Harun Özdemir'den Doğu Perinçek yazısı!
|
|
Doğu Perinçek kim değildir? |
|
|
|
|
Baştan belirteyim; bu yazıyı hangi nedenlerden dolayı Doğu Perinçek’e
1-Büyük Elçilik Unvanı,
2-Devlet Üstün Hizmet Madalyası ve
3-TBMM Onur Ödülü verilmesi gerektiğini anlatmak için kaleme aldım.
Ayrıca yıllardır yürüttüğü yayıncılık faaliyetleri arasında henüz örneği olmayan Kaynak Yayınlarının 30 Ciltlik Atatürk Ansiklopedisini ve tek ciltlik “Kara Atina” kitabını Kültür Bakanlığı satın almalı, bunları üniversite ve devlet kütüphanelerine göndermelidir.
***
1950’de demokrasiye mecburen, o da muvazaalı geçen badem bıyıklı devlet ricali, iktidar ve muhalefeti ile yeni dünyanın anlayabileceği türden bir siyaset güdemiyordu. ABD, 1945’in zafer sarhoşluğu içinde İngiltere’yi de fazla ciddiye almadan kendince Ortadoğu’da bir dizi yanlış karar aldı. Bir karar da Türkiye için aldı. Sivil siyasi çözüm yerine; tercihi NATO’da eğittiği küçük bir askeri gruptan yana yaptı.
1954’te başlayan sancılı süreç 27 Mayıs 1960’ta askeri darbeyle son buldu. 1961 yılında yürürlüğe giren yeni anayasa, Türkiye’nin alışık olmadığı geniş özgürlükler tanıyordu. 1950-60 arasında içten içe olgunlaşan sol hareketler, yeni anayasanın sağladığı özgürlüklerden en çok yararlanan siyaset oldu.
Doğu Perinçek, bu dönemde patlama yapan sol siyaseti, hukuki zemine oturtmaya çalışan önemli bir misyon üstlendi. Devletin “korkulu rüyası” haline gelen sol hareketleri, silahlı mücadelenin dışında tutmaya çalışarak hem solcu gençlere hem de devlete çok önemli hizmetleri oldu!
Perinçek; genç yaşında (1965-1971) Türkiye İşçi Partisi’ni önce etkisizleştirdi, sonra da kapatılma sürecini hızlandırdı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Harun Karadeniz… gibi silahlı mücadele yanlısı solcu gençleri, önce silahsız mücadeleye ikna etmeye çalıştı. Başaramayacağını anlayınca da Dev-Genç’in en güçlü döneminde ikiye, sonra üçe… bölünmesinin yolunu açtı.
Genç yaşında aşık attığı adamlar Mihri Belli, Sadun Aren, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu, Yalçın Küçük… gibi kişilerdi.
Devletin “komünizm tehlikesi”nden dolayı soğuk terler döktüğü günlerde, Doğu Perinçek, az sayıda stratejik düşünen arkadaşıyla önemli işler yapıyordu. Hatırı sayılır Almancası, siyasi partilerin yapısını inceleyen doktora tezi… iyi bir kitap okuru ve kolay yazan biri olması… mütevazi ve gösterişten uzak yaşamı… asla yorulmayan ve tükenmeyen enerjisi… seçimlere kendi partisi ile girmesi… her seçimde “Tek başına iktidar!” sloganı ile yurt gezilerine çıkması… her koşulda “Olmaz!”a,” imkansız”a talip oluşu… kamuoyunun sürekli dikkatini çekti.
1973-1980 yıllarında Milli Demokratik Devrim görüşünü savunurken, yeni yeni yeşermeye başlayan İslâmcılarla da “Büyük Devrimci Hz. Muhammed!” ve “Milli Şair M.Akif” üzerinden temas kurmaya çalıştı! Belli ki, İslâm ve dinler konusundaki bilgisi o tarihlerdeDr.Hikmet A.Kıvılcımlı’nın çok gerisindeydi.
Türk basınında Abdi İpekçi ekolünü herkes bilir. Ama Perinçek’in tek kişilik bir üniversite olduğu ise hep göz ardı edilir! Perinçek, tedrise aldığı gençlere hiçbir lüks gelecek vaat etmez. Mütevazi bir program uygulayarak önemli kişiler yetiştirmiştir, bu misyonu bugün de devam etmektedir.
Rahle-i tedrisinden geçenlerin Perinçek’ten ayrıldıktan sonra nasıl“Lüküs Hayat” yaşadıkları ise ayrı bir konudur. Ama O; 20 yaşını doldurmuş Ford marka arabasına binmeye ve sade bir yaşam sürdürmeye devam etmektedir.
Her önemli kişi için ilk akla gelen “akçeli işler” konusunda denebilir ki Perinçek en şaibesiz kişidir.
Perinçek’in ilginç yaşamından birbiriyle çelişen sonuçlar çıkarmak da mümkündür:
Bir kısım solcuya göre Perinçek, solu bölen ve satan “ajan”dır. Perinçek’i hain ilan edenler, “Silahlı mücadele” ile devrim yapacaklarına inanmış kişilerdir. Bu görüşün gelişmesini belli ölçüde engellediği için Perinçek hain ilan edilmiştir!
Yoldaşları Perinçek’i “Ajan!” olmakla suçlarken, devlet de “Komünist!” olmakla suçlamış ve yaklaşık 20 yıl hapiste tutmuştur.
Görüldüğü kadarıyla Perinçek ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilmiştir! Muhammedilerin ise “Görmedim, duymadım, bilmiyorum!”u oynadığı Türkiye’de Perinçek’in 73 yaşına gelmesi kolay olmamıştır.
Perinçek’in 12 Mart’ta Emniyet’teki sorgu tutanaklarını okudum. Bu metinlerden yola çıkılarak Perinçek’in hem ajan hem de komünist ilan edilmesi bana şaşırtıcı gelmedi!
Aftan yararlanıp çıktıktan sonra da silahlı mücadeleden uzak Milli Demokratik Devrim tezini savunmaya devam etti. Türkiye İşçi Köylü Partisi’ni kurdu ve genel başkanlığını üstlendi.
Türk siyaseti 12 Eylül’e hızla yaklaştığı dönemde Perinçek’in Aydınlık Gazetesi’nde attığı manşetler ve başyazıları ile birçok kişiyi hedef gösterdiği şeklindeki suçlamalar, bugün de yapılmaktadır.
Perinçek’in oldukça yoğun yaşamını bir makaleye sığdırmak kolay olmayacak:
O; gün gelmiş, Kitab-ı Mukaddes’i ücretsiz dağıtmış!
Gün gelmiş, misyonerleri takibata almıştır!
Bir bakmışsın Kürt hareketini üstlenmeye soyunmuş!
Bir bakmışsın, Bekaa’da APO’yu ABD’siz bir siyasete ikna etmeye çalışmıştır!
Seçimlerde bir milletvekili dahi çıkarabilecek oyu alamayan Perinçek, Öcalan’ın 4 milletvekili karşılığında seçim ittifakı teklifini reddetmiştir.
Gün gelmiş, Atatürk ve devrimlerine faşistlik damgasını vurmuş!
Hiç olmadık zamanda ise Türkiye’yi “Ordu Göreve!” ve “Devrim kanunları uygulanacak!” afişleriyle donatmış!
ABD karşıtı analizleri, tahammül sınırlarını zorlayacak boyutlara vardığında da, Alman ajanlığı ile suçlanmıştır!
Sonuç olarak;
Doğu Perinçek, ne yapmışsa devleti için, Türkiye Cumhuriyeti için yapmıştır.
1950’de başlayan, 1965’de Uruguay parlamentosuna taşınan… 1973-1980’li yıllarda ASALA terörüne dönüşen Ermeni Sorunu… geçen haftaya kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük dış politika sorunuydu … Türkiye’nin bu önemli sorunu, Doğu Perinçek’in Avrupa İnsan Halkları Mahkemesi’nde kazandığı dava ile sorun olmaktan çıkmıştır!
İnanılır gibi değil!
Nice zamandır, altından kalkılamayan sorun, nasıl oldu da, Doğu Perinçek’in kişisel çabaları ile hukuk zaferine dönüşebildi! Hem de en sağlam zafere!
Yazıklar olsun dış politika ciddiyetimize!
Yazıklar olsun vatan kaygımıza!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yazımın girişinde belirttiğim unvanları Doğu Perinçek’e vermek zorundadır. O’nun ödüllendirilmesi; devlete yapılan hizmetlerin karşılıksız kalmayacağı anlamına gelecektir ki, ülkesini seven herkesi, ülkeye hizmet konusunda cesaretlendirecektir.
Perinçek’in başarısını görmezlikten gelmek ise başka bir faciaya kapı aralayacaktır ki, o da Ermeni lobisinin çıkarlarına hizmet edecektir ve vatan hainlerinin işini kolaylaştıracaktır!
Türkiye lehine kazanılan hukuk zaferi kısa sürede değersizleşecektir.
Daha kötüsüne gelince, bu başarı karşılıksız bırakılırsa, bundan böyle kimse Türkiye’nin ulusal sorunlarının hiçbirini “ciddi”ye almayacak ve çözülmesi için de çaba göstermeyecektir.
Eğer Perinçek’in çabası karşılıksız kalırsa; “Türkiye’nin Ermeni sorunu diye bir sorunu zaten yoktu, bu konu iç politikada vatandaşı yönlendirmek için manipüle edilerek abartılıyordu!... diyenlere güçlü bir koz vermek anlamına gelecektir ki, bu da ayrı bir facia!
Sıkı durun, konuyu kapatmadan son endişemizi de dile getirmiş olalım:
Beyler, yoksa PKK sorunu da Ermeni Sorunu kadar mı ciddi?!!!
PKK sorununun, bir kişinin özel çabası ile çözülemeyeceğini artık kim söyleyebilir?!!!