“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
Hûd Sûresi üzerinde çalışıyoruz, 15 haftadan beri. Sûre 123 âyet. 15 haftada ancak 50’li âyetlere gelebildik. Son üç yazımı, genel olarak 828. KUR’AN VE İLİM seminer çalışmamızdan, özel olarak ise Hûd Sûresi 15. hafta çalışmamızdan (50-52. âyetler) derlemiş oldum. İşte bu sûrenin sonlarına doğru “EMRULUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL…” (Hud;11/112) uyarısıyla başlayan bir âyet var; bugünkü konumuz bu olsun!
“Festekim kemâ umirte - Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…”
Neden?
Çalışma arkadaşımız Tayibet Erzen, her hafta bir gazetenin (Sabah) başyazarının (Mehmet Barlas) bir makalensin bir bölümünü değerlendiriyor. Bu hafta başyazarın 28.08.2015 tarihli yazısının bir bölümünü değerlendirmiş. O bölüm şöyle: “İki arkadaş sohbet ederken, söz orada bulunmayan bir kişiye gelmiş. Arkadaşlardan biri "O kişi delidir" demiş. Diğeri sözü edilen kişiyi hatırlayamayınca onu tarif etmiş... "Hem uzun boylu hem kısa ve hem zayıf hem şişman olan adamı hatırlamadın mı" demiş. Bu tanıma şaşıran arkadaşı "Hem kısa hem uzun, hem şişman hem zayıf olunur mu" diye tepki gösterince diğeri gülmüş, "Delidir dedim ya" demiş. / Aynı konuda hem "Evet" hem "Hayır" diyen, dün söylediğinin bugün tersini söyleyen SİYASETÇİLERİ dinlerken, onların neyi amaçladığını değil akıl sağlığını anlamaya çalışmak daha doğru değil midir?”
Bizim değerlendirmemize gelinirse; o da şöyle:
Bunlar siyasi ağızlar, çoktan alışılmış olması gerekiyor. Siyasi istikrar varken istikrarı bozmak için, yokken sağlanmaması için hep böyle günübirlik tavırlar takınılır. Hepsindeki tek ortak payda ise samimiyetsiz ve kaosa yönelik olmalarıdır.
Siyasi diyalogları gündelik hayattaki iletişim kaideleriyle kıyaslayınca, haliyle bu kadar dengesizliği kaldıramıyoruz ama Türkiye’de işler böyle yürüyor, maalesef. Kur’an’da bununla ilgili çok temel bir ölçü vardır aslında. Kur’an’daki ifade hem çok açık hem de çok basittir. “Ey iman edenler, niçin yapmayacağınız şeyi söylersiniz?” (Saff;61/2)
Dikkat edilirse hitap iman edenlere / “MÜMİNLERE”dir. Yani toplumda statü olarak en üst düzeyde olmalarına rağmen MÜMİNLER Allah’ın hoşlanmadığı bu davranıştan dolayı uyarıya maruz kalmışlardır.
Bugün hiç ummadığımız siyasilerden de aynı davranışta bulunanların varlığı bize bunun sadece inançla değil, ahlâkla da ilgili olduğunu gösteriyor. ‘YAP(A)MAYACAĞI ŞEYİ SÖYLEMEK’ vaat verip yerine getirmemektir, insanları kandırmaktır. Bu gayet açıktır, çünkü yapmadığın ve/ya yap(a)mayacağın önceden belli olan şeyi söylüyorsun! Burada kandırma var, kötü niyet var. Bu davranış toplumda öfke uyandırır, tepki uyandırır. Tıpkı âyetin devamında dendiği gibi; “YAPMAYACAĞINIZ ŞEYİ SÖYLEMENİZ ALLAH İNDİNDE NEFRET OLARAK BÜYÜKTÜR.” (Saff;61/3)
Nefretin neye dönüştüğünü de artık hepimiz yaşayarak biliyoruz. Bölünmeler, provokasyonlar, sokağa taşma, anarşi vs... Bunları önlemenin yolu dosdoğru olmaktır.
Evet; nefsimize, siyasilere ve herkese âyetin tamamını hatırlatıyoruz:
“Festekim kemâ umirte - Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…
Ve men tâbe meƍake - Ve seninle beraber tevbe edenler de…
Ve lâ tetğav - Ve aşırı gitmeyin…
İnnehû bimâ teƍmelûne basîr - Şüphesiz O yaptıklarınızı görendir.”
(Hûd;11/112)