http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Baskanlik_sistemi_degil_Adil_Duzen_gelmelidir/25208#.VYS4k_ntmko
Başkanlık sistemi değil, “Adil Düzen” gelmelidir
Çağımız dünyası yani bugünkü insanlık büyük çıkmazdadır. Yarım binyıllık zamanda sömürü sermayesi dünyaya hükmetmeye başlamış ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu hükümranlık en yüksek duruma çıkmıştır. Onların yani o sermaye sahiplerinin hayalleri şudur. Yeryüzünde tek Yahudi devleti olacak ve dünyayı o yönetecektir. Kendi aralarında Tevrat’ın hükümleri uygulanacak ama diğer insanlar için ise onların koyduğu hükümler geçerli olacaktır. Dolayısıyla on milyar insan on milyon Yahudi tarafından yönetilmek isteniyor. Onlara göre binde birlik nüfus bütün dünyaya, bütün beşeriyete hükmedecektir.
Sömürüye ve zulme dayanan bu yönetime kim son verecektir?
“ADİL KUR’AN DÜZENİ” çalışanları ve çalışmaları bu zulme son verecektir. Bu görüşümüze hayal diyenler olabilir. Kur’an nâzil olduğu zaman da öyle diyorlardı ama bir asır geçmeden Kur’an’a göre hareket eden Müslümanlar dünyada süper güç oldu.
Evet, bir asır geçmeyecek, yeryüzüne “ADİL KUR’AN DÜZENİ” hâkim olacaktır.
Neden öyle olacaktır?
Batı’nın çözemediği sorunlar vardır.
Batı insanların güvenini sağlayamamıştır. Savaşlar, terör, karşılıksız para, yolsuzluk, sömürü, “devlet düzeni” yerine “devlet soygunu” hâline dönüşmüştür. Paralel yapı bugün ortaya çıkmamıştır, bürokrasi bir tür halkı ezme kurulu şeklinde yarım bin yıldır faaliyettedir.
“Adil Kur’an Düzeni” çalışmaları bu zulmü de sona erdirecektir.
Bugün yeryüzünde iki hizip vardır; Tanrı’yı ve Peygamberi inkâr edip insanları sömüren sermaye ve bunlarla boğuşan halk. Sermaye ile işbirliği yaparak kendilerinin durumunu düzeltenler ve sermaye ile sömürenler bir tarafta, sömürülenler diğer tarafta. Bu sömürme yalnız ekonomik değildir; onlar ilimde, dinde/inançta, yönetimde de ezerler.
“Adil Kur’an Düzeni”nin duyulmasını istemeyip ondan bahsetmemek, onu yok saymak, ona kulak vermemek fiilini işleyenler vardır. Bunlar bir gruptur.
Bir ikinci grup daha vardır; onlar da, Kur’an’dan olmadığı halde Batı’nın hezeyanlarını Kur’an’danmış gibi gösterenlerdir.
İslâm âleminde şimdi yaygın olan bir de bu musibet vardır:
-Batı’nın hezeyanlarına Kur’an’da deliller bulma çabası vardır!
-Batı’nın uydurduğu şeytani müesseseleri İslâmî müessese kabul etmevardır!
-Batı’nın ekseriyet sistemi sözde demokrasisine İslâmiyet’te terim arayanlar vardır! Ekseriyet sistemi bir zulümdür. Başka inançları dışlayıp dinsizliği lâiklik olarak takdim eden, bunu da İslâmiyet olarak gösterenler vardır. Fiilen buna göre inanarak hareket edenler vardır.
-Tekel sömürü sermayesinin karşılıksız para ile insanları sömürmesini yahut yönetimin ülkenin bütün imkânlarını tekeline almasını ve bunu da sermayeye peşkeş çekmesini İslâmî imiş gibi gösterenler vardır. Savaşları ülke çıkarları için meşru kılan siyaset anlayışını İslâmî anlayış gibi kabul edenler vardır.
Biz Anayasa’nın, dolayısıyla sistemin değişmesi gerektiğini 1960’lardan beri savunuyoruz. Sermaye bize karşı direndi; savcıları, hâkimleri, askerleri, siyasileri harekete geçirdi. Yarım asırdan beri bize zulmedildi, onlarca milyon liralık arazilerimiz gasp edildi. Sonunda bizi yenemediler ve anayasanın değişmesi gerektiğini kabul etmek zorunda kaldılar.
Şimdi de yeni bir oyun oynamaktadırlar; “parlamenter sistem” yerine “başkanlık sistemini” getirerek anayasayı değiştirdik diyeceklerdir! Oysa onların ikisi de aynı pisliktir.
“Başkanlık sistemi” değil “Adil Düzen” gelmelidir.