Şeyma Yavuz ve MAKALESİ…
İbn Haldun ve “MUKADDİME”Sİ…
Söz konusu “İBN HALDUN ve MUKADDİME” olunca, akan sular durur yani günün 24 saatinde akıp giden çalışmalarım bir yana, “İBN HALDUN ve MUKADDİME” ile ilgili bir çalışma bir yana…
Bundan dolayı…
Şeyma Yavuz’un “İbn Haldun Bakışıyla Eğitim ve Sosyoloji” başlıklı makalesini dikkatle okudum ve de üzerinde epey düşündüm…
Okudukça ve düşündükçe; 1972 yılından itibaren, bazı yönleriyle İbn Haldun’a da benzettiğim Üstad ile çalışmaya başladığımız ilk yıllara gittim…
Üstad’ı başkalarına da benzetmişliğim var…
Mesela, mezhep kurucusu İmam-ı A’zam Ebu Hanife…
Mesela, Marifertname yazarı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri…
Mesela, Risale-i Nur Külliyatı yazarı Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri…
Bu kadar benzetme yeter!
Biz esas konumuza dönelim.
Ama şöyle bir minik hatırlatma daha…
Biz peygamberlerden sonra en üstün insan olarak âlimleri görürüz ve o alanda da peygamberlerden sonra ilk HOCAMIZ elbette İmam-ı A’zam Ebu Hanife’dir…
Ayrıca…
“ÂLİMLER ENBİYANIN/PEYGAMBERLERİN VÂRİSLERİ” olduğuna göre; onların diğer insanlara üstünlüğü de bu özellikleri yani âlimlikleri sebebiyledir…
Bu hatırlatmalardan “Üstad ile ilgili payeleri” de bir zahmet siz çıkarıverin!..
Bu kadar “hatırlatma” da yeter!
*
Konumuz neydi?
“İBN HALDUN ve MUKADDİME” ile
Şeyma Yavuz’un “İbn Haldun Bakışıyla Eğitim ve Sosyoloji” makalesi…
Öyleyse…
Makalede dikkatimi çeken yerlere bakalım…
Önce…
GİRİŞ bölümündeki cümleler…
“Genel manâsıyla eğitim, doğduğumuz andan öldüğümüz ana dek devam eden bir süreçtir...”
Bu cümleyi okuyunca, nedense “TALEBU’L-İLMİ FERİYDATÜN ALA KÜLLİ MÜZLİMİN / ilim talep etmek her Müslümanın üzerine farzdır” hadisini hatırladım…
Hatırlamakla kalmadım…
Bize göre eğitimin beşikten mezara kadar devam etmesi gerektiğini benimsediğimizi ve “Adil Kur’an Düzeni Çalışanları” olarak bunun mekanizmalarını hem “teorik yani ilmî olarak” hem de “pratik yani amelî olarak” kurmak için yarım yüzyıldır çalıştığımızı hatırladım…
“… Toplulukların, kıtaların, ülkelerin, bucakların ve ocakların zaman içerisinde evrimleştirdiği normlar bireylerin hayatlarına kapı çalmadan dahil olur...”
Özellikle…
BUCAK/KABİLE…
Ve
OCAK/AŞİRET…
Ve de diğer bütün “kelime ve kavramlara” dikkat!..
Ne demek istediğimi ve neye dikkat çektiğimi anladınız…
Biraz daha açayım…
BİREY/FERT, AŞİREKİ KABİLE, ŞA’B, KAVM, ÜMMET, MİLLET, BEŞERİYET…
Her halde anlaşılmıştır; aksi halde değerlendirmeler uzar gider…
GİRİŞ bölümünün final cümlesi bence şu:
“… Bu husus; ‘toplumun inşa ettiği bireyler’ ve ‘bireylerin inşa ettiği topluluk’ olarak tasniflenebilir...”
Bu cümle ile ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki…
Ama sözü uzatmayalım, yoksa ayrı bir makale olur…
Öyleyse GİRİŞ bölümü için bu kadar kelam yeter!
*
GELİŞME bölümünden sadece bir cümle ile başlayacağım; o da şu:
“… İbn Haldun, ilim ve öğretimin, insanların cemiyetler-cem edenler, toplananlar, topluluk oluşturanlar- halinde dünyayı imarında tabii bir hal olduğunu beyan etmiştir...”
Aslında devamında “kan (yani savaş)” ve “sınırlar” ile “ırklar, diller, dinler” kelime ve kavramlarının geçtiği cümleler de var ki; bunlar, ne kadar da bizim “ADİL KUR’AN DÜZENİ” çalışmalarımızdaki kelime ve kavramlara benziyor, değil mi?..
GELİŞME bölümünü şu değerlendirme ile özetleyelim…
“ İbn Haldun düşünceye verdiği kıymeti şöyle ifade ediyor: “Kişinin düşüncesi ayrı ve özel bir tabiat olup, diğer varlıkları yarattığı gibi, Tanrı onu da o şekilde ve o tabiatta yaratmıştır.” (Haldun, Mukaddime, 1954) Düşünmenin erdemi bu hudutlarla idrak edildiği vakit, insanlık muasır medeniyetler seviyesine ulaşacak ve dünya üzerinde adil bir sistem hakim olacaktır...”
Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak…
Ve (elbette muasır medeniyetin fevkine çıkmak)…
Ve de dünya üzerinde “adil bir sistemi” hâkim kılmak…
Ne dersiniz?
Bu ifade ve değerlendirmeler size bir şeyler hatırlatıyor mu?
Ne demek istediğimi anladınız!
*
SONUÇ olarak…
“… İbn Haldun’un kendi dönemindeki algıya getirmiş olduğu bu eleştiri onu çok yönlü bir düşünür ve sosyolog yaparken, eğitim seviyesinin toplumla entegre edilmesi gereken bir ölçüt olduğuna vurgu yapmıştır…”
İbn Haldun’un kendi dönemindeki algı…
Ve…
Bizim yaşadığımız dönemdeki algı…
Ve de…
Bu algıya O’nun getirdiği eleştiri…
Bizim getirdiğimiz eleştiri…
Yani TEŞHİS…
Ve elbette TEDAVİ…
Yani ÇARE VE ÇÖZÜM…
Yani ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN…
Yani “KUR’AN VE İLİM” çalışmaları ile daha da berraklaşan ve insanlığa sunulacak hâle gelmekte olan “ADİL KUR’AN DÜZENİ” çalışmalarımız…
Şeyma Yavuz, makalesini şu cümleyle sona erdirmiş:
“Şahsi fikrim; İbn Haldun’un Mukaddimesi, otoriter sistemlerin ve toplusal kabullerin diktasına karşın yazılmış bir bilinç protestosudur.”
Ne dersiniz?
Bizim yarım yüzyıllık çalışmalarımız da öyle bir şey mi?
Ama…
“Protestonun ötesinde” bir de “alternatif çözüm önerisi” değil mi?
‘Elbette, öyle…’ diyenlerdenseniz…
Öyleyse…
Haydi, gereğini yapmak için biraz daha gayret…
Çalışmak bizden, tevfik/muvaffakiyet/başarı Allah’tan…
***
Bu vesileyle bir kere daha “Şeyma Yavuz ve MAKALESİ” için diyorum ki:
“TEBRİKLER...
ARAMIZA HOŞ GELDİN...
ALLAH DEVAMINI NASİP EYLESİN...
SİZİN NESİLDEN YENİ ARKADAŞLARINI DA BEKLERİZ...
SELAM VE DUA İLE…”
REŞAD