“İSLÂM DÜZENİ” tüm insanlar içindir
“Enfal Sûresi’ndeki bu son âyet (75. âyet) bize eşitlik içinde tüm İslâm âleminin içinde ilk sahabelerden bu yana gelen İslâm zincirinin bir halkası olarak var olduğumuzu ifade etmekte, Fatiha Sûresi’ndeki “ihdinassırata’l-mustakîm”de geçen sıratın üzerinde olduğumuzu bildirmektedir. Özel olarak Müslüman Türk milletine olan işareti de şöyle açıklayabiliriz.
Tarihte her bin yılda bir hak uygarlıkları yenilenmiştir. Bu uygarlıkların başlangıç yılı Hazreti İsa’nın doğum günüdür. Bugün de ikinci Kur’an uygarlığı kurulmaktadır. Son Kitab’a dayanarak peygambersiz ilk medeniyetimizi kuruyoruz. Medeniyetin kurulması için iki üç asır önceden hazırlık yapılır. Hz. Nuh 300 sene önce, Hz. Musa 400 sene önce, Hz. Muhammed 400 sene önce gelmiş ve gelecek uygarlık için kavmini organize etmiştir.
Medeniyetler iki medeniyetin sentezinden doğar. Hz. Musa bu sentezi yapmıştır. Araplar bu sentezi yapmışlardır. III. binyıl uygarlığı da İslâm medeniyeti ile Batı medeniyetinin sentezinden doğacaktır. Doğu’nun şeriatı Batı’nın müsbet ilmi ile sentez edilmektedir. Kur’an buna “onu ilimle tafsil ettik” âyetiyle işaret etmektedir.
***
Türkiye Müslümanları iki asırdan fazladır Batı’yı öğrenmeye çalışmaktadırlar, bu arada İslâmiyet’i de bırakmamışlardır. Harf inkılâbı bunu sağlamıştır. Bugün yeryüzünde Türkiye’den başka bu iki medeniyeti sentez edecek ve yeni bir medeniyet kurabilecek ülke yoktur. Buradan biliyoruz ki “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”i getirecek olan Türkiye’dir, Türkiye Müslümanlarıdır. Kur’an’da Hz. Musa’nın yetişmesine işaret ederek “vestana’tuke li nefsî” denmektedir; Allah aynı şekilde Türkiye’yi kendisi için istisna’ etmiştir.
Tanzimat’la başlayan Batılılaşma hareketi Sultan Abdülhamit döneminde bilinçli ilmi aktarma hareketine dönüşmüştür. Cumhuriyet yönetimi ömrünü doldurmuş olan saltanatı kaldırmıştır. Sonraki gelişmeler de İslâmiyet’i yeniden ele almaya sebep olmuştur.
a) Bediüzzaman, Risale çalışmaları ile ilm-i kelamı bugünkü ilimlere göre yeniden tedvin etmiş ve halkın seviyesine indirmiştir.
b) Süleyman Tunahan, klasik Arapçayı basitleştirerek yeniden halkın öğrenimine sunmuş, resmî yorumdan kurtarmıştır.
c) Akevler “Adil Düzen Çalışanları”, İslâm anlayışına uygun bir hayatın oluşması denemelerini yapmıştır; buna dayalı ilmî çalışmalarını hâlen sürdürmektedirler.
d) Necmettin Erbakan, Akevler’in denemelerini “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” adı altında dünyaya duyurmuştur, Türkiye’ye siyaseti ve sanayileşmeyi öğretmiştir.
Bütün bu gelişmeler hep takdir-i İlâhi ile olmuştur ve olmaktadır.” (s.4)
***
“İSLÂM DÜZENİ” tüm insanlar içindir. İslâm düzeni silm/barış düzenidir.
İnsanlar onar aileler hâlinde “OCAKLAR” kuracaklar ve oralarda istedikleri gibi yaşayacaklardır.
Yüze yakın ocak bir araya gelecek, “BUCAK” kuracaklar, orada çalışacaklar ve hukuk düzeni içinde hayatlarını sürdüreceklerdir.
Yüze yakın bucak bir olup “İL” oluşturacak ve iç güvenliği orada sağlayacaklardır.
Yüze yakın il kendi “DEVLETİNİ” kuracak ve savunmalarını yapacaklardır.
Nihayet İNSANLIK uygarlaşma cihadına devam edecektir.
Mü’minlerin (yani malıyla ve canıyla cihad edenlerin) görevi bu düzeni yeryüzüne getirmektir. İnsanların veya toplulukların arasında çıkacak nizaları hakemler çözecektir. Hakem kararlarına uymayanları hakem kararlarına uyar hâle getirmek mü’minlerin görevidir. Mü’minler asla hükmetmezler, insanları kendi istedikleri düzene zorla getirmezler. Dinde zorlama yoktur. Buradaki “Ellezîne Âmenû”dan kastın biz olduğumuzu belirttik, o halde burada görevimizi öğreneceğiz. Önce “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e katılan ve onun için çalışan kimseler iman etmiş olanlar içinde olurlar...” (s.5)
(711. “KUR’AN VE İLİM” seminer çalışmamızdan aktardım. Devamı var.)