadır. Bu sebepledir ki israf kişi varlıklı olsa da haramdır...
Yani İslâmiyet solcuların istediği düzeni kurmuştur. Ne var ki burada devlet görevlileri yetkili kılmamıştır. Herkes kendi içtihadı ile hareket etmek üzere görev alır ve yapar. Hukuk kuralları içinde yetkiler oluşur. Sosyalistler sermaye sahiplerinin yerine devlet görevlilerini koyuyorlar. Bunun hatalı olduğunda Marks bilinçlidir. Onun için Marks ideal devlet şeklini sosyalizm olarak anlamaz; onun geçici olduğunu, ondan sonra ideal devlet şeklinin komünizm olduğunu söylemektedir ama komünizmin ne olduğunu söylememektedir.
İşte, “Adil (Ekonomik) Düzen” Marks’ın temenni ettiği ama ne olduğunu bilmediği düzendir. O da yalnız Allah’a ibadet etmektir. Topluluğun temsilcisi olarak hareket etmektir. Topluluğa borçlanıp topluluktan alacaklı olmaktır...
Bu sözleri Hazreti İsa Havarilere tüm insanlığın temsilcisi olarak söylemekte, onlar da yeryüzüne dağılacak ve söyleyeceklerdir. Sonra imparatorluklar oluşacaktır. Buharlı gemiler ve barutlu silahlar sayesinde dünyaya hâkim olacaklar ama onlar kendilerine söylenenleri unutacak, iki ilâha yani kapitalizm ve sosyalizme tapacaklardır...
Maide Sûresi’nin sonunda Allah bize bunları anlatmaktadır. Maide Sûresi yerel yönetimi anlatmaktadır. Aşireti, karyeyi, semti, bucağı ve beldeyi yani ilçeyi anlatmaktadır. Bugün insanlığın ulaştığı gelişmelerde istikrarın böyle sağlanacağını anlatmaktadır...