Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-3
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Bu durumda biz ne yapacağız?
Bu surenin yani Maide Suresi’nin bize öğreteceği “dayanışma ortaklıkları” kuracağız. Böylece halkımıza ve ordumuza dayanarak Medine döneminde olduğu gibi yeni devletimizi kuracağız. Halkımız Medine halkı gibidir; bize katılmaktadır ama biz şimdi henüz “Adil Düzen”i tam olarak uygulayacak durumda değiliz. Adil Düzen çalışmalarıyla Prof. Dr. Necmettin Erbakan seviyesinde ilgilenmemeleri sebebiyle hazır olmadığımızı, olamadığımızı Meclis’te olan partilerimizin durumu apaçık göstermiştir.
Şimdi biz Medine’ye göç etmiş ve Medinelilerden bir-iki kabile ile anlaşmış durumdayız kabul edin. Daha masaya oturup sözleşmeyi yani anayasayı yapmadık ama masaya oturacak durumdayız. Seçime kadar bizi dinleyecek durumları yoktur. Ama biz “Adil Düzen Anayasası”nı seçime kadar hazırlayıp o günkü meclise ve ordumuza sunmak zorundayız. Bunu yapmak sorundayız, çünkü hem ülkemizde hem bütün dünyada “Sosyal Tufan” seviyesinde sorunlar vardır ve bu sorunlar çözüm beklemektedir.
O halde “Ey iman etmiş olanlar”daki muhatap şimdilik biz “Adil Düzen Çalışanları”dır. Sonra “Adil Düzen”i program olarak kabul eden bir parti çıkarsa, onlardır. Diğer partiler müslimdir. Türk ordusunda “Adil Düzen”i kabul edenler iman etmiş olanlardır.
Bu seçim devresinden sonra bunların netleşeceğini sanıyorum. Saat yaklaşmıştır. “III. Bin Yıl Uygarlığı”nın bu zulüm dünyasına tahammülü bitmek üzeredir sanıyorum.
“Evfû bi’l-ukûdi / Akitleri ifa ediniz / Sözleşmeleri yerine getiriniz.” (Maide 1)
Bir toplulukta iki türlü bağ vardır. Bunlardan birisi ikili anlaşmalardır. Bunlara “akit” denmektedir. Bir de toplulukta karşılıklı birlikte yapılan anlaşmalar vardır. Yani merkeze herkes bağlanmaktadır. Mesela başkanla ahitleşilmektedir. Buna “ahit” denir.
Devlet akitle değil ahitle kurulur. Barış ise akitlerle oluşur.
Kur’an müminlere “akitleri yerine getirin” demekle önce siz de müslim olun demektedir. Yani sizin mümin olmakla başkalarından farklı bir imtiyazınız yoktur. Siz hâkim değil hadimsiniz demektir. Özel hukukta insanların tamamen eşit olduklarını ifade etmektedir. Devletin görevi güvenliği sağlama olduğu gibi sözleşmelerin yerine gelmesi için de dayanışma gerekir. Yani taraflardan biri sözünü tutmazsa müslim hakemlere başvurur ve hakemler karar alırlar. Hakemlerin bu kararlarına uymayanları yola getirmek de iman etmiş olanların görevidir.
“Vefa” kelimesine Akevler Sözlüğü’nden bakalım: “Vefyü” düzlük yerde oluşan tümsek yer veya tepecikler arasında oluşan en tümsek yer, tepedir. Ölçerken veya tartarken fazla fazla yapmak demektir. Tepeleme doldurmak anlamında kullanılmaktadır.”
Lisanü’l-Arap’ta da “vefa” kelimesi ile “evfa” kelimesi aynı anlamda getirilmektedir.
Kur’an’da akitlerin ifasından ve ahitlerin ifasından bahsedilmektedir.
Bize göre ise sülasi manada anlamı, verdiğin sözü yerine getirmedir.
“İfa etme” if’al bâbında ise sözün yerine getirilmesini sağlamadır. Burada emredilen müslimlerin sözlerini yerine getirmeleri değil de devletin akitleri güvence altına almasıdır.
Birisiyle sözleşme yapıyorsunuz. Kişi sözünde durmuyor. Siz mahkemeye gidiyorsunuz. Devlet onu o sözü yerine getirmesi için zorluyor. İşte buradaki “ifa ediniz”deki emir budur. “Akitleri ifa ediniz” demek yerine; “yerine gelmesini sağlayınız” demektir.
Bu zorlama aslında şöyle olmaktadır. Biri size söz verdi de yerine getirmedi mi siz dayanışma ortaklığına başvuruyorsunuz. O size verilen sözü yerine getiriyor. İşte burada emredilen budur. Bu şekilde anladığımız zaman Lisanü’l-Arap’taki eşit mana verilmesini şöyle açıklayabiliriz. Sözü söz veren yerine getirirse bu “vefa”dır. Sözü veren değil de dayanışma ortaklığı sözü yerine getirirse bu “ifa”dır. Buradan anlıyoruz ki devletin yani kamunun iki görevi vardır. Biri iç ve dış güvenliği sağlamak, diğeri de sözleşmeleri güvence altına almak. Kamu hukukunda güvenlik, özel hukukta garanti sigorta. Burada emredilen sözleşmelerde de dayanışma ortaklıklarının tesisidir. (Devamı var)