GÜÇLÜ PARA veya PARANIN GÜCÜ
Prof. Dr. Sabri TEKİR
Geleneksel devlet anlayışında, devletin üç hâkimiyet sembolü vardır: bayrak, hutbe okutmak ve para basmak. Bunların içinde genişliği, derinliği ve etkisinin gücü bakımından paranın yeri çok farklı olmuştur. Hâlâ da paranın gücü öyledir.
Para hâkimiyetin ekonomik ve mali tabanını oluşturur ve devlet gücü ile mali güç birbirine eşit kabul edilir. Mali gücü zayıf olan devletin siyasi gücü zayıf; mali gücü yüksek olan devletin, nüfusu ne kadar olursa olsun siyasi gücü yüksek demektir. Günümüzde İsrail örneğinde bunu açıkça görebiliyoruz.
Devlet, siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri görevlerini yerine getirirken istihdam ettiği kişilere ücretlerini para ile öder. Bu görevlerin gerektirdiği araç ve gereçlerin temininde yine para bir ödeme aracıdır. Yani, para devlet mekanizmasının çalıştırılmasında son derece etkili bir araçtır.
Paranın kanaatimce en öncelikli veya öncelikli olması gereken fonksiyonu onun bir hak ve hakkaniyet ölçü birimi olmasıdır. Paranın hak ölçüsü olma niteliğine güvenen insanlar, gelecekteki ihtiyaçları veya yatırımları için tasarruf yaparlar. Yani devlete olan güven, paranın hak ölçüsü olabilme özelliği ile başlar. Başka bir ifade ile, sağlam ve değerli para bir taraftan hakların korunmasında, diğer taraftan devlet ile vatandaşlar arasındaki güvenin sağlanmasında önemlidir. İnsanlar arasında meydana gelen anlaşmazlıkların, kavga ve çatışmaların temelinde para veya paranın temsil ettiği mallar yatar. Kamu hizmetlerinde yapılan suiistimallerin temelinde de parasal saikler vardır ve para araç olarak kullanılır. Unutmamak gerekir ki, ülke yönetiminde en büyük suistimaller enflasyonist politikalarla gerçekleştirilebilmektedir. Bu açıdan istikrarlı sağlam bir paranın iç güvenliğe yönelik önemi de yadsınamaz.
Para, bu nedenle bir devletin namusu demektir. Namusu gibi değerli tutmalı, değerini korumada hassasiyet göstermelidir. Paranın güvenilirliği devletin güvenilirliğine eşittir. Nasıl bir ülkenin kredibilitesinden bahsederken aslında o ülkenin güvenilirliğini kastediyorsak; bir işletmenin, bir iş adamının kredibilitesi ile onun ödemelerdeki güvenilirliğini belirtmiş oluyorsak, ülkelerarası ekonomik ve ticari ilişkilerde de aynı güvenilirlik esastır. O halde bir ülkeyle ilgili kredibilite değerlendirmesinde o ülkenin parasının sağlamlığı ve mübadele aracı olarak kullanılabilmesi önemli bir parametredir.
Uluslararası ticari işlemlerde mübadele aracı olarak sadece tek veya bir kaç para biriminin mevcudiyeti ekonomik gücün belli ülkelerde temerküzüne, ticaretin ülkelerin refahına dengeli katkılarda bulunmasını engelleyebilmektedir. Kaldı ki Bretton Woods’ta uluslar arası güvence verilmiş olmasına rağmen doların değerinin suistimal edilmesinde olduğu gibi paranın her zaman kötüye kullanılabilme özelliği vardır. Günümüzde dünya ülkeleri içinde borç yükü en yüksek ülke ABD'dir. Borçları GSYİH'sını çok aşmış bulunmaktadır. Buna rağmen, hiçbir ülke veya kuruluş Amerikan ekonomisine zarar verememekte ve Amerikan ekonomisi için “riskli” değerlendirmesi yapamamaktadır. Çünkü doların sahibi odur ve dünya da doları kullanmaktadır.
Bütün bunları yazmaya çalışmamın nedeni şudur: Türkiye - Rusya arasındaki ticari ilişkilerde her iki ülkenin para birimlerinin ödeme aracı olarak kullanılması görüşmelerine başlanmış olduğuna ilişkin basına yansıyan haberler. Aslında bu tür çalışmaların İran, Çin, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gibi ülkelere de teşmil edilerek yapılması gerekir. Başka türlü ticari ilişkilerin tüm rantları sadece belli ülkelerde toplanacak; dünyada batı dışında yeni refah bölgelerinin oluşturulması imkânsız hale gelecektir. 1997 yılında üyesi bulunduğum Refahyol Hükümeti, Mısır ile olan ticari ilişkilerimizde ödeme aracı olarak iki ülkenin milli paralarını kullanabilmelerini sağlayan bir mutabakatı Merkez Bankaları arasında imzalatmıştı. Bunun çok büyük faydasını da görmüştük.
Bu konuya ilişkin olmak üzere, geçen hafta kaleme alınan, fakat dikkatlerden kaçabileceğine inandığım, Sayın Süleyman Karagülle tarafından yazılmış makalenin ilgili kısmını okuyucuların bilgisine sunmak istiyorum:
“Yapılacak olanlar şunlardır:
1- Türkiye, Rusya, İran ve Çin dörtlü anlaşma yaparak, aralarındaki ticari alışverişi kendi paraları ile yapmaya karar verirler.
2- Her devlet ihracatını kendi parası ile yapar. Ruslar Rus parası ile, Türkler Türk parası ile, Çinliler Çin parası ile ve İranlılar İran parası ile yaparlar, fiyatları kendi paraları ile koyarlar.
3- Her devlet ithalatını karşı devletin parası ile yapar. Türkiye Çin’den bir mal alacaksa Çin parasını, Rusya’dan bir mal alacaksa Rus parasını, İran’dan bir şey alacaksa İran parasını öder, karşı tarafın koyduğu fiyatlarla satın alır.
4- Bu mekanizmanın çalışması için devletlerin Merkez Bankaları, paralarını karşılıklı olarak borç verirler. Türkler Ruslara TL’yi, Ruslar da Türklere Rubleyi borç verir. Merkez Bankaları bankalar aracılığı ile paraları değiştirmeye başlarlar. Türkiye’den ithalat yapmak isteyen Rus tüccar, bankaya Rubleyi götürür, TL’yi satın alır ve onunla ithalat yapar. İhracat yapacaksa bu işlemin tersini gerçekleştirir. Böylece dört devlet arasında ithalat ve ihracat başka bir ülkenin para birimi kullanılmadan yapılmış olur.
5- Paraların Merkez Bankalarındaki kurları kasadaki stoklara, yani arz ve talep kanunlarına göre ayarlanır. Başka bir deyişle, kur öyle tespit edilir ki devletler arası ihracat ve ithalat eşit olsun ve devletlerin Merkez Bankalarında başka devletlerin para stokları dalgalanarak dengede kalsın. Böylece fiyatlar başka para birimleri devreye girmeden oluşsun. Böylece dış ticaret dengesi sağlanmış olur. Ülkelerin uyguladıkları enflasyonist politikaların etkisi paralarda kendiliğinden ortaya çıkmış olur.
6- Devletler isterlerse yıl sonunda belli bir miktar paranın diğer devlette kalmasını sağlayarak karşılıklı kredileşme mekanizmasını da geliştirmiş olurlar. Bu aynı zamanda ithalat ve ihracat fazlasıyla gerçekleşeceğinden devletlerin anlaşması da daha kolay sağlanmış olur.
7- Devletler isterlerse paraları alıp satarken aralarında alış satış arasında kur farkı koyarak gümrük vergisini kasada tahsil edebilirler. Halk alışveriş sırasında gümrük ödeme, para transfer etme gibi bir külfete girmemiş olu.. Yani ekonomik rejimlerinde herhangi bir değişiklik yapmaya gerek kalmadan ulusal paralarla dış ticaret rejimini getirmiş olur. Zamanla devletler gümrükleri de kaldırırlar. Yani alış ve satış kurları arasına fark koymayarak, fiilen gümrük birliğini gerçekleştirmiş olurlar.”
Ne demiş eskiler: Akıl için tarik (yol) birdir.
01.09.2016