Bu “zalim düzen” çarkı nasıl dönüyor?
Kuvveti üstün tutan kimselerin yönetme tarzında temel ilke halkı kandırmak, yanıltmak, aldatmak suretiyle onları kendi emirlerine almadır. Bunların istedikleri şudur. İnsanlar kurallara değil, içtihatlara değil, kendilerinin emirlerine dayanarak hareket etsinler, onlar ne söylerlerse halk onu yapsın. Bu sebeple onlar halkı kandırmanın yollarını ararlar.
Allah’a inanmamış, kâinatı var eden Allah’ın insanları kendisine halife yaptığını kabul etmeyenler, iyilik veya kötülük yapma özgürlüğünde olduklarını bilmeyen insanları birtakım olmayan gizli kuvvetlere inandırarak insanları emirleri altına alırlar. Bunlar dinî liderlerdir, siyasî liderlerdir, patronlardır ve her şeyi bildiği iddia edilen âlimlerdir. Halk bunların üstünlüğüne inanır, bunlara tapmaya başlar. Başkanlar da bunlarla işbirliği yapar, birlikte topluluğu yönetirler.
Devlet dairesinde bir işin varsa, siz başvurduğunuzda görevli onu yapmaz. Bu durumda siz ne yaparsınız? Milletvekilinize başvurursunuz. Milletvekili telefon eder ve o işiniz yapılır. Çünkü bakan ona öyle emretmiştir. Milletvekili de bakanın emrindedir. Çünkü bakan görevlilere dese ki “bu milletvekilinin dediğini yapmayın” o bürokrat onu yapmayacaktır. Böylece kurulmuş özel tezgâh/düzen ile halk merkezden yönetilmektedir.
Bu yolla işini halledemeyen kimse bu sefer bir takipçi bulur ve memura rüşvet verir, işini böylece yürütür. Bakan memurun rüşvet almasına ses çıkarmaz, çıkaramaz. Çünkü bakanın bizzat kendisi de özel talimatla iş yaptırmaktadır.
Yani devlet işleri iki şekilde yürütür.
Ya memur rüşvet alır, öylece işler görülür yahut milletvekilleri aracılığı ile işler görülür. Milletvekilleri bakanı destekler. Bakan da ülkeyi sömürür. Bakan sömürmez, bakanı oraya getiren sermaye sömürür yahut bakanı oraya getiren silahlı güç sömürür.
İşte burada (656’ıncı seminer) marife olarak getirilen “küfreden kimseler” bunlardır.
Yani sömüren sermayedir. Kuvveti üstün tutan düzen de kapitalistlerde “sermaye” olarak, sosyalistlerde “silahlı güç” olarak sömürmeye bu yolla devam eder. Uydurma güçler icat eder, halka onların güçlü olduğuna inandırır. Bu tezgâhın dışına çıkmanız mümkün değildir. Rüşvet vermek ile milletvekilini aracı koyma arasında hiçbir fark yoktur. Milletvekilini aracı koyma demek, ona oy verme ve oy karşılığı işini yaptırma demektir. Sonra da onun yaptığı kanunla bu sefer vergi ödemedir. Ha aracı kullan ha doğrudan rüşvet ver, ne fark eder? Ama bunlardan birini yapmazsan işin görülmez.
Milletvekili olmazsan başkası seni sömürür, milletvekili olursan sen başkasını sömürmek durumunda kalırsın. Bu “zalim düzen”de bakanlık da böyledir. Rüşvet alan memur da suçlu değildir. Çünkü ona devlet az maaş vermekte, onu rüşvet almaya zorlamaktadır. Böylece memur suçlu hâle getirilerek “zalim düzen” ona her dediğini yaptırmaktadır.
Hâsılı, “silahlı güç” (sosyalizm) veya “sermaye” (kapitalizm) veyahut işbirliği hâlinde her ikisi birlikte bu tezgâh içinde yer alır. Her iki güç de sonunda dünya sömürü sermayesine veya silahlı gücüne veya ikisine birden sahip olana ibadet ederler, şirk içinde olurlar.
Bu “zalim düzen”, bu “sömürü düzeni”, bu kuvvete dayalı düzen böyle kurulmuş ve böyle gitmektedir. Sen rüşvet vermezsen ezilir gidersin. Sen oyunu iş bilen milletvekiline veya partiye vermezsen yok olup gidersin. Ordu bu çarkın dışına çıksa dağılır.
Demek ki suçlu insan yoktur; suçlu olan “düzen”dir, suçlu olan küfreden kimselerin oluşturduğu “zalim düzen”dir. Tek çare ve çözüm “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”dir…
Uydurma demokrasi (ekseriyet demokrasisi) ile kanunlar çıkarıyorlar. Bu düzeni kuruyorlar. Halkı kandırıyorlar. Topluluğun istediğini yaptıklarını söylüyorlar.
Kuvveti üstün tutan düzende her şey kandırmacadır. Kanunlar Amerika’da sermaye tarafından hazırlanır, ülkelere gönderilir ve o ülkedeki bürokratlar son şeklini verirler. Bakanlar kurulu imzalar, sonra meclise gelir, mecliste güya komisyonda görüşülür. Sonunda meclise gelir ve meclis bunu onaylar; Türk ulusunun bunu istediği iftirasında bulunurlar.
Zalim düzen çarkı dönmeye devam ediyor ya; yazacaklarımız bitmedi, devamı var…