Türkiye’de “hukuk ve adalet” var mı?
Hukuk ve yargı hakkında Haşim Kılıç dedi… Meclis Başkanı dedi… Başbakan dedi… Bakanlar dedi… Başkaları dedi… Dedi de dedi; dedi de dedi!..
Söz söylemek kolaydır ama o sözün gerçek olması ise tamamen ayrı şeydir.
Sayın Haşim Kılıç’ın böyle söz söyleme yetkisi yoktur. Kuşatma olayları sosyaldir. Kurumların işidir. Oysa Haşim Kılıç bir kişidir. Başkanlık ettiği Anayasa Mahkemesi’nde çoğu zaman ya tek kalmıştır ya da sadece bir arkadaş bulabilmiştir. Orada alınan o kararların hepsi “siyaseti kuşatma kararı” idi ve “anayasaya, adalete, hukuka aykırı” idi...
Necmettin Erbakan muhakeme edilirken; dokunulmazlığı kaldırılmayan, dolayısıyla muhakeme edilememesi gereken birinin fiiline dayanarak partiyi kapatmışlardı yani “yargısız infaz” yapmışlardı... O zaman Haşim Kılıç’ın kendisi de orada idi; ne dedi ve ne yaptı?!.
Adnan Menderes’i asan da “yargı” idi!..
28 Şubat’ı şakşaklayanlar “hâkimler” idi!..
İktidar partisi RP’yi kapatanlar yine “onlar” idi!..
Kuvvetler ayrılığı bütün dünya anayasalarında yazılıdır. Yahudi bunu yazdırmıştır. Ama hiçbir yerde uygulanmaz. Sermayenin istediğini yaptırması için koydurduğu kuraldır.
Anayasa değişmiş ve askerlerin Yüce Divan’da muhakeme edilecekleri hükme bağlanmıştır. Görevinden doğmayan suçların Yüce Divan’da muhakeme edilmeyeceği mefhumu muhalefetle yorumlanabilir. Kıyasla o suçun da Yüce Divan’da olacağı yorumlanır. Hangilerinin görüşü budur? Demek ki asıl olan Yüce Divan’da yargılanmasıdır. İster mefhumu muhalefetle ister kıyasla olsun ceza mahkemelerinde yargılanması istisnaidir. Bunu tesbit edecek mahkeme asıl görevli olan mahkemedir. Dava önce Yüce Divan’a gelir; Yüce Divan görevsizlik kararı verirse o zaman nizami mahkemelere gider. Bu çok basit bir hukuk kuralıdır. Yargı siyasileri değil ama orduyu kuşatmaktadır yani yürütmeyi kuşatmaktadır…
Sayın Kılıç neden susmaktadır? Dava önce bize gelmelidir, biz görevimizin dışında olduğunu görürsek o zaman normal mahkemeler bakabilir dememiş de yargının siyasileri veya yönetimi kuşatmasına izin vermiştir. Böyle bir gücü varsa neden kullanmıyor?!.
Gerçek olan şudur. Kuvvetler ayrılığı göstermeliktir. Gerçekten kuvvetler ayrılığının olması için yargı denetimi olmalıdır. Yoksa kim güçlü ise veya becerikli ise o hâkim olur. Bazen asker, bazen başsavcı, bazen sendika, bazen hükümet her şeye hâkim olur. Yargının denetimi olmalıdır. Yargı da yargının denetiminde olmalıdır. Böylece kuvvetler ayrılığı gerçekleşebilir. Bu da ancak “hakemler sistemi” ile mümkündür. Sen atanmış bir hâkimsin; ne gücün var ki siyasilerin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceksin...
Hakemlerden oluşan yargı tarafsızdır, bağımsızdır, etkindir ve saygındır. Aynı zamanda otokontrole sahiptir. Çünkü hakemlerin üstünde her zaman başka hakemler olacaktır. Bitmez. Hakemler karar verir. Onların silahlı gücü yoktur. Silahlı güç hakemlerden oluşan yargının emrinde olmalıdır. Bunun sağlanması da devlet başkanını meclisin sıralama usulü ile seçmesi mümkündür. Onun görevi yargı kararlarının bekçiliğini yapmak olmalıdır.
Bugün ya ordu siyasilerin emrindedir ya da siyasiler ordunun emrindedir. Yargı ise basının emrinde ezilip gitmektedir. Yargı her taraftan kuşatılmış, sadece kuşatana hizmet eder duruma getirilmiştir.
Haşim Kılıç’ın söyleyecekleri anayasa hakkında olmalıdır. Kuvvetler ayrılığının gerçekleşmesi yani yargının gerçekten bağımsız, yansız, etkin ve saygın hâle gelmesi için anayasada yapılacakları dile getirmelidir.
-Hâkim sistemi yerine “hakemlik sistemi” getirilmelidir... -Kamu davaları açma yetkisi savcılardan alınıp siyasi partilerin atadıkları avukatlara verilmelidir… -Soruşturma bağımsız kurul hâline getirilmelidir... -Bilirkişileri soruşturmacılar atamalıdır... -Ordular devlet başkanına bağlanmalı, devlet başkanı meclisin sıralama usulü ile seçtiği kişi olmalıdır...
Birazcık dinlemeye tenezzül etseler, onlara “Adil Düzen Hukuku” neymiş, “Adil Düzen Anayasası” neymiş, anlatacağız ama “kör-sağır-dilsiz” olanlara anlatmak imkânsız…