http://gezenkus.com/haber_detay.asp?haberID=2107
S. Karagülle; BİR İLİM ADAMININ ERBAKAN TAHLİLİ...
Aşağıdaki sözler Süleyman Karagülle'ye aittir:
Necmeddin Erbakan Kimdir?
Çok üstün ilmi ve yönetim zekâsı vardır. Çok samimi imana sahiptir. Siyasi cesareti vardır. Azimlidir. Bu özellikleri ile büyük hizmetler yapmış ve herkesin saygısını kazanmıştır. Halen yaşayan dünyanın en büyük lideridir.
Elbette her şeyi yapan Allah’tır. Ancak Allah yapılanları başlatma görevini ona vermiştir.
Erbakan Türk tarihine kalıcı çok büyük ve önemli etkiler yapmıştır:
Türklerin örgütlenmesine öncülük etmiştir.
Türkiye’de sanayii halka taşımıştır.
Kurduğu siyasi partileri okul yapmıştır.
Türkiye’nin İslamlaşmasını sağlamıştır.
Erbakan dünya çapında da çok önemli şeyler yapmıştır:
Avrupa’nın tekel sanayisini dünyanın halk sanayisine taşımıştır.
Sol-sağ çatışmasına son vermiş, solu din ile barıştırmıştır.
Din ile müsbet ilim çatışmasına son vermiştir.
Hakkı üstün tutan Peygamberlerin Adil Düzen’ini dünyaya duyurmuştur.
Şimdi bunları teker teker ele alalım:
Türklerin örgütlenmesine yol açmıştır:
Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Osmanlı imparatorluğu’nun dayandığı din birliği sona ermiş, din düşmanlığına başlanmıştır, yerine milliyetçilik getirilmiş, bunda da muvaffık olunamamıştır. Çünkü dış baskılar sebebiyle Türkçülük yapılamamıştır. Türk halkı da zaten sadece Türklerden oluşmamıştır. Türkiye çok değişik ırkların karma mozaiği idi. Ayrıca Türkler tarih boyunca ırkçı olmadıkları için onlarda Türkçülük fikri yayılmıyordu. Bu iş Kürt olan Ziya Gökalp’a kalmıştı. Türkçülüğün tutmadığını görenler Atatürkçülüğe başlamışlar ve ölümünden sonra -asıl amaç olarak Kemalizm’den uzaklaştırmak için- tanrılaştırarak ona taptırmaya başlamışlardır.
Bunların hepsi Türkiye halkını birbirine düşürmek ve sonunda Türkiye’yi parçalayarak bölüşmek için yapılıyordu. Devlet eliyle halk Türk-Kürt, laik-gerici, Şii-Sünni, Kemalist-anti Kemalist gruplara ayrılıyor, örgütleniyor, silahlanıyor ve birbirine saldırtılmak istteniyordu. Bütün bu yapılanlarla Türkiye’deki Müslüman halkın silahlı olarak birbirine girmesi, kendi kendilerini öldürmeleri hedefleniyordu. MİT, CIA ile işbirliği yapıyor, şuursuzca Türkiye ölüme doğru götürülüyordu. Hedef Müslüman halkın yeraltına itilmesi idi. Müslümanlar horlanıyor, onlara zulmediliyor ve adeta yaşama hakkı tanınmıyordu.
Bu durumda Müslümanların yeraltı faaliyetlerine itilmesinden kurtarılması ve onlara kurtuluş ümidinin verilmesi gerekiyordu.
Necmettin Erbakan 1960’lı yıllarda Gümüş Motor Fabrikası’nı kurmakla Müslümanlara sahip çıkmış ve onlara ekonomik olarak meşru yollarla yaşama imkanlarına kavuşacakları ümidini vermiştir.
İzmir’de bu amaçla 1967 yılında kurduğumuz Akevler Kooperatifi örneklenerek Fethullah Gülen Akyazılı Vakfını kurmuştur. Erbakan ile birlikte gerçekleştirdiğimiz işbirliği sayesinde 1969 seçimlerinde 14 arkadaşımızdan sadece kendisi üç milletvekillik oy alarak Konya’dan bağımsız milletvekili olunca Müslümanların ümitleri büsbütün artmıştır. İşte bu öncü başarılardan sonra Müslümanlar dernek, vakıf, şirket, kooperatif ve partiler kurmuşlardır. Böylece Türk halkı Necmettin Erbakan sayesinde çağın örgütlenme biçimini öğrenmiş ve çağın icaplarına uyma imkânını bularak ölümden kurtulmuşlardır.
Türkiye’de sanayiyi halka taşımıştır
Necmettin Erbakan üniversitede profesör iken sanayi bakımından Türkiye’yi örgütlemek amacıyla “halk şirketi” kurmuştur. Halkın iştiraki ile ilk defa Avrupa dışında “motor fabrikası”nı kurmuş ve üretime geçmiştir. Dışarının emriyle hareket eden o zamanın yönetimi önce fabrikaya pancar motorunu yapmasını teşvik etmiştir. Halka kredi verilecek ve halk da bu motorları alacaktı. Halka kredi verildi ama motorların üretimi bitmeden dışarıdan motorlar ithal edildi ve halka o motorlar satıldı. Gümüş Motor Fabrikası’nın ürettiği motorlar elde kaldı. Hisse senetlerinin fiyatları düştü. Devlet halktan ucuz bu senetleri satın aldı. Hisselerin 51’ini ele geçirince de Erbakan fabrika yönetiminden uzaklaştırıldı. Fabrikanın geliştirilmesi durduruldu. Halk duruyordu ama Erbakan yılmadı. Süleyman Demirel’in desteği ile Türkiye Odalar Birliği Genel Sekreteri oldu. Ancak sekreter olarak bir şey yapamayınca, üyeleri örgütleyerek Odalar Birliği Başkanlığı’na seçildi. O tarihlerde Odalar Birliği’nde 55 milyon TL’lik mevduat vardı. Bunun 5 milyonu İstanbul’dan geliyor. 50 milyon Anadolu’dan toplanıyordu. Bunun 50 milyonu İstanbul azınlığına kredi olarak veriliyor, sadece 5 milyonu Anadolu’da dağıtılıyordu. Erbakan bankalar kredi dağıtım merkezine bir önerge vererek her vilayetin kendi mevduatının kendi ilinde harcanmasını istedi. Bu İstanbul saltanatının sona ermesi demekti. İşte bunun üzerine Demirel emir verdi ve Erbakan polis marifetiyle hukuk dışı kurallarla Odalar Birliği’nden uzaklaştırıldı.
Erbakan yine yılmadı. Bağımsız milletvekili adaylığını koydu ve kazandı. Milli Nizam Partisi’ni kurdu; kapatıldı. Milli Selamet Partisi’ni kurdu ve 50 parlamenterle Meclis’e girdi. CHP ile iktidar oldu.
Necmettin Erbakan basit bir usulle Anadolu’yu sanayileştirdi. “Her ile bir fabrika kuracağız” dedi. Vaveyla koptu. Ecevit bunun üzerine hükümeti bozdu. Ama sonra Demirel ile hükümet
kuruldu ve Erbakan hedefine ulaştı. O zamana kadar iller fabrikam kurulsun diye Ankara’ya başvurur, dört-beş sene uğraştırıldıktan sonra fabrikanın hangi vilayette kurulacağı karara bağlanırdı. Bu sefer fabrikanın hangi ilçede kurulması tartışılır, dört-beş sene de o sürerdi. Sonra da üç-dört sene içinde kurulurdu. Erbakan Büyük İskender’in kılıcına benzer bir iksir buldu. Önce ülkenin sanayileşmesi için 200 fabrika tesbit etti. Bunları illere bölüştürdü. İlçelere de dedi ki; “Kim bana bedava olarak arsayı erken bulursa orada o fabrikayı kuracağım” dedi. Bu sefer ilçeler harekete geçti ve fabrika yerleri de bedava olarak temin edildi. Bu fabrikaların yapımına başlandı. Bu sanayileşme hamlesi üzerine Erbakan yine iktidardan uzaklaştırıldı. Ama temelleri atılan fabrikaların bir kısmını sonra gelen hükümetler, bir kısmını da halk kendisi bitirdi. Bu ilk sanayileşme hamlesi halka fabrikanın nasıl kolay kurulacağını öğretti. O yıllarda “Hayalperest” diye Erbakan ile olan hükümet ortaklığını bozmuş olanlar ve “Her ilde fabrika olur mu?” diyenler, bugün Türkiye’de fabrikasız ilçe olmadığını görüp şaşırıyorlar.
Erbakan işte böyle hamle ve çalışmalarla sanayiyi Anadolu’ya taşımıştır.
Adnan Menderes Türkiye’yi “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçirmiş, Süleyman Demirel altyapısını yapmış, Turgut Özal özel sektörü üretmiş, Tansu Çiller sanayicimizi yurt dışına taşımıştır. Anadolu’nun sanayileşmesi ve halk sanayisinin oluşması ise Necmettin Erbakan’ın eseridir.
Kurduğu siyasi partileri okul yapmıştır
Necmettin Erbakan Türkiye Odalar Birliği’nden polis zoruyla uzaklaştırılınca hizmetlerini sürdürme fırsatı bulmak ve hedeflerine varmak için siyasete girme kararı vermiştir. Masonik mahfillerin güdümünden kurtarmak niyetiyle AP’ye girmek istemiştir. Ancak Süleyman Demirel bu adaylığı veto etti. Gecikme sebebiyle parti kuruluşunu yetiştirmek mümkün olmadığı için 14 arkadaş bağımsız adaylığa karar verdik. Erbakan Konya’da üç misli oy alarak seçildi. Bu başarı Müslümanları cesaretlendirmiş ve Milli Nizam Partisi kurulmuştu. Kapatıldı. Milli Selamet Partisi kuruldu. İki yıl içinde 50 milletvekili ile Meclis’e girilmişti.
Batı dünyasında gerçek demokrasi yoktur. Sermaye kendi güdümündeki iki partiyi destekler, bunlardan biri kazanır, diğerini muhalefette, yani yedekte bırakır. Aslında ikisi de sömürü sermayesinin partisidir. Bunlara karşı kurulan partiler sadece göstermelik olarak kalır. Türkiye’de Hareket Partisi ile Millet Partisi’nin durumu bu idi. Türkiye’de sermayenin emrinde olmayan onun onaylamadığı partiyi ilk defa Erbakan, halkın temsilcisi “gerçek bir parti” olarak ortaya çıkarmıştır. Bugün bu çalışmalar sayesinde Türkiye gerçek demokrasiye kavuşmuş dünyadaki tek ülkedir. Sermayenin desteğiyle değil, halkın gücüyle oluşmuş partiler de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girebilmiştir. Diğer ülkelerde sermaye oyuncağı partiler vardır. Ne Amerika’da, ne de İngiltere’de demokrasi yoktur. Erbakan’ın varlığı Türkiye’nin siyasetini demokrasiye götürmüştür.
Türkiye’nin İslamlaşmasını sağlamıştır
Türkiye 1960’da siyasette İslam’dan en uzak olan ülkelerden biriydi. CHP İslam düşmanlığı yapıyor, Adalet Partisi de dinsizlikte CHP’den geri kalmıyordu. Halkı kandırmakla meşgul idi. Erbakan İslamlaşma hareketini sistemleştirdi. Kur’an kurslarının açılması, İmam-Hatip Okullarının lise haline getirilmesi, Din Kültürü ve Ahlak Derslerinin zorunlu hale getirilmesi, Yüksek İslam Enstitülerinin akademi veya fakülteye dönüştürülmesi, din adamlarının kadroya alınması ve İslam ülkeleri ile işbirliği yapılması hedeflendi. Bunların çoğunu kendisi gerçekleştiremedi. Ama bir kısmını Süleyman Demirel, büyük çoğunluğunu ise Kenan Evren gerçekleştirdi. Sonunda Erbakan sayesinde Türkiye İslam’a yaklaştı. Türkiye’de Milli Görüş’ün oyu üçte bir idi. Bugün ise bu oran 50’ye çıkmıştır. Merkez sağ ve merkezin oyları ise 25’e inmiştir. (AKP’nin oyları, Milli Görüş’ün emanet oyları yerindedir. Bunlar aslına dönecektir.)
İş sadece bununla bitmemiştir. Milletin başörtüsüne elini uzatan Bülent Ecevit perişan edilmiştir. 1999 seçimlerinde de cezalandırarak Deniz Baykal’ın değişmesine, dolayısıyla solun İslam düşmanlığına son vermiştir. Ordu da İslamiyet’e karşı mesafeli dururken, 2002 seçimlerinde daha ılımlı yaklaşmayı yeğlemiş, böylece 3 Kasım Seçimleri yapılabilmiştir.
Avrupa’nın tekel sanayiini
dünyanın halk sanayiine taşımıştır
Avrupa 500 sene öncesinde Haçlı Seferleri sayesinde İslamiyet’ten İslam Uygarlığı’nı öğrenmiş ve Avrupa’da kasabalar oluşmuştu. Faizi meşru kılan batı dünyası gittikçe tekelleşmeye başlamış, bu sayede sermaye tekeli kapitalizmi ve sosyalizmi oluşturmuştu. Yahudi sermayesi çok basit bir tezgâh kurmuştu. Dünyada kurduğu mason teşkilatı ile ham madde satın alıyor, Avrupa’ya götürüyor ve orada fabrikalarda Hıristiyanları çalıştırıyor, mamul maddeleri yine masonlar aracılığıyla dünyaya satıyordu. Sanayiyi batı kontrolü dışına çıkarmıyordu. Ticareti de masonlarla tekelleştirmişti. İşte bu tezgâhı tam da dünya çapında kurmuş iken, Türkiye’de bir sanayi profesörü çıkmış ve motor fabrikasını kurmaya kalkışmıştır. Buradaki boğuşma ile batı dünyasının sanayi balonu delinmiş ve sanayi bütün dünyada yayılmaya başlamıştır. Artık bugün dünyanın her tarafı sanayileşme dönemine geçmiş ve ticaret de masonların tekelinden çıkmıştır. Biz öyle günler yaşadık ki, mason kulüplerine girmeyen bir kimse dairede şef bile olamıyordu. Bu mekanizma bugün tarih olmaktadır.
Bunu başlatan Erbakan’dır. İlk hareketi o başlattı. Gerçi daha önce Japonlar ve Sovyetler vardı. Ama bunlarda ya sermaye tekeli veya devlet tekeli vardı. Bu sebeple çevreye etkili olamıyordu. Erbakan halkın sermayesi ile faize dayanmayan bir fabrikayı kurdu ve başardı. Savaş sonunda Anadolu’nun sanayileşmesi gerçekleşti. Ondan sonra sanayi dünyaya yayıldı.
Sol-sağ çatışmasına son vermiş,
solu din ile barıştırmıştır
Sömürücü Yahudi sermayesi dünyayı Hıristiyan ve Müslüman olarak bölüyor, bunları çatıştırıyor ve kendisi yönetiyordu. Ülkeler içinde sağcı ve solcu partiler kuruyor, kimi isterse onu iktidar ediyordu. Böylece dinlemeyeni muhalefete itiyordu. 1897’den sonra İsviçre Basel’de yapılan kongre sonrasında siyasetteki İslam-Hıristiyan çatışmasını sağ-sol çatışmasına dönüştürmüştü.
Bu denge 1973 yılında Erbakan’ın Ecevit ile koalisyon yapması sayesinde sona ermiş, suni düşmanlık son bulmuş ve çok başarılı bir koalisyon yapılmıştı. Bu koalisyon sayesinde Müslümanlarla solcular barışmışlardı. O tarihlerde Humeyni Bursa’da sürgünde idi ve Türkiye’deki bu uzlaşmayı ilgiyle izliyordu. İran’da aynı siyaseti uygulayarak solcularla işbirliği yaptı ve iktidar oldu, devrim yaptı. Türkiye ve İran’daki bu barışıklığı gören Gorbaçev Afganistan’daki başarısızlığını da değerlendirerek devrim yaptı. Sosyalizmdeki din düşmanlığına son verdi. Demir perdeyi kırdı. Dünyadaki solcular bu gelişmeler sonunda din düşmanlığını bıraktılar ve peş peşe ülkelerinde iktidar oldular. Böylece Erbakan dünyaya ikinci bir hediyesini sundu ve sağ-sol çatışmasına son verdi. İlk uzlaşma kurşununu o attı.
Din ile müsbet ilim çatışması
ortadan kaldırılmıştır
Yine sömürücü sermaye varlığını müsbet ilme dayandırmıştı. Avrupa’da başlangıçta Kilise ilme cephe almış, bundan yararlanan sermaye ilim silahı ile Kilise’yi çökertmişti. Gerilemekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nda da aynı havayı yaratmak istemiş ve medreselerin kapatılmasına kadar gitmişti. Din ile ilim birbirleriyle çatışmış gösterilerek ilmin göz kamaştırıcı başarıları karşısında din artık siliniyor, insanlık ateizme götürülüyordu. Böylece sermaye rahat rahat dünyayı yönetebilecekti.
İşte o zaman Türkiye’de Batı’da da tanınmış olan bir sanayi profesörü çıkıyor, açık bir şekilde dindar oluyor ve ilim ile İslamiyet’in nasıl uyuşmuş olduğunu anlatıyordu. İzmir Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda ve Türkiye’nin birçok yerinde verdiği “İlim ve İslam” konferansı ile dünyayı değiştiriyordu. Önce İslam ile ilim arasında çatışma olmadığı ortaya konuyor, sonra bu görüş bütün dünyaya yayılıyor. Önce Hıristiyanlar da ilimle barışmışlar; daha sonra da Budistler, hatta Dalay Lama bile dinlerini müsbet ilmin ışığında açıklamaya başlamışlardır. Bugün bütün dinler ateizme ve marksizme karşı birleşmişlerdir. Bunu sağlayan Erbakan’ın kişiliğidir. Sanayi profesörlüğü ve samimi Müslümanlığı bu hususta verdiği savaşta onu başarılı kılmıştır.
Hakkı üstün tutan Peygamberlerin
“Adil Düzeni”ni dünyaya tanıtmıştır
Necmettin Erbakan’ın dünyaya sunduğu hizmetlerin en başında geleni, “Adil Düzen”i dünyaya anlatmasıdır. En büyük ve en önemli başarısı budur.
Adil Düzen nedir? Adil Düzen, asrın idrakine söyletilen Kur’an’dır. Müsbet ilme dayanılarak muasır medeniyetin üstüne çıkarılmasıdır.
Bunu daha önce İslam alimleri keşfetmişti. Avrupa’nın müsbet ilmi ile Kur’an’ın yeniden anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Muhammed İkbal, Mehmed Akif, Hüseyni Cesri ve Bediüzzaman hep bundan bahsetmiştir. Mustafa Kemal de; “İslamiyet’ten en mütekâmil dindir. Asrın icaplarına cevap veren bir dindir. Çünkü İslamiyet’te içtihat vardır” demiştir. 1933 yılında da; “Muasır medeniyetin fevkine çıkacağız. Elimizde tuttuğumuz meşale müsbet ilimdir” demiştir. Bu iş için Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a muasır ilimlere dayalı bir tefsirin yapılması görevini vermiştir.
Ancak, bunların hiçbiri bir senteze varamamıştır. Bütün faaliyetler temennilerden ibaret kalmıştır. Bu işi ilk başaran İzmir’de kurduğumuz “Akevler” olmuştur. Akevler, ilmi çalışmaların yanında muasır medeniyetin üstündeki bir uygarlığın ilkelerini ortaya koymuştur. Prof. Dr. Necmettin Erbakan bunu benimsemiş, geliştirmiş onun da katkıları ile “Adil Düzen”i oluşturmuş ve dünyaya anlatmıştır. Dünya bu sayede öğrenmiştir ki; Tevrat ve Kur’an ile çağın üstünde bir uygarlık kurulabilecektir.
Bu gelişme sömüren sermayesini korkutmuş, baskı altına almış, Erbakan’ı da susturmuştur. Ama “Akevler” çalışmaya devam etmiştir. 20-25 bin sahifelik “Adil Düzen literatürü” oluşmuştur. Dünya dillerine çevrilmeye başlanmıştır. Dünyada bunun üzerinde araştırmalar yapılmaktadır. Bu gelişmeler Erbakan’ın düzenlediği ilmi konferanslarla olmuştur. Prof. Dr. Necmettin Erbakan Avrupa’da, Afrika’da, Asya’da ve Sovyetlerde ilmi konferanslar vererek “Adil Düzen”i anlatmıştır.
Erbakan, büyük ülke liderlerini
siyonizmin güdümünden çıkarmıştır
Necmettin Erbakan’ın bu husustaki son etkisine de işaret edelim.
Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’deki geçmiş mason iktidarları ile işbirliği yaparak doğuda Çekiç Güç’ü yerleştirmişti. PKK teşkilatını MİT ile işbirliği yaparak CIA kurmuştu. PKK’yı desteklemek için de Çekiç Güç’ü yerleştirmişti. Ecevit başbakandır. Doğu Anadolu elden gitti gidecek haldedir. Gaflet ve delalet ihanet derecesine varıyor. Ordu ve Meclis uyanıyor. Altı aylık Çekiç Güç müsaadeleri dört aylığa indiriliyor, üç aylığa indiriliyor, iki aylığa indiriliyor, bir aylığa indiriliyor; sonunda yirmi gün bırakılıyor. Amerika zor durumda. Kovulmuş olacak. Ecevit çare bulamıyor. Artık Meclis’i ikna edemiyor. O arada Erbakan başbakan oluyor. ABD elçisini çağırıyor ve açık konuşuyor. PKK’yı desteklemeyin ben altı ay olmak üzere uzattırayım, diyor. Elçi sevinerek kabul ediyor. Meclis’e gitti ve altı ay mühlet verildi. ABD deşifre olduğu ve işi kalmadığı için sonra kendisi “Çekiç Güç”ünü çekti. Clinton ABD’nin siyasetini değiştirdi. İslam düşmanlığını bırakarak İslam dostluğu siyasetine geçti. Sömürü sermayesi buna kızdı ve Monica Lewinsky çorabını ördü. Başkan mahkemeyi kazandı. ABD ikiye ayrıldı.
İşte Erbakan’ın bu çalışmaları sayesinde dünya siyasetinde İslam düşmanlığı sona erdi.
Bu düşmanlığı yeniden alevlendirmek için ABD’de 11 Eylül 2001’de kuleler yıkıldı. Afganistan ve Irak savaşları ile İslam düşmanlığı körüklenmek isteniyor. Hemen başarıya ulaşılamamıştır. Belki IlI. Cihan Savaşı çıkacaktır. Buna Erbakan’ın siyaseti sebep olacak, ama bu savaşın sonunda ABD yenilecek ve sermaye hâkimiyeti sona erecektir. Zafer Erbakan’ın olacaktır. Duamız; bu işin savaşsız halledilmesidir.
Böylece size yalnız Erbakan’ı değil, aynı zamanda bugünkü dünyayı da tanıtmış oluyoruz.”[1]
Oturup kalkıp Erbakan’a teşekkür etmeliyiz
20 yıllık siyasi hayatına ANAP’la başlayıp bitiren eski bakan ve milletvekili Bülent Akarcalı, geçen yılların ardından 1974 yılında yapılan Kıbrıs çıkarması ile ilgili çok önemli ve tarihi açıklamalar yaptı. Özellikle sol kesimdeki yaygın kanaatin aksine Kıbrıs’a yapılan çıkarmanın eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’in değil Necmettin Erbakan’ın ‘ısrarı’ olduğunu savunan Akarcalı, “Kıbrıs’a Türk Ordusu’nun müdahalesindeki en büyük şans Erbakan’ın Başbakan Yardımcısı olmasıdır. Bizim oturup kalkıp Erbakan’a teşekkür etmemiz gerekir. Gerçek fatih odur” diye konuştu. VlP diplomat isimli dergiye önemli açıklamalarda bulunan siyasetin usta isimlerinden Bülent Akarcalı, ANAP’ta siyaset yaparken en çok eleştirdiği 54. Hükümetin Başbakanı Necmettin Erbakan’a yönelik çok önemli tespitlerde bulundu. Ecevit’in Başbakanlığı döneminde yapılan Kıbrıs çıkarmasından dolayı Kıbrıs fatihliğinin tamamen tesadüf olduğunu açıklayan Akarcalı, bu konuda şu önemli açıklamaları yaptı: “Kendisinin Kıbrıs’la ilgili fatihliği tamamen tesadüfidir bence. O sırada hasbel kader başbakan olduğu için o işi yüklenmek durumundaydı. Şimdi ben de diyebilirim ki Kıbrıs’a Türk Ordusu’nun müdahalesindeki en büyük şans Erbakan’ın Başbakan Yardımcısı olmasıdır. Erbakan’ın ısrarıdır o işi yaptıran. Sayın Ecevit tek başına olsaydı yapmamak için şiirlerine geri dönerdi. Bizim oturup kalkıp Erbakan’a teşekkür etmemiz gerekir. Gerçek fatih odur, ki ben siyasi açıdan Erbakan’ı en çok eleştiren biriyim.”
Kıbrıs, 1995’te satıldı
Son yıllardaki Kıbrıs politikaları ile değerlendirmelerde bulunan Akarcalı, “Kıbrıs Rum kesimini tanımamakta ısrar edenler başlarını kuma sokmuşlar şu gerçeği görmüyorlar” dedi. Türkiye’nin 1974’ten bu yana KKTC ile hiçbir spor müsabakası yapmadığının altını çizen Akarcalı, “Çünkü BM’de alınan karar gereği, herhangi bir Türk takımı herhangi bir dalda KKTC ile spor müsabakası yaparsa Avrupa’daki bütün müsabakalardan men edilir. Bir tek Gençlerbirliği yaptı üç sene Avrupa’ya çıkamadı. Nerede o milliyetçilerimiz?” dedi.
“Kıbrıs satıldıysa 1995’te Gümrük Birliği’ne girmek için satılmıştır” diye konuşan Akarcalı, o dönemde kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştığını ancak Gümrük Birliği’ni engellediği gerekçesi ile Türkiye’nin en büyük gazetesinin köşe yazarı tarafından vatan haini ilan edildiğini kaydetti.
Akarcalı şöyle dedi: “Ben Gümrük Birliği’ne tarafım. Ama hangi bedelle oluşuyor onu bilin dedim. O sırada Onur Öymen, Tansu Çiller’in müsteşarıydı. Murat Karayalçın CHP’nin Genel Başkanıydı. Kıbrıs satıldıysa bugünkü CHP boğazına kadar o satışın pazarlayıcısıydı. O zaman SHP idi demek palavra, aynı insanlar; arabanın dışı boyanınca şasi numarası değişmiyor. 1995’te Rum Kesimi’nin adaylığına karşı Gümrük Birliği’nin kabul edildiğini kaydeden Akarcalı, “Dolayısıyla bugün anlaşma imzalandığı taktirde Kıbrıs satılacaktır deniyorsa Mümtaz Soysal’a da soruyorum 95’te ne demişti söylesin. Eğer benim gibi dediyse o zaman bunlara destek verenler kimlerdi onu söylesin, daha işin içindeydi. Denir ya dinime küfreden bari Müslüman olsa...” dedi.
Süleyman Karagülle / Ahdevefa / Kasım 2005
16.12.2005 Milli Gazete / Ebubekir Gülüm
HABER : ALİ BAŞAK