Aliya İzzetbegoviç: ‘Kur’an edebiyat değil, hayattır’-4
Babam, “Komünist Yugoslavya”dan Türkiye’ye hicret etme sevdalısıydı ve bunu 1957 yılında gerçekleştirdi. O zaman çocuktum; sekiz yaşına kadar bir çocuk hatıra olarak neler derleyebilirse, onları geride bırakmıştım ama onlardan hiçbir zaman kopmadım... BEKİR Dedem ve dayılarım Ahmet, Abdullah, Yusuf ve en büyük dayım İlyas; özellikle İLYAS Dayımdan üyesi olduğu “MLADİ MUSLİMANİ” (Genç Müslümanlar) maceralarını çok dinlemişimdir... İşte,1940’lar Yugoslavya’sındaki GENÇ MÜSLÜMANLAR ve ALİYA İZETBEGOVİÇ, İslâmî mücadelelerini Bosna ile Balkan halklarının varoluş mücadeleleri ile birleştirdiler ve Sırplar ile diğer İslâm düşmanlarına karşı bilinen zaferi gerçekleştirdiler...
Milletler ya var olmak ya da topyekûn yok olmak krizi ile karşı karşıya kaldıklarında; iman, bilgi, dirayet ve karizma sahibi liderler çıkarırlar. Bosna ve Balkanlar’daki Müslümanlara, Avrupa’nın ortasındaki varlık-yokluk mücadelesinde, sosyalizm/komünizm ile kapitalizm arasında sıkışıp kalmış bir toplum olarak, ancak “DOĞU VE BATI ARASINDA İSLÂM” isimli dev eserin yazarı ALİYA İZZETBEGOVİÇ lider olabilirdi; nitekim oldu...
1940’lar Yugoslavya’sında yetişmeye başlayan genç ALİYA, 1990’lara gelindiğinde neler olacağını bildiği kadar neler yapması gerektiğini de çok erken yaşlardan itibaren düşünmeye ve yazmaya başlamış biri olarak MÜSLÜMANLARIN ÖNDERİ olmuştur...
“Doğu ve Batı Arasında İslâm, İslâm Deklarasyonu, İslâmî Yeniden Doğuşun Sorunları, Özgürlüğe Kaçışım, Tarihe Tanıklığım” gibi eserleriyle de bildiğimiz Aliya İzzetbegoviç’i, eserlerinden derlenen şu önemli sözleriyle de analım ve noktayı koyalım:
“Kimse hayatta kalmak için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilemez. Eğer 1946'da tutuklanmamış olsaydım -ki ben ve etrafımdakiler bunu büyük bir talihsizlik olarak kabul etmiştik- 1949'da ben tutuklandıktan sonra örgüt içinde benim yerimi alan Halid Kajtaz gibi öldürülmüş olacağım hemen hemen kesindi… İnsanlar başka bir şeye niyet etmişlerdi ama Allah tümüyle farklı bir şey ihsan etmişti...”
“KUR’AN EDEBİYAT DEĞİL, HAYATTIR. Dolayısıyla O’NA BİR DÜŞÜNCE TARZI DEĞİL, BİR YAŞAMA TARZI OLARAK BAKILMALIDIR.’’
“Her şeye kadir olan Allah’a andolsun ki; köle olmayacağız. Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa, onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına... Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna’nın özünü de zedeliyor.”
“BİZE YAPILAN SOYKIRIMI UNUTURSAK bunu bir daha yaşamaya mecburuz, size asla intikam peşinden koşun demiyorum, ama yapılanları da asla UNUTMAYIN.”
“Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan (Sırplardan) dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil. Onlara hiçbir şey borçlu değiliz. İnsan olmak ve insan kalmak, Allah’a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil.”
“İktidara gelirseniz, hal ve hareketlerinize dikkat edin. Kibirli olmayın, kendini beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın, güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur. Her iktidar geçicidir ve herkes, er veya geç, önce milletin ve nihayet Allah’ın önüne hesap verecektir.”
“Bir kelimeyi hiç aklınızdan çıkarmayın: Devlet. Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmeliyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgârda savrulup gider.”
“Bu günleri gösteren yüce Allah’a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Allah’a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüz binler var.”