Din, düzen, barış düzeni ve “dindar nesiller”…
Din, din-dar, din-darlık, “din-dar nesiller yetiştirmek” vesaire diyorduk ya; her şeyden önce “din”in yani “düzen”in yani “İslâm”ın yani “İslâm düzeni”nin yani “barış düzeni”nin (yani daha açıkçası “Adil (Ekonomik) Düzen”in) ne demek olduğunu öğrenmemiz gerekir...
“İslâm düzeni” yani “barış düzeni” demek “gerçek lâik düzen” (hemen hiddetlenmeyin, hele bir sabredin, sözü sonuna kadar dinleyin, yazıyı sonuna kadar okuyun!) demektir; bir kimsenin diğer kimsenin işine, dinine, düzenine, yaşayışına vesairesine karışmaması demektir; “din-siz lâiklik” değil de “din-dar lâiklik” budur ve bu da İslâm düzeninden başka hiçbir yerde yoktur. Herkes serbest sözleşmelerle kabul edilen kurallara ve özel sözleşmelere uyar. Uymayanlar hakemlerden (hakimlerden değil) oluşan yargıya giderler. Kendi seçtiği hakemlerin kararlarına herkes kendi isteğiyle uyar. Uymayanlar “irtidat” etmiş ve “barış düzeni” dışına çıkmış olurlar. Onlara da “devlet”in yani “barış düzeni”nin silahlı güçleri müdahale eder. Hakem kararlarına uymayanlar “İslâmiyet”ten yani “İslâm düzeni”nden çıkmış olurlar, hukuk artık onları korumaz...
Farkındayım; uzunca bir paragraf oldu, sonuna koyduğum üç noktadan da anlaşılacağı üzere devamı da var ama bu uzun izahat gerekliydi ve bu yazı burada sadece bu paragrafla da bitebilir, bu kadarla da aslında anlatılması gereken “her şey” anlatılmıştır, gerisi teferruattır…
Kimlere? Anlayanlara, anlamak isteyenlere, anlayış kıtlığı olmayanlara, kör-sağır-dilsiz olmayanlara vesaire… Ama biz yine de bazı “teferruat” üzerinde de duralım…
***
Bazı “temel esasları” ve elbette esasla ilgili bazı “teferruatı” da yazdığımız önceki “Dindarlık sadece ‘DİN’ mi, yoksa ‘DÜZEN’ midir?” başlıklı yazımızda (10.02.2012) gayet açık bir şekilde anlatıldığı üzere “DİN” demek “DÜZEN” demektir.
“DÜZEN”in dört ayağı vardır:
- YASAMA “İlmî Dayanışma” tarafından oluşturulur...
- YÜRÜTME “meslekî dayanışma” tarafından yürütülür...
- YARGI (hakemlik) “dinî dayanışma” tarafından yürütülür...
- YÖNETİM de “siyasî dayanışmalar” tarafından gerçekleştirilir...
Yargı kararlarına uymayanlara karşı gerekli yaptırımları siyasi dayanışma ortaklıkları “barış düzeni”nin gerektirdiği şekilde ve onun mekanizmaları çerçevesinde yerine getirirler...
Dayanışma ortaklıkları “TEKLİ” değil “ÇOKLU”dur... Dayanışma ortaklıklarının sayıları beşten (5) aşağı, yirmiden (20) yukarı olmaz... Dayanışmalar tüm vatandaşları temsil ederler... Dayanışma sorumluları “şûra” oluştururlar ve “istişare” ile “karar” alırlar... Kendileri karar alamadıkları zaman “hakemlere” giderler ve verilen “hakem kararlarına” kayıtsız şartsız uyarlar... Batı sözde demokrasilerindeki “ekseriyet kararı” yoktur…
Yönetim 10 bin civarında nüfus içinde yani “bucaklarda” oluşturulur ve gerçekleştirilir... Merkez bucaklar oluşur... Merkez “hâdim”dir, “hâkim” değildir...
Her kademedeki nizalar hakemlerden oluşmuş “tarafsız, bağımsız, saygın ve etkin YARGI” tarafından organize edilir ve hükme bağlanır...
Bitmedi; “temel esaslar” ve daha başka “teferruat” gelecek yazıda, inşaallah…
***
EYÜP SULTAN’dan (ESAM’dan) AZİZ MAHMUT HÜDAİ’ye (İLEM’e)!.. Cumartesi… Sabah beşte uyanış… İstanbul’un Anadolu yakasında İbrahim Saraçbaşı, Alper Yakupoğlu, Doç. Lütfi Sunar (İLEM/ İlmi Etütler Derneği Başkanı) kardeşlerle buluşma ve “SABAH NAMAZI” için Eyüp Sultan’a yöneliş; Eyüp Sultan Camii’nde namaz… Eyüp Sultan Konağı’nda “ESAM İSTİŞARE TOPLANTISI”… ESAM İstanbul Şube yöneticileri Ekrem Arıkan, İbrahim Saraçbaşı ve Alper Yakupoğlu ile tekrar Üsküdar’a geçiş ve Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde ÖĞ-DER (Şuurlu Öğretmenler Derneği) “II. Uluslararası Eğitim Paneli”ne katılış… Panel sonrasında Aziz Mahmut Hüdayi Külliyesi’ndeki İSAR’da (İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı), otuz yıllık çalışma arkadaşım Doç. Şamil Şahin’i “yeni çalışma yerinde” ziyaret ve görüşme… Sonrasında Şamil kardeş de dahil, Ekrem ve İbrahim kardeşlerle İLEM Merkezi’ni ziyaret ve Başkan Doç. Lütfi kardeş başta olmak üzere yöneticilerle istişareler… Allah’a hamd olsun; maddî-manevî çok verimli ve bereketli bir gün ve akşamdı…