“Dayanışma Ortaklığı” ve Anayasa meselesi
Kırk yıldan beri “Adil Düzene Göre İNSANLIK ANAYASASI” üzerinde çalışıyoruz… Ülkemizde zaman zaman “yeni anayasalar” yapılıyor ama daima eksikleri olduğu için yürürlüğe girer girmez “anayasa” yani “yeni anayasa” tartışmaları başlıyor!..
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada “anayasa tartışmaları” var…
Görüşümüz veya görüşten de öteye “iddiamız” şudur: Türkiye’de ve dünyada “ana-yasa” yapılamıyor, nasıl yapılacağını bilen yok!..
Yapılamadığının en bariz delili de bir türlü ülkemizde ve bütün dünyada beşeriyet tarafından kabul gören anayasanın yapılamamasıdır…
Bu köşede yazılan ve arşivde duran onlarca “anayasa” içerikli yazımızda ülkemizin ve insanlığın belki de en önemli meselesine defalarca işaret edilmiştir; yeri geldikçe yine hayırlara ve çarelere/çözümlere vesile olması ümidiyle işaret edilmeye devam edilecektir…
Nitekim Hazreti Peygamber de Mekke’den Medine’ye hicret eder etmez ilk olarak “anayasa meselesi” üzerinde durdu… “Medine Vesikası” veya “Medine Anayasası” bu merhalede hazırlandı… Tarafların kabulünden sonra “Medine Devleti” kuruldu…
Demek ki neymiş?...
Her şeyin başta geleni yani “ana”sı neymiş?..
Ana-yasa, ana-yasa, ANA-YASA; yani tarihteki örneğiyle “Medine Anayasası”…
***
Bizim kırk yıllık anayasa çalışmalarımızda bütün hükümler, aynen “Medine Sözleşmesi”nde olduğu gibi “Dayanışma Ortaklığı” sistemine dayanır. Bundan dolayı dün ve bugün “Dayanışma Ortaklığı” nedir sorusunun cevabı üzerinde duruyoruz…
1- Her bucakta, ilde, ülkede ve insanlıkta dayanışma ortaklıkları kurulur. Buraya ortak olanlar kendilerini sigorta etmiş olurlar. Kişilere ehliyetleri bunlar verir. Verilen bu ehliyetler “teminatlı ehliyet”tir. Sıvacı çocuk sıvayı yanlış yaparsa dayanışma ortaklığı öder, tazmin eder. Doktor hata eder de adam öldürürse dayanışma ortaklığı öder, tazmin eder. Bir hakem yanlış karar verir de mağdur ederse dayanışma ortaklığı tazmin eder…
2- Ortak hukuki bir zarar meydana gelirse, yani sözleşmeden doğan zarar değil de sözleşmeye riayetsizlikten dolayı zarar meydana gelirse, bu zararın miktarı az ise zarar verenin kendisi öder; çoksa “bucak dayanışması” öder; daha çoksa “il dayanışması” öder; daha çoksa “ülke dayanışması” öder; daha da çoksa “insanlık dayanışması” öder.
3- Önceden prim ödenmez. Olay olur da zarar doğarsa ortaklar bölüşerek öderler. Ödeyenlere yük olmasın diye zararın büyüklüğüne göre genişletilir. Yine de yetmezse taksitler çoğaltılır, zaman uzatılır. Eğer zarar olmazsa kimse bir şey ödemez. Ortaklar birbirlerine kefil oldukları gibi aynı zamanda birbirlerinin denetçisi olurlar. Ortak ortaklığı kendisi seçmekte ve istediği zaman değiştirebilmektedir. Böylece insanın özgürlüğüne dokunulmamaktadır.
4- İslâmiyet’te yasalar yoktur. Herkesin kendi sözleşmesi vardır. Özel hukuk özel sözleşmelerden oluşur. Ortak sözleşmeleri kabul edenler “dayanışma ortaklığı” oluştururlar. İspat külfeti kiminse, onun dayanışmasının hükümleri uygulanır. Özel hukukta hürriyet böylece sağlanır.
***
Karşımızda olan kişiye dediğimiz şudur: Kurallı hareket et ki ne yapacağını bilelim, seninle olan ilişkilerimizi ona göre kuralım ama kuralı sen koy.
“Hayır, ben kural koymam, ben kuralsız yaşarım!” diyorsa, bu gibi kimselere “bizim bucaklardan uzaklaş” diyoruz. Bu sebepledir ki “ilmi dayanışmaya” ortak olmak zorunludur. Ortaklığı sen kurarsın veya olanlardan birini seçersin. Suç işlediğin zaman da senin diyetini ödeyecek bir akilen yani “dayanışma ortaklığın” olması gerekir.
Siyasi akileye katılmanın da zorunluluğu vardır, aksi halde o bucakta kalamazsın.
Ancak mesleki ve dini dayanışmaya katılma zorunluluğu yoktur.