Bu haftaki seminer notlarından
Bugün aktaracaklarım 656’ıncı yani bu haftaki seminer çalışmamızdan notlardır…
Kur’an bir ormana benzer. Ağaçlar ve bitkiler gelişigüzel serpiştirilmiştir. Onların arasında bir ilgi yokmuş gibi görünür. Ne var ki son derece uyumlu bir hayat vardır. Önce güneşten gelen ışınları tam olarak kullanabilmek için direkt güneşten yararlanan ağaç yaprakları yer alır. Sonra gündüz ışığından yararlanan yapraklar yer alır. Böylece ışıktan tamamen yararlanırlar. Bitkiler birbirlerine dayanarak soğuktan ve sıcaktan korunurlar. Kışın kar yağar ve ağaçların etrafını sarar. İlkbahar gelince metrelerce kar erimeye başlar. Ağaçların yanındaki kar önce erimeye başlar ve çukurlaşır. Çünkü ağaçlar canlıdır ve birbirlerini ısıtmaktadırlar. Ayrıca yapraklardaki buharlaşma da serinlik meydana getirir. Bu sebepledir ki canlının gölgesi cansızın gölgesinden daha serindir. Köklere varınca da kökler taşları toprak yaparlar, köklerinden su ve maddeleri alırlar. Değişik köklerde değişik asitler vardır, birlikte toprağı emerler. Ayrıca bazı bitkilerde, mesela baklagillerde azot bakterileri vardır. Onlar havanın azotunu organik bileşiklere çevirirler. Diğer bitkiler hava azotundan yararlanamazlar. Bu sebepledir ki bitkiler ormanda iç içe karmakarışık haldedir.
Kur’an’da da âyetler iç içe orada burada yer alır gibi görünmektedir. İlk bakışta aralarında bir ilişki yokmuş gibi görünür. Üzerinde durdukça birçok hikmetler ve yeni manâlar keşfedilir. Hepsini anlamamız ve bilmemiz imkânsızdır, ancak âhirette belki hikmetlerini tam öğrenebileceğiz. Ama Kur’an’daki âyetler ufuk gibidirler. Çabalayıp oraya vardığımız zaman orasını öğreniriz ama yeni ufuk ortaya çıkar. Ufukları bitiremeyiz. İlim de böyledir. Matematikte bir problem çözerseniz dört problem ortaya çıkar. İnsanın matematik bilgisi artmaktadır, çözümler artmaktadır ama problemler daha çok artmaktadır.
***
Tartışmada ustalıklı bir yanıltma vardır. Bu yanıltma şekli, tartışma konusunu başka tarafa çekip asıl tartışılacak konuları tartışmadan kabul ettirmektir.
Sizin bir altınınız olsa, o altını taş parçası şeklinde taş renginde boyasanız ve taşların içine karıştırsanız, onun altın olduğunun bilinmesi mümkün olmaz. Sizden başkası onu çalmaz, almaz. Öyle böcekler vardır ki sahte yuvalar yapar ve asarlar. Kuş onları yemekle meşgul olurken vaktini kaybeder. Asıl böceğin olduğu yuva böylece gizlenmiş olur.
Bugün ne yapıyorlar?
“Biz anayasa ile ilgili herkesin görüşünü alacağız” deyip onu bunu dinliyor, gereksiz laflarla çuvalı dolduruyorlar! Sizin cevherli maddeleriniz kayboluyor ve bu arada kendileri istedikleri maddeleri tartışmadan dayatıyorlar! Böylece güya halkla istişare etmiş oluyorlar!
İşte, her şeyi sormayın âyetine aykırı davranma olduğu gibi mesnetsiz ispatsız iddialara kulak vererek onlar üzerinde tartışıp asıl araştırılacak şeyleri tartıştırmamak budur.
Biz “Adil Düzen Anayasası”nı Meclis’e gönderdik. Onun üzerinde tartışacaklarına; ‘bu şunu söyledi, şu bunu söyledi’ deyip güya onları değerlendirecekler.
Anayasa yapacaklar tartışmazlar, telif de etmezler, halkın önerilerini ve tartışmalarını tercih ederler. Karar veren merci taraf olmaz. O herkesi dinler ve sonunda onların içindeki önerileri tercih eder. Nasıl mahkeme iddia makamına oturmazsa, istişare edenler de müşavir makamına oturmaz. İstişare yazışma ile olmaz, şifahi olur, temsilcilerle şifahi olur.
***
Biz bir “ocak” veya bir “bucak” kurmakla meşgulüz…
Âyetlerimizi buna göre yorumluyoruz...
Bugün Kur’an’ın bize yüklediği iki vazife vardır.
Birincisi;
- İçtihat ve icmalarımızla bir ocağı, bir bucağı kurmamızdır...
Bunu yaparak Kur’an’ın nurunu üçüncü bin yıl uygarlığına ulaştırmadır...
Diğeri de;
- Kur’an’ın ilâhi söz olduğunu insanlığa kabul ettirmek ve “Adil Düzen” kurmaktır...