http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Sehit_MEHMET_HIKMETUMUTu_anlatamamak/25460#.VZ7nU_ntmko
Şehit MEHMET HİMETUMUT’u anlatamamak!
Geçen günkü “Kur’an Ayında KUR’AN DÜZENİ hatırlatmaları-1” yazımın sonundaki not şöyleydi: “İNNÂLİLLÂHİVEİNNÂİLEYHİRÂCİÛN: Yakın çalışma arkadaşımız MEHMET HİKMETUMUT’u, bir kalp krizi süreci sonrasında, Rahmet-i Rahman’a yolcu ettik... Bence, cihadımızın bir merhalesinde bu süreci yaşadı, şehadet mertebesine ulaşır inşallah… Detaylar daha sonra…”
Hani bazı şeyler vardır, ancak yaşanır; ne anlatılabilir ne de yazılabilir, tam da o hallerdeyiz... Yani günlerdir bu şehadetin maddî ve manevî etkisindeyiz… Yaşadıklarımızı ve duygularımızı nasıl anlatsam, nasıl yazsam diye düşünüp duruyorken, Üstad’ın (Süleyman Karagülle) “Mehmet Abimiz” hakkında yazdıkları imdadıma yetişti desem yeridir…
Son on yıllarda birebir veya bütün çalışma arkadaşlarımızla birlikte yaşanmış o kadar çok hatıralarımız var ki; hepsini anlatmaya veya yazmaya kalksam, Mustafa Kutlu’nun ifadesiyle “UZUN HİKÂYE” ya da roman olur, hem de birkaç tane uzun hikâye…
Herkesin “MEHMET ABİSİ” Mehmet Hikmetumut’u yine de birkaç anekdot ve Üstad’ın hatırlattıkları ile kısa da olsa -anma mahiyetinde- anlatıp yazmaya çalışayım…
Bu vesileyle bir yazımın hemen başında yazabildiklerim şöyleydi:
MEHMET Kardeşimizin bizim aramıza GELİŞİ, Üsküdar’da çalışmalara başladığımız ilk merhalede “bir dua, bir rüya ve ertesi gün gerçekleşen bir zuhurat” ile olmuştu ki; bunların neler olduğunu yazacak değilim, bazı özeller şimdilik “özel” olarak kalmaya devam etsin…
GİDİŞİ de Üstad ile Yalova’da başlatılmakta olan yeni bir uygulama projesinin henüz başında, ikinci gününde, geçirdiği kalp krizi sonrasında yaşanan on günlük süreçle oldu… Teşvikiye Köyü’nde başlayan süreç Çınarcık, Yalova ve İzmit hastanelerinde devam etti…
Her gün dualarımızla iyileştiğini ve taburcu edileceğini beklerken…
Bir sabah aniden acı haberi aldık ve kendimizi aynı günün ikindi vaktinde Kasımpaşa’daki mezarlıkta Merhum Babası’nın yanına defneder bulduk!..
Kalabalık bir cenaze topluluğunda bizim çalışma arkadaşlarımız, iki eski bakan (İsmail Kahraman ve Ömer Dinçer), eski milletvekili Hüseyin Kansu arkadaşımız, pek çok tanıdık sima ve diğer sevenleri vardı…
Yalova’ya gitmeden önce bana da oraların nasıl olduğunu sordu…
Güzellikleri anlattım…
‘Bilahare ben de gelirim’ dedim…
‘Ben orada bahçe de yaparım!’ dedi…
Konuştuğumuz daha başka detaylar da şimdilik bende kalsın; belki sonra anlatırım…
MEHMET HİKMETUMUT ile şimdilik yazacaklarım bu kadar!
Hemen ertesi gün, bilgisayarın başında yazabildiklerimi bir başka anekdot olarak okuyabiliriz: “Değerli dostlar... Allah dostu Adil Düzen Çalışanları… Yukarıdaki yazıyı biraz da 821. seminerimize gelemem (Mehmet Hikmet artık gelemeyecek!) diye yazmıştım, çünkü önemli bir iftarda olmam gerekiyordu ama bir zuhurat oldu ve Talha Vural kardeşimle seminere geliverdik... İyi ki geldik... MEHMET HİKMETUMUT ile ilgili şimdilik yazmadığım bazı detayları bu vesileyle sözlü/şifahi olarak toplantımızda anlatmış oldum... Tam da burayı yazıyorken, Mehmet ile müşterek dostumuz Ekrem Fildişi arkadaşımız aradı… Benim yazımdan MEHMET Kardeşimizin vefatını veya şehadetini öğrenmiş; dertleştik ve MEHMET Kardeşimize dualar ettik... Daha başka şeyler yazıyor olacaktım ama Ekrem ile dertleşince onlardan da vazgeçer oldum! Neyse... Bazı detayları gelecek haftaki seminerde görüşeceğiz, inşaallah… Şimdilik sadece ve ancak bu kadar! Selam ve dua ile… Reşad”
Evet, şimdilik yani bugünlük bu kadar; yarın kaldığımız yerden devam ederiz…
,