Tek “din/düzen” meselesine devam…
Önce minik bir açıklama: Geçen hafta “Tek ‘din/düzen’ meselesi ve zalim düzen” başlıklı bir yazı yazdım; diğer yazılarıma nispetle tıklanma rekorları kırdı! Meğer “Adil (Ekonomik) Düzen” ile gerektiği gibi ilgilenmeseler de; “tek din/düzen” meselesinin meraklıları çokmuş! Malum olduğu üzere, Sayın Başbakan Erdoğan devletimizin niteliklerini sayarken “tek din” kelimesini kullanmış, sonra “dil sürçmesi” diye dediğinden dönmüştü. Oysa hiç dönmesine gerek yoktu çünkü dil sürçmesi ile de olsa sözü doğru söylemişti.
Hazır konu bu kadar dikkate alınmışken, biz açıklamalarımıza devam edelim…
1- Bize göre “tek din/düzen” demek “yetkili düzen” demektir. O da “barış düzeni” demektir. Biz “savaş yapmamak” için yani “barış için” bir araya geldik. Birbirimizden haklarımızı yargı kararlarına rıza göstererek alacağız. Yargı kararlarını kabul eden herkes için düzen birdir ve tektir.
2- “Din” demek “düzen” demektir ama diyelim ki “din” kelimesi “düzen” değil de “inanç” olarak kabul edildi. Malum olduğu üzere “hak” inanç var, “bâtıl” inanç vardır. Hak inanç nedir? Müspet ilmin verilerine inanmak “hak” inançtır. Hurafelere ve safsatalara inanmak “bâtıl” inançtır. Türk milletinin elinde tuttuğu meşale müspet ilimdir. O halde Türk milletinin takdiri hak olan dindir. Türk milleti Kur’an’ı din kitabı olarak seçmiştir, çünkü o hak olanı yani müspet ilme uyanı kabul etmiştir. Buradan da anlaşılıyor ki dinimiz tektir.
3- Diyelim ki, İslâmiyet yalnız Muhammedîliktir, Hıristiyanlar ve Yahudiler bu dinde değildirler. Onlar zaten azınlık haklarına sahiptir. Ülkemizdeki sayıları/nüfusları da yüzde 1 veya yüzde 2 kadardır. Türkiye’de yaşayan ve sorunları olan halklar Kur’an Müslümanlarıdır. O halde devletin dini İslâm olmasa da halk Müslümandır. Mevcut rejime göre de hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. O halde “dini bir” ifadesinde bir yanlışlık yoktur. Kürtlere “Dinimiz İslâm, niye yan çiziyorsunuz?” diyoruz. Burada anormal olan nedir?
4- Meseleye daha başka açılardan da bakabiliriz… a) Mesela, siyasi yönden bakalım. Biz Anadolu’da İstiklâl Savaşı’na başladığımız zaman Anadolu halkı ikiye ayrıldı; kimileri Anadolu hareketini destekledi, kimileri karşı çıktı veya tarafsız kaldı. Sonra karşı çıkanlar tehcir edildi yahut onlara azınlık hakları tanındı. Yani bu devleti kuranlar İslâm dini adına savaş yaptılar. Türkiye dine dayalı olarak kurulmuş bir devlettir, o din de İslâm’dır ve tektir.
b) Daha önemli bir olay vardır. İstiklâl Savaşı’ndan sonra Lozan’da masaya oturduğumuz zaman iki cephe vardı; İslâm cephesi ve İslâm olmayan cephe. Dünyanın bütün devletleri karşımızda temsil olunuyor, Müslümanları Türkiye temsil ediyordu. Müslüman olmayanlar ise karşı tarafta idiler. Lozan anlaşması Müslümanlarla tüm dünyanın uzlaştığı bir anlaşmadır. Resmen “tek dinin temsilcileri” orada devleti temsil ve tescil ettiler.
c) Daha önemlisi, Türkiye’de bulunan tüm Müslümanlar Türk vatandaşı kaldılar, buna karşılık tüm gayrimüslimler yurt dışına çıkarıldılar. İstanbul bundan istisna edildi. Hattâ Türk olan ve İstiklâl Savaşı’nda bize karşı olmayan Karaman Rumları da sürgün edilmiş, ne diye sürgün edildiklerini de İsmet İnönü ‘Siz Hıristiyansınız’ diyerek ifade etmiştir. Sonra Türkiye için “Türk” olanlar değil “Müslüman” olanlar “göçmen” olarak kabul edilmişlerdir.
d) Türkiye anayasalarında Diyanet İşleri Teşkilatı vardır. Bu kuruluş resmi bir devlet kuruluşudur, sadece Müslümanlarla ilgilenmektedir. Devlet bütçesinden Diyanet mensuplarına maaş verilmektedir, kilise veya havra mensuplarına değil.
Türkiye devletinin lâik olması onun tek dine sahip olmasını engellemez. İslâmiyet Medine Sözleşmesi’nden beri lâiktir ve daima lâik olmuş, halk tamamen istediği inancı seçebilmiş, sadece devlete karşı görevlerde fark gözetilmiştir. İsteyenler “asker” olmuş, isteyenler de “bedel” vermişlerdir. Vatandaşlar inanışlarına göre değil, askerliği yapıp yapmadıklarına, dolayısıyla “bedelli” veya “nöbetli/asker” olmalarına göre ayrılmışlardır.
Recep Tayyip Erdoğan Millî Görüş gömleğini çıkarmasaydı, özellikle “ADİL DÜZEN”in ne olduğunu bilseydi, “dil sürçmesi” demez, sonuna kadar savunurdu. Mesela biz Müslümanız, Slavlar Hıristiyandır; bu bizim birbirimize karşı olduğumuz anlamına gelmez.