Doğru teşhis-tedavi ve faiz tufanı
Hafta boyunca yazdıklarımızı özetlersek; sorunların önce “doğru teşhis edilmesi” ve ardından “doğru tedaviler uygulanması” için yapılması gerekenler vardır, bunların uygulanması elzemdir, aksi halde “SOSYAL TUFAN” ülkeleri ve insanlığı yok edecektir…
Dünyayı “tek dünya devleti” imiş gibi kendi usulleri ile yöneten veya yönetmeye çabalayan sömürü sermayesi “terör, uyuşturucu ve kumar mafyalarını” kurmakta, devletlere de “gizli istihbarat örgütleri” kurdurmakta, böylece ülkeleri çatıştırmaya devam etmektedir...
Planladıklarını gerçekleştirmek için “iktidar-muhalefet” kim olursa olsun, işine gelmediği zaman -Deniz Baykal örneğinde olduğu gibi- devre dışı etmektedir...
Bunun için ülkemizde ve bütün dünyada kullandığı en önemli silah milli olmayan “basın/medya”dır, ondan sonra da her türlü “mafyalar”dır... Devlet görevlileri veya siyasiler istediğini yapmayınca onları “basın/medya” yoluyla göndermekte, yok etmektedir; “medya” ile yok edemezse “mafya”yı harekete geçirerek istemediği adamı öldürtmektedir... Nitekim Amerika’da ve birçok ülkede “devlet başkanları” bile bu yolla gönderilmiştir...
Sömürü sermayesinin bu yaptıklarına karşılık ülke olarak biz ne yapmalıyız?
Genel olarak şunlar yapılmalıdır:
1- Dış siyasette Türkiye tarafsız kalmalı, dört bloktan (ABD, AB, Çin, Rusya) hiçbirisine bağlanmamalıdır...
2- Türkiye yabancı devletlerin iç işlerine karışmamalı, sömürü sermayesi istese ve dayatsa da karışmamalı, sermeyenin istediği politikalara katılmamalıdır... Mesela, birçok ülkeyle birlikte Suriye’nin de iç işlerine karışmamalıdır...
3- Mevcut iktidarların değişmesine, düşmesine, yıkılmasına çalışmamalı; sadece daha fazla kan dökülmemesi için halk ile iktidar arasında uzlaştırma siyasetini gütmelidir...
4- Türkiye;
- Ülke olarak “dış sorunlardan” daha çok -öncelikle- “iç sorunlarını” çözmeli…
- Ülkeyi “ekseriyet demokrasisi”nden “hicret demokrasisi”ne geçirmeli…
- Yönetimde “dini dışlayan laiklik”ten “dine saygılı laikliğe” geçilmeli…
- Ekonomide “faiz ekonomisi” yerine “emek ekonomisi”ne geçmeli...
- “Aidatlı sigorta”dan “yeryüzü kira payı sistemine” geçilmeli...
Ne demek istediğimin detayları ilgili yazılarımda mevcuttur.
***
FAİZ BORÇLARI, MUSİBETİ, FELAKETİ, TUFANI…
Faiz belası hem ülkemizi hem de bütün insanlığı felakete sürüklüyor…
Düşünsenize: Türkiye her yıl 50 (elli) milyar dolar FAİZ ödüyor; son on yılda toplam 500 (beşyüz) milyar dolar FAİZ ödendi!!! Neden?!. Bu arada Cuma günkü Milli Gazete’de okumuşsunuzdur; ESAM’ın “ERBAKAN VE ADİL DÜZEN” konferansında Fehim Adak’ın açıklamalarını okumuşsunuzdur; tekrar “daha dikkatli” okumanızı tavsiye ederim: FAİZ SİSTEMİN MİKROBUDUR… FAİZLİ BORÇLAR 500 (beşyüz) milyar dolara çıkmış…!!!
Hafta içinde Cemil Ertem de köşesinde (Star, 22 Şubat) faiz ve ribayı anlattı: İslam’da riba yasaktır; faiz, ribanın ilk halidir. Bilirsiniz, İslam’da yasak olan yalnız faiz değildir; bütünüyle riba yasaktır. Faiz, ribanın yalnız birinci türüdür. (Ribe’n-nesie) Ribanın ikinci türü ise eşitsizliğe dayalı mübadeledir. Güçsüz olanı sömürmek, ezmek, zor durumda olanın elindeki yok pahasına almak... (Ribe’l-fadl) Ribanın üçüncü türü çok açıklayıcıdır: Bu riba, (Bey’ü’l-garar) mevcut olmayan varlıkların mübadelesini yasaklar. Yani bugün sistem, Bey’ü’l garar yasağı uygulasaydı bu kriz bir mali kriz olarak ortaya çıkmazdı. Ama o zaman kapitalizm olur muydu o ayrı. Zaten grafiğimiz de, hem Sukuk hem de İslami fonların yeni bir bankacılık sistemi olarak yaygınlaştığını bize anlatıyor. Yeni bir bankacılık sistemi ve bunun ekonomisi doğuyor. Doğal getiri oranını aşmayan bir faiz oranının sürekliliği yeni bir sistem demektir. Şu sıralar faiz tartışmaları fazla uzadı; şimdi soruyorum: Faizi, lobisini falan geçelim; bütünüyle ribanın üç halinin de olmadığı bir ekonomi için var mısınız; bana uyar!