Kur’an kâinatın haritası, hayatın rehberidir
“Bedir nedir?” konusuna kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Demek ki Kur’an kâinatın bir haritasıdır. Duran değil, geçmişi ve geleceği ile oluşları içine alan canlı haritadır. Biz insanlar oralarda dolaştıkça kâinatta dolaşmış gibi oluruz. Kâinatta geçmişe gidemiyoruz, geleceğe gidemiyoruz ama Kur’an’daki kelimâtta kâinatı dolaştığımız gibi geçmişe de gidebiliyoruz. Nitekim şimdi Bedir’de yani geçmişteyiz. Geleceğe gidebiliyoruz, sizinle “Adil Düzen”deki gelecek projelerde gezebiliyoruz.
İşte Kur’an böyle bir kitaptır, insanlığı geçmişi ve geleceği ile kuşatmıştır.
Oysa toplanan meclis ancak günü yaşayabiliyor. Müsbet ilimler yalnız değişmez kanunları ortaya koyuyor. Kur’an’sız bir düzen bunun için oluşturulamaz. Allah dünyanın düzenini kendi kelimatı ile düzenleyeceğini irade etmiş ve bu işe Bedir’de başlamıştır.
***
İlâhi kanun vardır. Peygamberler gelir, kitap getirir, yeni hukuk düzenini kurarlar. Düzen doğar, gelişir, yaşar, yaşlanır ve ölür. Yerine yeni peygamber gelir, yeni uygarlık kurulur. Düzen bin senede bir böyle yenilenir.
Kur’an’dan sonra yeni peygamber gelmeyecek, Arapça (Kur’an Arapçası) ve Matematik bilen müçtehit âlimler Kur’an’ı yorumlayacak ve yeni düzeni getireceklerdir. Böylece hak ıhkak edecektir. Bin senede bir uygarlık yaşlanacaktır. Yaşlandığı zaman yaşlının gitmesi ve yerine yenisinin gelmesi gerekir. Götürme işi canlılarda mikroplara verilmiştir. Bu mikroplar hastalıkla yaşlı bedenleri ortadan kaldırırlar, bu arada kendileri de yok olurlar. Toplulukların mikropları kâfirlerdir. Bunlar da yaşlanmış işe yaramaz uygarlıkları ortadan kaldırırlar, kendileri de yok olurlar. Sonra başka kâfirler ortaya çıkar. Oysa uygarlık hep aynı şekilde sürüp gider. Hazreti Nuh’un kâfirleri, Hazreti İbrahim’in kâfirleri, Hazreti Musa’nın kâfirleri, Hazreti İsa’nın kâfirleri, Hazreti Muhammed’in kâfirleri hep farklı olmuşlardır. Onların kökleri kesilmiştir. Hiçbir kâfir diğer kâfirin devamı olmamıştır.
Bizim kâfirlerimiz de çağımızın sermayesi ve onun iki çenesidir, Kur’an’a göre Ebu Leheb’in iki koludur, “kapitalizm” ve “sosyalizm”dir.
İşte, Bedir’de Mekkeliler yani Mekke kâfirleri henüz varlıklarını sürdürmektedirler ama Bedir mağlubiyeti “Mekke Fethi” ile bitmiştir ve artık onlardan bir bakiye kalmamıştır.
Bugünkü sosyalizm ve kapitalizmden de gelecekte bir bakiye kalmayacaktır.
***
Fizikte bir kanun vardır. Etki ve tepki kanunu geçerlidir. Siz bir şeyi çekersiniz, sürtünme kuvvetleri ona mâni olur. İlk bakışta sürtünme kuvvetleri zararlı gibi görünse de biz sürtünme kuvvetleri ile yaşıyoruz. Sürtünme kuvveti olmasaydı ayaklarımız kayar ve yaş alanda yürüyemezdik.
Şeytana ve kâfirlere ihtiyaç vardır. Onlar olmazsa sürtünme olmaz, direnme olmaz, biz bir iş yapamayız. Ama sürtünme çok fazla olursa biz artık yürüyemez oluruz.
Uygarlığın yaşlanması sonucu onu yok etmekle görevli kuvvetler yani kâfirler o uygarlığı mezara koyarlar ve yeni uygarlığın doğmasına imkân hazırlarlar. Yeni uygarlığın doğması için onların yok olmaları gerekir. Bu sebepledir ki her peygamberin karşısına kâfirler çıkmış ama her zaman onlar mağlup olmuşlardır. Sonra yeni uygarlık yaşlandığı zaman da yeni kâfirler ortaya çıkacaktır. Onlar “sosyalist” veya “kapitalist” olmayacaklardır. “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” onları bir daha dirilmeyecek şekilde tarihe gömecektir. Ondan sonra nasıl bir kâfirler zümresinin ortaya çıkacağını bilmemiz mümkün değildir. Nitekim putperestlik o günkü anlamında hiçbir zaman yeniden ortaya çıkmayacaktır. Diktatörlere tapılacak, karşılıksız paraya tapılacaktır. Bugün böyledir. Bin sene sonra ne olacağını bilmiyoruz. Bir şey biliyoruz, bin sene sonra bizim oluşturduğumuz uygarlık yaşlanacak, çağın ihtiyaçlarına cevap veremeyecek ve onun yerine yeni “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” ortaya çıkacaktır. O zamanki yaşlanmış düzeni yıkmak için de o gün yeni kâfirler ortaya çıkacaktır. Kader genel gidişi gösterir. Uygulama ise o günkü safhasında farklı olur.