H. Özdemir’in İSLÂMCILIK yazıları:
Atatürk İslâmcılığı -15
Türkiye’de Atatürk’ün İslâmcı olduğunu iddia etmek, delilikle eşdeğerdir. Ancak, durum İslâm dünyasında hiç de öyle değildir. Özellikle Güney Asya, Uzak Doğu ve Afrika Müslümanları Mustafa Kemal’i gerçek bir İslamcı lider ve büyük bir İslam mücahidi bilirler.
Arap Müslümanların ise Atatürk konusunda kafaları bayağı karışıktır. Krallıklara meşruiyet kazandırmaya çalışanlara göre Atatürk, Türkiye’yi gavurlaştıran liderdir. Arap modernistlere göre O çağı kavrayan gerçek bir Müslüman liderdir.
Arap dünyasında gavurluk fikrinin yaygınlaşmasında iki faktör etkili olmuştur. Biri krallık rejimleri, diğeri ise Arap dünyası ile irtibatı olan Atatürk muhalifi Müslüman Türk alim ve yazarların aleyhte propagandasıdır. Örneğin Mustafa Sabri ile başlayan muhalefet bugün de devam etmektedir.
“Yabancı”ların ve “muhalif”lerin şehadetini bir kenara bırakarak adımız deliye çıkmadan Atatürk’ün neden İslamcı olduğunu açıklamaya çalışalım:
-Milli Mücadeleyi başlattığı ilk günden ölünceye kadar hiçbir konuşmasında ve yazısında gayrimüslimleri kurtarmak gibi bir beyanı ve iddiası olmamıştır!
-Hiçbir Müslümanı yurt dışına sürüp karşılığında bir tane dahi olsun gayrımüslim almamıştır (mübadele etmemiştir).
-Irk ve dil Türkçülüğü yapmamıştır ama Müslüman Türkçülük yapmıştır. Türk olan ve Türkçe konuşan Gagavuzların Müslüman olmadıkları için Türkiye’ye göçlerini kabul etmemiştir.
-Daha da önemlisi, Milli Mücadele sırasında Kuvay-ı Milliyeyi destekleyen, Türk ırkından olan ve Türkçe konuşan Papa Eftim öncülüğündeki Türk Rum Cemaati (yaklaşık 250.000 kişi) mübadele ile Yunanistan’a göndermiş, karşılığında ise Türkçe bilmedikleri halde sadece Müslüman oldukları için yaklaşık 5 milyon Pomak, Boşnak, Makedon, Arnavut ve Çingeneyi imtiyazlarla Türkiye’ye kabul etmiştir.
-Türkçe bilmedikleri için gayrimüslimleri, özellikle Yahudileri göçe zorlamış ama Türkçe bilmediği için hiçbir MÜSLÜMAN Kürt, Gürcü, Arap, Çerkez… yurt dışına göçe zorlanmamıştır.
-Bir yandan, nüfus gayrimüslimlerden arındırılıp Müslümanlaştırılırken, diğer yandan da Müslüman halk, inkılâplarla “modern”leştirilmeye çalışılmıştır.
-Hiçbir inkılâp gayrimüslimler için yapılmamıştır. Atatürk döneminde çıkan yasaların tamamı gayrimüslimlerin aleyhinedir.
-Atatürk, para ve servet düşkünü olsaydı, Osmanlı’nın yaptığı gibi, çoğu zengin olan gayrimüslimlerle iyi ilişkiler kurar, ortak işler yapar… gözünü parayla doyururdu ki O bunu yapmamıştır.
-Din işleri ile diyanet işlerini ayırmış, din işlerini Meclis’e, diyanet işlerini ise Diyanet İşleri Teşkilatı’na bırakmıştır.
-Devletin desteklediği dini eğitimi, yayın ve hizmetleri Sünni, Maturidi ve Hanefi İslam mezheplerinin yorumlarına göre yaptırmıştır. Bu mezheplerin yorumlarını yasal güvenceye almış, Alevi İslam’ı dahil bütün tarikatları İslam’a zarar verdikleri gerekçesiyle yasadışı ilan etmiştir.
-Müslümanın modernleşmesi kapsamında Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile modern din eğitim veren İmam Hatip Okullarını ve İlahiyat Fakültesini açmıştır.
-Meclis kararıyla Kuran-ı Kerim’in Türkçe çevirisini ve tefsirini yazdırıp yayınlatmıştır. Üniversite mezunlarına Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsirinden bir takım (9 cilt) hediye etmiştir.
-Yine Meclis kararıyla, hadis külliyatı Buhari-i Şerif’in Türkçe çevirisini ve açıklamalarını yazdırıp yayınlatmıştır.
-Ezanı ve hutbeyi Türkçeleştirmiş, ancak Rifat Börekçi’den fetva alamadığı için namazın Türkçe kılınması görüşünden vazgeçmiştir.
-Dini fetva ile evlenmiş, yine fetva ile boşanmıştır!
-Ceza Kanunun 146. Maddesine göre “Türklüğe – dini değerlere” hakareti suç saymıştır. “Türklük”, Lozan Antlaşması’nda yazıldığı gibi “İslamlık” anlamında kullanılmıştır. Hiçbir Kürt, Arap veya Çerkez aleyhinde Türke ve Türkmene hakaret ettiği için dava açılmamıştır. Ancak Gayrimüslimlerden biri, İslam Dini aleyhine olduğu iddia edilen sözlerinden (Örneğin; Ramazan ayında “Yemek yiyecek yer yok mu?!” serzenişinde bulunan bir Rum’un mahkum olması gibi) dolayı “… Türklüğü tahkir…” gerekçesiyle haklarında dava açılmış ve mahkûm da olmuşlardır. (1991’den sonra PKK’dan dolayı bazı davalarda Türklük, Türk ırkı anlamında yorumlanmıştır. Hırant Dink davasında ise Türklük din anlamında yorumlanmıştır ki, cahillikler kitabında bu çelişkilere yer yoktur!)
-Atatürk, din istismarı ile kararlı bir şekilde mücadele etmiştir. İcraatlar İslam’a uygun olsa bile “Dinimizin emri!” olarak takdim ve reklam edilmesine engel olmuştur. Her ne yapmış ise akla ve ilme uyduğu için yapmıştır, beyanı bu yöndedir. İslam’ı da akıl ve ilim dini şeklinde tanımlamıştır.
-Türkiye Cumhuriyetinin rejimini belirlerken Meclis’in vazgeçilmezliğini “Onların işleri kendi aralarında istişare iledir” (Şura Suresi 38) ve başkana itaati de “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin. Resule ve seçtiğiniz yöneticiye de itaat edin” (Nisa Suresi – 59) ayetleriyle karara bağlamıştır. Bu nedenle Meclis’i sürekli açık tutmuş ve kendisi de her makama ancak, seçilerek gelmiştir.
-Atatürk dönemi politikaları ile Türkiye nüfusunun %99’u Müslüman olmuştur. Müslüman halkın %90’a yaklaşan okur-yazarlık oranı, okullaşmada artış sayısı ve düzeyi ile modernleşmesi de Atatürk politikalarının bir başarısıdır.
-Müslümanın modernleşmesi Atatürk ile başlayan bir süreç değildir. III. Selim’le başlayan Tanzimat ve Islahat Fermanları, I. Ve II. Meşrutiyetle devam eden hamlelerin hepsi ulema ve fetvalar eşliğinde Osmanlının yaptığı modernleşme girişimleridir. Atatürk’ün yaptığı, devletin ve milletin modernleşme çabasını duraksatmadan sürdürmek olmuştur.
-Saltanatın kaldırılması dışında her inkılâbın Osmanlı Modernleşmesinde bir karşılığı vardı. O, saltanatın kaldırılmasının gerekçelerini ise Kuran, Sünnet ve Ehli Sünnet ulemasının fetvaları ve İslam tarihi uygulamaları ile açıklamış ve “seçimle gelen başkanlık” sistemini savunmuştur. Bu konular Nutuk’ta uzun uzun anlatılmaktadır. Hilafetin hanedandan alınıp Meclise ve Hükümete verilmesini de aynı gerekçelerle açıklamıştır.
-Latin hurufatıyla yabancı dil öğrenip adam(!) olanlar, vatan evladına mezar taşı okumayı reva görmüşlerdir. Müslüman köylü çocuklarına Robert Koleji düzeyinde eğitim verip onların da üstüne çıkabilme şansı ve imkânı tanıdığı için Atatürk, ittifakla İslamsız bir lider ilan edilmiştir. O ise bunlara gülüp geçmiştir.
-Müslümanı mevlithana emanet edenler, Tevhid-i Tedrisat’tan geçen köy çocuklarının ortak sınavlarda Türkiye derecesi yapmalarını anlamak istememişlerdir.
-Atatürk’ün kurduğu İmam Hatip Okulu mezunlarının başbakan ve cumhurbaşkanı olduğunu görenler, ne yazık ki buna İmam Hatipliler ve Atatürkçüler de dâhil, Atatürk’ün hainliğini dünyaya ilan etmişlerdir!
-Yeteneği olsun olmasın Hanedanın yönettiği vatanı, yetenekli köylü ve işçi çocuklarının da yönetebileceği bir ülke haline getirdiği için, Atatürk’ü Atatürkçüyüm diyenler bile anlamak istemedi.
-Hiçbir konuda anlaşamayan ham, softa, kaba, kara cahil sözde ulema ile jakoben Atatürkçüler “Atatürk’ün İslamcı olmadığı” konusunda bir güzel fikir birliği hattâ işbirliği yaptılar. Anadolu’da tarihin en kalabalık ve modern Müslüman devletini kuran Atatürk, serbest seçimlerde İslamcı olduğu iddia edilen partinin 10 seçim üst üste açık ara birinci olduğu Türkiye’de, nüfusun %100’ünün ittifakıyla “gavur” ilan edilmeye devam etti. Hiçbir konuda anlaşamayanlar, bu konuda büyük bir uzlaşma örneği sergileyerek ittifakla; Atatürk’ü yapayalnız, anlaşılmaz ve bilinmez bir şahsiyet haline getirdiler.
Türkiye topyekûn bu yanlışı ısrarla sürdürmeye devam ediyor. Devlet adamının ülkeye ne kadar yararlı olduğunu “özel hayatı” ile anlayıp anlatmaya çalışıyor. Oysa esas olan devlet adamının, özel hayatından çok ülkesi ve devleti yararına hangi kararları aldığı ve icraatları yaptığıdır. Ölçüt olarak bu kabul edilip, değerlendirilme buna göre yapılmalıdır.
Maatteessüf, Cenab-ı Allah bu kabiliyeti milletimize doğuştan bahşetmeği içün, nice sahtekâr aramızda kahraman; nice kahraman da gavur veya vatan haini ilan edilmiş ve edilmeye de devam edilmektedir.
Bunu anlamak ve kabul etmek çok zor!