Reşat Nuri Erol
Ekrem Dumanlı, Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç ve İSLÂM/cı
2.07.2015
14801 Okunma, 7 Yorum

 

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/E_Dumanli_M_Turkone_A_Bulac_ve_Islmcilik/25363#.VZTeofntmko

 

Ekrem Dumanlı, Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç ve İSLÂM/cılık

Ekrem Dumanlı, her Pazartesi uzunca bir değerlendirme yazısı yazıyor. Yazısını altında da -bence zoraki, hormonlu, şişirme tirajları ihtiva eden- bir de haftalık gazete satışları raporunu veriyor! Bu haftaki yazısının başlığı şöyle: ‘İSLAMCI GAZETECİLİK’ BİTTİ!

Ekrem Dumanlı’ya itirazlarım var. İlk itirazım şöyle: ZAMAN Gazetesi de dahil olmak üzere, Türkiye’de ‘İSLÂMCI GAZETECİLİK’ var mıydı ki bitsin?!. Nokta.

Evet, nokta! Neden ‘nokta’? Bu konuda “çok şey yazabilirim” ama şimdilik çok kısa yazacağım. ZAMAN kurulmadan önce, Fehmi Koru, Ankara’daki evinde, belki de ilk kurma teklifini bana yapmıştı! O yıllarda yurt dışında yaşıyordum ve ZAMAN kurulunca yazarlık da yaptım; Cemaat gazeteyi satın alınca da yazarlığım zaman zaman devam etti…

Ekrem Dumanlı gazetenin Genel Yayın Yönetmeni olduktan sonra -yani yıllar önce- resmen ‘kapısına dayandım’ ve sekreterinin yanında epey ‘bekletildim’ ama o benimle ‘görüşmedi’!? Öncesinde, iki ciltlik, 600+600=1200 sayfalık ‘İSLÂM DEVLET VE DÜNYA DÜZENİ’ kitabımızı göndermiş, ‘kapısına dayandığım o gün de’ yanımda götürmüştüm. Evet, o ‘görüşmedi’ ama benim adım ‘Reşad’, görevim ‘İRŞAD’ ya; kitabımızı bıraktım ve çekip gittim! Madem kendisi ve iki yazarı (A.Bulaç ve M.Türköne) ‘İSLAM/cılık’tan çokça söz ediyorlar, her üçüne de her şeyden önce bu kitabımızı okumalarını TAVSİYE ediyorum…

Kitabımız yetmezse; 40 bin sayfalık, 40 yıllık diğer çalışmalarımızı ve özellikle de son yıllardaki -820 haftadır yapmakta olduğumuz- “KUR’AN VE İLİM” çalışmalarımızı ihtiva eden 10 bin sayfalık KUR’AN tefsirleri ve yorumlarımızı okumalarını TAVSİYE ederim…

Kendilerine ve okuyuculara not: “ADİL KUR’AN DÜZENİ” olarak isimlendirdiğimiz bu çalışmalarımızı, bizimle 40 yıl çalışan Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN, bütün Türkiye’ye ve dünyaya “MİLLÎ GÖRÜŞ, ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN” olarak duyurdu. Kendileri “gazete ve yazarlar” olarak “summun, bukmun, umyun” rolünü çok iyi oynasalar da; Erbakan Hoca’mız görevini yaptı ve duyurdu! Ama onlar ısrar ve inatla ve de başından itibaren yani kırk-elli yıl öncesinden itibaren, Millî Görüş Hareketi’ni ve bu İLMÎ çalışmaları “görmemezlikten, duymamazlıktan” geldiler ve hiç “yazmadılar”! Hâlâ yazmıyorlar! Neden?!

Burada bir -ara soru- sormak FARZ oldu: Acaba başından beri yani 40 kusur yıl öncesinde Necmettin Erbakan ile Fethullah Gülen’i İzmir’de bizzat görüştürdüğümüzden beri, neden “summun, bukmun, umyun” rolünü oynamaya devam ediyorlar; NEDEN?!.

Son bir-iki yılda ‘bazı nedenler’ anlaşılmaya başlandı ama neyse!.. Devam edelim…

Bir ara ve özellikle “İSLÂM/cılık” konusunu yazmaya başladığı dönemde, Mümtaz’er Türköne ile görüşmeye başladım ve kendisini adeta “bilgi” bombardımanına tuttum! Meselenin özü şuydu: Bizim çalışmalardan “makale ve dosyalar” gönderiyordum... Arapça, tefsir, diğer ilimler ve özellikle “FIKIH” bilmeden bunları tam olarak nasıl değerlendirecekti? Sonunda pes etti! Ama “İSLÂM /cılık” hakkında yazmaya devam ediyor!?. Ne haddine?!.

Mümtaz’er Türköne için yazıp sorduklarım Ekrem Dumanlı için de aynen geçerlidir!

E. Dumanlı’ya soru: “‘İSLAMCI GAZETECİLİK’ BİTTİ!” yazısını, ZAMAN Gazetesi’nin 21.577 adet, tüm gazetelerin 122.843 adet tiraj kaybettiği hafta yazdın! Akraba ve tanıdıklarımdan biliyorum; “ev balkonuna atılıp hiç okunmayan evlerdeki gazeteler”, “her gün 10 (on) adet gazete alıp paket olarak muhafaza eden iş yerleri”! İsim ve yer verebilirim! Sahi, “hormonlu ve de şişirme abonelikler” böyleyse, bayilerde kaç adet ZAMAN satılıyor?!.

SON/SONUÇ olarak bir itiraz ve soru daha: Dünyada ve Türkiye’de, ZAMAN da dâhil olmak üzere, sömürü sermayesinin güdümünde, taklidinde ve bağımlılığında olmayan yani gerçek anlamda MİLLÎ VE İSLÂMÎ GAZETE olan kaç örnek verebilir? NOKTA.

Ali Bulaç Kardeşimize gelince: Son üç yazısı “İSLÂM/cılık” ile ilgili. Geçenlerde, ‘günü gelince “Adil Kur’an Düzeni” ile ilgili de yazacağını’ bana söyledi. (Şimdiye kadar hiç yazmadı!) Ali Bulaç Kardeşim; işte şimdi, “Mübarek Kur’an Ayı Ramazan”da, “Adil Kur’an Düzeni” yani “İslâm Düzeni” hakkında yazma zamanı... (Ekrem Dumanlı; öyle değil mi?!.)

t��Tf"

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
02.07.2015
10:09


http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/E_Dumanli_M_Turkone_A_Bulac_ve_Islmcilik/25363#.VZTeofntmko



Reşat Nuri Erol
03.07.2015
00:12


YORUMLARToplam (3) adet yorum yapılmıştır
Osman Gökçepınar - Teşekkürler
İyi ki Milli Gazetemiz var.Sahip çıkalım.Kıymetini bilelim.
Selahaddin - Tebrik ve Teşekkür
Reşad Nuri Bey'den Rabbım(cc) razı olsun.
zamane yazarlar - zamanabonem bitti, okuyamıyorum gerçi de:
Yine de benim favorim Şahin Alpay. ATAlkan' ı çok tutmamaya başladım; güldürmüyor artık..


Reşat Nuri Erol
05.07.2015
10:48



İslamcılık reddiyelerinin samimiyetsizliği

Ergün Yıldırım

04:00 Temmuz

http://www.yenisafak.com/yazarlar/ergunyildirim/islamcilik-reddiyelerinin-samimiyetsizligi-2015861

İslamcılık üzerine çeşitli iftira ve dışlama politikaları devam ediyor. Bitti, öldü, durdu deyip duruyorlar. Aslında ölsün, bitsin ve dursun demek istiyorlar. Bu coğrafyadaki bir fikriyatın alevli uyanışını söndürmek istiyorlar. “İsyan” ve “ihya” olmasın istiyorlar. Başkaldırı ve meydan okuma yerine kulluk ve kölelik devam etsin istiyorlar. Neden bunu istiyorlar? Yüzyılları aşan bir fikir ve hareketin varlığına neden kast etmek istiyorlar? İslam coğrafyasının en önemli umudu olan bir arayışa neden toptan bir savaş açıyorlar? Çünkü İslam dünyasında Osmanlı sonrası hegemonyanın ve Camp David düzeninin devamını istiyorlar. Bu milleti sadece milliyetçilik, komünizm ve liberalizm gibi Batı tarzı ideolojilerle baş başa bırakmak istiyorlar.

İslamlamlaşma, İslam coğrafyasında İttihad-ı İslam olarak varlığa geldi. Batı'ya ve Rus işgallerine karşı coğrafyamızı savunan bir hareket ve fikriyattı. Bunun için vahdet, cihat ve ihya dedi. Namık Kemal, Bediüzzaman, Mehmed Akif, Said Halim Paşa, F. Ahmet Hilmi, Muhammed Abduh, Muhammed İkbal …Bütün bu entelektüeller İslamcılık fikriyatını temsil ediyorlardı. Hem batının fiziki hem de entelektüel saldırılarına karşı cevap verdiler. Pozitivizm, milliyetçilik ve komünizm ideolojilerine karşı onlarca reddiyeler yazdılar. Kendi toplumlarını teşrih masasına yatırdılar. Çağdaş dünyada İslamı yeniden ihya ve inşa etmek peşinde koştular. Hem ulus devletleşmeye, hem ulusallaşmaya hem de Batı entelektüel tahakkümüne karşı direndiler.

İslamlaşmanın (İslamcılık yerine) başlangıcı budur. Mayası, ruhu ve özü bu başlangıçta saklı. Yeni dönemde batılı entelektüeller çağdaş İslam fikriyatına karşı İslamizm, siyasal islam, fundamentalizm gibi etiketlerle saldırıyorlar. Müslümanların direnme, meydan okuma ve eleştirel kimliklerini bastırıyorlar. Doğrudan İslam'a saldırmak yerine İslamcılık öldü, siyasal İslam vahşettir, İslam devleti peşinde koşanlar ütopisttir gibi yargılarla bu dışlamayı ve şeytanlaştırmayı sürdürüyorlar. İslam coğrafyasındaki şiddet hareketleriyle İslamcılığı aynı kefeye koyuyorlar. Bütün İslamcı fikir ve hareketleri bir çuvala koyup, aynı adla tanımlayıp ve ağzını bağlayıp denize atıp boğmanın peşindeler. Bu nedenle İslam toplumlarındaki bütün İslamlaşma mücadelelerini tek kalıba sokuyorlar. Herkese örtük ya da açık bir biçimde IŞİD ve El-Kaide diyorlar. Devlet terörizmlerini eleştiremeyenle, İslami terörizm diyor. İslam'ı terörist göstermek için İslamcıların tümünü şiddet hareketleriyle bir sayıyorlar. Milli Görüş, NAHDA, İhvan vb. şiddete karşı mesafeli davranan İslamcıları da IŞİD ile bir değerlendiriyorlar.

Elbette Müslümanların siyasal yaklaşımları ve beklentileri olacaktır. Tarih içinde onlarca büyük devlet kurmuş Müslümanlar, her zaman dinlerinden ilham alarak hareket etmişlerdir. Bugün de kendi inançlarından ilham alarak siyasal söylemler geliştirebilirler. Bunu yaparken neden Batı düşüncesinin sistematiğinden kendilerini gözden geçirme, filtreleme ve tanımlama mecburiyetini hissetsinler? Batı düşüncesi de aynı şeyi İslam'la yapıyor mu?

Şüphesiz İslamcılık eleştirisi yapılabilir, hatta yapılmalıdır. İslamcılık, zaten bir eleştiri geleneğine sahiptir. İstibdat teorisiyle çağdaş siyasal eleştirileri yapanların başında İslamcılar gelir. Bugün de benzer tutum devam ediyor. Ancak hiç kimse İslamcıları “reddiye ittifaklarına” çağırma hakkına sahip değil. Özellikle “paralel medya” da pozisyon alanların buna hiç hakları yok. Çünkü eleştiriyi sadece hasımlarına yapıyorlar. Şimdi de hasımları olarak gördükleri İslamcılara yöneltiyorlar. Oysa cemaatizm, ruhani otoriterlik, liderleri Gülen'e yükledikleri “masumiyet ve masuniyet” anlayışı gibi konularda tek kelime etmiyorlar. Lal kesilmişler! İslamcıları sivil ve demokrat davranmaya çağırırken kendileri “ruhani otoriterizmin” kucağında yaşıyorlar. Adeta benlikleri üzerinde düşünme yeteneklerini kaybetmiş “sosyal hayvan” lara dönmüş ! Tüm dertleri hasımlarına saldırılarda bulunmak...
Son tahlilde bu saldırı ve iftira cephesi, “Türkiye terörist, Ak Parti İslamcıdır” korosuna hizmette kusur etmiyor!

 

 

Reşat Nuri Erol
08.07.2015
11:32

 

Kemal Öztürk

İslamcılığı kim öldürdü?

Yeni Şafak, Temmuz 08, 2015

http://www.yenisafak.com/yazarlar/kemalozturk/islamciligi-kim-oldurdu-2015930

Anladığım kadarıyla olay şöyle olmuş: Ali Bulaç, Mümtaz'er Türköne ve Ekrem Dumanlı son bir hafta iftarda buluşmuşlar. İftardan sonra Zaman Gazetesi'nin VİP salonuna çekilip, İslamcılık nasıl öldü diye derin bir sohbete başlamışlar. Sohbetin ana sürükleyicisi Ali Bulaç, iki eski ülkücüye İslamcı kavramları, ıstılahları ve tarihsel süreci anlatmış. Onlar sormuş Ali Bulaç cevaplamış, onlar söylemiş, Bulaç onaylamış.

İslamcılığı öldürme yazıları

Sahura yakın evlerine gitmişler ve ertesi günü üçü birden, “İslamcılık nasıl öldü, kim öldürdü” diye yazılar yazmaya başlamış (Türköne ilk İslamcılık yazısını 26 Haziran'da, son yazısını 7 Temmuz'da, Ali Bulaç 25 Haziran ve 6 Temmuz tarihleri arasında konuyu köşesine taşımış. Ekrem Duman'lı 29 Haziran'da topa girmiş). Hepsi köşesinde birbirinin yazısına atıf yapmış, biri diğerine soru sormuş, diğeri ertesi günü cevaplamış, öbürüne pas atmış, böyle devam etmiş, sonra hep beraber birbirlerini takdir etmişler.
Sonuçta Ekrem Dumanlı İslamcı Medya'nın ölümünü, Türköne İslamcı siyasetin iflasını, Bulaç da İslamcı akımın sonunu köşelerinden duyurmuş. Bulaç ve Türköne 6, Dumanlı da 1 yazı (yazı günü hafta birdir) yazarak durumu en ince ayrıntısına kadar anlatmışlar.

“Robot Şakirtlerin” İslamcılıkla mücadelesi

Burada bitmiyor mesele. Bu yazılar yazıldıkça ikinci halka “yazar şakirt” grubu, bir de onlar köşelerinde öldürmüşler İslamcılığı. Hepsi, “Üç Şakirt Abi'nin” yazılarına atıflar ve methiyeler yaparak, kendilerince katkı yapmışlar öldürme eylemine. Tüm bu entelektüel faaliyetleri, “Ekran Şakirtleri”, STV, Meltem TV, Irmak TV, Kanaltürk TV, Bugün TV... ekranlarına taşıyarak, izleyenlere, İslamcılığın nasıl öldüğünü, kimler tarafından öldürüldüğünü bir güzel izah etmişler.
“Sosyal Pencere Abi” liderliğindeki “Twitter Şakirtleri” ve artık en az canlı bir Şakir kadar mücadelenin parçası olan, “BOT Şakir Hesaplar” tüm yazılan, çizilenleri sanal aleme yaymış: “İslamcılık nasıl öldü, kim öldürdü, suçlu kim?”

Ajan İslamcılar bombası

Sonunda mesele daha büyük ilgi görsün diye en iyi bildikleri bir yöntemi denerler. Meseleyi yine istihbarat, ajanlık, ihbar, ihanet konusuna getirip bağlarlar. Türköne 5 Temmuz'da (özetle), “kendini hala İslamcı sayan bir dostumdan dinledim, onlara ajanlık teklif edilmiş, dostum kabul etmemiş ama kabul eden çok olmuş” diye yazar. Ali Bulaç da ertesi günü, “neden devletin İslamcısı olmadım” diye bir yazı yazarak, ajanlık teklif edilen kişinin kendisi olduğunu söyler. Polis istihbaratın Nurculara karşı ajanlık teklif ettiğini, ancak kabul etmediğini, fakat kabul eden çok sayıda İslamcı olduğunu söyleyerek, bombayı patlatır.
Tahmin edersiniz ki tüm medyanın ilgi odağı oldu bu yazı. Ben de böyle haberdar oldum. Baktım tartışmanın evveliyatı var, robotluk yapmadım, oturup hepsini okudum tek tek.

Sosyolojiye işkence: “İslamcılığı Erdoğan öldürdü”

Aslında yazıların içeriği son bir yıldır bizim de kendi aramızda tartıştığımız konular. Konuya derinlemesine girmeden, 4 başlıkla itirazım edeceğim.

1. Ali Bulaç sosyolojiye, Türköne siyaset bilimine, Dumanlı kaleme işkence yaparak sonunda şunu itiraf ettirmişler: “İslamcılığı Tayyip Erdoğan Öldürdü”. Tüm bilimsel görünen makalelerin sonunda, hepsi şehvetli bir intikam duygusuyla Erdoğan'a faturayı kesmiş. Bir taşla İslamcı kuşağın tamamını ve Erdoğan'ı vurma çabası çok iğreti kalmış bence.

2. Ali Bulaç, kendisine ajanlık teklif edildiğini açıkladığı 1972'li yıllardan sonra, Türkiye'deki İslamcı akımın en aktif üyesi ve sonra da bizzat kuramcısı oldu. Yazdığı kitaplar, dergi makaleleri ve konferansların neredeyse tamamında İslamcılığı anlatı, yüceltti. Şimdi kendisini İslamcı akımın dışında tutup, “bunlar kifayetsiz muhteris, İslamcıların içinde çok devlet ajanı var, bunlar İslam dünyasını perişan etti” demesi, ancak “Robot şakirtlerin” inanabileceği bir retoriktir.

3. Fethullah Gülen, İslamcılık fikriyatının en büyük muhalifiydi. Tüm yaşamı boyunca şakirtlerine, İslamcıların (Ali Bulaç dahil) kitaplarını, yazarlarını, gazetelerini okumayı yasakladı, uzak tuttu, neredeyse İslamcıları düşman belledi. İslamcılar da hiçbir zaman Gülen hareketini tasvip etmedi. Enteresandır, Gülen'i, “ABD'nin beslemesi, artist gibi ağlama rolü yapan ve Peygamber adına saçma sapan rüyalar gören” biri olarak en ağır eleştiren kişi Ali Bulaç'tı (11 Şubat 1991 Vahdet Dergisi). Şimdi sanki İslamcılık iyi bir şeymiş de, onu Erdoğan ve ekibi öldürmüş diye Gülen cemaatinin kampanya yapması, bunun başrolünü de Ali Bulaç'ın oynaması tam bir tirajı komik STV dizisine benziyor.

4. İçimizde patlayıp duran ve bizi öfkelendiren çok sözümüz aslında. Seviyeyi kaybetmeden, son bir şey söyleyip, konuyu kapatalım: Ben de dahil binlerce muhafazakar genç ülkemiz, İslam dünyası ve insanlık için bir arayış içindeydik. Bir gün Ali Bulaç'la tanıştık. İslamcılık kavramını ilk ondan duyduk. İnandık, sevdik, hep onu takip ettik. O ise bu gençlerin tüm masum heyecanlarını, ilgisini, sevgisini (dilim varmıyor söylemeye ama), dünya nimetlerine tevdi etmek istedi. Tayyip Erdoğan, 1994 yılından beri yanında tuttuğu Bulaç'ı bu zaaflarından dolayı yanından uzaklaştırmasaydı, Bulaç, bir zamanlar, “Amerikan beslemesi” dediği Gülen Cemaatine iç güveysi olarak gitmeyecek, yine Erdoğan'ı destekleyecekti.

Cemaatin, İslamcılığı Bulaç'a öldürtmesi

Şimdi cemaatin nimetleri içinde yüzüp, bir zamanlar doğduğu toprakları lanetli göstermek, onu hayranlıkla okuyan insanları “İslamcı ajana” çevirmek, binlerce insanı “devletin İslamcısı” diye zan altında bırakmak ne utanç verici. Yazdığı tüm kitapları, savunduğu fikirleri, ilkeleri tümden inkar etmektir bu. Ne uğruna peki? Daha güçlü bir fikir ve ilke uğruna mı? Hayır... Bizim Ali Bulaç'a kızgınlığımız bundandır. Masum ve fakir gençlerin omuzunda yükselen bir hareketi, kişisel kavgası, dünyalığı ve intikam duygusu yüzünden lanetlemeye çalışıyor.Ayıptır, günahtır, ilmin adabına sığmaz.

Yine de Bulaç'a saygısızlık etmeyi, hakaret etmeyi asla düşünmedik. Üzerimizde emeği var. Lakin bir hafta boyunca, İslamcılığa düşman bir cemaatin gazetesinde, iki eski ülkücüyle ağız ağıza verip, İbn-i Haldun'u ikinci kez öldürecek zorlamalarla, yeni bir sosyoloji üretmeye çalışmak, İslamcılığı Erdoğan ve arkadaşlarına öldürtmek akla hakarettir.
Oysa Cemaat intikam alır gibi, İslamcılığı Ali Bulaç'a öldürtüyor, farkında değil. Ne hazin bir durum.

Reşat Nuri Erol
08.07.2015
12:48


Gülen hareketi üzerinden İslamcıların tasfiye edilmesi (1)

http://www.dirilispostasi.com/gulen-hareketi-uzerinden-islamcilarin-tasfiye-edilmesi-1/Tarih:Temmuz 08, 2015

tasfiye

İslamcılık tartışmasında bugün Gülen hareketinin İslamcı olup olmadığına bakacağız… Sonda yazacağımı başta yazarak başlayayım: “Bana göre Gülen hareketi hiçbir zaman İslamcı olmadı… Gülen hareketi üzerinden Türkiye’deki İslamcılar sekülerleştirildi ve terbiye edilmeye çalışıldı ve bu süreç halen devam ediyor.
İslamcılığın siyasi ve toplumsal temelleri üzerine pek çok şey yazıldı. Şüphesiz İslam dünyasında hiçbir zaman İslamcılık tek bir biçim arz etmedi. Her yerde farklı İslamcılık modelleri var oldu. Mesela önemli ölçüde tepkisel ve uluslararası sömürgeye karşı bir ‘cihad’ çağrısı ve seferberliği üzerine kurulu İslamcılık modeli daha çok Arap, Hint ve İran coğrafyalarında karşımıza çıktı. Oysa Osmanlı aydınlarının ürettiği İslamcılık modeli, İslam’ın, modern Avrupa ilerlemeciliği içinde, çağdaş değerler sistemi ile entegre edilerek, Osmanlının liderliğinde bir İslamcılıktır. Bu büyük ölçüde çağdaş verilerle, İslamî asılların pekiştirilerek yorumlanmasına dayalıdır. Diğer İslamcılık modelleri ise “çağdaş değerler” sistemini dışlayarak, bütünüyle İslam tarihinin ilk asırlarına geri dönüşü sembolize eden selefi değerler sistemine gönderme yapar.
Bu bakımdan eğer Gülen hareketinin İslamcılığı incelenecekse bu modellemeler üzerinden incelenmelidir…
Gülen’in bir vaazında dile getirdiği gibi “Bizim hizmetimizin felsefesi bir yerlerde bir ev açmaktır ve bir örümceğin sabrıyla ağlarımızı öreceğiz, insanların gelip bu ağlara düşmesini bekleyeceğiz ve ağlara düşenleri eğiteceğiz. Biz ağlarımızı onları yemek için değil, kurtuluşlarını göstermek, ölü vücutlarına ruhlarına can vermek için kuruyoruz.” cümlesi aslında Gülen’in farklı modelinin İslamcılıktan ziyade ‘Ilımlı İslam’ ya da ‘Demokratik İslam’ın katalizör olarak kabul edilmesi ve Gülen’in de Türkiye ve Türkiye ötesi için “ılımlı İslam”ın katalizörü olarak kabul edilen sırlarla dolu bir hayatın mensubu olmasıdır. Bu ve buna benzer onlarca örnekte de görüleceği üzere Gülen asla bir İslamcı olmamıştır.
Gülen hareketinin, ‘Ilımlı İslam’ ya da değişen ismiyle ‘Demokratik İslam’ ile yaptıkları ve İslamcılığa da en büyük zararı, Müslümanların dikkatini asli problemden kaydırıp onları yanlış vadilerde gezdirmesi ve kendi acı gerçekleriyle yüzleşmelerine engel olmasıdır. Öyle bir gezdirmedir ki bu Myanmar’da zulüm yapılırken, 7 okulu zarar görmesin diye yakılan Arakanlı’nın ızdırabını yerinde olmasına rağmen yansıtmayan, perdeleyen bir gezintidir. Eğer bir Müslüman başka bir insan ve Müslüman’ın zulmüne kendi çıkarı için sessiz kalıyorsa orada ne Müslümanlıktan, ne İslamcılıktan bahsedebiliriz, bahsedeceğimiz tek şey oluşturulan batıni/işraki/ezoterik bir din algısıdır.



Reşat Nuri Erol
10.07.2015
05:56


HAYRETTİN KARAMAN'IN BUGÜNKÜ YAZISI ŞÖYLE BİTİYOR:

"Dünya yüzünde Müslümanlar var oldukça, adına İslamcılık deyin demeyin, “İslam davası ve bu davanın sahipleri” var olacaklardır. Dava ise “İslam'ın hayatın bütün alanlarında var olması, İslam din ve medeniyetinin en uygun üslup içinde dünya insanlığına sunulması, Müslümanların bir şekilde birleşmeleri ve bütün dünyada adil bir düzenin hakim olmasıdır”. "


YAZININ TAMAMI ŞÖYLE: 

İslamcılık ölmez

04:00 Temmuz 10, 2015
http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/islamcilik-olmez-2015964
İslamcılığı ve İslamcıları belli bir dönemde yaşamış İslam alim ve münevverlerinin düşünce ve hareketlerine veya belli bir siyasi harekete tahsis edip öncesi ve sonrasını da bu çerçevede tanımlamaya itirazım var.

Osmanlı'ya batılılaşma mikrobu bulaşmaya başlayınca bazı gayretli Müslümanlar buna karşı çıkmış, kendi dinimizi ve medeniyetimizi korumamız gerektiği tezini savunmuşlardır. Bunlar İslamcıdır.

Daha sonra bilhassa İttihatçıların hataları Osmanlı'da kavmiyetçilik mikrobunu yaymaya başlamış, bazı gayretli Müslümanlar buna da karşı çıkmışlar ve birliğimizin, kardeşliğimizin, sosyal yapımızın temel dayanağı ve rabıtası olarak İslam'ın altını çizmiş, “İslam birliği” ve “ümmet yapısını” savunmuşlardır. Bunlar da İslamcıdır.

Tarih boyunca İslamın ve Müslümanların maruz kaldıkları meydan okumalara karşı Müslümanca tavır alan ve tehlikeleri savmak için fikir ve fiil cihadı yapan Müslümanlar İslamcıdır.

Eğer dindar kavramı içinde “dini, hayatımızın bütün alanlarında koruma ve yaşatma vazifesi” yoksa bu dindarlık “eksik bir Müslümanlıktır”. Bu vazife varsa dindar aynı zamanda İslamcıdır.

Fikri ve fiili ile samimi İslamcı olanlar hiçbir zaman iktidarlara yamanmaz, elde ettiği/edeceği -aslında değersiz ve fânî olan- dünya menfaati yüzünden davasından vazgeçmez, kısmen desteklediği iktidarın bütün yapıp ettiklerini onaylamaz, doğruya doğru eğriye eğri derler, iktidarlar İslam'dan yana veya karşı olduklarında onların (İslamcıların) misyonları sona ermez, davalarını amacına ulaştırmak, eksikleri gidermek için devamlı faaliyet (bir çeşit cihad) içinde olurlar.

İktidarların İslam davası ile ilişkileri tabii olarak farklıdır; laik demokrasilerde İslam'a karşı savaşan siyasi kadrolar ve oluşumlar yanında İslamlaşmaya yardımcı olmayı hedefleyen siyasi kadrolar da vardır. İslamcılar, ulusalcı-laik-demokratik sistemi kabul etmemekle beraber verili şartlar içinde bu sistemi resmen kabullenerek siyaset yapan ama İslamlaşmaya yardımcı olan siyasi kadrolara destek verebilirler. Bu destek şartlıdır ve geçicidir. Şartlı olduğu için yolundan sapan iktidarlarla aralarını açarlar, geçici olduğu için orada karargâh kurmazlar, nihai amaçlarına doğru yürümeye devam ederler.

Şartların bir İslamî düzeni ilk adımda gerçekleştirmeye müsait olmadığı zaman ve zeminlerde bazı İslamcı kadrolar, geçici olarak seküler-liberal-demokratik sistemlerden yararlanmak isteyebilirler. Buna karşı olan İslamcılar da elbette vardır. Yararlanmak isteyenler mevcut sisteme uygun parti kurarak iktidara da gelebilirler. İşte bu kadrolar asıl davalarını unutmadıkları, ondan asla vazgeçmedikleri, mevcut şartların elverdiği ölçüde davalarına hizmet ettikleri sürece “İslamcılık davasından döndükleri, davaya hiyanet ettikleri, bu manada İslamcılığın öldüğü” söylenemez; söylenirse de isabetli olmaz.

İslamcılar peygamber olmadıklarına göre düşüncelerinde yanılmaları, ahlak ve davranışlarında bazı hatalara düşmeleri her zaman mümkündür ve vakidir. Ama aynı zaman ve zeminde bütün İslamcıların bu manada kirlendiklerini iddia etmek gerçekle ve insafla bağdaşmaz. İşte bu temiz kalan İslamcılar, hataya düşen kardeşlerini, dava arkadaşlarını uyarırlar, ıslah için ellerinden geleni yaparlar, ama asla onlara karşı “İslam davasına karşı olanlar” ile işbirliği yapmazlar, oylarını ve desteklerini dava karşıtlarından yana kullanmazlar.

İkaz, tenkit, ıslah samimi, hasbi ve hikmete uygun olmalıdır. Bu sebeple kötüye kullanılma ihtimali bulunduğunda bu faaliyetin örtülü olması da gerekebilir, hatta zaruri olabilir.
Dünya yüzünde Müslümanlar var oldukça, adına İslamcılık deyin demeyin, “İslam davası ve bu davanın sahipleri” var olacaklardır. Dava ise “İslam'ın hayatın bütün alanlarında var olması, İslam din ve medeniyetinin en uygun üslup içinde dünya insanlığına sunulması, Müslümanların bir şekilde birleşmeleri ve bütün dünyada adil bir düzenin hakim olmasıdır”.



Reşat Nuri Erol
23.07.2015
19:54



HARUN ÖZDEMİR'İN 3 YAZISI


İslamcılık ne değildir? 


16 Temmuz 2015 Perşembe 


“Ne değildir”le başlarsak;


*İslamcılık, Müslümanlık değildir; ama Müslümanlığın dışında da değildir. Bir 


Müslüman, İslamcı olmak zorunda değildir.


*İslamcılık, ilmi bir ekol değildir; ama ilimsiz savunulabilecek bir görüş de değildir. 


Müslüman bilim adamı, İlahiyat dışındaki araştırma konularında Kur’an’ı 


kaynaklardan biri olarak gösteriyorsa bu kişinin iddiası ne olursa olsun gerçekte 


İslamcıdır.


*İslamcı, düşündüğünü kitap, dergi ve gazete aracılığıyla yazıya dökmedikçe kâmil 


bir İslamcı sayılmaz.


*İslamcılık, günah işlememek için çok çaba göstermek değildir. İslamcının ibadet ve 


ahlakında, helal ve haramlarında eksiği olabilir ama siyasal mücadelenin dışında 


olamaz! 


*İslamcılık; varlığını klasik İslam kaynaklarına ve Batının yükselen değerleri arasında 


yer alan laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, 


kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel 


özgürlükler, adalet gibi yeni siyasal kavramları olumlamasına borçludur.


*İslamcılar, Batıda geliştirilen fen bilimleri ve mühendislik ürünü teknolojileri 


reddedemez.


*İslamcıların Batıya alternatif bir ekonomik modeli yoktur.


*Herhangi bir medreseli, klasik ilimlerde ne kadar iyi olursa olsun, modern sorunlara 


ilişkin pozitif bir gündemi yoksa bu kişi örnek bir Müslüman olabilir ama İslamcı 


değildir.


*Bir tarikat şeyhi de modern konulara ilişkin olumlayıcı bir tavrı yoksa o da İslamcı 


değildir.


*Müslümanların modern gündemi olmayan muhalefetleri de İslamcı değildir… 


 


Bunlar İslamcılığın olmazsa olmazlarıdır.


 


İslamcılığın ne olduğuna gelince;


*İslamcılık; kurulu düzene karşı yürütülen siyasal bir muhalefettir.


*Batılı kavramları ve İslam’dan vazgeçilmezi konu edinir.


*Sıradan Müslümanın yaşam pratiklerini sarsabilecek bir muhalefet yapabilir ama 


yeni bir hayat ve yeni bir düzen inşa edemez.


*Tepkisel bir harekettir.


*İbadeti ve ahlakı konu edinir ama pratiklerinde zaaf gösterebilir. Bunu dert de 


edinmez.


*Mason ve gizli servis üyesi olabilir. İçlerinde bol miktarda ajan ve provokatör 


barındırabilir.


*Yazıları ve konuşmalarıyla aksiyon halindedir.


*Pratik hayatta bir değer yaratamadığı için de Batı tarafından himaye edilir.


*Batının fen bilimlerini ve teknolojisini vazgeçilmez görür.


*İçlerinde çok azı romantiktir.


*İktidara gelmeleri çok zordur; geldiklerinde de kamu bütçesini ganimet gibi 


yağmalarken zorlanmaz.


*Halkı uyarır ama halka hesap vermez.


*Allah’ı nasıl ikna edeceğini de iyi bilir!


 


İslamcılığın 1865’ten bugüne 150 yıllık bir geçmişi var. Geride bıraktıklarını yukarıda 


bir bir özetlemeye çalıştık.


Olumsuz yönleri fazla olan bir İslamcı tanımlaması yaparak bazılarını üzmüş 


olabiliriz.


Ama gerçek bu! 


Örneğin, İslamcıların rahatlıkla Mason ve gizli servis üyesi olabileceklerini belirttim. 


Bu tespitim tepki görebilir.


Oysa yazdıklarım içerisinde hepsi yanlış olsa bile bu tespitim gerçektir. Abdülaziz’in 


muhalifleri gibi II. Abdülhamid’in İslamcı muhalifleri de tıpkı Batıcı ve Milliyetçi 


muhalifleri gibi hem Mason hem İttihad ve Terakkici hem de Teşkilat-ı Mahsusa 


üyesidir. İlk dönem İslamcılardan başlayıp son dönem İslamcılarından Mehmet 


Akif ve Bediüzzaman’a, Eşref Edib’e kadar hepsi hem Mason, hem İttihatçı hem de 


Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.


Kim ki, İttihad ve Terakki Cemiyetine üye olmak için Mason Locası’na gidip üyelik 


yemini etmiştir, o da bal gibi Masondur. Cami dururken Locaya giden adama bizim 


kitabımızda Mason denir.


Belki de, dönemin İslamcılarının gözünde masonluk kötü bir şey değildi.


Masonluğu abartan bizim gibi zavallılardır!


http://egedesonsoz.com/yazar/baslik/9059


Tek parti yıllarında İslamcılar 


19 Temmuz 2015 Pazar 


1923’ten 46’ya kadar geçen süreyi İslamcılar basın faaliyetlerini tatil ederek 


nekahette geçirdiler. Bu dönemde Osmanlı bakiyesi çoğu İslamcı, Hakk’ın rahmetine 


kavuştu. Az bir kısmı 1946 sonrasını, 1960’ı hatta 1970’i gördü. Bulardan hiçbiri 


Osmanlı döneminde savunduğu laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter 


sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun 


üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi kavramları Cumhuriyet 


döneminde inkar etmedi.


Cumhuriyet’ten şikâyetçi olanlar vardı ama reddeden yoktu. Çünkü Cumhuriyet ile 


umut edilen özgürlük, refah, huzur, adalet…’in gerçekleşmediğini düşünüyorlardı.


Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet dönemi basını da devletin desteğiyle yayın 


yapabiliyordu! 1923’ten 46’ya kadar herhangi bir İslamcının Batılı kavramları 


savunması için bir gazete ve dergi çıkarmasına imkân verilmedi. Dolayısıyla 


İslamcılar, Osmanlı’ya kabul ettirdikleri ve Cumhuriyet’e taşıdıkları çağdaş kavramları 


tartışma imkânı bulamadılar. 10 yılda yaratılan yeni gençlik sanıyordu ki, söz konusu 


kavramlar, bu topluma Cumhuriyetle girmişti.


İslamcıların matbuattan dışlanmasının nedeni çok basitti:


Osmanlı’da yeni ve eski bir arada var iken; Cumhuriyet, Osmanlı’nın eskilerini tasfiye 


etmiş, yenileri ile yola devam etmişti. Osmanlı’nın yenileri Cumhuriyet döneminde 


sanki ilk kez gündeme geliyormuş gibi takdim ediliyordu. Oysa Osmanlı’nın eskileri 


gibi yenileri de fetva müessesesinin onayı ile ve her ikisi bir arada var olabiliyordu. 


Fakat Cumhuriyet iradesi yeni devleti kuran kavramların İslam’la ilgisini tartışmaya 


yanaşmadığı gibi desteğinden de yararlanmak istemedi. En güçlü gerekçesi de yeni 


dönemde “din istismarı”na imkan tanınmayacağıydı. İcraatlar tamamen İslami bile 


olsa dini olduğuna dair hiçbir iddiada bulunulmayacaktı. Yapılanlar aklın, ilmin ve 


medeniyetin icabı olarak halka takdim edilecekti.


***


İslamcılar görüşlerini Osmanlı’da medrese ve cami kürsülerinde değil; basın 


aracılığıyla topluma duyurulmuşlardı. Bu imkânı tek parti döneminde bulamadılar.


İslamcılık Osmanlı’yı yıkan fikir akımlarının en etkililerinden biri ve Cumhuriyeti inşa 


eden en güçlü sivil toplum faaliyetiydi. Cumhuriyet de İslamcıların savunduğu 


kavramlarla kuruldu. TBMM’de milletvekili yapıldılar ama basın faaliyetlerinin dışında 


tutuldular. 


1865’te ilk dönem İslamcılarının dergi ve gazetelerde savundukları kavramlar, kısa 


süre sonra Batıcı ve Türkçü yazarlar tarafından da savunuldu.


Cumhuriyete gelindiğinde Türkçülerin ve Batıcıların İslamcılar kadar halk arasında 


etkileri yoktu. Tek parti döneminde İslamcılar basından uzaklaştırılınca Cumhuriyet’in 


çağdaş kavramlarını “İslamsız Batıcı”, yer yer de “İslamsız Türkçü”ler savundu.


Tek parti dönemini kapatmadan son olarak şunu da belirtmekte yarar var:


İslamcılar gazete ve dergi çıkaramadılar ama Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır meal 


ve tefsirini, Mehmet Akif Ersoy bitiremediği mealini, Hasan Basri Çantay 3 ciltlik 


tefsirimsi mealini, Mehmet Vehbi Efendi 14 ciltlik tefsirini, İzmirli İsmail Hakkı ve Ömer 


Rıza Doğrul meallerini, Babanzâde Ahmed Naim ve Kamil Miras Buharî hadis çeviri 


ve yorumlarını tek parti döneminde yazdılar. Ünlü İslamcılar eserlerinden dolayı 


herhangi bir baskı görmediler. Mehmet Akif Ersoy, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, 


Babanzâde Ahmed Naim ve Kamil Miras ise Kuran ve Hadis çalışmalarını TBMM 


kararları ve bütçe desteği ile yaptılar.


Osmanlı Devleti’nin yeterli ölçüde Batılılaşamamasına tepki olarak doğan ve 


siyasal muhalefete dönüşen İslamcılık, aynı muhalif tavrını tek parti döneminde 


sürdüremediğini belirtmiştik. Unutmayalım ki, devlet tüm desteğini İslamsız 


Batıcılara ve İslamsız Türkçülere verirken bu aydınların da muhalefet 


yapmasına izin vermedi.


http://egedesonsoz.com/yazar/baslik/9063


Necip Fazıl İslamcılığı 


21 Temmuz 2015 Salı 


İslamcılar; yazıları, vaazları, maddi ve manevi varlıklarıyla Cumhuriyeti kuran iradenin 


yanında yer aldı. Yılgın halkın ve askerin maneviyatını yükseltici her türlü 


propagandayı elden geldiğince yaptılar. Abdülhamit düşmanlığı ve İttihatçı - Mason 


dostluğu İslamcılarda derin bir pişmanlık duygusu yaratmıştı. Milli Mücadeleye 


verdikleri koşulsuz destekte bu pişmanlığın payı büyüktü.


Mustafa Kemal Paşa, hayallerindeki lider değildi ama Enver, Talat ve Cemal 


paşalardan çok daha iyi olduğunu biliyorlardı.


İzmir İktisat Kongresi günlerinde değişen strateji, İslamcıları hızla geri plana itti. Yeni 


stratejide, İslamcıların modern kavramlar ve araçlarla Cumhuriyet’i savunmasına yer 


yoktu. “Yeni icraatlar, İslam’a uygun da olsa İslam’ın gereği olarak değil; halka 


aklın, ilmin ve medeniyetin icabı olarak takdim edilecekti”.


Bunun bir benzeri Avrupa’da daha önce yaşanmıştı:


Burjuvazi, zekâsına güvendiği gençleri “Bu konuları tekrar ama İsa’sız düşünerek 


yeniden yaz!” diyerek destekleyerek kısa sürede Avrupa’da, her konuyu yepyeni 


yöntem ve görüşlerle açıklayan düşünürler, filozoflar ve entelektüeller yetiştirmişti.


Benzer bir zihin durulması bizde de olsun diye 1924’te başlatılan süreç, 1945’e 


gelindiğinde İslamcılık adına ortaya vahim bir tablo çıkardı:


İslamcıların 1865’te başlattıkları laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter 


sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun 


üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi çağdaş kavramların yaklaşık 60 


yıllık İslam’la açıklanabilir pozitif ilişkisi, Cumhuriyetin ilk 20 yılında unutulur noktaya 


gelmişti.


Cumhuriyetin ilk 20 yılında çağdaş kavramlar konusundaki ısrarlarını ve temsilcilerini 


yitiren İslamcılık gibi -anti parantez ifade edelim- Türkçülük, Batıcılık ve Sosyalistlik 


de benzeri bir ters yüz oluşu yaşamıştı. İdeolojiler tanınmaz haldeydi. Çünkü 


Osmanlı’nın fikri zenginliği içinde gelişmiş bu akımlar, geride hatırı sayılır bir literatür 


ve gündem de bırakmışlardı. Batıyı yakından izleyen ciddi insanlar gitmiş, onların 


yerini bohem, hayalperest, analitik bir cümlesi dahi olmayan, sığ, ama bir o kadar 


gürültücü ve mugalâtacı Necip Fazıl, Nihal Atsız, Nazım Hikmet ve Cevat Rıfat 


Atılhan… gibi kişiler almıştı.


Yeni dönemin kahramanları, doğal mıydı yoksa devlet destekli miydi sorusuna benim 


vereceğim yanıt çok nettir: Fikir tarihimizin hiçbir dönemi bu kadar sığ, sahte, 


goygoycu ve devletçi değildi.


Bu kahramanları günümüze kadar ilham kaynağı yapan neden de kavga, küfür, 


hakaret ve çatışmacı mugalataların gençlik arasında “ilim ve tefekkür”den daha 


değerli görülmesidir. 


1942 sonbaharından sonra Türkiye’de başlayan yeni dönem, demokrasiye geçişle 


toplumun bütün kesimlerine büyük fırsatlar sundu. Ne yazık ki, İslamcılık tarihinin en 


avantajlı fırsatını Necip Fazıl’ın başını çektiği Büyük Doğu ile her şeyi berbat etti.


Necip Fazıl’ın İslamî bir eğitimi yoktu ve İslamî hayata ilişkin alışkanlıklar da 


edinmemişti. Öğrenmeye karar verdiği felsefeyi başlamadan bırakmıştı. Kısa süren 


bankacılığı, onun ciddi işlere ne kadar yatkın olduğunu gösteriyordu.  Kulaktan dolma 


İslam ve yakın tarih bilgisini hayalinde yarattığı bir mefkûreye kavga ve polemik 


malzemesi yaptı. En iyi yaptığı iş, bunalım şiirleri yazmaktı. Onu asıl popüler yapan 


ise polemik dolu yazıları ve kırbaç gibi kullandığı mefkuresiydi.


Namık Kemal’den Necip Fazıl’a kadar İslamcıların hepsi muhalifti. Ama böyle bir 


cahil ilk kez Müslümanlar önüne düşüyordu.


Necip Fazıl devletçi miydi?!


Elbette devletçiydi! Kumar paraları bile devlettendi!


Mason muydu?! Değildi; ama Mason arkadaşlarıyla sabahlara kadar kumar oynardı!


Gizli servislere üye miydi?!


Cevat Rıfat en iyi arkadaşlarından biriydi. Müslümanları beş para etmez gündemlerle 


bugünlere kadar zehirleyecek kadar gizli servislerin çıkarlarına uygun davrandı! Bir 


nevi, fareli köyün kavalcısıydı!


Necip Fazıl hain miydi?!


Asla! Ama İslam konusunda tedavi edilemez boyutlarda cahildi!


Özetlersek;


İslamcılığın olmazsa olmazı olan “laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter 


sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, hukukun 


üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi çağdaş kavramlar gitmiş, onun 


yerini Büyük Doğusayesinde Necip Fazıl’ın cehalet eseri polemikleri ve Cevat Rıfat 


Atılhan’ın Yahudi, Mason ve İsrail düşmanlığı almıştı. 


 


Not: Sevgili okuyucu, öyle vahşetler yaşanıyor ki, inanın insanda lanetleme gücü bile 


bırakmıyor: Suruç’ta ve dünyanın her karış toprağında yaşanan her türlü terörü 


lanetliyorum!


http://egedesonsoz.com/yazar/baslik/9072


Hilal Dergisi İslâmcılığı 


23 Temmuz 2015 Perşembe 


Büyük Doğu felaketine 1958’den sonra Hilal Dergisi faciası eklendi. Bin üç yüz yıllık 


İslâmî bilimleri ve deneyimleri kenara itip Müslüman gençleri kendi peşlerine takanlar, 


insanları nereye varacağı belirsiz yollara sevk ettiler.


Geleneksel ve modern İslâm, tartışmalı konularıyla 1924’e kadar gelmişti. İslâmcı 


birikim fena sayılmazdı. Geleneksel olan ile modern kavramlar bir şekilde 


içselleştirilmeye çalışılmıştı. Kuşaklar arasında az çok bilgi akışı da vardı. 1943’e 


gelindiğinde kuşaklar arasındaki bilgi akışı 20, 1958 gelindiğinde de 35 yıllık bir 


kesintiye uğramıştı. Geçen bu süre, milletin cehalet bataklığında boğulmasına 


ziyadesiyle yetmişti.


Yeni kuşaklar geleneksel kaynakları merak etmediği gibi Latin hurufatıyla yazılmış 


çok değerli meal, tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarını da okumuyordu.


1958’e gelindiğinde geleneksel İslâm’dan koparılmış Müslüman gençlik, Salih 


Özcan, Hilal Dergisi ve yayınlarıyla tanıştı. Dünya sistemi Birinci Dünya Savaşı’nda 


İslâm dünyasına son darbeyi vururken Müslüman sorununu, dünya çapında temelden 


nasıl çözeceğinin planlarını da yapmıştı.


Bin üç yüz yıllık İslâmî ilimler birikimi ve Müslüman önderler unutturulmuş; 


bunların yerine kaynaklarından habersiz, Marksist muhalefet yöntemini kullanan 


birçok yazar yetişmişti. Hepsi birbirinden kavgacıydı. Aralarında ilimle meşgul olanlar 


vardı ama onlar da gençliğin umurunda değildi. Öyle bir döneme girilmişti ki, hapis 


hayatı olmayanın ve idam edilmeyenin değeri neredeyse yok gibiydi. 


Hilal Yayınlarının yayımladığı tercüme kitaplar sömürgelerde, iç savaş ortamında ve 


Ortadoğu’nun baskıcı rejimlerinde yazılmıştı. Osmanlı İslâmcılarının sahiplendiği ve 


İslâm klasikleriyle açıklamaya çalıştıkları laiklik, demokrasi, cumhuriyet, 


parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil toplum, 


hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi kavramlar, Ortadoğu 


ve Hint Yarımadası yazarları için istisnasız kâfirlikti.


Tercüme yayınlar cahilleştirilmiş Türkiye Müslümanlarına okutturulup, iflahı mümkün 


olmayan bir yola sevk ettirildi ki, çok az kişi kendisini bu faciadan koruyabildi. Daha 


açık söylemek gerekirse, İslâm dünyasında yetişmekte olan genç Müslümanlar, yeni 


yazarlar sayesinde taa o günlerde bir gün yolları Hizbullah, Taliban, el-Kaide, IŞİD… 


e düşecek şekilde eğitilmekteydiler ama bunu öngörecek kimse yoktu.  


İslâmi ilimler metodolojisinden kopuk Marksist mücadele yöntemini 


benimseyen Seyyid Kutub gibi yazarların ciltler dolusu tefsiri ve kitapları, Hilal 


Yayınları sayesinde Müslüman gençlik tarafından zihinlerine ve yüreklerine enjekte 


edildi. Müslüman bir “kurmay subay”ın ancak okuyabileceği, her cümlesi edebiyat 


kadar öfke de kokan bu kitapları, vatandaşın imanını sağlamlaştırmak için damardan 


tüketmesi telafisi mümkün olmayan sorunlar yarattı.


Klasik kaynakların yanında 1865-1923 arası yapılan yayınlar ve Cumhuriyet 


döneminde yazılıp Latin hurufatıyla yayınlanan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın 


meal ve tefsiri,Hasan Basri Çantay’ın tefsirimsi meali, Mehmet Vehbi Efendi’nin 14 


ciltlik tefsiri, İzmirli İsmail Hakkı ve Ömer Rıza Doğrul’un mealleri, Babanzâde 


Ahmed Naim ve Kamil Miras’ın Buharî hadis çeviri ve yorumları, en az bunlar 


kadar Ömer Nasuhi Bilmen’in Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu… gibi ilmî değeri olan 


kitaplar ne yazık ki, Müslüman gençlerin başucu kitapları olamadı.


Fakat Suudi Arabistan’ın finanse ettiği ve Salih Özcan’ın istikametini yitirmiş 


Müslümanlara reva gördüğü “Tercüme İslâm”, tek kelimeyle felaket oldu. Salih 


Özcan’ın açtığı tercüme yayın çığırı, Müslüman zekâsını, ahlâkını, üretkenliğini ve 


inceliğini adeta dumura uğrattı. Seyyid Kutub’tan Mevdudî’ye, Meryem 


Cemile’den Said Havva’ya,Ramazan el-Butî’den Muhammed Kutub’a 


ve Kardavî’ye kadar daha nicelerini “İslâmî hakikatler” diye halkın öğrenme açlığına 


servis edenler, bu yayın faaliyetlerini çok net söylemek gerekirse MİT az gelir; Suudi 


Arabistan finansmanı ve CIA, MI5 ve MOSADyönlendirmesiyle yaptılar.


Tarihte özgün bir medeniyet inşa etmiş Müslümanlar; bugün bilimden, ticaretten, 


teknoloji üretiminden, güzel sanatlardan, edebiyattan, yaratıcı faaliyetlerde, 


kentleşmeden habersiz, Batının yükselen değerlerinden nefret eden bir kin ve öfkeyle 


yaşamaktalar. Osmanlı İslâmcılarının revize ederek içselleştirdiği laiklik, demokrasi, 


cumhuriyet, parlamenter sistem, anayasal düzen, kadın hakları, liberalizim, sivil 


toplum, hukukun üstünlüğü, eşitlik, bireysel özgürlük, adalet... gibi kavramlarla 


savaşanlar, hangi despot rejimin vatandaşı olduklarının farkında oldular mı, bunu 


araştıran da çıkmadı!  


Her devlet kendi aydınını, alimini ve gündemini çıkarları doğrultusunda yetiştirir. Buna 


hizmet edecek her fikirden insan bulmakta zorlanmaz. Bu kadar akıl, mantık ve İslâm 


dışı kitapları yazanların büyük çoğunluğu zaten despot rejimlerin ya Prof. ları ya da 


resmi din görevlileriydi. Bazılarının ise sadece petrol veya finans şirketlerine 


danışmanlık yapmaları sonucu değiştirmedi.


İslâm sadece Türkiye’de değil; bütün dünyada Mümin yetiştiremez noktaya geldi, 


burada demirledi. Güven veren Mümin kalmadı.


Şu soruyu sormak gerek:


Müslümanı doğruyu söylemekten imtina eder duruma getiren sebep nedir?


Dört milyonluk İzmir’de güneş kadar açık bir gerçek, hak ve hukuk için tek 


cümle kuracak bir Müslümanın bulunamaması neye alamettir, Ey Laikler!


Kimse gerçeği söylemeyecek mi?






Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 128630 Okunma
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 32540 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Reşat Nuri Erol
T. C. 1921 ANAYASASI’nın Temel Maddeleri
22.02.2016 17776 Okunma
1 Yorum 22.02.2016 07:19
Reşat Nuri Erol
Şeyma Yavuz ve MAKALESİ… İbn Haldun ve “MUKADDİME”Sİ…
1.07.2015 15729 Okunma
2 Yorum 03.07.2015 00:23
Reşat Nuri Erol
FAİZ imparatorluğu ve ROTHSCHİLD ailesi
29.03.2016 15354 Okunma
1 Yorum 29.03.2016 01:12
Reşat Nuri Erol
Ekrem Dumanlı, Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç ve İSLÂM/cı
2.07.2015 14801 Okunma
7 Yorum 23.07.2015 19:54
Reşat Nuri Erol
Yüz Yıl Önce - Yüz Yıl Sonra; ne değişti?
26.07.2015 14141 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 12:51
Reşat Nuri Erol
AKP’yi kim kuşa çevirdi, Erdoğan mı Davutoğlu mu?
26.06.2015 14015 Okunma
6 Yorum 08.07.2015 13:24
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları
29.07.2015 13884 Okunma
4 Yorum 30.07.2015 11:51
Reşat Nuri Erol
Kahramanlarım: Erbakan, Aliya, Muhammed Ali
7.06.2016 13837 Okunma
2 Yorum 07.06.2016 02:58
Reşat Nuri Erol
Çok önemli hatalar, çok önemli uyarılar ve…
7.10.2018 13679 Okunma
11 Yorum 09.10.2018 00:22
Reşat Nuri Erol
“Asâ Rabbukum En Yerhamekum…”
16.01.2017 13545 Okunma
9 Yorum 17.01.2017 12:20
Reşat Nuri Erol
Tarımda faiz, icra ve iflas
26.04.2010 13493 Okunma
Reşat Nuri Erol
İslam Tarihinde Anayasa; Medine Anayasası ve ...
14.10.2011 13467 Okunma
Reşat Nuri Erol
Suriyeliler “sığınmacı/mülteci” mi, “muhacir” mi?
5.09.2015 13430 Okunma
3 Yorum 05.09.2015 17:56
Reşat Nuri Erol
Hayrettin Karaman; Âdil Düzen Nasıl Olmalıdır?
4.08.2015 13027 Okunma
3 Yorum 04.08.2015 21:11
Reşat Nuri Erol
Sömürü sermayesi ve kuyrukları tövbe ederse…
16.08.2015 12931 Okunma
4 Yorum 19.08.2015 00:56
Reşat Nuri Erol
İkrazatçılık!
9.04.2010 12733 Okunma
Reşat Nuri Erol
Harun Ö. “İslâmcılk” yazıları-10; SAİD-İ NURSÎ
13.08.2015 12698 Okunma
3 Yorum 15.08.2015 17:32
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın Türkiye ve dünyadaki inkılâpları
23.02.2015 12685 Okunma
2 Yorum 25.02.2015 11:21
Reşat Nuri Erol
Suruç bombası, sermaye-siyaset çatışması ve IŞİD
24.07.2015 12660 Okunma
2 Yorum 24.07.2015 07:35
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’İn İSLÂM-CILIK yazıları-2; ERBAKAN FAKTÖRÜ
29.07.2015 12650 Okunma
5 Yorum 30.07.2015 11:44
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre Adil Ekonomik Düzen’de VERGİ
14.03.2016 12165 Okunma
3 Yorum 14.03.2016 14:05
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen dışında çözüm reçetesi olan var mı?
8.09.2015 12097 Okunma
2 Yorum 08.09.2015 07:11
Reşat Nuri Erol
R. Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül
25.06.2015 11916 Okunma
5 Yorum 28.06.2015 13:16
Reşat Nuri Erol
Çözüm “Âdil Kur’an Düzeni”dir
22.02.2015 11901 Okunma
5 Yorum 23.02.2015 21:48
Reşat Nuri Erol
Ve zekkir fe inne’z-zikrâ tenfeu’l-mü’minîne
10.08.2015 11881 Okunma
2 Yorum 10.08.2015 22:44
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları-9
10.08.2015 11639 Okunma
3 Yorum 11.08.2015 13:47
Reşat Nuri Erol
Sn. Cumhurbaşkanımıza ve ilgililere açık mektup!
1.08.2015 11598 Okunma
3 Yorum 02.08.2015 08:07
Reşat Nuri Erol
Anlatıp ve nasihat ediyoruz; dinleyip yapsalar…
3.08.2015 11537 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 14:50
Reşat Nuri Erol
‘Sistem kurmak’ ve ‘hazin (vahim) durum’
9.01.2017 11470 Okunma
8 Yorum 23.01.2017 00:31
Reşat Nuri Erol
Ya-pa-ma-dı-lar… YA-PA-MA-YA-CAK-LAR…
1.06.2015 11424 Okunma
5 Yorum 02.06.2015 10:49
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın “ADİL DÜZEN” Söyleminin Teorisi-1
3.03.2016 11368 Okunma
3 Yorum 06.03.2016 14:53
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
9.04.2010 11329 Okunma
Reşat Nuri Erol
‘E LEYSE MİNKÜM RACULÜN REŞÎD’ (âyet)
14.09.2015 11308 Okunma
2 Yorum 14.09.2015 20:56
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!
10.07.2015 11177 Okunma
2 Yorum 10.07.2015 06:06
Reşat Nuri Erol
7 Haziran’da oyumuzu bu şuur ile kullanalım
30.05.2015 11083 Okunma
3 Yorum 30.05.2015 16:30
Reşat Nuri Erol
24. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi
1.12.2015 11051 Okunma
1 Yorum 01.12.2015 06:41
Reşat Nuri Erol
Çağımızın Nuh’un Gemisi “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir
29.05.2015 10991 Okunma
4 Yorum 29.05.2015 18:44
Reşat Nuri Erol
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı”…
27.12.2018 10935 Okunma
9 Yorum 28.12.2018 08:15
Reşat Nuri Erol
“İSLÂM DÜZENİ” tüm insanlar içindir
5.05.2013 10929 Okunma
Reşat Nuri Erol
Sermayeye ve siyasilere önerimiz var
8.08.2015 10701 Okunma
3 Yorum 10.08.2015 20:14
Reşat Nuri Erol
Seçime kadar “AYG” uyarılarına devam…
20.09.2015 10643 Okunma
4 Yorum 20.09.2015 06:16
Reşat Nuri Erol
İdam, kısas, diyet, anayasa, şeriat, hukuk…
23.11.2012 10628 Okunma
Reşat Nuri Erol
Kur’an Ayında “KUR’AN DÜZENİ” hatırlatmaları-2
5.07.2015 10563 Okunma
2 Yorum 05.07.2015 11:49
Reşat Nuri Erol
Yine “biz” kazanacağız…
15.08.2015 10561 Okunma
2 Yorum 15.08.2015 15:00
Reşat Nuri Erol
Sosyal tufan ve sömürünün çözümü Adil Düzen’dir
10.11.2015 10481 Okunma
2 Yorum 16.11.2015 07:22
Reşat Nuri Erol
Cennet karşılığı mal ve can ile cihad etmek
14.04.2013 10457 Okunma
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi sonucundan alınacak dersler
9.06.2015 10431 Okunma
3 Yorum 15.06.2015 03:15
Reşat Nuri Erol
‘Sosyal Tufan’a karşı ‘Adil Düzen Gemisi’ inşa ed
27.12.2014 10427 Okunma
4 Yorum 25.05.2015 09:49
Reşat Nuri Erol
‘Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?’
3.02.2016 10425 Okunma
1 Yorum 03.02.2016 22:48
Reşat Nuri Erol
Başkanlık sistemi değil, “Adil Düzen” gelmelidir
20.06.2015 10402 Okunma
3 Yorum 20.06.2015 20:30
Reşat Nuri Erol
İman, ilim, amel, fıkıh, fikir, zikir ve ekonomi
30.04.2014 10357 Okunma
Reşat Nuri Erol
VakıfBank “FAİZSİZ BANKA” olmalıdır
25.03.2015 10344 Okunma
2 Yorum 05.04.2015 18:14
Reşat Nuri Erol
Aliya İzzetbegoviç: ‘Kur’an edebiyat değil, hayattır’-4
10.12.2015 10330 Okunma
2 Yorum 10.12.2015 22:22
Reşat Nuri Erol
Mustafa Deniz; Bu düzen adil değil
4.08.2015 10312 Okunma
4 Yorum 04.08.2015 21:06
Reşat Nuri Erol
AK Parti ya “gömlek giyecek” ya da silinecek
28.06.2015 10284 Okunma
3 Yorum 02.07.2015 12:56
Reşat Nuri Erol
Soru-yoruma cevap ve bir aileden gelen yorum
12.08.2015 10238 Okunma
4 Yorum 14.08.2015 07:17
Reşat Nuri Erol
15 Temmuz: Teşhis ve Tedavi; KUR’AN VE İLİM ile
28.08.2016 10231 Okunma
2 Yorum 29.08.2016 20:48
Reşat Nuri Erol
Değişim devam ediyor VE LÂ GÂLİBE İLLALLAH
2.04.2016 10221 Okunma
1 Yorum 02.04.2016 12:53
Reşat Nuri Erol
ADİL DÜZEN ‘gönüllü’ mü , ‘zorla’ mı gelsin?
16.01.2016 10183 Okunma
2 Yorum 16.01.2016 22:08
Reşat Nuri Erol
Esbaba tevessül eder, sonra tevekkül ederiz...
7.09.2014 10154 Okunma
Reşat Nuri Erol
İslâm hukuku, Batı hukuku ve olumsuz etkisi
9.02.2016 10100 Okunma
1 Yorum 09.02.2016 08:10
Reşat Nuri Erol
Faiz meselesi, bankalar ve çözüm önerileri-3
16.02.2015 10074 Okunma
2 Yorum 16.02.2015 08:34
Reşat Nuri Erol
“SOSYAL TUFAN” dediğimiz, İŞTE BUDUR!
23.05.2016 9853 Okunma
1 Yorum 23.05.2016 08:09
Reşat Nuri Erol
MEHMET HİKMETUMUT ve KUR’AN VE İLİM 819. Hafta Seminer
4.07.2015 9841 Okunma
4 Yorum 05.07.2015 14:31
Reşat Nuri Erol
HIZIRLA KIRK SAAT
30.12.2015 9837 Okunma
1 Yorum 31.12.2015 13:01
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı anlamak, yapılması gerekenleri yapmaktı
6.03.2015 9817 Okunma
1 Yorum 06.03.2015 07:26
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre “Selem Senedi Karşılığı Kredi”
13.03.2016 9789 Okunma
1 Yorum 13.03.2016 08:53
Reşat Nuri Erol
IMF’nin alternatifi nedir?
13.03.2010 9788 Okunma
Reşat Nuri Erol
ÇARE VE ÇÖZÜM KUR’AN’DA
31.05.2015 9782 Okunma
2 Yorum 15.07.2015 07:10
Reşat Nuri Erol
ÜSKÜDAR SOHBETLERİ-2 İSLAM MEDENİYETİ VAKFI
7.04.2016 9775 Okunma
1 Yorum 07.04.2016 23:36
Reşat Nuri Erol
Çözüm Süreci ve HDP’nin önemli hatası
10.08.2015 9709 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 15:48
Reşat Nuri Erol
Prof.S.Tekir: GÜÇLÜ PARA veya PARANIN GÜCÜ
1.09.2016 9674 Okunma
1 Yorum 01.09.2016 09:51
Reşat Nuri Erol
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
4.09.2015 9557 Okunma
1 Yorum 04.09.2015 06:00
Reşat Nuri Erol
Kooperatif sistemi ile ‘ortaklık sistemi’ gelmekte
17.11.2018 9487 Okunma
5 Yorum 30.11.2018 11:55
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir'den Doğu Perinçek yazısı!
25.10.2015 9485 Okunma
1 Yorum 25.10.2015 20:22
Reşat Nuri Erol
Toprak, tarım ve ‘tarım stratejisi’
26.04.2010 9479 Okunma
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’in İSLÂMCILIK yazıları: Atatürk İslâmcılığı
18.10.2015 9450 Okunma
1 Yorum 18.10.2015 10:45
Reşat Nuri Erol
Seçime giderken oynanan oyunlara dikkat!
12.09.2015 9419 Okunma
3 Yorum 13.09.2015 06:45
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi, sorunlar ve mucize Kur’an-1
13.06.2015 9283 Okunma
2 Yorum 14.06.2015 07:41
Reşat Nuri Erol
Sermaye dünyayı ne hâle getirdi; ne yapmalıyız?
30.11.2012 9266 Okunma
Reşat Nuri Erol
Hukuk Düzeni
21.04.2013 9206 Okunma
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 828. hafta seminer notlarından…
30.08.2015 9194 Okunma
3 Yorum 30.08.2015 11:50
Reşat Nuri Erol
Prof.Dr.Sabri TEKİR: TÜRKİYE VARLIK FONU
10.02.2017 9176 Okunma
3 Yorum 12.02.2017 20:52
Reşat Nuri Erol
KUR’AN ayetleri, Kadıhan, Hülagû ve HALEP!
19.12.2016 9130 Okunma
2 Yorum 19.12.2016 10:27
Reşat Nuri Erol
“Millî Görüş ve Adil Düzen” olmadan bu kadar!
2.10.2015 9059 Okunma
1 Yorum 02.10.2015 07:02
Reşat Nuri Erol
Yargı sorununun çözümü hakemlik sistemidir
19.02.2014 8993 Okunma
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM bütün sorunları çözer
19.05.2015 8925 Okunma
1 Yorum 19.05.2015 11:17
Reşat Nuri Erol
MİLLÎ GAZETE için her gün bir şey yapmak
14.01.2016 8923 Okunma
4 Yorum 24.01.2016 23:20
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı Adil Düzen’den vazgeçirme raporu (tekrar)
2.12.2018 8793 Okunma
3 Yorum 02.12.2018 12:05
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 738. Hafta Semineri’nden
17.11.2013 8738 Okunma
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm/sermaye III. dünya savaşı derdinde ama
26.10.2015 8720 Okunma
1 Yorum 26.10.2015 22:44
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!-2
11.07.2015 8707 Okunma
1 Yorum 11.07.2015 03:53
Reşat Nuri Erol
H.Özdemir yazıları; Ak Parti İslamcı mı?
1.08.2015 8705 Okunma
3 Yorum 01.08.2015 16:33
Reşat Nuri Erol
Seçim sonucu ne olursa olsun, Asıl Yapılması Gereken
1.11.2015 8663 Okunma
1 Yorum 01.11.2015 06:05
Reşat Nuri Erol
S. Karagülle; BİR İLİM ADAMININ ERBAKAN TAHLİLİ...
4.08.2015 8638 Okunma
2 Yorum 04.08.2015 21:35
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm değerlendirmeleri ve çözüm
30.01.2016 8632 Okunma
1 Yorum 30.01.2016 14:35
Reşat Nuri Erol
Gece, saat üç; bir, iki, üç (yazı)! Ve (dördüncü yazı)
15.12.2016 8591 Okunma
1 Yorum 15.12.2016 02:49
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 888. Hafta Seminerinden…
15.11.2016 8550 Okunma
3 Yorum 16.11.2016 12:41