Faiz, derece, fadl, cidal, cihad ve “Adil Düzen”
Faizli sistemin artık işe yaramadığını Sermaye’nin (sömürü sermayesi) kendisi de görmekte ve yeni bir çıkış yolu aramakta... Doları Nevada’da (ABD’de) toplamakta ve karşılıksız doları altın karşılığına çevirmeyi planlamakta... İngiltere’deki Sermaye bunun için Avrupa Birliği’ni dağıtmakta, ABD ile işbirliğinde olmayı istemekte... Eğer ikisi de tövbe edip “altın dolar”a doları batırmadan geçerlerse, insanlığı bir daha dolandırmaya kalkışmazlarsa, belki bir çıkış yolu bulup varlıklarını sürdürürler; aksi halde ne olacağı bellidir…
Nitekim Rusya Devlet Başkanı Putin de başkan olunca Yahudi Sermayesi’nin temsilcilerini toplamış ve onlara serbestçe faaliyetlerine devam etmelerini ama siyasete ve yönetime karışmamalarını istemişti; sonunda ya onlar terk ettiler ya da kovuldular...
Günümüzde Sermaye ve yönetim sömürüsünün sonuna gelinmiştir, bu “sömürü düzeni” sona erecektir, artık “Kur’an Düzeni” yani “Adil Düzen” gelecektir. Bunu idrak edenler yaşamaya devam ederler ama eski, eskiyen, yıpranan ve artık “çözüm” değil sadece “sorun” üreten sistemlerde ısrar edenler helâk olma durumundadırlar...
Sermaye’nin veya bürokrasinin (bürokratik oligarşinin) yaptıklarına karşı bizim ne yapmamız gerektiğini Kur’an’dan öğrenmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerekir.
Allah onlara servet verdi, Allah onlara iktidar verdi, onları o işlerde görevlendirdi. Onlardan kimine iktidar kimine servet verdi. Servette de kimini zengin kimini daha zengin etti. Kimini bekçi kimini vali yaptı. Kimini iktidar kimini muhalif yaptı.
Allah bize de Kur’an’ı verdi, bizi de “Adil Düzen”i kurmakla görevlendirdi, bize “Adil Düzen”in inşasını ve tebliğini emretti; görevimizi müdrik olalım ve gereğini yapalım...
Ekonomide para sınırlıdır. Enflasyon yoksa parada artma olmaz. O halde birinin para kazanması ancak başkasının parayı kaybetmesi ile mümkündür. İşte bu “faiz”dir.
Faizli sistemde dereceler birbirinin sırtına binmekle olur.
Oysa ticarette para değil mal kazanılır. Mal sonsuzdur, dolayısıyla her ikisi birden yani her iki taraf kazanır, her ikisi derece alır ama birinin derecesi azalmaz.
***
Faiz bahsini burada bırakalım, “derece” meselesine odaklanalım ve faziletinin büyüklüğü ile öneminden bahsedelim, bu arada “derece” ile “fadl/tafdil” üzerinde duralım.
Derece bir değerdir, tafdil ise derecenin değişmesidir, yükselmesidir. İnsanların dünyada ve ahirette işgal ettikleri dereceler farklıdır. Bu dereceler statik değildir, devamlı artacaktır. İnsan gittikçe Allah’a yaklaşacaktır ama hiçbir zaman varamayacaktır, sonsuz zaman geçse de varamayacaktır. Yirminci yüzyıldan önce bu ifadenin manasını bilmek zordu. Yirminci yüzyılda matematikteki türev ve integral işlemlerini öğrendikten sonra bugün bunları biliriz. Örnek olarak bir kimseye ayda 100 lira harçlık vermeye başlasak, elimizde de 1000 lira olsa, her ay harçlığı yarıya indirsek, ikinci ayda 50 üçüncü ayda 25 lira versek; bin liramız ne zaman biter? Hiç bitmez; azalır ama bitmez. Ahirette de dereceler böyle gittikçe artacak ve Allah’a yaklaşılacaktır ama hiçbir zaman varılamayacaktır. Allah insanların derecelerini devamlı yükseltecektir. Derecelerinin farklı olması demek, kişilere göre değişik olması demektir. Tafdilin farklı olması demek, derece kazanmanın da farklı olması demektir.
Onlarla bizim aramızdaki fark şudur.
Bizde başkasının zararına yükselmek yoktur, kendi çabamızla yükselme vardır. Onlarda ise başkalarının zararına yükselme vardır. “Adİl Düzen”in diğer düzenlerden farkı da işte budur ve diğerlerinin hepsinden farklıdır.
Yeryüzü yani Dünya bir yarış alanıdır. Bu yarış ya “cihad” yoluyla olur, ya da “cidal” yoluyla olur. Cidal karşı tarafı yok etme çabasıdır, onu ortadan kaldırarak veya onu sindirerek, onu yenerek kötülüğünü ve üstünlüğünü yok etmedir.
Cihadda ise karşı tarafı yanına alarak, onu kötülükten vazgeçirerek yarışı kazanmadır.
Cidal çıkar çatışmasına, cihad ise çıkar paralelliğine dayanır. Bize emrolunan cidal değil cihaddır. Cihad yapmak zorunda kalsak bile ahsen ile yapmamız emredilmiştir...