Kur’an’ın rehberliği bütün sorunları çözer
Bugünkü yazımızda önce genele (dünyaya), sonra özele (ülkemize) bakalım…
Dünyamızdaki uygarlıklar biner yıllık ömre sahiptir. Uygarlıklar dünyanın ortasındaki Ortadoğu içinde doğar, sonra Doğu’da veya Batı’da gelişir (Örnek: Mezopotamya uygarlığı doğuda, Mısır uygarlığı batıda ve son olarak da İslâm uygarlığı doğuda, Avrupa batıda)...
Bin yıllık Selçuklu-Osmanlı uygarlığı bir İslâm uygarlığıdır...
Beş yüz yıllık Batı Uygarlığı ise bu uygarlığın kuvvet uygarlığına dönüşmüş şeklidir...
Selçuklular ve Osmanlılar Batı’nın bir parçası değildir ama Avrupa/Batı uygarlığı, Osmanlılardan yani o uygarlıktan kopmadır ve o uygarlığın batıdaki oluşumudur...
Detayları olan dünya çapındaki bu genel bakıştan sonra, yine detayları olan “öze, özele yani ülkemize” gelelim ve meseleyi biraz daha derinlemesine anlamaya gayret edelim…
TÜRKİYE olarak biz bir AVRUPA devleti değiliz, biz bir ASYA devleti de değiliz...
Biz dünyanın ortasındaki ORTADOĞU devletiyiz...
Biz Roma’nın değil Bizans’ın hükümran olduğu bölgede bin yıldan beri önce Selçuklu ve Osmanlı olarak, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti olarak varız...
Bizans’a dönersek, onlar Hıristiyan idiler ama Avrupalı değildiler...
Rusya Ortodoks’tur, Slav ırkıdır, Latinlerden ve Cermenlerden çok farklıdırlar...
Bugün, bir tarafta ağırlıklı olarak Katolik Avrupa (AB), diğer tarafta ağırlıklı olarak Ortodoks Rusya (Rusya Federasyonu) var ve biz ikisi arasında bocalayıp duruyoruz…
“Kur’an, İslâm, Adil Düzen” açısından bakıldığında, bu konu, bu yazının en başında ifade edilen “biner yıllık dönemler” seviyesinde geniş bir konudur…
Bugünlük bu kadar hatırlatmayla iktifa edelim ve ana sorunlarımıza köklü çözümler üretmemiz meselesine odaklanalım diyorum…
Ana meseleyi yukarıda özetlemeye çalıştığım boyutları ile kavrayamadığımız ve daha da önemlisi, asıl görevimizi ve misyonumuzu henüz idrak edemediğimizden dolayı, Doğu (ŞİÖ) ile Batı (AB) arasında dolanıp duruyoruz; daha doğrusu savruluyoruz…
Asıl yapmamız gerekeni bu hafta da Tayibet Erzen arkadaşımız hatırlatıyor…
Tayibet Hanım’ın bu haftaki değerlendirmesinde başlık bile çarpıcı…
Başlıktan sonrasını dikkatle okuyalım ve gereğini yapalım…
‘Gereğini yapalım’ derken, herkesi kastediyorum...
Kur’an’ın rehberliği bütün sorunları çözer
“Karar alma mekanizmamızı sorgulamadığımız sürece, kararların yerli veya yabancı olmasının hiçbir önemi yoktur. Bizim zaten yerli-yabancı ayrımımız da maalesef ki kalmamıştır. Bizde tek kriter hain veya vatansever olma üzerinedir. Dost bir ülkeden gelen dış istihbarat, içerideki paralellerden bin kez daha millidir.
Doğru kararın yolu başkan ve meclisten geçmektedir. Başkan meclisle ve danışmanlarıyla devamlı istişare halinde olmalıdır. Bunu bizim cumhurbaşkanımızın da yaptığını varsayıyoruz. Lakin kendisiyle istişare edilen insanların kimler arasından ve ne şekilde seçildiği biraz muallaktır. Başkana aldırılan kararların isabetsizliğinden, olaylar karşısında sergilenen tavırlardan ve aşırı söylemlerden bu seçim işinin çok da doğru yapılmadığı kanaatine varıyorum.
Ben dışarıdaki adamım, her şeyi bilemem, birçok şeyi duyamam, çoğu kez oturduğum yerden konuşurum, eleştirilerim bol keseden ve acımasızdır, bir tek kendi hayatımdan sorumluyum ama devlet yönetmek konusunda verecek öğüdüm çoktur. Öyle değil mi?
Değil!
O iş hiç de öyle değil.
Akli ve naklî deliller vardır. Bunlar olduğu sürece de ekstra bir unvana ihtiyaç yoktur.
Söz konusu ülke Türkiye ve Cumhurbaşkanı da Recep Tayyip Erdoğan ise; beklenen, Kur’an önderliğinde bir yönetimin olmasıdır. Bunun nasıl yapılacağı bilinmeyebilir ancak nasıl öğrenileceği gün gibi açıktır, adres de bellidir...” (Tayibet Erzen)