Reşat Nuri Erol
Çelik E.:KORONA’NIN ÖĞRETTİKLERİ SERA REZALETİ ve 5G!
2.04.2020
3497 Okunma, 0 Yorum

 

KORONA’NIN ÖĞRETTİKLERİ

SERA REZALETİ ve HOŞ GELDİN 5G !..

1 Nisan 2020

 

Keşke bu yazdıklarım, 1 Nisan şakası olsa sevgili dostlarım.. Dünyada tarım ve hayvancılık için ne kadar bol yer ve imkân olduğu insanlığa unutturulup, önce yer üstü seralarındaki tıkış tıkış raflarda, “son çaremiz” olarak yutturulan, giderek “topraksız tarımla devam eden” ve “güneşsiz tarıma doğru giden” çılgınlık, sonunda yerin altına da indi ve doğa ile tüm ilişkileri kopartılarak, yediğimiz sebze, meyve ve tahıllar, tamamen kapalı ortamlara hapsedildi !.. Evvelce topraktan alamadığı sanılan gıdayı, ilaç verir gibi kimyasal yöntemlerle “vallahi doğaldır” yutturmacası ile, dış dünyadan tamamen yalıtılmış ortama veren ve bunu “bilimsel başarı” sanan insanlık hâinlerinin varlığından haberdar olmalı ve onların reklâm aracı olmaktan, özenle kaçınmalıyız !..

 

Marifetmiş gibi, “Seradan bunlaar !” diye satılan turfanda sebze ve meyvaların hangileri bu kimyasallardan nasibini aldı, bilmek mümkün değildir.. Bu düzene destek olanlar ise, ilgili tarım odaları ve kuruluşlarıdır maalesef. Her ikaza karşılık sürekli savunmaya geçmektedirler nedense. Yüreğiniz kaldırıyorsa, ve çocuklarınıza olsun acımıyorsanız, yemeye devam edebilirsiniz !.. Şu anda yaşadıklarımız sadece, bir ara sonuçtur. Bu sonuçları doğuran asıl sebepleri sorgulamadan asla çözüme ulaşamayız. Küresel güçler tarafından tüm insanlık esir alınmış ve kendi evlerinde tutuklu bir tecride mahkûm edilmiştir sonunda.  Ölümcül bir kaostan doğması beklenen, ekonomik zafer uğruna !..

 

İşte, kendi ağızları ile yaptıkları hainliğin, itiraflarından en meşhuru.. !.. 1970 li yıllarda Henry Kissinger kongreye hitap ederken; eğer uluslara hükmetmek istiyorsanız  ENERJİ KAYNAKLARINA hakim olmalısınız. Şayet tüm insanlığa hükmetmek istiyorsanız, GIDALARINA hâkim olmalısınız demişti. Çok değil, 50 sene önce !.. Bu süreçte genetik mühendisliği birçok gıdaya müdahale etmiş, GDO lu tohumları piyasaya sürerek ve dünyaya yayarak, tarımsal üretimleri de tekellerine almıştı. Ülkemiz örneğinde de; 1947’de planlanan ve 1948’den itibaren A.B.D Marshall Yardımı adı altında, hangi genlerimizi mutasyona uğrattığı hâlâ bilinemeyen sentetik gıdalar olan; süt tozu, ve margarinler başta olmak üzere; hibrit tohumlar, sonra da tarım ilaçları ve kimyasal gübreler piyasaya sürülmüştür. Bunların sonucu olarak hastalıklar yaygınlaşınca da, ilaçları pazarlayarak; insanlığı da ve elbette ülkemizi de ilaca bağımlı hale getirmişlerdir. Bilinmelidir ki bugün dünyanın en büyük silahı tohum ve İlaçtır. Genetiği değiştirilmiş tohumlar, bağışıklık sistemimizi zayıflatmakta, giderek çökertmeye çalışmaktadır. Böylece mikrop kapmamızı da çok kolaylaştırmaktadır.. Bir Kızılderili ata sözünde olduğu gibi, doğaya karşı açtığımız savaşı kazandığımızda, kaybeden biz olacağız dostlar !...

 

Sanırım bu yazının sonuna geldiğinizde, kurtar bizi Korona’dan değil, kurtaralım kendimizi mevcut rezilliklerden dememiz daha doğru olacak.. Şu da akla gelmiyor değil, ille de hastalanmak için 3-5 kilo sera domatesi yemeniz hiç gerekli değil. Size bir kaşık tuzruhu verelim, en kestirme yoldan cennete gidersiniz mi diyelim acaba ?. Çünkü maalesef şu sıralar yediğiniz sera sebzeleri de aynı muameleden geçerek sofralarınıza ulaşıyor.. Makalemin sonuna linkini eklediğim seracı kardeş de, bunu itiraf ediyor zâten..

UYANALIM ARTIK !..

 

VAHŞİ BATININ İLK SALDIRISI ve ELBETTE DEVAMI..

 

528 sene önce vahşi batının adam sanılan temsilcisi Kristof Kolomb Amerika kıtasına ulaştığında, sözüm ona medeniyet götürmeye giden papazların da inanılmaz katkısı ile, Kızılderililerin nasıl yok edildiğini bir öğrensek, batının şimdiki hainliğinin, çok ama çok küçük ölçekte kaldığını hemen fark edeceğiz ve davranışlarını hiç yadırgamayacağız.. Sanırım bir ara, o konuyu da gündeme taşımak gerekecek !..

 

Açıkçası, bu makaleyi yazmaktaki amacımın bu gece olsun uykunuzu kaçırmak olduğunu söylersem, hiç şaşırmayınız. Belki bundan sonra yediklerinize daha dikkatli gözlerle bakarsınız ve seçici olursunuz. Böylece, en doğru şeyin doğal koşullarda yaşayarak bu ihtiyaçlarınızı bizzat karşılamanın çok daha doğru olduğunu ve bunun hiç de zor olmadığını hep birlikte idrak ederiz.. Bu vesile ile, Köy nüfusu % 8’e indiğinde, kalkınmış oluruz diyebilen, “şapkamı gaptırmam” derken vatanı kaptıran Demirel benzeri vatan hainlerinin de hangi bedelle batının uşağı olduğunu anlamış olur bu toplum..

 

Soframıza konan, yediğimiz birçok yiyecek zehir içeriyor ve saçıyor. Çünkü bitkilerin zararlılardan korunması amacıyla kullanılan kimyasal ilaçlar, insanlara çok daha fazla zarar veriyor. Çünkü belli bir zararlıya karşı kullanılan Pestisid denilen şey, yalnız onu öldürmekle kalmayarak, pek çok zararsız canlıyı da öldürmektedir. Böylece ; tarlalar, nehirler, göller, yer altı suları ve denizler, zehir deposuna dönmektedir. Artık dünyanın sağlığını da ne kadar düşündüğü şüpheli olan Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmalara göre, her yıl 30 milyona yakın insan tarım ilaçlarından zehirlenirken, 100 bin kişi de yine bu yüzden hayatını kaybediyormuş. Her yıl da, artarak devam ediyormuş ölümler !.. Tarımda; ilaç, ticari gübre, hormonlar ve diğer sentetik maddeler yani Kimyasal Tarım İlaçları kullanılarak yapılan üretim, sebze ve meyvelerin doğal yapısını elbette bozar. Peki onlara beslenen milyarlarca insanın sağlığını bozmaz mı ?..

 

Özellikle sera üretiminin yoğun olarak yapıldığı yerlerde toprağa milyonlarca litre kimyasal ilaç atılıyor. Ayrıca gıdalarda hormon kullanımı da günden güne artıyor. Zararlı etkileri kanıtlanmış hormon ve ilaçların bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu içi boş ve kof domatesler, hormonlarla irileştirilmiş, kimyasal ilaçlarla sarartılmış çekirdeksiz üzümler, azotlu gübrelerle yetiştirilmiş patlıcanlar, salatalıklar, biberler, alışılmamış irilikte meyveler, manav tezgâhlarını süslüyor. Sebze ve meyveleri yıkanarak yenmesi bile, bunların etkisini hiç azaltmıyor maalesef. Çünkü zehir artık kabuğunda değil, yediklerimizin bünyesindedir.

 

Özellikle turfanda meyve ve sebzelerde, mecburen hormon kullanılıyor. Çiftçilerin yanlış ilaç kullanımı veya uygulamasıyla soframızdaki sebzeler kansere, gen mutasyonuna, üreme bozukluklarına, akut ve kronik zehirlenmelere yol açabiliyor. Ayrıca ilaç kalıntılarının; insana, diğer canlılara ve çevreye de pek çok zararlı etkileri ortaya çıktı. Bu ilaçların maalesef hepsi değil sadece bazıları, yurtdışında kanser yapıcı etkileri nedeniyle yasaklandıktan sonra, Türkiye’de de yasaklamak akla geldi !..

 

Bitkisel ve hayvansal besin maddelerinin üretimi ve tüketimine kadarki süreçte, bitkilere zarar veren ve besin değerini bozan; böcek, mantar, mikroorganizmalar gibi canlı organizmalara karşı kullanılan bütün kimyasal maddelere “Pestisid” adı verilmektedir. Kimyasal olarak dayanıklı olmaları yüzünden, yağda yüksek, suda düşük çözünürlüğe sahip olmaları ve vücuttan atılımlarının yavaş olması nedeniyle çevrede ve canlılarda birikerek uzun süre etki göstermektedirler. Sinir sistemi üzerindeki etkileri ile, iletimi bozmakta ve özellikle beyin üzerinde toksik etki yaratmaktadırlar. Suda pek fazla çözünmediklerinden dolayı da her tarafa taşınıp yayılırlar. Bu yüzden, deniz ve göl sularında fazla miktarda birikmekte ve en büyük zararı da buradaki canlılara vermektedirler. Balıkların yağ dokusunda çok fazla birikerek toplu balık ölümlerine yol açabilmektedirler.

 

KİMYASAL TARIMA, MAHKÛM MUYUZ ?..

 

Görüldüğü gibi, kimyasal tarım ilacı kullanmak, üretimi arttırabilmekte, ancak bu  kullanım, insan ve çevre sağlığında da ciddi problemler oluşturabilmektedir. Kimyasal tarım ilaçları, önerilen dozların üzerinde kullanıldıklarında, gerekmediği halde birden fazla kimyasal tarım ilacı birbiriyle karıştırılarak kullanıldığında ve son ilaçlama ile hasat dönemi arasında bırakılması gereken süreye uyulmadığı durumlarda, gıda maddelerinde daha da fazla miktarda kalıntı bırakabilmekte ve bu gıdalarla beslenen insanlarda, akut veya kronik zehirlenmeler meydana gelebilmektedir.

·

Kimyasal tarım ilaçları, doğrudan gıdalar vasıtasıyla insan vücudunda birikmektedir. Tüketime hazır hale gelen bitkisel ve hayvansal gıdalardaki ilaç kalıntısı düzeyine, ürünün çeşidi, ilacın özellikleri, iklim koşulları, ilaçlama ile hasat arasında geçen süre gibi faktörler etki etmektedir. Kontrollü bir şekilde uygulandığında bile, gıdalarımızda ilaç kalıntısı bulunabilmektedir. Semptomları; kalp atışlarının 150’ye kadar yükselmesi, nefes darlığı, bulantı, kusma, ishal ve kas güçsüzlüğüdür. Sinir sistemine ait semptomlar ise; baş ağrısı, baş dönmesi, huzursuzluk, endişe halidir ve şiddetli zehirlenmeler sonucunda bu süreç, komaya kadar gitmektedir.

 

Tarımda kullanılan kimyasal maddelerin çoğu, cildi geçerek sisteme karışır. Özellikle yaralı bir yerden bu kimyasalların emilmesi sonucunda, akut rahatsızlık ve ölüm olayları yaşanmaktadır. Tarım işçilerinde büyük bir çoğunlukla; cilt iltihabı, ciltte döküntüler ve kaşıntı hali gözlenir. Ciltte alerjik iltihap vakaları görülür. Çok sayıda pestisid, çeşitli kanser tiplerinden sorumlu tutulmuştur.

  1. DNA’da direkt değişikliğe yol açması
  2. Kanser yapıcı maddelerin tetiklenmesi ve
  3. Vücudun bağışıklık sisteminin etkilenmesi sonucunda,

tümörlere neden olması, çeşitli lösemiler, yumuşak doku sendromu, beyin tümörleri, akciğer, kanseri, mide, kalın barsak, böbrek, testis, prostat, meme, tiroid ve çocuk çağı kanserleri. lösemi, beyin ve sinir sistemi tümörleri.. Unutmamalıdır ki bebekler ve çocuklar pestisidlere erişkinlerden daha hassastırlar. Çeşitli pestisidlere maruz kalanlarda; başta astım olmak üzere solunum şikayetlerinde artış gözlenmiştir. Ayrıca pek çok Parkinson hastasında, çevresel faktörlerin etkisi saptanmıştır. Bunlar, çocukların nörolojik gelişimini de olumsuz etkiler. Çocuklarda fiziksel gelişim bozukluğu, çeşitli derecelerde göz-el koordinasyon kaybı ve hafıza bozukluklarında artış ispatlanmıştır. Hem direkt olarak üreme organlarını etkileyerek hem de hormonal fonksiyonu bozarak üremeyi aksatabilirler. Düşükler, gelişim geriliği, doğumsal anomaliler görülebilir. Erkeklerde kalıcı kısırlık gelişebildiği de gözlenmiştir. Erkeklerde sperm hareketliliğini ve canlılığını azalttığının ve ciddi nörolojik etkilerin ortaya çıktığının belirlenmesi üzerine bazı tarım ilaçları Amerika’da yasaklanmıştır. Doğrudan hasta olan milyonları ve etkilenen milyarları tahmin edince;

 

YETERİNCE UYKUMUZ KAÇTI UMARIM !..

 

Bu hakimiyet savaşında insanlığa en kolay müdahalenin de, seralar yolu ile, yani dar alanlarda olabileceğini sonunda keşfeden medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış canavar, bu makaleme eklediğim videoda anlatılan seviyeye, maalesef çoktan gelmiştir.

 

Bu seraların, insanların ilaç endüstrisinin kucağına oturmasına ve kaçınılmaz erken ölümlerine vesile olarak, en büyük zafere ulaşacağını ve Azrail liginde şampiyonluğu daima koruyacağını bilmeliyiz.. O yüzden, dünya genelinde şu anda 45.000’i geçmeyen KORONA kurbanlarına fena halde kafayı takıp, her yıl gıda zehirlenmelerinden ve ayrıca insanlık dışı davranış ve müdahalelerden dolayı ölen milyonları ve sonunda ulaşılacak milyarları göz ardı etmekteyiz..

 

Aman dikkat !.. Her ülke için en değerli stratejik değerler; Tohum,Toprak ve Su’dur.. Şu an yaşadıklarımız da aslında, tüm insanlığa karşı başlatılan biyolojik saldırının sadece küçük bir parçasıdır. Doğal yaşama yapılan her saldırının sonuçları çok ağır olmaktadır. Çözüm; öncelikle, toprağımızla buluşarak ve ülkemize sahip çıkarak, kendimize tamamen yetebilmenin ön şartı olarak, enerjimizi üretebilmekle başlayıp, giderek yerel ve atalık tohumlarımıza sahip çıkmak ve böylece, toprağımızı ve sağlığımızı geri kazanmaktır. Giderek ekolojik bağımsızlığını da ilan edebilen, deprem dahil, hiçbir yaşamsal risk taşımayan bir vatana kavuşmaktır. İnanın, hiç de zor olmayacaktır..

.

GELELİM 5G’YE !..

 

35 yıldır bilgisayar kullanan birisi olarak, son zamanlarda, özellikle hızlı haberleşme yaygınlaştıkça, bambaşka nedenlerle ölümlere, hatta beklenmedik yangınlara sebep olmaya başladığı söylemlere ve bir önceki makalemde, gelecekteki en büyük saldırıların, nükleer silahlarla değil, virüslerle olacağı kehanetinde bulunan Bill Gates tarafından geliştirilen 5G sitemlerine de değinmek isterim. İki dev sorunun bir kaynakta birleşmesi, apayrı bir merak konusudur !.. O yüzden Bil Gates’in de, kendi kararı ile, yönetim kurulu başkanlığından istifa edip, yine kendi kurduğu hayır kurumunun başına geçmesinin, aklın ve vicdanın bir jesti olma ihtimalini yok sayamıyorum...

 

Dalga frekansları arttırıldığında, biyolojik saldırının benzeri semptomlar yaşanmaya başlamakta, erkeklerde üreme yeteneği azalmakta, kadınlarda da doğurganlık düşebilmekteymiş.. Ayrıca, kalp ritminde bozulmalar başlamakta ve kanser riski de artmaktaymış deniyor sevgili dostlar !.. Kolayca anlaşılacağı gibi, medeniyet maskesi altındaki saldırılar gittikçe artmaktadır..  2G'nin de 3G’nin de, kendisine atanan on frekansı var. 4G'nin ise, en fazla beş. Ancak, 5G'nin FCC Uluslar arası İletişim Komisyonu tarafından atanan 3000 mikrodalga frekansı var. Bu yüzden 5G, oksijen molekülü ile rezonansa girip, insan vücudunun, oksijeni çok daha az kullanmasına sebep, olan ters bir polarite vermekte. O yüzden 5G kullanımı, sokak seviyesindeki insanların boğulmasına kadar gidebilen bir süreci başlatmakta, düşük dozlarda ise, düşük oksijen alımı ile, grip benzeri semptomlara yol açmaktaymış. Benzer bir durumun, toksinler ürettiği belli olan mikrodalga fırınlarda da yıllar önce yaşandığını hatırlayacaksınız. O nedenlerle aklımızı kullanıp, yeni satın aldığımız mikrodalgayı, rahmetli eşimin de kesin kararıyla çöpe atmıştık.

 

Aktarıldığına göre, Wuhan’daki insanlar, Korona’dan ötürü evlerine kilitlendiklerinde, yeni çıkan 5G telefonlarına ve internet bağlantılarına yoğunlaştıkları ve böylece şehrin, çok daha fazla 5G WIFI radyasyonuyla dolup taştığı söyleniyor. Bundan ötürü de, daha fazla insan hastalanmış, hatta ölmüş deniyor !. Daha önce hiç hastalığı olmayanlar bile, bünyede yaratılan oksijen eksikliğinden dolayı, hastalanmış. O yüzden, 5G'lerini kapatmış ve iletişim kurmak için sadece 3G ve 4G sistemlerini kullanmaya dönmüşler. Böylece 5G'nin, Korona’nın da önünü açan temel neden olduğunu herkes öğrenmiş deniyor. Bu konuyu yarın, doğrudan Wuhan ile irtibata geçip teyit edeceğiz ve sonucu sizlerle paylaşacağım..

 

Bu yüzden bence akıllı telefonlarınızı, çocuklarınızın kullanımına apayrı bir özen göstererek, mecbur kalmadıkça kapatın veya kendinize ve diğer insanlara olan radyasyon etkisini azaltmak için, kullanmanız gerekene kadar olsun, bir alüminyum torbada saklayın lütfen.. Başkalarını korumak için sadece ellerinizi yıkamanın yanında yapmanız gereken diğer önemli şeyin de bu olduğunu söylüyor uzmanlar..

 

Bütün bunlar sanki, en köklü çarenin doğal yaşamı seçerek, gerçek özgürlüğe kavuşmak olacağını anlatmaktadır bize. Çok mu zor ? Hiç sanmıyorum.. Bu bir tercih meselesidir.. Karar hepimizindir..

 

ÜLKEMİZDEN BİR ÖRNEK..

 

Sevgili dostlar, bu konularda şiddetle ve hiddetle muhalefet eden birisinin, ticari bir kaygıyla değil, yaşamsal bir deneyim ve insâni refleksle haykırdığını bilmenizi isterim.. 40 sene önce, atamızın dedemizin en az 300 yıllık mekânı olmasına rağmen, yanlış yönetimler sonucunda kaotik sürecin çoktan başladığı İstanbul’dan, âdetâ canımızı kurtarmacasına kaçarak, Bursa’nın Ürünlü köyüne yerleşmiştik. Rahmetli eşimin kararı ve cesareti ile sonradan olma köylü olduk ama, ilginçtir ki köylümüze de köylülüğü öğretti rahmetli eşim. Beş tane otun adını ancak bilen teyzelere, en az yetmiş tanesinin neye yaradığını anlattı. Neden para veriyorsunuz ilaçlara deyip durdu onlara.. 25 sene kadar önce çocuklarımız, üniversite için İstanbul’a gitmek zorunda kaldılar. Bir gün kızım büyük bir telaşla telefon etti. “Baba, sana bir şey söyleyeceğim. Grip diye bir hastalık varmış. Herkes yatıyormuş. Biz niye olmuyoruz” diye sordu büyük bir şaşkınlıkla.. İşte doğada yaşamanın ve doğal beslenmenin tıbbi sonucu buydu !.. İlaçla mı, özel tedavi ile mi, sihirle mi sizce ?.. Yoksa doğa ile kucak kucağa bir yaşantıya 5-6 yaşlarından itibâren kavuştukları için mi ?.. O yüzden neyin doğal ve faydalı neyin de kimyasalların bin bir türlü hain katkısı ile, sözüm ona verimini, yâni asılında ticari getirisini arttırırken, insan hayatı ile maksatlı olarak nasıl oynandığını anlatıyordu bu durum.. O yüzden bu gönderiye lütfen, insanlığın bir isyanı gözüyle bakınız. Size kış ortasında, yâni inanılmaz turfanda !, renginden başka hiçbir şeyi domatese benzemeyen kırmızı bir şeyin yerine, en son icat bir başka sebze satmaya kalkanlardan birisi gözü ile değil ..

 

Bence en sonunda hep birlikte anlayacağız ki, böyle seralarda yetişen ürünlerin yanında, Korona çok masum kalmakta !.. Çünkü bendeniz bu vesile ile, her gün afiyetle yediğiniz zehirlerden bahsediyorum sizlere.. Her yıl kaç milyon kişinin bu yüzden tıbbın pençesine düştüğü ve erken öldüğünü, sizin tahminlerinize bırakıyorum. O zaman, yüzyılı aşkındır böyle bir ölüm senaryosu zaten kurgulandıysa, Korona da kim oluyormuş, derken sanırım, çok abartmadık galiba diyeceğiz !..

 

35 yıl boyunca bizim bahçemize bir gram kimyasal ve suni gübre girmedi.. Artık doğa, onun düşmanı değil, dostu olduğumuzu anlamıştı ve inanın, sözümüzü dinlemeye başlamıştı âdeta İlk defa misafirimiz olup ta bahçemizde yetişen domatesin tadına bakanlar, “işte domates buu !..” diye haykırırdı nedense !.. Çünkü, marketten aldıkları domatese benzeyen kırmızı şeylerin, domates olmadığını ancak böyle anlıyorlardı !..

 

Karar sizlerindir.. Yine inanın ki; her şeye muhtaç hale gelen bir ülkeden, tümüyle kendisine yetebilen bir ülkeye evrilmek, hiç de zor olmayacaktır... Aklımız bize dâimâ yetecektir. Yeter ki kullanmasını bilelim. Örnekler üzerinden hareketle, bu topraklara Allah vergisi olarak bahşedilenleri en doğru şekilde kullanmaktan başlarsak, vahşi dünya gerçekten bizi kıskanacaktır.. Doğa kucağını açmış, bizleri beklemektedir.. Yerden bol bir şey olmadığını da, bir önceki makalemde, hesapları ile birlikte uzun uzun anlatmıştım... Bu yola çıkabildiğimizde, halkımızın zihin ve beden sağlığı sayesinde, teknolojide ilerlememiz ve sadece söz dinleyen değil, sözü dinlenen bir ülke haline gelmemiz, hiç zor olmayacaktır !..

 

Elbette bir günde değil.. O yüzden, böylesi yapısal devrime, İkinci İstiklal Savaşı demek de bence, hiç yanlış olmayacaktır..

 

Y. Mimar

Çelik Erengezgin

0533 300 44 24

www.erengezgin.net

 

KORONA’NIN ÖĞRETTİKLERİ

SERA REZALETİ ve HOŞ GELDİN 5G !..

1 Nisan 2020

Keşke bu yazdıklarım, 1 Nisan şakası olsa sevgili dostlarım.. Dünyada tarım ve hayvancılık için ne kadar bol yer ve imkân olduğu insanlığa unutturulup, önce yer üstü seralarındaki tıkış tıkış raflarda, “son çaremiz” olarak yutturulan, giderek “topraksız tarımla devam eden” ve “güneşsiz tarıma doğru giden” çılgınlık, sonunda yerin altına da indi ve doğa ile tüm ilişkileri kopartılarak, yediğimiz sebze, meyve ve tahıllar, tamamen kapalı ortamlara hapsedildi !.. Evvelce topraktan alamadığı sanılan gıdayı, ilaç verir gibi kimyasal yöntemlerle “vallahi doğaldır” yutturmacası ile, dış dünyadan tamamen yalıtılmış ortama veren ve bunu “bilimsel başarı” sanan insanlık hâinlerinin varlığından haberdar olmalı ve onların reklâm aracı olmaktan, özenle kaçınmalıyız !..

 

Marifetmiş gibi, “Seradan bunlaar !” diye satılan turfanda sebze ve meyvaların hangileri bu kimyasallardan nasibini aldı, bilmek mümkün değildir.. Bu düzene destek olanlar ise, ilgili tarım odaları ve kuruluşlarıdır maalesef. Her ikaza karşılık sürekli savunmaya geçmektedirler nedense. Yüreğiniz kaldırıyorsa, ve çocuklarınıza olsun acımıyorsanız, yemeye devam edebilirsiniz !.. Şu anda yaşadıklarımız sadece, bir ara sonuçtur. Bu sonuçları doğuran asıl sebepleri sorgulamadan asla çözüme ulaşamayız. Küresel güçler tarafından tüm insanlık esir alınmış ve kendi evlerinde tutuklu bir tecride mahkûm edilmiştir sonunda.  Ölümcül bir kaostan doğması beklenen, ekonomik zafer uğruna !..

 

İşte, kendi ağızları ile yaptıkları hainliğin, itiraflarından en meşhuru.. !.. 1970 li yıllarda Henry Kissinger kongreye hitap ederken; eğer uluslara hükmetmek istiyorsanız  ENERJİ KAYNAKLARINA hakim olmalısınız. Şayet tüm insanlığa hükmetmek istiyorsanız, GIDALARINA hâkim olmalısınız demişti. Çok değil, 50 sene önce !.. Bu süreçte genetik mühendisliği birçok gıdaya müdahale etmiş, GDO lu tohumları piyasaya sürerek ve dünyaya yayarak, tarımsal üretimleri de tekellerine almıştı. Ülkemiz örneğinde de; 1947’de planlanan ve 1948’den itibaren A.B.D Marshall Yardımı adı altında, hangi genlerimizi mutasyona uğrattığı hâlâ bilinemeyen sentetik gıdalar olan; süt tozu, ve margarinler başta olmak üzere; hibrit tohumlar, sonra da tarım ilaçları ve kimyasal gübreler piyasaya sürülmüştür. Bunların sonucu olarak hastalıklar yaygınlaşınca da, ilaçları pazarlayarak; insanlığı da ve elbette ülkemizi de ilaca bağımlı hale getirmişlerdir. Bilinmelidir ki bugün dünyanın en büyük silahı tohum ve İlaçtır. Genetiği değiştirilmiş tohumlar, bağışıklık sistemimizi zayıflatmakta, giderek çökertmeye çalışmaktadır. Böylece mikrop kapmamızı da çok kolaylaştırmaktadır.. Bir Kızılderili ata sözünde olduğu gibi, doğaya karşı açtığımız savaşı kazandığımızda, kaybeden biz olacağız dostlar !...

 

Sanırım bu yazının sonuna geldiğinizde, kurtar bizi Korona’dan değil, kurtaralım kendimizi mevcut rezilliklerden dememiz daha doğru olacak.. Şu da akla gelmiyor değil, ille de hastalanmak için 3-5 kilo sera domatesi yemeniz hiç gerekli değil. Size bir kaşık tuzruhu verelim, en kestirme yoldan cennete gidersiniz mi diyelim acaba ?. Çünkü maalesef şu sıralar yediğiniz sera sebzeleri de aynı muameleden geçerek sofralarınıza ulaşıyor.. Makalemin sonuna linkini eklediğim seracı kardeş de, bunu itiraf ediyor zâten..

UYANALIM ARTIK !..

 

VAHŞİ BATININ İLK SALDIRISI ve ELBETTE DEVAMI..

 

528 sene önce vahşi batının adam sanılan temsilcisi Kristof Kolomb Amerika kıtasına ulaştığında, sözüm ona medeniyet götürmeye giden papazların da inanılmaz katkısı ile, Kızılderililerin nasıl yok edildiğini bir öğrensek, batının şimdiki hainliğinin, çok ama çok küçük ölçekte kaldığını hemen fark edeceğiz ve davranışlarını hiç yadırgamayacağız.. Sanırım bir ara, o konuyu da gündeme taşımak gerekecek !..

 

Açıkçası, bu makaleyi yazmaktaki amacımın bu gece olsun uykunuzu kaçırmak olduğunu söylersem, hiç şaşırmayınız. Belki bundan sonra yediklerinize daha dikkatli gözlerle bakarsınız ve seçici olursunuz. Böylece, en doğru şeyin doğal koşullarda yaşayarak bu ihtiyaçlarınızı bizzat karşılamanın çok daha doğru olduğunu ve bunun hiç de zor olmadığını hep birlikte idrak ederiz.. Bu vesile ile, Köy nüfusu % 8’e indiğinde, kalkınmış oluruz diyebilen, “şapkamı gaptırmam” derken vatanı kaptıran Demirel benzeri vatan hainlerinin de hangi bedelle batının uşağı olduğunu anlamış olur bu toplum..

 

Soframıza konan, yediğimiz birçok yiyecek zehir içeriyor ve saçıyor. Çünkü bitkilerin zararlılardan korunması amacıyla kullanılan kimyasal ilaçlar, insanlara çok daha fazla zarar veriyor. Çünkü belli bir zararlıya karşı kullanılan Pestisid denilen şey, yalnız onu öldürmekle kalmayarak, pek çok zararsız canlıyı da öldürmektedir. Böylece ; tarlalar, nehirler, göller, yer altı suları ve denizler, zehir deposuna dönmektedir. Artık dünyanın sağlığını da ne kadar düşündüğü şüpheli olan Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmalara göre, her yıl 30 milyona yakın insan tarım ilaçlarından zehirlenirken, 100 bin kişi de yine bu yüzden hayatını kaybediyormuş. Her yıl da, artarak devam ediyormuş ölümler !.. Tarımda; ilaç, ticari gübre, hormonlar ve diğer sentetik maddeler yani Kimyasal Tarım İlaçları kullanılarak yapılan üretim, sebze ve meyvelerin doğal yapısını elbette bozar. Peki onlara beslenen milyarlarca insanın sağlığını bozmaz mı ?..

 

Özellikle sera üretiminin yoğun olarak yapıldığı yerlerde toprağa milyonlarca litre kimyasal ilaç atılıyor. Ayrıca gıdalarda hormon kullanımı da günden güne artıyor. Zararlı etkileri kanıtlanmış hormon ve ilaçların bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu içi boş ve kof domatesler, hormonlarla irileştirilmiş, kimyasal ilaçlarla sarartılmış çekirdeksiz üzümler, azotlu gübrelerle yetiştirilmiş patlıcanlar, salatalıklar, biberler, alışılmamış irilikte meyveler, manav tezgâhlarını süslüyor. Sebze ve meyveleri yıkanarak yenmesi bile, bunların etkisini hiç azaltmıyor maalesef. Çünkü zehir artık kabuğunda değil, yediklerimizin bünyesindedir.

 

Özellikle turfanda meyve ve sebzelerde, mecburen hormon kullanılıyor. Çiftçilerin yanlış ilaç kullanımı veya uygulamasıyla soframızdaki sebzeler kansere, gen mutasyonuna, üreme bozukluklarına, akut ve kronik zehirlenmelere yol açabiliyor. Ayrıca ilaç kalıntılarının; insana, diğer canlılara ve çevreye de pek çok zararlı etkileri ortaya çıktı. Bu ilaçların maalesef hepsi değil sadece bazıları, yurtdışında kanser yapıcı etkileri nedeniyle yasaklandıktan sonra, Türkiye’de de yasaklamak akla geldi !..

 

Bitkisel ve hayvansal besin maddelerinin üretimi ve tüketimine kadarki süreçte, bitkilere zarar veren ve besin değerini bozan; böcek, mantar, mikroorganizmalar gibi canlı organizmalara karşı kullanılan bütün kimyasal maddelere “Pestisid” adı verilmektedir. Kimyasal olarak dayanıklı olmaları yüzünden, yağda yüksek, suda düşük çözünürlüğe sahip olmaları ve vücuttan atılımlarının yavaş olması nedeniyle çevrede ve canlılarda birikerek uzun süre etki göstermektedirler. Sinir sistemi üzerindeki etkileri ile, iletimi bozmakta ve özellikle beyin üzerinde toksik etki yaratmaktadırlar. Suda pek fazla çözünmediklerinden dolayı da her tarafa taşınıp yayılırlar. Bu yüzden, deniz ve göl sularında fazla miktarda birikmekte ve en büyük zararı da buradaki canlılara vermektedirler. Balıkların yağ dokusunda çok fazla birikerek toplu balık ölümlerine yol açabilmektedirler.

 

KİMYASAL TARIMA MAHKÛM MUYUZ ?..

 

Görüldüğü gibi, kimyasal tarım ilacı kullanmak, üretimi arttırabilmekte, ancak bu  kullanım, insan ve çevre sağlığında da ciddi problemler oluşturabilmektedir. Kimyasal tarım ilaçları, önerilen dozların üzerinde kullanıldıklarında, gerekmediği halde birden fazla kimyasal tarım ilacı birbiriyle karıştırılarak kullanıldığında ve son ilaçlama ile hasat dönemi arasında bırakılması gereken süreye uyulmadığı durumlarda, gıda maddelerinde daha da fazla miktarda kalıntı bırakabilmekte ve bu gıdalarla beslenen insanlarda, akut veya kronik zehirlenmeler meydana gelebilmektedir.

·

Kimyasal tarım ilaçları, doğrudan gıdalar vasıtasıyla insan vücudunda birikmektedir. Tüketime hazır hale gelen bitkisel ve hayvansal gıdalardaki ilaç kalıntısı düzeyine, ürünün çeşidi, ilacın özellikleri, iklim koşulları, ilaçlama ile hasat arasında geçen süre gibi faktörler etki etmektedir. Kontrollü bir şekilde uygulandığında bile, gıdalarımızda ilaç kalıntısı bulunabilmektedir. Semptomları; kalp atışlarının 150’ye kadar yükselmesi, nefes darlığı, bulantı, kusma, ishal ve kas güçsüzlüğüdür. Sinir sistemine ait semptomlar ise; baş ağrısı, baş dönmesi, huzursuzluk, endişe halidir ve şiddetli zehirlenmeler sonucunda bu süreç, komaya kadar gitmektedir.

 

Tarımda kullanılan kimyasal maddelerin çoğu, cildi geçerek sisteme karışır. Özellikle yaralı bir yerden bu kimyasalların emilmesi sonucunda, akut rahatsızlık ve ölüm olayları yaşanmaktadır. Tarım işçilerinde büyük bir çoğunlukla; cilt iltihabı, ciltte döküntüler ve kaşıntı hali gözlenir. Ciltte alerjik iltihap vakaları görülür. Çok sayıda pestisid, çeşitli kanser tiplerinden sorumlu tutulmuştur.

1-      DNA’da direkt değişikliğe yol açması

2-      Kanser yapıcı maddelerin tetiklenmesi ve

3-      Vücudun bağışıklık sisteminin etkilenmesi sonucunda,

tümörlere neden olması, çeşitli lösemiler, yumuşak doku sendromu, beyin tümörleri, akciğer, kanseri, mide, kalın barsak, böbrek, testis, prostat, meme, tiroid ve çocuk çağı kanserleri. lösemi, beyin ve sinir sistemi tümörleri.. Unutmamalıdır ki bebekler ve çocuklar pestisidlere erişkinlerden daha hassastırlar. Çeşitli pestisidlere maruz kalanlarda; başta astım olmak üzere solunum şikayetlerinde artış gözlenmiştir. Ayrıca pek çok Parkinson hastasında, çevresel faktörlerin etkisi saptanmıştır. Bunlar, çocukların nörolojik gelişimini de olumsuz etkiler. Çocuklarda fiziksel gelişim bozukluğu, çeşitli derecelerde göz-el koordinasyon kaybı ve hafıza bozukluklarında artış ispatlanmıştır. Hem direkt olarak üreme organlarını etkileyerek hem de hormonal fonksiyonu bozarak üremeyi aksatabilirler. Düşükler, gelişim geriliği, doğumsal anomaliler görülebilir. Erkeklerde kalıcı kısırlık gelişebildiği de gözlenmiştir. Erkeklerde sperm hareketliliğini ve canlılığını azalttığının ve ciddi nörolojik etkilerin ortaya çıktığının belirlenmesi üzerine bazı tarım ilaçları Amerika’da yasaklanmıştır. Doğrudan hasta olan milyonları ve etkilenen milyarları tahmin edince;

 

YETERİNCE UYKUMUZ KAÇTI UMARIM !..

 

Bu hakimiyet savaşında insanlığa en kolay müdahalenin de, seralar yolu ile, yani dar alanlarda olabileceğini sonunda keşfeden medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış canavar, bu makaleme eklediğim videoda anlatılan seviyeye, maalesef çoktan gelmiştir.

 

Bu seraların, insanların ilaç endüstrisinin kucağına oturmasına ve kaçınılmaz erken ölümlerine vesile olarak, en büyük zafere ulaşacağını ve Azrail liginde şampiyonluğu daima koruyacağını bilmeliyiz.. O yüzden, dünya genelinde şu anda 45.000’i geçmeyen KORONA kurbanlarına fena halde kafayı takıp, her yıl gıda zehirlenmelerinden ve ayrıca insanlık dışı davranış ve müdahalelerden dolayı ölen milyonları ve sonunda ulaşılacak milyarları göz ardı etmekteyiz..

 

Aman dikkat !.. Her ülke için en değerli stratejik değerler; Tohum,Toprak ve Su’dur.. Şu an yaşadıklarımız da aslında, tüm insanlığa karşı başlatılan biyolojik saldırının sadece küçük bir parçasıdır. Doğal yaşama yapılan her saldırının sonuçları çok ağır olmaktadır. Çözüm; öncelikle, toprağımızla buluşarak ve ülkemize sahip çıkarak, kendimize tamamen yetebilmenin ön şartı olarak, enerjimizi üretebilmekle başlayıp, giderek yerel ve atalık tohumlarımıza sahip çıkmak ve böylece, toprağımızı ve sağlığımızı geri kazanmaktır. Giderek ekolojik bağımsızlığını da ilan edebilen, deprem dahil, hiçbir yaşamsal risk taşımayan bir vatana kavuşmaktır. İnanın, hiç de zor olmayacaktır..

.

GELELİM 5G’YE !..

 

35 yıldır bilgisayar kullanan birisi olarak, son zamanlarda, özellikle hızlı haberleşme yaygınlaştıkça, bambaşka nedenlerle ölümlere, hatta beklenmedik yangınlara sebep olmaya başladığı söylemlere ve bir önceki makalemde, gelecekteki en büyük saldırıların, nükleer silahlarla değil, virüslerle olacağı kehanetinde bulunan Bill Gates tarafından geliştirilen 5G sitemlerine de değinmek isterim. İki dev sorunun bir kaynakta birleşmesi, apayrı bir merak konusudur !.. O yüzden Bil Gates’in de, kendi kararı ile, yönetim kurulu başkanlığından istifa edip, yine kendi kurduğu hayır kurumunun başına geçmesinin, aklın ve vicdanın bir jesti olma ihtimalini yok sayamıyorum...

 

Dalga frekansları arttırıldığında, biyolojik saldırının benzeri semptomlar yaşanmaya başlamakta, erkeklerde üreme yeteneği azalmakta, kadınlarda da doğurganlık düşebilmekteymiş.. Ayrıca, kalp ritminde bozulmalar başlamakta ve kanser riski de artmaktaymış deniyor sevgili dostlar !.. Kolayca anlaşılacağı gibi, medeniyet maskesi altındaki saldırılar gittikçe artmaktadır..  2G'nin de 3G’nin de, kendisine atanan on frekansı var. 4G'nin ise, en fazla beş. Ancak, 5G'nin FCC Uluslar arası İletişim Komisyonu tarafından atanan 3000 mikrodalga frekansı var. Bu yüzden 5G, oksijen molekülü ile rezonansa girip, insan vücudunun, oksijeni çok daha az kullanmasına sebep, olan ters bir polarite vermekte. O yüzden 5G kullanımı, sokak seviyesindeki insanların boğulmasına kadar gidebilen bir süreci başlatmakta, düşük dozlarda ise, düşük oksijen alımı ile, grip benzeri semptomlara yol açmaktaymış. Benzer bir durumun, toksinler ürettiği belli olan mikrodalga fırınlarda da yıllar önce yaşandığını hatırlayacaksınız. O nedenlerle aklımızı kullanıp, yeni satın aldığımız mikrodalgayı, rahmetli eşimin de kesin kararıyla çöpe atmıştık.

 

Aktarıldığına göre, Wuhan’daki insanlar, Korona’dan ötürü evlerine kilitlendiklerinde, yeni çıkan 5G telefonlarına ve internet bağlantılarına yoğunlaştıkları ve böylece şehrin, çok daha fazla 5G WIFI radyasyonuyla dolup taştığı söyleniyor. Bundan ötürü de, daha fazla insan hastalanmış, hatta ölmüş deniyor !. Daha önce hiç hastalığı olmayanlar bile, bünyede yaratılan oksijen eksikliğinden dolayı, hastalanmış. O yüzden, 5G'lerini kapatmış ve iletişim kurmak için sadece 3G ve 4G sistemlerini kullanmaya dönmüşler. Böylece 5G'nin, Korona’nın da önünü açan temel neden olduğunu herkes öğrenmiş deniyor. Bu konuyu yarın, doğrudan Wuhan ile irtibata geçip teyit edeceğiz ve sonucu sizlerle paylaşacağım..

 

Bu yüzden bence akıllı telefonlarınızı, çocuklarınızın kullanımına apayrı bir özen göstererek, mecbur kalmadıkça kapatın veya kendinize ve diğer insanlara olan radyasyon etkisini azaltmak için, kullanmanız gerekene kadar olsun, bir alüminyum torbada saklayın lütfen.. Başkalarını korumak için sadece ellerinizi yıkamanın yanında yapmanız gereken diğer önemli şeyin de bu olduğunu söylüyor uzmanlar..

 

Bütün bunlar sanki, en köklü çarenin doğal yaşamı seçerek, gerçek özgürlüğe kavuşmak olacağını anlatmaktadır bize. Çok mu zor ? Hiç sanmıyorum.. Bu bir tercih meselesidir.. Karar hepimizindir..

 

ÜLKEMİZDEN BİR ÖRNEK..

 

Sevgili dostlar, bu konularda şiddetle ve hiddetle muhalefet eden birisinin, ticari bir kaygıyla değil, yaşamsal bir deneyim ve insâni refleksle haykırdığını bilmenizi isterim.. 40 sene önce, atamızın dedemizin en az 300 yıllık mekânı olmasına rağmen, yanlış yönetimler sonucunda kaotik sürecin çoktan başladığı İstanbul’dan, âdetâ canımızı kurtarmacasına kaçarak, Bursa’nın Ürünlü köyüne yerleşmiştik. Rahmetli eşimin kararı ve cesareti ile sonradan olma köylü olduk ama, ilginçtir ki köylümüze de köylülüğü öğretti rahmetli eşim. Beş tane otun adını ancak bilen teyzelere, en az yetmiş tanesinin neye yaradığını anlattı. Neden para veriyorsunuz ilaçlara deyip durdu onlara.. 25 sene kadar önce çocuklarımız, üniversite için İstanbul’a gitmek zorunda kaldılar. Bir gün kızım büyük bir telaşla telefon etti. “Baba, sana bir şey söyleyeceğim. Grip diye bir hastalık varmış. Herkes yatıyormuş. Biz niye olmuyoruz” diye sordu büyük bir şaşkınlıkla.. İşte doğada yaşamanın ve doğal beslenmenin tıbbi sonucu buydu !.. İlaçla mı, özel tedavi ile mi, sihirle mi sizce ?.. Yoksa doğa ile kucak kucağa bir yaşantıya 5-6 yaşlarından itibâren kavuştukları için mi ?.. O yüzden neyin doğal ve faydalı neyin de kimyasalların bin bir türlü hain katkısı ile, sözüm ona verimini, yâni asılında ticari getirisini arttırırken, insan hayatı ile maksatlı olarak nasıl oynandığını anlatıyordu bu durum.. O yüzden bu gönderiye lütfen, insanlığın bir isyanı gözüyle bakınız. Size kış ortasında, yâni inanılmaz turfanda !, renginden başka hiçbir şeyi domatese benzemeyen kırmızı bir şeyin yerine, en son icat bir başka sebze satmaya kalkanlardan birisi gözü ile değil ..

 

Bence en sonunda hep birlikte anlayacağız ki, böyle seralarda yetişen ürünlerin yanında, Korona çok masum kalmakta !.. Çünkü bendeniz bu vesile ile, her gün afiyetle yediğiniz zehirlerden bahsediyorum sizlere.. Her yıl kaç milyon kişinin bu yüzden tıbbın pençesine düştüğü ve erken öldüğünü, sizin tahminlerinize bırakıyorum. O zaman, yüzyılı aşkındır böyle bir ölüm senaryosu zaten kurgulandıysa, Korona da kim oluyormuş, derken sanırım, çok abartmadık galiba diyeceğiz !..

 

35 yıl boyunca bizim bahçemize bir gram kimyasal ve suni gübre girmedi.. Artık doğa, onun düşmanı değil, dostu olduğumuzu anlamıştı ve inanın, sözümüzü dinlemeye başlamıştı âdeta İlk defa misafirimiz olup ta bahçemizde yetişen domatesin tadına bakanlar, “işte domates buu !..” diye haykırırdı nedense !.. Çünkü, marketten aldıkları domatese benzeyen kırmızı şeylerin, domates olmadığını ancak böyle anlıyorlardı !..

 

Karar sizlerindir.. Yine inanın ki; her şeye muhtaç hale gelen bir ülkeden, tümüyle kendisine yetebilen bir ülkeye evrilmek, hiç de zor olmayacaktır... Aklımız bize dâimâ yetecektir. Yeter ki kullanmasını bilelim. Örnekler üzerinden hareketle, bu topraklara Allah vergisi olarak bahşedilenleri en doğru şekilde kullanmaktan başlarsak, vahşi dünya gerçekten bizi kıskanacaktır.. Doğa kucağını açmış, bizleri beklemektedir.. Yerden bol bir şey olmadığını da, bir önceki makalemde, hesapları ile birlikte uzun uzun anlatmıştım... Bu yola çıkabildiğimizde, halkımızın zihin ve beden sağlığı sayesinde, teknolojide ilerlememiz ve sadece söz dinleyen değil, sözü dinlenen bir ülke haline gelmemiz, hiç zor olmayacaktır !..

 

Elbette bir günde değil.. O yüzden, böylesi yapısal devrime, İkinci İstiklal Savaşı demek de bence, hiç yanlış olmayacaktır..

 

Y. Mimar

Çelik Erengezgin

0533 300 44 24

www.erengezgin.net

 

 

 






Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 131164 Okunma
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 33273 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Reşat Nuri Erol
T. C. 1921 ANAYASASI’nın Temel Maddeleri
22.02.2016 18458 Okunma
1 Yorum 22.02.2016 07:19
Reşat Nuri Erol
Şeyma Yavuz ve MAKALESİ… İbn Haldun ve “MUKADDİME”Sİ…
1.07.2015 16434 Okunma
2 Yorum 03.07.2015 00:23
Reşat Nuri Erol
FAİZ imparatorluğu ve ROTHSCHİLD ailesi
29.03.2016 16256 Okunma
1 Yorum 29.03.2016 01:12
Reşat Nuri Erol
Ekrem Dumanlı, Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç ve İSLÂM/cı
2.07.2015 15515 Okunma
7 Yorum 23.07.2015 19:54
Reşat Nuri Erol
AKP’yi kim kuşa çevirdi, Erdoğan mı Davutoğlu mu?
26.06.2015 14745 Okunma
6 Yorum 08.07.2015 13:24
Reşat Nuri Erol
Yüz Yıl Önce - Yüz Yıl Sonra; ne değişti?
26.07.2015 14715 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 12:51
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları
29.07.2015 14590 Okunma
4 Yorum 30.07.2015 11:51
Reşat Nuri Erol
Kahramanlarım: Erbakan, Aliya, Muhammed Ali
7.06.2016 14500 Okunma
2 Yorum 07.06.2016 02:58
Reşat Nuri Erol
Çok önemli hatalar, çok önemli uyarılar ve…
7.10.2018 14420 Okunma
11 Yorum 09.10.2018 00:22
Reşat Nuri Erol
“Asâ Rabbukum En Yerhamekum…”
16.01.2017 14223 Okunma
9 Yorum 17.01.2017 12:20
Reşat Nuri Erol
Tarımda faiz, icra ve iflas
26.04.2010 14116 Okunma
Reşat Nuri Erol
Suriyeliler “sığınmacı/mülteci” mi, “muhacir” mi?
5.09.2015 14113 Okunma
3 Yorum 05.09.2015 17:56
Reşat Nuri Erol
İslam Tarihinde Anayasa; Medine Anayasası ve ...
14.10.2011 14004 Okunma
Reşat Nuri Erol
Hayrettin Karaman; Âdil Düzen Nasıl Olmalıdır?
4.08.2015 13736 Okunma
3 Yorum 04.08.2015 21:11
Reşat Nuri Erol
Sömürü sermayesi ve kuyrukları tövbe ederse…
16.08.2015 13715 Okunma
4 Yorum 19.08.2015 00:56
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın Türkiye ve dünyadaki inkılâpları
23.02.2015 13608 Okunma
2 Yorum 25.02.2015 11:21
Reşat Nuri Erol
İkrazatçılık!
9.04.2010 13462 Okunma
Reşat Nuri Erol
Harun Ö. “İslâmcılk” yazıları-10; SAİD-İ NURSÎ
13.08.2015 13412 Okunma
3 Yorum 15.08.2015 17:32
Reşat Nuri Erol
Suruç bombası, sermaye-siyaset çatışması ve IŞİD
24.07.2015 13395 Okunma
2 Yorum 24.07.2015 07:35
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’İn İSLÂM-CILIK yazıları-2; ERBAKAN FAKTÖRÜ
29.07.2015 13390 Okunma
5 Yorum 30.07.2015 11:44
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre Adil Ekonomik Düzen’de VERGİ
14.03.2016 12882 Okunma
3 Yorum 14.03.2016 14:05
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen dışında çözüm reçetesi olan var mı?
8.09.2015 12765 Okunma
2 Yorum 08.09.2015 07:11
Reşat Nuri Erol
R. Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül
25.06.2015 12642 Okunma
5 Yorum 28.06.2015 13:16
Reşat Nuri Erol
Ve zekkir fe inne’z-zikrâ tenfeu’l-mü’minîne
10.08.2015 12569 Okunma
2 Yorum 10.08.2015 22:44
Reşat Nuri Erol
Çözüm “Âdil Kur’an Düzeni”dir
22.02.2015 12441 Okunma
5 Yorum 23.02.2015 21:48
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları-9
10.08.2015 12361 Okunma
3 Yorum 11.08.2015 13:47
Reşat Nuri Erol
Sn. Cumhurbaşkanımıza ve ilgililere açık mektup!
1.08.2015 12206 Okunma
3 Yorum 02.08.2015 08:07
Reşat Nuri Erol
Anlatıp ve nasihat ediyoruz; dinleyip yapsalar…
3.08.2015 12191 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 14:50
Reşat Nuri Erol
Ya-pa-ma-dı-lar… YA-PA-MA-YA-CAK-LAR…
1.06.2015 12179 Okunma
5 Yorum 02.06.2015 10:49
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın “ADİL DÜZEN” Söyleminin Teorisi-1
3.03.2016 12170 Okunma
3 Yorum 06.03.2016 14:53
Reşat Nuri Erol
‘E LEYSE MİNKÜM RACULÜN REŞÎD’ (âyet)
14.09.2015 12147 Okunma
2 Yorum 14.09.2015 20:56
Reşat Nuri Erol
‘Sistem kurmak’ ve ‘hazin (vahim) durum’
9.01.2017 12061 Okunma
8 Yorum 23.01.2017 00:31
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
9.04.2010 12041 Okunma
Reşat Nuri Erol
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı”…
27.12.2018 12026 Okunma
9 Yorum 28.12.2018 08:15
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!
10.07.2015 11860 Okunma
2 Yorum 10.07.2015 06:06
Reşat Nuri Erol
7 Haziran’da oyumuzu bu şuur ile kullanalım
30.05.2015 11592 Okunma
3 Yorum 30.05.2015 16:30
Reşat Nuri Erol
“İSLÂM DÜZENİ” tüm insanlar içindir
5.05.2013 11587 Okunma
Reşat Nuri Erol
24. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi
1.12.2015 11556 Okunma
1 Yorum 01.12.2015 06:41
Reşat Nuri Erol
Çağımızın Nuh’un Gemisi “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir
29.05.2015 11470 Okunma
4 Yorum 29.05.2015 18:44
Reşat Nuri Erol
Sermayeye ve siyasilere önerimiz var
8.08.2015 11304 Okunma
3 Yorum 10.08.2015 20:14
Reşat Nuri Erol
Seçime kadar “AYG” uyarılarına devam…
20.09.2015 11216 Okunma
4 Yorum 20.09.2015 06:16
Reşat Nuri Erol
İdam, kısas, diyet, anayasa, şeriat, hukuk…
23.11.2012 11180 Okunma
Reşat Nuri Erol
‘Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?’
3.02.2016 11151 Okunma
1 Yorum 03.02.2016 22:48
Reşat Nuri Erol
Sosyal tufan ve sömürünün çözümü Adil Düzen’dir
10.11.2015 11148 Okunma
2 Yorum 16.11.2015 07:22
Reşat Nuri Erol
Cennet karşılığı mal ve can ile cihad etmek
14.04.2013 11113 Okunma
Reşat Nuri Erol
Yine “biz” kazanacağız…
15.08.2015 11096 Okunma
2 Yorum 15.08.2015 15:00
Reşat Nuri Erol
Kur’an Ayında “KUR’AN DÜZENİ” hatırlatmaları-2
5.07.2015 11062 Okunma
2 Yorum 05.07.2015 11:49
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi sonucundan alınacak dersler
9.06.2015 11055 Okunma
3 Yorum 15.06.2015 03:15
Reşat Nuri Erol
İman, ilim, amel, fıkıh, fikir, zikir ve ekonomi
30.04.2014 11027 Okunma
Reşat Nuri Erol
‘Sosyal Tufan’a karşı ‘Adil Düzen Gemisi’ inşa ed
27.12.2014 11015 Okunma
4 Yorum 25.05.2015 09:49
Reşat Nuri Erol
Başkanlık sistemi değil, “Adil Düzen” gelmelidir
20.06.2015 11012 Okunma
3 Yorum 20.06.2015 20:30
Reşat Nuri Erol
VakıfBank “FAİZSİZ BANKA” olmalıdır
25.03.2015 11008 Okunma
2 Yorum 05.04.2015 18:14
Reşat Nuri Erol
Aliya İzzetbegoviç: ‘Kur’an edebiyat değil, hayattır’-4
10.12.2015 10993 Okunma
2 Yorum 10.12.2015 22:22
Reşat Nuri Erol
Mustafa Deniz; Bu düzen adil değil
4.08.2015 10987 Okunma
4 Yorum 04.08.2015 21:06
Reşat Nuri Erol
AK Parti ya “gömlek giyecek” ya da silinecek
28.06.2015 10984 Okunma
3 Yorum 02.07.2015 12:56
Reşat Nuri Erol
ADİL DÜZEN ‘gönüllü’ mü , ‘zorla’ mı gelsin?
16.01.2016 10975 Okunma
2 Yorum 16.01.2016 22:08
Reşat Nuri Erol
Esbaba tevessül eder, sonra tevekkül ederiz...
7.09.2014 10872 Okunma
Reşat Nuri Erol
Değişim devam ediyor VE LÂ GÂLİBE İLLALLAH
2.04.2016 10868 Okunma
1 Yorum 02.04.2016 12:53
Reşat Nuri Erol
Soru-yoruma cevap ve bir aileden gelen yorum
12.08.2015 10849 Okunma
4 Yorum 14.08.2015 07:17
Reşat Nuri Erol
15 Temmuz: Teşhis ve Tedavi; KUR’AN VE İLİM ile
28.08.2016 10803 Okunma
2 Yorum 29.08.2016 20:48
Reşat Nuri Erol
İslâm hukuku, Batı hukuku ve olumsuz etkisi
9.02.2016 10680 Okunma
1 Yorum 09.02.2016 08:10
Reşat Nuri Erol
Faiz meselesi, bankalar ve çözüm önerileri-3
16.02.2015 10636 Okunma
2 Yorum 16.02.2015 08:34
Reşat Nuri Erol
HIZIRLA KIRK SAAT
30.12.2015 10553 Okunma
1 Yorum 31.12.2015 13:01
Reşat Nuri Erol
ÜSKÜDAR SOHBETLERİ-2 İSLAM MEDENİYETİ VAKFI
7.04.2016 10507 Okunma
1 Yorum 07.04.2016 23:36
Reşat Nuri Erol
IMF’nin alternatifi nedir?
13.03.2010 10492 Okunma
Reşat Nuri Erol
MEHMET HİKMETUMUT ve KUR’AN VE İLİM 819. Hafta Seminer
4.07.2015 10476 Okunma
4 Yorum 05.07.2015 14:31
Reşat Nuri Erol
“SOSYAL TUFAN” dediğimiz, İŞTE BUDUR!
23.05.2016 10444 Okunma
1 Yorum 23.05.2016 08:09
Reşat Nuri Erol
Prof.S.Tekir: GÜÇLÜ PARA veya PARANIN GÜCÜ
1.09.2016 10423 Okunma
1 Yorum 01.09.2016 09:51
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı anlamak, yapılması gerekenleri yapmaktı
6.03.2015 10352 Okunma
1 Yorum 06.03.2015 07:26
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre “Selem Senedi Karşılığı Kredi”
13.03.2016 10326 Okunma
1 Yorum 13.03.2016 08:53
Reşat Nuri Erol
ÇARE VE ÇÖZÜM KUR’AN’DA
31.05.2015 10326 Okunma
2 Yorum 15.07.2015 07:10
Reşat Nuri Erol
Çözüm Süreci ve HDP’nin önemli hatası
10.08.2015 10266 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 15:48
Reşat Nuri Erol
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
4.09.2015 10236 Okunma
1 Yorum 04.09.2015 06:00
Reşat Nuri Erol
Seçime giderken oynanan oyunlara dikkat!
12.09.2015 10157 Okunma
3 Yorum 13.09.2015 06:45
Reşat Nuri Erol
Toprak, tarım ve ‘tarım stratejisi’
26.04.2010 10052 Okunma
Reşat Nuri Erol
Kooperatif sistemi ile ‘ortaklık sistemi’ gelmekte
17.11.2018 10030 Okunma
5 Yorum 30.11.2018 11:55
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir'den Doğu Perinçek yazısı!
25.10.2015 10012 Okunma
1 Yorum 25.10.2015 20:22
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’in İSLÂMCILIK yazıları: Atatürk İslâmcılığı
18.10.2015 9936 Okunma
1 Yorum 18.10.2015 10:45
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi, sorunlar ve mucize Kur’an-1
13.06.2015 9853 Okunma
2 Yorum 14.06.2015 07:41
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 828. hafta seminer notlarından…
30.08.2015 9851 Okunma
3 Yorum 30.08.2015 11:50
Reşat Nuri Erol
Sermaye dünyayı ne hâle getirdi; ne yapmalıyız?
30.11.2012 9820 Okunma
Reşat Nuri Erol
Prof.Dr.Sabri TEKİR: TÜRKİYE VARLIK FONU
10.02.2017 9808 Okunma
3 Yorum 12.02.2017 20:52
Reşat Nuri Erol
KUR’AN ayetleri, Kadıhan, Hülagû ve HALEP!
19.12.2016 9791 Okunma
2 Yorum 19.12.2016 10:27
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM bütün sorunları çözer
19.05.2015 9759 Okunma
1 Yorum 19.05.2015 11:17
Reşat Nuri Erol
Hukuk Düzeni
21.04.2013 9702 Okunma
Reşat Nuri Erol
“Millî Görüş ve Adil Düzen” olmadan bu kadar!
2.10.2015 9644 Okunma
1 Yorum 02.10.2015 07:02
Reşat Nuri Erol
MİLLÎ GAZETE için her gün bir şey yapmak
14.01.2016 9621 Okunma
4 Yorum 24.01.2016 23:20
Reşat Nuri Erol
Akevler Kooperatifi ve Ortaklık Sistemi Bankaları
22.10.2018 9575 Okunma
4 Yorum 30.11.2018 08:26
Reşat Nuri Erol
Yargı sorununun çözümü hakemlik sistemidir
19.02.2014 9539 Okunma
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı Adil Düzen’den vazgeçirme raporu (tekrar)
2.12.2018 9490 Okunma
3 Yorum 02.12.2018 12:05
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!-2
11.07.2015 9431 Okunma
1 Yorum 11.07.2015 03:53
Reşat Nuri Erol
S. Karagülle; BİR İLİM ADAMININ ERBAKAN TAHLİLİ...
4.08.2015 9413 Okunma
2 Yorum 04.08.2015 21:35
Reşat Nuri Erol
Seçim sonucu ne olursa olsun, Asıl Yapılması Gereken
1.11.2015 9277 Okunma
1 Yorum 01.11.2015 06:05
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 738. Hafta Semineri’nden
17.11.2013 9266 Okunma
Reşat Nuri Erol
Gece, saat üç; bir, iki, üç (yazı)! Ve (dördüncü yazı)
15.12.2016 9245 Okunma
1 Yorum 15.12.2016 02:49
Reşat Nuri Erol
H.Özdemir yazıları; Ak Parti İslamcı mı?
1.08.2015 9238 Okunma
3 Yorum 01.08.2015 16:33
Reşat Nuri Erol
Evet… Asrın idrâkine söyletmeliyiz İSLÂM’ı…
17.03.2018 9209 Okunma
1 Yorum 17.03.2018 07:18
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 888. Hafta Seminerinden…
15.11.2016 9173 Okunma
3 Yorum 16.11.2016 12:41


© 2025 - Akevler