Darbelerin Ekonomi Politiği
Prof. Dr. Sabri TEKİR
Ünlü siyaset bilimcisi N. Chomsky, Batılı ülkelerin başka ülkeleri sömürmek, kontrol etmek, ele geçirmek için uyguladığı metot ve politikalardan "evcilleştirme" prosesi olarak bahseder. Ona göre, tıpkı vahşi bir atın ehlileştirilmesinde olduğu gibi “evcilleştirme” prosesinin iki safhası vardır:
İlk safhada, evcilleştirilecek ülkelerde döviz, para ve sermaye piyasalarında dalgalanma meydana getirilir, piyasalar çökertilir, ekonomi kriz ortamına sokulur. Krizden çıkmak için yeterli finansman gücü bulunmayan bu ülkeler gelişmiş ülkelerden, uluslararası sermaye piyasalarından borçlanmak zorunda kalırlar. Borçlanma, alacaklı ülke ve kuruluşların kontrolüne girmek demektir. Borçlu ülke yüksek faizle aldığı borçlarını ödeyebilmek için didinip durur, uzun bir süre belini bir türlü doğrultamaz hale getirilmiş olur.
İkinci safha politikaları ise, birinci safhada itaati sağlanamamış, evcilleştirilememiş ülkelere uygulanan daha katı ve daha etkili politikalardan oluşur. Bu politikalar da kendi içinde iki gruba ayrılır: Ülkede anarşi, isyan, bölgesel çatışmalar, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa neden olabilecek olaylar tezgahlanır. Üretim, yatırım, dış ticaret gibi ekonomik faaliyetler sekteye uğratılır. Geçim sıkıntısı ve anarşi yoluyla halk canından bezdirilir. Hükumetler de sıkıştıkları bu cendereden kurtulabilmek için istikrarsızlığa destek veren ülkelerin dediklerini yapmak, isteklerini yerine getirmek zorunda kalırlar. Böylece, bir taraftan yine borçlanma yoluyla bu ülkeleri boyunduruk altına alıp üretimlerinden en büyük payı (haraç) alırken, diğer taraftan bu vesileyle ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koyarlar. Bu tedbirlerin yeterli sonuç vermemesi halinde ise iç çatışma çıkartılır, darbeler düzenlenir veya destek verilir, o da olmazsa mevcut siyasal sisteme, siyasal iktidara doğrudan (silahlı) müdahale gerçekleştirilir. Her iki halde de o ülke kontrol ve itaat altına alınmış olur.
Batı, ekonomik gelişmişliğini kendisinin dışında sömürdüğü ülkelerin ekonomik kaynaklarına dayandığının bilincindedir. Aslında, sanayi devriminden bu yana Batılı ülkelerin refahı, dolayısıyla ekonomisi ihtilaller, darbeler ve işgaller yoluyla sağlanan bir gasp ekonomisidir. Afrika'da, Orta Amerika, Güney Asya ve Orta Doğu ülkelerinde yaşanan darbe, ihtilal ve işgallerin tek amacı, Batı ekonomilerinin önemli beslenme kanallarından olan söz konusu ülkelerdeki ekonomik kaynaklara el konulması veya daha önce el konulmuş olanların muhafaza edilmesinden başka bir şey değildir. ABD ve İngiltere’nin Irak’ı işgalinin hemen akabinde yaptıkları ilk şeyin Irak’ın petrol kaynaklarının işletme imtiyazlarını almak olması manidar değil midir?
Bir ülkenin ekonomik gelişmişliğinin önemli göstergelerinden biri o ülkenin temel altyapısıdır. Yani, yol, köprü, hızlı ulaşım (hızlı tren, havayolu taşımacılığı vb.) ve hızlı haberleşme ile beşeri sermaye olarak bilinen eğitim ve sağlık hizmetleri ülkenin ekonomik kaynaklarının değerlendirilmesinde önemli rol oynarlar. Bunların geliştirilmesi, modern ve verimli hale getirilmesi, bu kaynaklarla beslenen ülkeleri her zaman rahatsız etmiştir ve edecektir. Çünkü, bu kaynakların hammadde olarak kendi ülkelerine transferi ve işlenmiş mal olarak aldıkları ülkelere satılması önemli bir artı gelir sağlamaktadır. Bu gelirden mahrum edecek hiçbir gelişmeyi kabul etmeyeceklerdir.
15 Temmuz gecesinde yaşadığımız ve halen yaşamakta olduğumuz olaylar Chomsky’nin belirttiği politikalardan farklı ve onların dışında düşünülmemelidir. 19 ncu yüzyılın ikinci yarısından beri hiç değişmeden süregelen her on yılda bir kargaşa ortamına giriyoruz. Her askeri müdahale veya kargaşa ortamı istikrar döneminin kazanımlarını yitiriyor, bizi on yada yirmi yıl geri götürmektedir. İki yüz yıllık tarihimiz aslında bir darbeler tarihidir. En azından son elli yıldaki darbeler yaşanmasaydı bugün çok farklı bir konumda olabilecektik. Darbeler Türkiye’nin gelişmesini her defasında olumsuz yönden etkilemiştir.
Beş gündür yaşadığımız olaylar, şimdiye kadar yaşadığımız darbe, ihtilal ve kargaşa ortamlarından çok daha farklı olaylardır. Milli irade tanklarla, toplarla, F16’lardan atılan bombalarla ezilmek istenmiştir. Akıl, izan, insaf, merhamet, vatanperverlik, hak ve adaletle bağdaşır yanı yoktur. Milli iradenin tecelligâhı TBMM, hiçbir askeri müdahalede ateş altına alınmamış, bombalanmamış, saldırıya maruz bırakılmamıştır. Seçimle işbaşına gelmiş bir Cumhurbaşkanının canına kastedilmek istenmiştir. TSK'nın komuta kademesi rehin alınmıştır. TC tarihinde ilk defa TSK iki gruba ayrılmış, iki taraf karşı karşıya getirilmiştir. Sanki, ülkeyi işgal amaçlı bir darbedir. Darbeyle büyük ve uzun sürecek bir iç çatışmanın tüm şartları oluşturulmak istenmiştir. Gerçek anlamda devlete ve millete karşı yapılmış bir ihanet darbesidir. Darbe başarılı olsaydı, bu güzel ülkemizin ne hale gelebileceğinin düşünülmesi bile ürpertici.
Türkiye'de herkesin, özellikle tüm entelektüel kesimin şunu çok iyi bilmesi gerekir: Seçimle işbaşına gelen hükumetler (iktidarlar) yine seçimle gitmelidirler. Demokrasinin özü, ruhu bu temel prensiptir. Bu anlamda halkımız demokrasiyi çok iyi anlamış, çok iyi özümsemiştir. Asker veya sivil yetişmiş herkesin de bunu hazmetmesi gerekir.
Darbe teşebbüsüne karşı devletini, hükumetini, milli iradeyi namusunu korur gibi koruyan aziz milletimizi tebrik, takdir ve tebcil ediyorum. Bu darbe teşebbüsü sırasında darbeyi önlemek için canını feda eden şehitlerimizin de ruhu şad olsun diyorum. 20.07.2016