Önce teşhis, sonra tedavi…
Bugün yazdıklarımız dün yazdıklarımızın devamı mahiyetindedir…
Gözünüz kaşınır. Biraz sabrederseniz bir müddet sonra kaşıntınız geçer. Kaşıntıya devam ederseniz gözünüz kanlanır. Kaşımaya daha da devam edersiniz gözünüz kör olur. Bu benzetmeyi neden yaptık, bu benzetmeyle biz ne demek istiyoruz, neyi anlatıyoruz?
Türkiye’de Kürt sorunu diye bir sorun yoktu... Biz kaşındık, kaşıdıkça azdı. Azdıkça kaşınıyoruz... Sonunda gözümüz kör olacak; yetmeyecek, tedavi olmazsak öleceğiz…
Niye kaşındık?
Çünkü devleti kurmamıza izin verenler böyle istediler. Lozan’da Yahudiler “dinsizleşmek” şartıyla devlet yapacağımızı söylediler. Bizim elimizde başka imkân yoktu. Onlara gizli anlaşmalarla dinsizleşeceğimize söz verdik...
İşte kaşınma orada başladı...
Kürt halkı tarihî asaleti olan bir halktır. Sıkı aşiret dayanışması içinde her türlü zorlukları yenen halktır. Diğer taraftan da son derece dindar ve aşiretine saygı gösteren halktır. Medreselerinde büyük ilim adamları yetiştiren halktır...
Aşiret yapısı demek kuvvetli sosyal yapı demektir. Halkın severek katıldığı, gerektiği zaman aşireti için canını verdiği yapıdır. Halk aşiret reislerine bağlanır, aşiret reisleri devlete bağlanır, böylece devletin de sadık halkı oluşur. 1500 yıllarına kadar bu yapı doğuda ve batıda böyle gelmiş, huzurlu hayat yaşanmıştır. Doğuda Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar dönemleri böyle huzurlu hayatın yaşandığı dönemlerdir. Batıda ise Romalılar ve Bizanslılar karanlık çağ dedikleri huzurlu Hıristiyanlık dünyasını yaşadılar.
Haçlı Seferleri sonunda batıda gelişen ekonomiyi eline geçiren Yahudi tüccarları, aşiret reisi olan derebeylerin ve kilisenin gücünü kırmak için dine karşı savaş açtılar... Önce krallıklar oluşturuldu... Sonra krallıklar yıkılarak cumhuriyetlere çevrildi... Sonra sosyalizmi getirerek halkı devletlerine düşman ettiler... Onlara silah gücü sağlandı ve halkı silahla yönetmeye yönlendirildiler...
İşte “Kürt sorunu” denen sorun da böyle bir sorundur.
Bu sorun yalnız Türkiye de değil; İngiltere’de, İrlanda’da, İspanya’da, Fransa’da, Rusya’da, Çin’de, Hindistan’da da vardır ve sermaye tarafından desteklenmektedir...
Demek ki…
Kürt sorunu demek, medreselerin kapatılması sorunudur... Kürt sorunu demek aşiret yönetimi yerine jandarma yönetiminin getirilmesi sorunudur...
Dini kaldırırsınız, yerine bir şey koyarsınız... Aşiretleri kaldırırsınız, yerine bir şey koyarsınız... Namluları koyarsanız, süngüleri koyarsanız, bombaları koyarsanız, hapishaneleri koyarsanız; onlar da misliyle mağaralardan aynı şeyleri koyarlar...
Doğu olaylarını hep ekonomik ilkellikle açıklamaya çalıştık. Durmadan orada yatırım yaptık. Halkın refahını artırdık, zannettik ki o halk uslanacak. Tam tersine, imkâna kavuştukça direnmesi o kadar arttı. Medreseleri kapattık… Zorla “Türküm doğruyum” şarkılarını söylettik... Onların “Kürdüm doğruyum” şarkılarını söylemelerine sebep olduk...
Oysa…
“İnsanım doğruyum” dememiz gerekirdi...
“Türkiye’de Kürt olarak insanlığa hizmet etmek için varım” dememiz gerekirdi...
O zaman bunları böyle yapmaya zorunlu olabilirdik.
Biz onları suçlamıyoruz...
Geçen geçmiştir, olan olmuştur...
Geçen her şey Allah’ın takdiri iledir ve iyidir...
Biz sadece geleceğin düzelmesi ve düzenlenmesi için bu hatırlatmayı yapıyoruz...
Önce yaptığımız nedir: Tesbit ve teşhis…
Sonra yaptığımız nedir: Tedavi yani çare ve çözüm…
O da “Adil Düzen”dir, “Adil Ekonomik Düzen”dir, “Adil Düzen Medeniyeti”dir…