Haberin başlığı şöyle: “ERDOĞAN MCKİNSEY DEFTERİNİ KAPATTI: BİZ BİZE YETERİZ!” Devamı: “AK Parti Kızılcahamam kampında partililere seslenen Erdoğan, tartışmalara neden olan McKinsey anlaşması için, ‘Bakanlarıma talimat verdim, fikri danışmanlık dahi almayın, biz bize yeteriz dedim’ dedi.”
Bu konuda ve benzeri ana konularda yazacak çok şey var…
Üstad dün akşamki derste de “çok önemli uyarılar” yaptı, hepimizi uyardı… Sultan Abdülhamit’in hükümdar olduğu dönemde iyi yönetici olduğu söylenir ama “çok önemli hataları” hiç anlatılmaz dedi ve sadece iki örnek verdi… Örnekleri yazmayacağım ama sonuç ve hüküm kısmını sizlerle paylaşmam gerekiyor: Sonuç olarak Sultan Abdülhamit döneminde yapılan “çok önemli hatalar” sebebiyle Osmanlı Devleti yıkıldı…
Üstad sonunda sözü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne getirdi ve yapılan “çok önemli hatalar” sebebiyle Türkiye’nin de devlet olarak yıkılma aşamasına getirildiğini dile getirdi… Hemen ardından yıkılmadan önce “yapabileceklerimizi ya da yapılması gerekenleri” sıraladı… Yıkılırsa, yeni bir istiklal savaşı ile bu milletin yine devletini kuracak güçte olduğunu söyledi…
Kızılcahamam kampından başka beklentilerimiz de var; bakalım gerçekleşecek mi?
Bugünlük bu minval üzere yazabileceklerim bu kadar; azı çoğa saymanızı isterim…
Başka bir merhaleye geçelim ve bu konuda da diyeceklerimizi diyelim ki; bu konu da yukarıdaki konu ile doğrudan ilgilidir… Bir yazarın son yazıları üzerinde duracağım…
Son yazı başlığı: Şikâyetname! (05 Ekim 2018, Yeni Akit)
Önceki yazı başlığı: Gelecek günler (04 Ekim 2018)
Ondan önceki yazı başlığı: Biz eskiden, eskiden.. (03 Ekim 2018)
Son yazı yani “Şikâyetname!” yazısında dediklerine bakalım…
“Bu benim için zor bir yazı oldu. Kaç kez sildim, yeniden yazdım, yumuşattım. Dudaklarımı ısırdım, elim titredi, utandım. Öfkelendim. Sonunda kuşa çevirdim. Buyurun sonuç bu: / Eba Müslim Horasani’nin o malum sözlerini tekrar hatırlatmak isterim: Onlar dostlarını uzaklaştırıp, düşmanlarını dost edindiler. Düşmanları dost olmadı, ama dostlarını geri kazanamadılar ve yıkılmaları mukadder oldu! / Beni ya da benim gibi düşünenleri dışlayıp, Rothchild’leri McKinsey gilleri dost edinenler, bir gün bazı gerçeklerin farkına vardıklarında çok geç olabilir. / Hiç kimse la yüs’el değildir. Peygamberler dışında kimse masum da değildir. İstişare ayeti savaş şartlarında nazil oldu. Hem de Resulullah’ın ilk görüşü dışında bir görüş üzere karar verildiği halde. Kur’an-ı Kerim yapılan işi doğruladı. / Sahi ne oldu bize!.. Siyasete soyunan kardeşler (Allah onları ve beni affetsin) siyasetin en temel “edeb”i olan, “düşman”a karşı “celadet” ve “cesaret”, “mazlum” ve “dost”lara, sıradan insanlara karşı “hilm” ve “tevazu” elbisesini giyinmeliler. Ne demişti Edeb-Alî, Osman Gazi’ye: “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül almak sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hüsnü zan sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.” “Milli” ve “Yerli” olmak için önce bu “alî edeb” şart. / Bu ahlakla ahlaklanmayanların oralarda işi ne o zaman! / Kuraldır: “Basın mensupları, kanaat önderleri, sivil sözcülerin genişletilmiş eleştiri hakkı, siyasilerin ve bürokratların artırılmış tahammül yükümlülükleri vardır.”
Bu son yazı şöyle bitiyor: “AK Parti, içindeki AKP’lilerin sırtına yüklediği bu kamburdan kurtulmadan rahata kavuşmayacak. Bu etrafınızdaki menfaatperest, laf dinlemez siyaset ve bürokrasi bezirgânlarından yakanızı kurtarmazsanız, Allah’ın yardımı bize ulaşmaz. “İçimizdeki beyinsizler” yüzünden bir helak gerçekleşebilir. “Allah o zaman işlerimizi sarp dağlara sardırır”. (..) Şikâyet değil, ama siyasette olması gerekenler üzerine yarın da yazmaya devam edeceğim. Daha yazacak çok şey var zira.” (Abdurrahman Dilipak)
Bu “çok önemli hatalar ve uyarılar” konusuna biraz daha devam edebiliriz…