http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Suruc_bombasi_sermaye-siyaset_catismasi_ve_ISID/25605#.VbG-7fntmko
Suruç bombası, sermaye-siyaset çatışması ve IŞİD
“Suriye siyaseti yanlışları” üzerine bir de “Suruç bombası” patladı!..
“SERMAYE-SİYASET ÇATIŞMASI var ve devam ediyor” diyorduk ya…
ŞAM ve BAĞDAT tamam, sıra ANKARA ve TAHRAN’da; gaye III. dünya savaşı…
Sermaye-siyaset çatışmasında sömürü sermayesinin başka çaresi yok, “III. dünya savaşını çıkarmak zorunda” ama Ankara ve Tahran’ı kapıştırmadan, Türkiye ile İran’ı çatıştırmadan III. dünya savaşını gerçekleştiremiyor; sermayenin işi zor görünüyor…
Bu merhalede nasıl düşünmeli, ne gibi tahliller yapmalı, teşhisi nasıl koymalı, hangi tedavi veya tedavileri üretmeli diye düşündüğünüzde aklınıza neler gelmeli, neler yapmalı?..
MAHİR KAYNAK olup “çok yönlü tespit ve teşhisler” yapmalı…
NECMETTİN ERBAKAN olup “köklü çare ve çözümler” üretmeli…
Onlar Rahmet-i Rahman’a kavuştuklarına göre bu görevler bize düşmekte…
Mahir Kaynak olsa şöyle bir soru sorardı: Suruç bombasından kim yararlanabilir?..
Bize göre sorunun tek bir cevabı var; “sermaye-siyaset çatışmasında” bundan yararlanacak tek taraf var, o da sömürü sermayesidir. Bu arada sermayenin yönetiminde, emrinde, güdümünde olan devletler, örgütler, piyonlar ve güçler pek çok; siz yine sermayenin emrinde ve güdümünde olan “medyadan” sadece onların isim ve cisimlerini duyarsınız!..
“Medya” demişken, tam da burada Erbakan Hocamızı hatırlamamak olur mu?
Necmettin Erbakan, kimilerinin 4. kuvvet, kimilerinin 1. kuvvet dediği medyaya “tek kuvvet” derdi. Millî olmayan medyanın ülkemizde ve dünyada yazdıklarına ve yaptıklarına bakınca, Erbakan’ın ne kadar haklı olduğunu ayan beyan görüyoruz. Türkiye ne çekiyorsa, iplerinin ucu birilerinin elinde olan millî olmayan medyadan çekiyor. Ülkeleri ve devletleri dahi tam bağımsız olamayan, hükümetleri sömürü sermayesine bağımlı olan bir zalim dünya düzeninin medya kuruluşları tam bağımsız olabilir mi, millî olabilir mi?!. Olamaz.
O kadar da ümitsiz olmamak gerekiyor. Millî Gazete dışındaki kimi medyada da bazen ‘millîlik kırıntıları’ olabiliyor. Parantez içindeki ifadeler bana ait olmak üzere, dün rastladığım tahlil şöyle: “… Sakın bu organizatörler (sermayenin taşeronları), kendilerine 'Sosyalist' diyen gençleri kandırarak yöreye (Suruç’a) çekip sonra Türkiye aleyhine propaganda amacıyla bunları hunharca (Suruç bombası ile) katletmiş olmasın?..” (Mehmet Akarca, Takvim)
Ne yapalım; “millî medyamızı” oluşturuncaya kadar bu ‘kırıntılarla’ idare edelim ama bu arada “Millî Gazete’mizin” kadir kıymetini de daha iyi idrak edelim ve sahip çıkalım…
Yazımın devamında bizim derin tahlillerimizi ve çözümlerimizi yazacaktım ama günlük bir-iki okumam düşüncemi değiştirdi, o derin çözümleri bilahare yazacağım inşallah…
Önce Fehmi Koru’nun bugünkü (dünkü) yazısının sonunda yazdıklarına bakalım: “Geçiciye benzemiyor bu barbarlar örgütü (IŞİD); ilgi alanı Adriyatik’ten Çin’e kadar uzanıyor... / IŞİD’i hafife alan kaybeder.” Sömürü sermayesinin bu son projesi olan IŞİD, bence sadece Adriyatik’ten Çin’e kadar değil, bütün dünyada faaliyette… Zaten Fehmi Koru da aynı düşüncede olacak ki, hemen bir üst satırda benzer şeyler yazmış: “… Fakat IŞİD farklı. Hem tek bir bölgeyle kendisini sınırlı görmüyor IŞİD ve dünyanın dört bir tarafında başını kaldırabiliyor, hem de Türkiye’nin de bulunduğu bölgede sınırları belirsiz bir “devlet” haline dönüşmeye çalışıyor. / Kendisini İslam adına hareket eder göstererek...”
Mustafa Kutlu’nun bugünkü (dünkü) yazısının sonundaki cümle ile bitireyim: “… Buna İslâm âlimleri, filozofları, sanatçıları, siyaset adamları, akademisyenleri kafa yoracak, eser verecek.” Keşke M. Kutlu’nun saydığı kişiler olsa da kafa yorup eser verse; ama yoklar!