Tek çare Adil Ekonomik Düzen
Kırk yıldır, hattâ nedeyse elli yıldır “KUR’AN VE İLİM” çalışmaları yapıyoruz diyoruz ya; peki, bu çalışmalarımızda ne yapıyoruz? Tek cümleyle “Adil (Ekonomik) Düzen Çalışmaları” yapıyoruz ve “Adil (Ekonomik) Düzen” de “Kur’an ve İlim” çalışmalarımız sonucunda bizim anladıklarımızdır. Herkesin Kur’an’ı anlama yetkisi ve görevi olduğu gibi biz de anlama görevimizi (farzını) yerine getirmek için bu yetkimizi kullanıyoruz...
Kur’an’a göre en küçük topluluk “aşiret” yani “ocak”tır. “Aile” topluluk değildir, tüzel kişiliği yoktur. İlişki ikilidir. Ailede fertler bir molekülün atomları gibidir. Aşiretten sonra bin kadar haneden oluşan “kabile” yani bucak gelir. Bucak sakinleri birbirlerini tanıyan halktan oluşur. Sosyal hayat nüfusu 3 bin ile 10 bin arasında olan toplulukta oluşur. Bu sayıdan az olunca sosyal ilişki oluşmaz, kişisel ilişki başlar. Bu sayıdan çok olunca birbirlerini tanıyamayacakları için sosyal ilişki oluşmaz. “Tearafû” kelimesi illetin “tanışma” olduğunu ifade eder. Ondan sonra 30 bin ile 100 kadar kişiden oluşan “şa’b” yani “il” gelir. Sonra da 30-100 milyon kişiden oluşan yapının ana gövdesi olan “kavim” yani “devlet” gelir. Kıyas yoluyla 10 milyon hanedir. Sonra insanlık gelir, yine kıyas yoluyla milyar hanedir. Bugün bu kadardır. Bunların merkezlerinde bucaklar vardır, bu bucaklar taşraya hizmet ederler…
Biz aklımızla birlikte Kur’an’ın öğretilerine dayanıyoruz. Teori yapmıyoruz. İnananlarla birlikte düşündüklerimizi yapmaya çalışıyoruz. Akevler denememizi başarı ile sonuçlandırdık. Şimdi daha ileri bir deneme hazırlığını yaptık. Onu uygulamayı öneriyoruz...
Biz yeni dünya yaratmıyoruz, Allah’ın dünyasında O’nun şeriatını uygulamaya çalışıyoruz... Kapitalistler de sosyalistler/komünistler de Allah’ın dünyasında yaşıyorlar; ister istemez yani tav’an veya kerhen O’nun kanunlarına uyacaklardır...
Bugün ülkemizde ve dünyada “demokrasi” adı altında “ekseriyet sistemi” var; ekseriyet ne isterse o yapılacak/yapılıyor!.. Ekseriyet de “sermaye” (kapitalizm) veya “silah” (komünizm/faşizm) baskısı ile sağlanıyor!.. Yani Türkiye de dâhil olmak üzere dünyanın her yerinde “sözde demokrasi” var ama fiilen hiçbir yerde “gerçek demokrasi” yoktur...
Bu durumda insanlar ne yapsın, nereye gitsin?!.
Örnek olarak ekseriyet demokrasisini kabul eden yere gitsin. Bucaklarını kuranlar isterlerse ekseriyet demokrasisine uygun bucak kurabilirler. O şartlarla giren orada ekseriyet kararlarına uyar ve yaşar. Ama daima “hicret” hakkı vardır. Biz seçimi ittifakla yapıyoruz. İsteyen “aşiret/ocak” kurma kararını alır. Otuz kişi bulursa ocağını kurmuş olur; bucak onlara düşen yeri vermek zorundadır. 3 bin kadar insanı bulabilenler “bucak” kurarlar; il onlara yerlerini vermek zorundadır. 300 bin kişi bulanlar “il” kurarlar. 30 milyon kişiyi bulanlar devlet kurabilirler; insanlık onlara yer verme durumundadır. Kim verecek? Hangi ülkelerden geliyorlarsa o ülkeler arazilerini ayırıp oluşan yeni devlete vermek zorundadır. Nüfusu 30 milyondan aşağıya düşen devlet dağılmış olur. Birisi “hicret” ettiği zaman taşınmazlarını devlet alıyor, hakemlerin takdiri ile ne kadar değer biçiliyorsa onu alıyor…
Biz diyoruz ki:
- Siz sizin düzeninizi uygulayın…
- Sosyalistler sosyalizmi uygulasınlar...
- Kapitalistler de kapitalizmi uygulasınlar...
- Ama bırakın biz de kendi düzenimizi uygulayalım…
Taraftar bulan herkes uygulama yapsın... Bunun için kooperatifler kurulsun... O komüne göç edeceklerin taşınmazlarını alsın... Mesela, onların yaptığı yüz dairelik apartmana taşınsın. Onları satılsın, yeni bloklar yapılsın. Yeni komünle gelenlere cirodan kiraya versin…
Kur’an’a yani Kur’an düzenine inananlar kendi anladıkları şekilde Kur’an’ı uygulasınlar... Diğer kitaplara inananlar da kendilerininkini uygulasınlar... Laikler (dinsiz laikler) de bildiklerini yapsınlar diyoruz...
Merkezî, baskıcı, otoriter, zalim düzenlere ancak böyle son verebiliriz...
Erbakan’ın dediği üzere; tek çare, tek çözüm var: “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”.