Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları-9
AK Parti muhafazakâr mı?
Saat gecenin dokuzunu geçiyor…
Harun Özdemir, günün yorgunluğu üzerimdeyken aradı…
Dokuz gün önce “İSLÂMCILIK” ile ilgili son yazısı yayımlanmıştı…
“AK PARTİ İSLÂMCI MI?” başlıklı yazısıydı o yazı ve bence önemliydi…
“AK PARTİ MUHAFAZAKÂR MI?” başlıklı son yazısı da bugün yayımlandı…
Dokuz gün sonra dokuzuncu yazıyı da yazıp yayımlattığını haber vermek için aradı…
*
Yorgun olmama rağmen birden canlanıverdim…
Ege’de SonSöz Gazetesi’nin sitesine girip yazıyı kopyaladım…
Başlangıç olarak yazının en başında Akevler’den söz ettiği yer dikkatimi çekti…
Geçen yüzyılda, özellikle yurt dışında yaşadığım yıllarda ve daha sonra da İzmir’e gittiğimde, ziyaret edip sohbetler ettiğim Prof. Dr. MEHMET AYDIN ile ilgili anlattığı anekdot özellikle dikkatimi çekti; oradaki tespite özellikle dikkatinizi çekmiş olayım…
*
Yazının sonuna dOğru yazarın bir de şu önemli tespiti var:
-Bu ülkede “ilim” yoktu; bu eksiklikten haberi olan ise hiç yoktu! İlmin olmadığı yerde her şey olabilirdi; bunlar da gayet normaldi!
Ondan sonrasında ise yazar arkadaşımız “BEKLEME…” üzerinde duruyordu…
- RECEP TAYYİP ERDOĞAN’ın “HATIRALARINI BEKLEMEK…”
- Bir de FETHULLAH GÜLEN HOCA ile HAYRETTİN KARAMAN HOCA’nın “FETVALARINI BEKLEMEK…”
Yazar Harun arkadaşımız, ben yazıyı okuyunca tekrar arayacak ve değerlendirme yapacaktık ama şu ana kadar aramadı…
Ben de bu değerlendirmeleri yazıp yazı ile birlikte yayımlıyorum…
Bu arada Harun Kardeş’in aramasını bekliyorum; bundan sonra “İSLÂM-CILIK” ile ilgili yazacağı yeni yazılarla birlikte BEKLİYORUM…
HEP BERABER BEKLİYORUZ…
Selam, hürmet ve de muhabbetlerimle…
Reşad
***
|
|
AK Parti muhafazakâr mı? |
|
10 Ağustos 2015 Pazartesi | |
|
|
|
Parti kurucuları uzun bir hazırlıktan sonra Fazilet Partisi’nden ayrılma kararı aldıklarında birçok prensipte uzlaşmışlardı. Ana fikir;
-Partiyi Milli Görüşçüler kuracaktı.
-Adil Düzen, kitleleri heyecanlandıran müthiş bir slogandı. Fakat bir sorun vardı, hem fikri üstünlüğü Akevler’e kaptırmak istemiyordu hem de iç ve dış egemen güçler “Laik, demokratik, liberal ve akit serbestliğine dayanan Adil Düzen”e kesinlikle karşıydı.
-Bundan böyle laiklik, demokrasi, liberalizm gibi çağdaş kavramlar ve Avrupalıları rahatsız edecek kadar AB’ci olunacaktı. Atatürk yeri geldiğinde savunulacaktı ama çoğunlukla sessiz kalınacaktı.
-Futbolun anayasasının giriş kısmında yer alan “Küme düşen takımın oyuncularıyla şampiyon olunmaz!” maddesi müesses nizama güven vermek için çiğnenecekti. ANAP ve DYP’den, biraz da MHP ve sol partilerden kurucu ve vekil yapılacaktı. Planların bir kısmı da belediye başkan ve meclis üyeliklerinde uygulanacaktı.
-“Türkiye, Ecevit’ten daha kötü yönetilmeyecekti!”
-“3 Y yani Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklarla mücadele edilecekti.”
- Ağustos 1999 depreminin ve Şubat 2001 ekonomik krizinin yaraları sarılacaktı.
-Türkiye normalleşecekti…
Yukarıda sayılanlara birkaç madde daha eklenebilir. Maddelerin çoğaltılması seçmenin fikrini değiştirmeyecekti. Programda Ak Parti’nin İslâmcı bir parti olduğunu kanıtlayacak somut bir cümle yer almayacaktı.
Seçmen gözünde ise durum biraz farklıydı:
-Ak Parti’yi kuranlar aslında Refah Partiliydiler. As kadro, çocukluklarından beri Milli Görüşçü, son 10 yıldan beri de Adil Düzenciydi, yani haksızlık yapmazlardı!
-Aralarında Erdoğan, Gül, Arınç… gibi önderleri zamanında siyaseten yok etmek için çalışmış bazı tuhaf tipler yeni partide yer almıştı ama olsun! Siyaset bu! Bu kişilere “Biz değiştik!”i inandırıcı kılmak için yer verilmişti. Halk böyle düşünüyordu.
-Ak Parti kurucuları ne derse desin, bu adamlar namaz kılan, oruç tutan kimselerdi; binaen aleyh dinimize hakaret etmezdi!
Milli Görüşçü olmayan bazı seçmenin görüşü de özetle şuydu:
-Eski liderlerden bıktık! Bu kez de RP’nin gençlerini deneyelim!
-Kurucular gibi halk da Ak Parti'nin İslâmcı bir parti olarak kurulmadığını düşünüyordu! Ama dindarların kurduğu bir partiydi, bu da yeterliydi.
Bu noktada okuyucuyu yanıltmadan bir açıklama yapmakta yarar var:
Ak Parti’nin büyük çoğunluğu Milli Görüş geleneğinde geliyordu. Yani Necip Fazıl, M.Şevket Eygi, tercüme İslâm, Filistin yanlısı, Yahudi, Siyonizm, Mason karşıtı, İran İslâm Devriminden ve Afgan İşgaline karşı verilen mücadeleden heyecan duyuyordu… Bunu bilmeyen de yoktu. 28 Şubat’a kadar, bazıları da Parti kuruluncaya kadar çağdaş kavramlar lehine bir cümle dahi kurmamıştı. Sonrası malum…
Kimse bir sabah uyandığında bambaşka bir insan olamayacağına göre, İslâmcı camianın önemli saydığı kalem erbabı kişiler, kurucularının aksine “Ak Parti’nin İslamcılık yapmak için kuruldu”ğu görüşündeydi. Müesses nizam adına konuşanlar da fütursuzca Ak Partilileri rejim karşıtı ve takiyyecilikle suçluyordu.
Tam anlatabildim mi bilemiyorum:
Ak Parti’nin İslâmcı olduğunu söyleyenler ile partiyi kapatmak isteyenler aynı görüşteydi. Bir kilo domates yetiştirecek fikirleri olmayanlar, kendilerinde Partiyi, Türkiye’yi ve alem-i İslâmı kurtaracak güç bulabiliyorlardı.
O günlere ait bir anımı şöyle özetlemek isterim:
Kuruluş günlerinde Ak Parti’nin, Batı demokrasi tarihinin ve İslam dünyasının son 500 yılının en dikkate değer siyasal hareketi olduğunu iddia ediyordum. Yeni parti çağdaş kavramlar ve Atatürk karşıtı olmayacağına göre gerçek bir İslâmcı parti olacağını ısrarla söylüyordum. Konuştuklarım arasında Mehmet Aydın Hoca hariç kimse bana hak vermiyordu!
Hoca bir sohbetinde “Refah Partisi’ni kuranlar mühendis ve avukat ağırlıklıydı. Şu an Ak Parti içinde çok sayıda ilahiyat prof.u var; biz RP’den daha İslâmcıyız” dedi. Ben de
“Ben Ak Parti’nin İslâmcılığını Refah Partisi ile değil; Mustafa Kemal’in milletvekili yaptığı kişilerle karşılaştıracağım. Çünkü Mustafa Kemal’in milletvekili yaptığı İslâmcılar ciltler dolusu birinci sınıf meal, tefsir, hadis kitapları yazdı. Mehmet Akif Ersoy, Elmalılı Muhammed Yazır, İzmirli İsmail Hakkı, Hasan Basri Çantay, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi, Babanzade Ahmed Naim, Kamil Miras, Ömer Rıza Doğrul…" bu isimleri saymaya başladığımda sözümü bitirmeme izin vermeden “Ne demek istediğini anladım!” dedi, konuyu kapattı!
***
Türkiye’nin İslâmcıları hakkında yazılacak daha çok isim ve konu var. Siyasallaşan tarikatlar, cemaatler… Dergiler, gazeteler… Yazarlar ve bilim insanları… TV kanalları ve radyolar... Bunların bir kısmını bu köşede, kalanını da inşallah bir kitapta anlatmak istiyorum.
Ak Parti’yi İslâmcı sayıp sonra da “Bu yaptıklarınız İslâmcılığa yakışmıyor!!!” demek, her yönüyle yanlış olmalı! Çünkü;
-1943'te sonra İslâmcılık adına ileri sürülen görüşlerin uygulanabilir tarafı yoktu! Ahlâklı olmayı sadece Müslümana ait bir özellik görmek ise tam bir yanılgıydı! Bir mühendisin yaptığını, sırf Müslüman olduğu için “İslâmcılık!” saymak ise zavallılıktı.
-Namaz kılmak, oruç tutmak, bol miktarda günah işleyip sık sık hacca gitmek… de İslâmcılık
olamazdı; buna bizim memlekette Allah affetsin, Müslümanlık denirdi! Kimin Mümin olduğu ise kimsenin umurunda değildi!
-“Yakışmadı!” denen çok sayıda eylem ve rahatsız edici sözler, herkesin yapmakta olduğu yanlışlardandı. Buna öfkelenmek ise yersizdi! Çünkü öfkelenenlerin ne istediği belli değildi. Aynı teknede karılmak istemenin dışında bir anlamı da yoktu!
-13 yıllık Ak Parti iktidarında “kefene konacak hangi kanun ve kanuna uygun icraat vardı” bilen yoktu. Oysa yapılan her icraata fetva verme yarışına giren çok sayıda İlahiyat ve Diyanet büyüğü vardı!
-Bu ülkede “ilim” yoktu; bu eksiklikten haberi olan ise hiç yoktu! İlmin olmadığı yerde her şey olabilirdi; bunlar da gayet normaldi!
-Gün gelecek Sayın Erdoğan’ın hatıralarını da okuyacağız inşallah. Hatıralarda çıkarılan yasaların da yapılan icraatların da birden fazla fetvasının olduğu görülecektir. Hepimiz en az sorgulanması gereken kişinin Erdoğan olduğuna şaşırıp kalacağız.
Bence insanlar en çok da Fetullah Gülen Hoca ile Hayrettin Karaman Hocanın verdikleri fetvalara şaşıracaklar ki, o günlere daha var!
Biraz beklemek gerekecek.