İslâm hukuku, Batı hukuku ve olumsuz etkisi
İnsanlığın bugünkü seviyeye ulaşan hukuk bilgisi, hukuk uygulamaları ve hukuk düzeni beş bin senelik çalışmalar sonucunda elde edilmiştir. Bugünkü Batı hukukunun temelini oluşturan Roma Hukuku, İbrani ve Hıristiyanlık hukukunun gelişmiş şeklidir.
İSLÂM HUKUKU ise FIKIH ilmine dayalı olarak İslâm tarihi boyunca tüm dünyadaki İslâm âlimlerinin katılması ile oluşmuş bir hukuk sistemidir.
Roma (Batı) Hukuku merkezi hukuk sistemidir. Akit serbestliği yoktur. Merkezde yapılan kanunlar uygulanır. Görevlilerin gözetiminde akit yapılır. Tapu devri ve evlenme hâlâ böyle yapılmaktadır. Özel hukukta ise bazı akitler için noter şartı getirilmiştir.
İSLÂM HUKUKU sisteminde ise merkez kanun yapmaz. Kanunları halk kendileri sözleşmeleri ile yaparlar. Buna “SERBEST AKİT SİSTEMİ” denmektedir. Halk kendi sözleşmeleri ile oluşturduğu kuralları uygular. Sözleşmelere uymayan olursa (hâkimlere, savcılara, avukatlara değil) hakemlere gidilir. Hakemlerin kararını uygulama görevi kamunundur. Kanunları devlet yapmaz, halk yapar. Mezhepler oluşturur.
Batı dünyası İslâm’ın bu hukuk sistemini almaya çalışmış, bugünkü Batı Hukuku böyle oluşmuş ama tam olarak intibak edememiştir. Batı dünyası “EKSERİYET SİSTEMİ” ile kanunları serbest sözleşme içinde görmüş ve “Roma’nın MERKEZİ KANUN SİSTEMİNİ” yaşamaya ve acımasızca uygulamaya devam etmiştir. Birçok işleme noter şartı getirilmiş, birçok ortaklıkların oluşmasına merkezin izini şart kılınmıştır.
BATI ETKİSİ özellikle son bir-iki asırdan beri maalesef ülkemize de sirayet etmiştir.
Şöyle ki:
- Hâlâ tarikatlar ve zaviyeler yasaktır.
- Hâlâ işletmelerin kurulması izne tabidir.
- Hâlâ Tevhidi Tedrisat Kanunu yürürlüktedir.
- Hâlâ odalar sistemi vardır ve devam etmektedir.
Yani… Her alanda olduğu gibi bu alanlarda ve burada saymakla bitirilemeyecek daha nice alanlarda Sermaye’nin (faizci tekel sömürü sermayesinin) dayatmaları ve tahakkümleri bütün ağırlığı ve zalimane vahşeti (yani “ZALİM DÜZEN”i, biz -sadece kendimiz için değil-bütün beşeriyet için “ADİL DÜZEN”i getirinceye kadar) aynen devam etmektedir...
“ANAYASA (MUTABAKAT) KOMİSYONU, ANAYASA RÜYASI VE ANAYASA ÇIKMAZI!” başlıklı yazımın ardından, genel olarak insanlık yani Batı dâhil bütün dünya ve özel olarak İslâm âlemi ile ülkemiz açısından bu konuda yazacaklarım bugünlük bu kadar. Devamı ve daha ÖNEMLİ BAZI DETAYLAR gelecek yazıda, inşallah…
***
İNNALİLLAHİVEİNNAİLEYHİRACİÛN… FEHİM ADAK Abimiz Rahmet-i Rahman’a kavuştu… Mekânı cennet olsun… İlk uzun beraberliğimiz, 1970’li yıllarda, bakan olduğu dönemde, makam aracında İzmir’den Fethiye’ye gece boyunca süren yolculuk ve sohbet ile gerçekleşti; benim için unutulmaz bir geceydi, anlatılamaz, ancak yaşanırdı, nitekim öyle de oldu… 1980’li yıllar boyunca, Erbakan Hocam ile olan Arabistan’daki müşterek işlerini takip etmek nasip oldu… Erbakan Vakfı Ankara toplantılarında hep karşılaştık… Son olarak ESAM 29 Mayıs İstanbul Toplantılarından birinde yanına çağırmış, ücra bir köşeye çekilmiş ve baş başa oturup çeşitli meseleleri uzunca müzakere etmiştik… Ama bu yazdıklarımın hepsi bir yana, ERBAKAN Hocamızın riyasetinde gerçekleşen nice ADİL DÜZEN ÇALIŞMA CELSELERİ bir yana diyorum… Millî Gazete haberinde yayımlanan vefat mesajlarından en fazla şu mesaj dikkatimi çekti, Süleyman Erim, vefat vesilesiyle twitterde şöyle yazmış: “ALLAH, ADİL DÜZEN Mücadelesi veren Fehim ADAK Abiye Rahmet Etsin, Makamı Cennet Olsun.” Bu “ADİL DÜZEN MÜCADELESİ” hatırlatmasını önemsiyor ve kayıtlara geçiyorum. Rahmet ve dua ile…