15 Temmuz: Ya TEŞHİS ve TEDAVİ, ya da …
15 Temmuz ön başlıklı ilk beş yazım “TEŞHİS” olarak yeniden okunabilir…
Altıncı yazımda “Artık TEŞHİS ve TEDAVİ zamanı…” dedim…
Açıkça ve net: Ya kesin TEŞHİS ve TEDAVİ, ya da …
Evet, ondan ötesini herkes aklınca değerlendirsin…
Değerlendirsin ve elinden geleni yapsın derim.
Önceki yazımın en başında yapıp yazdığım gibi, bugün de aynı şeyi yaptım; kısa, kestirme, özün özü ve dobra dobra… Bence, durum çok ciddi olmanın ötesinde çok vahim… Artık, “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!” Artık, “Ya istiklâl, ya ölüm!” Daha ötesi var mı?!.
Önceki yazıma Yusuf Kaplan’ın bence “çok önemli” bir hatırlatması ile başlamıştım. Bu yazıya da, yine onun son yazısındaki bence de “çok önemli” hatırlatmaları ile başlıyorum:
“Önce genel manzara, sonra nazariyat ve münazara.../ Manzara şu: Afganistan, Irak işgal edildi. Pakistan paçavraya çevrildi. Mısır düşürüldü. İran, Arabistan Yarımadası'nın en stratejik yerlerine, Suriye ve Yemen gibi kıtalararası tampon bölgelere yerleştirildi./ SON KALE TÜRKİYE düşürülemedi, dize getirilemedi yalnızca!..” Dikkat edilirse, burada Kosova, Bosna ve Balkanlar yok, Kafkaslar ve Orta Asya da yok; onları da unutmayalım!
“İKİ TEHLİKELİ PROJE/ Yapılmak istenen iki şey var burada: Kissenger'ların, Bernard Lewis'lerin ta 1970'lerde teorik çerçevesini çizdikleri iki şey: Küresel seküler-kapitalist sistemin hem dize getiremediği İslâm'ı ve dünyasını dize getirmek hem de yeniden tarihe girmesini, insanlığın önünü açacak kapsamlı bir medeniyet yürüyüşüne soyunmasını önlemek için tasarlanan iki ürpertici proje bu.../ Birincisi: “İslâm'a karşı İslâm”./ İkinci proje, birinci projenin kaçınılmaz sonucu: Şiî dünyasının güçlendirilmesi ve Sünnî omurganın çökertilmesi.../ MISIR DÜŞTÜ, SIRA TÜRKİYE'DE!..” Sonuca gelince:
“DÜNYA, BİZİ BEKLİYOR.../ Dünya, İslâm'a gebe. Batı uygarlığı, insanlığın tepesinde tam bir heyula gibi duruyor: 500 yılda bütün medeniyetlerini kökünü kazıdılar. Dünya tarihini durdurdular./ Yeniden bütün medeniyetlere, bütün farklılıklara, bütün renklere, bütün dillere, bütün düşüncelere, kendileri olabilecekleri bir dünyayı armağan edebilecek köklü kaynaklara ve zengin imkânlara biz sahibiz yalnızca./ O yüzden insanlık bizi bekliyor. O yüzden bu yaşadıklarımızı, doğum sancıları olarak görmeli; emperyalistlerin Müslüman toplumları, mezhepleri, etnisiteleri birbirine düşürme oyunlarını püskürtebilmeliyiz.../ … eğer biz sorumluluğumuzu yerine getiremezsek, insanlığın eşiğinden geçtiği yok oluş sürecinin hesabı da bizden sorulur.../.O yüzden 15 Temmuz'u doğuşun ve yeniden-doğruluşun miladı olarak görmeli, ona göre kısa, orta ve uzun vadeli hazırlıklar yapmalıyız. Vesselâm...” Evet, ya öyle görüp gereği yapılmalı, ya da …!!!
15 TEMMUZ HAREKÂTI (kalkışması, darbesi vs), bu yazıya kadar özetlediğim bir senaryonun tekrarından ibarettir: Türk Ordusu’nu bölmek ve Türkiye’de iç savaş çıkarmak. Böylece iç savaşla Türkiye’yi mecalsiz hâle getirerek, sonunda masa başına oturtmak ve üçüncü dünya savaşına elverişli iki kuvvet olarak savaşa başlatmak. Birilerini Batı destekleyecek, birilerini İran ile Rusya destekleyecek ve istenen olacak...
Bir darbe harekâtının gerçekleşmesi için şartlar vardır. a) Ülkede siyasi ve ekonomik karışıklık olacak. Halk artık bıkmış ve ne olursa olsun birileri gelsin diyecek. Bugün Türkiye’de böyle bir durum yoktu... b) Ekonomik kriz olmalı idi. Halk açlık içinde ve yolsuzluk içinde ölümlerden ölümü beğenecekti. Bugün Türkiye’de böyle bir şey de yoktu... c) Darbenin başarılı olması için bir ideal ortaya konulmalı, halk onu bir kurtuluş ümidi olarak görmeliydi. 15 Temmuz’da, göstermelik de olsa, böyle bir hedefi yoktu... d) Bir darbenin başarıya ulaşması için halkın inandığı bir değer olmalıdır. Halk onu kurtarıcı olarak görecek ve onun galip geleceğine inanacak... Darbenin başarısızlığa uğramasından sonra, darbeyi yapan kadro henüz tam olarak bulunamamıştır...
O halde başarısız darbe harekâtı neden planlanmış ve yapılmıştır?!.
Ya “tam TEŞHİS” yapıp “kesin TEDAVİ reçetelerini” üreteceğiz; ya da …!!!