MEHMET HİKMETUMUT ve
KUR’AN VE İLİM 819. Hafta Seminerinden Seçmeler!
İnnâlillâhiveinnâileyhirâciûn: Yakın çalışma arkadaşımız MEHMET HİKMETUMUT’u, bir kalp krizi süreci sonrasında, Rahmet-i Rahman’a yolcu ettik... Bence, cihadımızın bu merhalesinde bu süreci yaşadı, şehadet mertebesine ulaş(mışt)ır inşallah…
Bundan dolayı şu anda bu satırları yazarken içimden pek de bir şey yazmak ve de yorum yapmak gelmiyor ama ne edersiniz ki hayat devam ediyor…
Ve bizler son nefesimize kadar dünya görevlerimizi yerine getirmek zorundayız…
MEHMET Kardeşimizin bizim aramıza gelişi, Üsküdar’da çalışmalara başladığımız ilk merhalede bir dua, bir rüya ve ertesi gün gerçekleşen bir zuhurat ile olmuştu ki; bunların neler olduğunu yazacak değilim, bazı özeller şimdilik özel olarak kalmaya devam etsin…
Gidişi de Üstad ile Yalova’da başlatılmakta olan yeni bir uygulama projesinin henüz başında, ikinci gününde, geçirdiği kalp krizi sonrasında yaşanan on günlük süreçle oldu… Teşvikiye Köyü’nde başlayan süreç Çınarcık, Yalova ve İzmit hastanelerinde devam etti… Her gün dualarımızla iyileştiğini ve taburcu edileceğini beklerken, bir sabah aniden acı haberi aldık ve ikindi vakti Kasımpaşa’daki mezarlıkta Merhum Babası’nın yanına defnedilerek son buldu… Kalabalık bir cenaze topluğunda bizim çalışma arkadaşlarımız, iki eski bakan (İsmail Kahraman ve Ömer Dinçer), eski Milletvekili Hüseyin Kansu arkadaşımız, pek çok tanıdık sima ve diğer sevenleri vardı…
Yalova’ya gitmeden önce bana da oraların nasıl olduğunu sordu… Güzellikleri anlattım… Bilahare ben de gelirim dedim… ‘Ben orada bahçe de yaparım’ dedi… Konuştuğumuz daha başka detaylar da şimdilik bende kalsın; belki sonra anlatırım…
MEHMET HİKMETUMUT ile şimdilik yazacaklarım bu kadar!
***
“Yaşlanmış toplulukların ortadan kalkması, yerlerine genç neslin yeni uygarlığı kurması onların lehinedir. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı ama yerine Cumhuriyet kuruldu.
AK Parti kaybetti ama Millî Görüş ve “Adil Düzen” kazandı. Çünkü AK Parti’nin hidayete gelmesi beklenen bir durumdur...” (s.5)
*
“AK Parti için seçimden önce yazdığım yazıda yaptıkları hataları anlatarak AK Parti’ye tuzak kuruluyor dedim, nasıl tuzak kurulduğunu anlattım.
O halde sebepler anlatılmalıdır. Burada şu ifade edilmektedir. Bizim “100 SORUN - 100 ÇÖZÜM” isimli bir kitabımız vardır. Demek ki bu kitabımız gelecek sorunların yani gelecek tehlikelerin olacağı bildiriliyor. Bu tufan topluluğun günahından dolayı da olmayabilir. Takdir-i ilâhi olarak gelecek tehlikeler olur ve ondan korunma çaresi de öğretilmiş olur...” (s.6)
*
أَنْ لَا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ (26)
“Allah’tan başkasına ibadet etmeyiniz,
ben size elim yevmin azabından havf ediyorum diye”
“Bugüne gelinirse, faiz barajı patlayıp gereğinden fazla para piyasaya çıktığında ekonomik sel oluşur, hepimiz boğuluruz. O halde gemiler inşa etmeliyiz. Böylece enflasyon ve karşılıksız para çevremizi bastığı zaman o gemilere binerek kurtulmalıyız.
Peki, bu gemiler nedir?
İşte bunlar “semt kooperatifleri”dir.
Enflasyon selinden ancak o şekilde kurtulabiliriz.
Karşılıklı para yani karşılığı olan para ile iş yapmak Allah’a ibadet etmektir. Çünkü üretilen mallar Allah’a verilmekte, ona karşılık Allah’tan verilene karşı belge alınmaktadır. Oysa karşılıksız faiz parası Allah’tan başkasına ibadet etmektir. Çünkü faizin karşılığı bir değer yoktur. Şirktir. “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin” emri bizi faizli işlemler yapmaktan men etmektedir. Mevcut kanunlarımıza göre karşılığı olan mal senetleri çıkarılacak, biz onunla alacağız, onunla vereceğiz.
Aynı şekilde ekseriyet sistemi de şirktir...” (s.6)
*
“AK Parti kurulmuş, gelişmiş ve sonunda yaşlanmış veya sıkıntılı döneme gelmiştir. Bizim asıl yapacağımız şey, bu zamanlarda ne yapacağımız, nasıl davranacağımızdır. Kur’an bize bunları anlatmaktadır. Yoksa tarihin akışını değiştirmemizi istememektedir...” (s.7)
*
“Bizim görevimiz ekseriyetin istediği, sermayenin istediği, güçlünün istediği değil, Allah’ın istediğini yapmaktır. O’nun dışında kimsenin istediğine bakmamaktır. İsteyen ister iyi olsun, isteyen kötü olsun; biz Allah’ın istediklerini yapacağız.
Fıkhın kabul ettiği kural şudur. Allah içtihat yapan kimseye ne yapacağını bildirir. Allah insanlara topluluklarını yaşatmayı emretmiştir. Uzun ömürlü nüfus çoğalacaktır. Çalışan nüfusun yüzdesi fazla olacaktır. Yüksek yoğunluklu topluluk oluşacaktır. Kent nüfusu ile kır nüfusu dengeli olmalıdır. Üretilen bir şeyin bir saatte üretilen miktarı bir insanı mümkün olduğu kadar en çok günde yaşatmalıdır. Toplulukta en az suçlar işlenmelidir.
Böyle bir topluluğun oluşması için çalışmak ibadettir...” (s.8)
*
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ (27)
“Kavminden küfretmiş olan kimselerin melei biz seni mislimiz beşerden başkası olarak re’y etmiyoruz, biz seni aramızdan re’yin badisi olan erazillerimizden başkalarının tâbi olduğu kimsenin dışında re’y etmiyoruz, sizin bizden fazla bir fazlınız olduğunu re’y etmiyoruz, biz sizi kâzib zannediyoruz.”
“Biz de Kooperatif kurarak (Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi, 1967-İzmir) şeriata göre sitemizi idare etmeye başlayınca, küfretmiş olanların ileri gelenleri bize cephe almış ve bizimle cidal etmişlerdir. Bunlar Türkiye’de Türk Masonları ile beraber dışarıya bağlı olan CHP’liler ile DP’liler olmuştur. Dünya ise Millî Görüş’e saldırmıştır. Onların asıl saldırdığı Akevler idi, “Adil Düzen” idi. Erbakan Akevler’in yanında yer almış ama uygulamada onlarla bir olmuştu. Bu sayede zamanla güç kazanarak Türkiye’de biz iktidara geldik. Ama arkadaşlarımız maalesef “Adil Düzen”i bırakarak iktidar oldular...” (s.9)
*
“Biz görüşleri, sistemi, işleri eleştirdiğimiz halde, onlar bizleri, başkanımızı ve kişileri yani görevlileri eleştirirler. Bizde icma edilen şeyler söylendiği halde, onlar ileri gelenlerin sözlerini söylerler. Bizde kişi konuştuğu zaman icma ile sabit olan metni alır ve onu yorumlar, kendi görüşlerini o metne göre halka ulaştırır. Onlar ise kendi görüşlerini değil, kendilerini üstün tutarak çözümleri kişilerde ararlar. Onlara göre falanı indirip filanı oraya çıkarmakla sorunların çözüleceğini iddia ederler. Onların müşrik olması kişilerdendir, şirk ve küfür içindedirler. Sağda olanlar kişilerde bir güç görmezler, şeriata uymak suretiyle gerçek şeriat bulunur. Kademe kademe putlar vardır. Sonunda büyük putlar vardır. Onların başında da tek put vardır. Hâlbuki sağda olanlar şeriata en çok uyan kimselerdir. Baştakiler vekildirler, hâkim değildirler. Demek ki çok açık olarak ve korkmadan söyleyebiliriz ki AK Partidekiler Erdoğan’a, Cemaat’te olanlar da Gülen’e tapıyorlar ve onların insanlığı kurtaracaklarını sanıyorlar! Oysa kim Kur’an’ı ve Kur’an düzenini doğru olarak takdim ederse o kurtarıcıdır.
الَّذِينَ كَفَرُوا
“Küfretmiş olanlar”
Küfretmiş olanlar kimledir?
Solda olanlardır. Onlar gücün, yalanın, servetin sorunları çözeceğini sanıyorlar. Kişilerin sorunlarını çözemeyeceğini bildikleri halde onları büyütüp onlara dayanarak sömürülerini sürdürenler birer kâfirdir.
Ben Gülen’i ve Erdoğan’ı yakından tanırım, onlar da beni tanırlar. Biz cihad kardeşiyiz. Erdoğan’ın Erbakan’ı temsilen onun yarısı kadar cihatta yeri yoktur. Aynı şekilde Gülen de Bediüzzaman’ı temsil eder, onun cihattaki katkısı Bediüzzaman’ın yarsı kadardır. Bu iki muhterem zat samimi inanmış insanlardır. Allah’ın rızası dışında bir şey yapmazlar...
Siyasette kıble Erdoğan’dır, dinde kıble Gülen’dir. Allah bunları görevlendirmiş. Kendi aralarında hata ederek kavga etseler bile bizim onları uyarmamız ama taraf tutmamamız gerekir. Taraf tutanlar küfretmiş olan kimselerdir. Yakından tanıdığım bu iki zatın Akevler ile herhangi bir sorunları yoktur. Her ikisinin yanındaki küfretmiş olanlar Akevler’i dışlamışlardır. Bizim onlara ihtiyacımız yoktur. Bizim küfretmiş olmayanlara ihtiyacımız vardır, Allah’a giden yolda bizimle beraber olmak isteyenlere ihtiyacımız vardır...” (s.10)
*
“Bizim sizden hiçbir farkımız yoktur. Bu sebepledir ki biz size ‘siz inin biz çıkalım, siz yapamıyorsunuz biz yapalım’ demiyoruz; ‘doğrusu böyledir, hep beraber doğrusunu yapalım’ diyoruz; ‘iktidar hükmetmek için değil, hizmet için olsun’ diyoruz...
وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا
“Ve biz size tabi olanları görmüyoruz”
İnsanlar kendilerinin dışındakileri kendilerinden üstün görürler. Çocuklar anne babalarının ve dedelerinin yaptıklarını beğenmez, komşulara benzemek isterler. Bu sebepledir ki birçok örtülü ailelerin çocukları başlarını açıyor, birçok açıkların çocukları da örtüyor.
Müminler kendileri takdir edip onlara uyma yerine; bakıyorlar, zenginler onu dinliyor mu? Askerler onu dinliyor mu? Ona göre onun bir değeri vardır diyorlar.
Çok kalabalık kimselerin takip ettiği kimseler tebliğ görevini yapamazlar. Örnek olarak diyebiliriz ki; Fethullah Gülen işte bunun için Bediüzzaman’ın yarısı kadar olamıyor, Recep Tayyip Erdoğan işte bunun için Erbakan’ın yarısı kadar bile olamıyor...” (s.11)
*
“… İnternet dergimizde yayınladığımız yazıyı birkaç yüz kişi okumakta, gazetede yayımlanan yazıyı birkaç bin kişi okumaktadır. Neden? Çünkü orada herkesin okuduğunu okuyorlar. Kendi başına okuyup karar verme yeteneği yoktur. Dolayısıyla bir şeyi duyduğu zaman onlara bakar. Kim zenginse o doğrusunu bilir! Kim vekilse o doğrusunu bilir!
Oysa doğru olan onu arayanlarda vardır, beyni onu aramışsa onu bulur.
Zenginlerin ve iktidarda olanların bilgiye ihtiyaçları yoktur, onlar zaten allamedir! Onun için onlar arayış içinde değildirler. Onlar hasımlarını yenme ile meşguldürler. Dolayısıyla onlarda cahil âlimler vardır. Oysa yoksullar ve sıradan halk ise muhtaç durumdadır. Kendisine nimet aramak zorundadır.
Kâfirler bu nimeti zenginlerde, iktidar sahiplerinde, kerametli velilerde ararlar.
Müminler ise kendi akıllarında ve Allah’ın verdiği kabiliyette ararlar. Herkesi dinlerler ama sonunda kendi akılları ile Rablerinin ilhamına göre karar verir ve hareket ederler...”
“Hazreti Nuh kendisi kendisiyle beraber olacak olanlar için gemi yapmaya başlamış ama kavmi ona saldırmıştır. Akevler’deki olay da budur. Biz kendimiz sitemizi/semtimizi kurmaya başladık, onlar da bize saldırdı. Giriştiğimiz cihadda buraya kadar geldik. Bizdeki yanlışlar ve eksikler sebebiyle son zafer henüz elde edilemedi ama elde edilecektir...
Evet…
Biz Adil Düzenciler yanlış yapmıyoruz.
Bize karşı olan tekel sermaye yanlış yapıyor...” (s.13)