III. bin yıl medeniyeti nasıl doğacak?
İnsan uygarlaşan yani medeniyet kuran bir varlıktır. Mağara devrinde adeta hayvanlar seviyesinde yaşar ağaç yapraklarını örtünürken, geçmişteki insanların binlerce yıllık çabasıyla bugünkü medeniyet seviyesine ulaştık. Bu medeniyet gelişmeleri insanların yaptıkları yenliklerle olmuş, insanlık tarihi gelişmeciler ile tutucular arasındaki çatışma ile oluşmuştur.
İnsanlık tarihindeki en büyük değişme bir defa olmuş, bugün de aynı şey olmaktadır. Göçebe hâlinde yaratılan insanlar “yerleşik döneme” geçerken büyük sıkıntı çekmişler, “Nuh Tufanı” ile bunu aşabilmişlerdir. Çağımızdaki insanlar da “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçiyorlar, büyük sıkıntıları var, büyük zorluklar yaşanıyor...
Acaba biz “tarım uygarlığı”ndan “sanayi uygarlığı”na nasıl geçeceğiz?
Kara uygarlığında “yeni bir tufana” gerek olmayacaktır. Şimdi “sosyal tufan” beklenmektedir. Bir “atom savaşı” Hazreti Nuh zamanında yaşanan “tufan”dan beterdir...
Tarihte ilk uygarlıklar Mezopotamya’da doğdu. Barajlarla bol ürün elde edilince bu ürünlerin depolanması söz konusu oldu. Mabetler bu görevi yüklendiler. Halk buraya mallarını koydu. Tüccarlar aldı ve pazarladı. Rahipler yazı ve hesabı geliştirdiler. Alacağını ve borcunu öğrenmek isteyen tüccarlar din adamlarından yazıyı ve hesabı öğrendiler. Resmî ve zorunlu öğrenme değil, halkın kendi isteğiyle öğrenmesiyle ilk uygarlık doğdu.
Mısır Mezopotamya’yı taklit etti. Yine din adamları yazı ve hesabı öğrenmeğe başladılar. Bu hizmetler devlet tarafından resmen yapıldığı için halk arasında herhangi bir gelişme olmadı, Mısır’da Mezopotamya’nın müsbet ilimleri doğmadı.
Mezopotamya’da ve Mısır’da şekil yazısı vardı. Halkın öğrenmesi zordu. Tevrat nâzil olunca harf yazısı ile halkın okuması emredildi ve halk Allah’ın kitabını anlamak için Tevrat’ı tedris etmeye başladı. Bu sayede çok ileri adımlar atıldı, İbrani uygarlığı böyle doğdu.
Yunanistan’ı Dorlar istila edip de Yunanlılar Batı Anadolu’ya geldiklerinde kendilerinden çok ileri İbranileri buldular ve Tevrat’ı okuyamadılar ama Tevrat benzeri halk Mezopotamya ilimlerini okumaya başladılar, bunu resmî değil halk girişimi olarak yaptılar. İşte Yunan uygarlığı bu halk okumasıyla doğar. Hattâ binaları olmadığı için sokakta yürüyor ve ilimleri tedris ediyorlardı. Bundan dolayı onlara “meşeaiyyûn” denir. Yine Tevrat ve Yunan felsefesinin etkisi altında Roma’da forumlarda hukuk okunmaya başlandı. Halk okuyordu, devlet okutmuyordu. Roma uygarlığı da halk girişimi olarak bu okullarda doğdu.
Kur’an nâzil olunca medreselerde halk önce Kur’an’ı, sonra hadisleri, sonra fıkhı, sonra da müsbet ilimleri okumaya başladı. İslâm uygarlığı böyle doğdu. Müslümanlar Mezopotamya’nın vârisi olmakla kalmadılar, Hint ve Yunan uygarlıklarını da tamamen adapte ettiler. Medresede ders verenler maaş almıyordu. Okuyanların da bir gelirleri yoktu. Sadece hobi olarak yapılan çalışmalarla İslâm Medeniyeti doğdu.
Haçlı Seferleri ile Batı uygarlaşmaya başladı. Tüccarlar ortaya çıktı. İtalya’da, Sicilya’da, Endülüs’te tüccarlar Kuzey Afrika ile ticarete başladılar. Romen rakamlarıyla hesaplar yapılamadığı için tüccarlar zorluk içindeydiler, hâlbuki Araplar çok kolay hesaplar yapıyorlardı. Onların yaptığı bugün bizim için bilgisayarın sağladığı kolaylığı sağlıyordu. Fibonatti soyadlı bir tüccar 12 yaşlarındaki oğluyla (Leonardo Fibonacci) Kuzey Afrika’ya gidiyor ve ticaret yapıyordu. Oğluna hesap öğretmesi için bir hoca tuttu. İşte bu çocuk bugün bizim de kullandığımız sıfırlı rakamları kullanmayı öğrendi. Avrupa’ya o tanıttı. Tanınmış matematikçi oldu. Halk kahvelerde matematik öğrenmeye başladı. Bugünkü Avrupa uygarlığı böyle doğdu. Newton gibi meşhur fizikçi de buralardan yetişti...
Yani… Medeniyet halkın yeni bir ilmi öğrenmeye başlamasıyla doğar... Resmi kuruluşlar ve “muhafazakârlar” ise mevcudu yaşatmaya çalışırlar, mevcut düzeni değiştirmek istemezler, bu sebeple yeni uygarlık doğmaz... III. Bin Yıl Uygarlığı da bugünkü üniversitelerden, bugünkü okullardan, bugünkü resmi kuruluşlardan doğmayacaktır… III. Bin Yıl Uygarlığı halk kuruluşlarından doğacaktır; ilim ve amel veya teori ve pratik çalışmalar yapan “Akevler” ve benzeri kooperatiflerle doğacaktır; halk hareketi ile doğacaktır; 100 lojmanlı 200 işçili işyerlerini kurduğumuz ve burada öğrenenlerin yapacağı yeniliklerle doğacaktır... Bu köşede anlatılan “Adil Düzen Medeniyeti” işte böyle doğacaktır…