ERBAKAN VE ESAM, “İLİM VE İSLÂM”
ESAM yine yaptı yapacağını; bizi “derin deryalara” -yoksa “okyanuslara” mı demeliydim- götürdü… İstanbul’daki toplantı muhteşem bir “final” gibiydi demeye dilim, gönlüm, aklım varmıyor; çünkü şahsen sadece “bir vefa günü”, sadece “bir hatırlama haftası”, sadece “bir anma ayı” değil; “yılın her gününde “O”nu “anmamız-anlamamız-anlattıklarını kavrayıp hazmettikten sonra hayatımızın her alanına -hem de her gün- nakşetmemiz ve bütün beşeriyete ‘TEBLİĞ’ etmemiz gerektiğine” inananlardanım… Kendim bunu her gün kendi çapımda ve “eldeki imkanlar nisbetinde” yaptığım için herkese aynını yapmasını rahatlıkla “TAVSİYE” ediyorum, edebiliyorum; HATIRLATIYORUM… Günlük olarak yaptıklarım ve özellikle “bu köşede ve günlük ilmî çalışmalarımda yazdıklarım” dediklerimin belgeleridir…
Özellikle “ilmî çalışmaları” hatırlattım çünkü “O” her şeyden önce “İLİM ADAMI” idi ve ben henüz ilk gençlik yıllarımda, 1960’larda, İzmir’de, koca Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda “O”nu ilk dinlediğimde ne anlatıyordu biliyor musunuz: İSLÂM ve İLİM…
“İSLÂM” ve “İLİM” veya “İLİM” ve “İSLÂM” her şeyi öylesine güzel ve öz/özet olarak anlatıyor ki; daha ilk karşılaştığım gün, “O”nu ilk dinlediğim gün ve o günden sonra takip ettiğim ve “kırk yıl birlikte çalıştığım” hayatının her anında yaptıklarını, yaşadıklarını ve bize yaşattıklarını anlatan en güzel iki kelime… Peygamberlerin, özellikle “ulu’l-azm” yani azimet sahibi peygamberlerin görevlerini ve yaptıklarını iyi anlarsanız “O”nu ve yaptıklarını, bu arada bizlere “yaptırdıklarını” daha iyi anlarsınız… Hani Hazreti Peygamber “El-ulemâu verasetü’l-enbiyâ / âlimler peygamberlerin vârisleridir” diyor ya; işte “O” her şeyden önce “İLİM ADAMI” olarak peygamberlerin vârisiydi ve hayatının her “ânında”, her “adımında”, her “merhalesinde” ve her “önemli hamlesinde” peygamberlerin yaptıklarını yaptı…
“OKU” diye başlayan ve emreden bir kitabın yani “KUR’AN”ın muhatabıyız ya; işte o emrin sonucu “İLİM” demek değil midir ve “O”nu hayatında hep “İLİM” yok muydu?!.
“İlm”in hemen ardından ve onunla beraber “İSLÂM” yani “BARIŞ” ama sadece “DİN” olarak “İSLÂM” değil, “O”ndan öğrendiğimiz, bize ve bütün beşeriyete uygulamalı olarak anlattığı şekliyle aynı zamanda “DÜZEN” olarak “İSLÂM” yani hayatımızın dinî, ilmî, iktisadî, siyasî ve sosyal olmak üzere her alanında ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜZEN MEDENİYETİ, III. BİN YIL MEDENİYETİ…
Erbakan’ın ifadesiyle soruyorum: “Biz ne diyoruz, neyi anlatıyoruz?..”
Yukarıda özetlediklerim aslında her şeyi anlatıyor ama “O”nu biraz daha “anlamak” ve “anlatmak” ama mutlaka “UYGULAMAK üzere ANLAMAK” adına biraz daha açalım...
İnsanlık olarak iş başa kaldı, artık ne “yeni peygamber” ne de “yeni kitap” gelecek… “KUR’AN” kitap olarak kıyamete kadar elimizde… Kitab’ı anlamak ve hayatımızın her alanına uygulamak için Allah “Likülli kavmin hâd / Her kavmin bir hâdisi vardır” âyeti sırrınca her asırda bir “hâdi” gönderiyorsa; “O” hem “ilim” hem de “amel” adamı olarak bizim “hâdimiz” değil midir?.. Özellikle öyle olduğunu kabul edenler ve buna inananlar için söylüyor ve işte bir kere daha buraya yazıyor, hatırlatıyorum; öyleyse hayatınızın her gününde “O”nun dediklerini dinlemek, yazdıklarını okumak, ANLAMAK, UYGULAYARAK bütün beşeriyete ANLATMAK için daha ne bekliyoruz?!. DAHA NE BEKLİYORSUNUZ?!.
Yukarıda “kısaca” yazdıklarımdan siz “çok şeyler” anlayın, lütfen… Çünkü İstanbul ESAM Şubesi olarak çalışma arkadaşlarımızla gerçekleştirdiğimiz bu seneki ilk anma toplantısı ile ilgili “izlenimlerimi” yazmak üzere bilgisayarımın başına oturduğumda, “öncelikle” bunları “HATIRLATMA” gereği duydum… “Başbakan” başta olmak üzere bütün “bakanlar”, “Cumhurbaşkanı” ve diğerlerinin gönderdikleri “mesajlardan” söz edebilirdim ama sadece şunu diyorum: “KEŞKE” sadece “mesaj” göndereceklerine, bir “VEFA” borcu olarak orada olsalardı… Soruyorum: “O” yani onun dinî-ilmî-iktisadî-siyasî çalışmaları olmasaydı, onlar ve diğer bütün arkadaşları şimdi o makamlarda olabilirler miydi?!. Sadece bunu diyor ve başka bir şey de demiyor, yazmıyorum; “ANLAYANA” bu kadarı da yeter!..
TEŞEKKÜR: Zaman zaman gözyaşları ile izlediğim o muhteşem programda bizleri nerelerden alıp da nerelere götürdünüz; “hepsini” yazmaya kalksam “kitaplara” bile sığmaz… Teşekkürler ESAM…