Müminleri bırakıp kâfirleri veli edinenler…
Terör dedik… Her gün şehit dedik… İsrail ve Rusya ile ilişkiler dedik… Britanya/İngiltere’nin AB’den ayrılması dedik… Dünya ve Türkiye’nin “SOSYAL TUFAN” seviyesindeki sorunları da dedik… Bir önceki yazıda bunları dedik…
Ama hepsinden daha önemlisi; “Biz daima KUR’AN VE İLİM merkezli çalışma, araştırma, değerlendirme ve uygulama yapılması gerektiği görüşündeyiz” dedik…
Başlığımız neydi: Terör, AB, Britanya, Rusya, İsrail ve KUR’AN
Başlıktaki son kelime ne: KUR’AN…
Evet, KUR’AN…
“KUR’AN VE İLİM merkezli geçen haftaki bir çalışma ve değerlendirmemizden minik bir değerlendirmemiz ile (bilahare devam etmek üzere) konuyu bugünlük noktalayalım” demiştim. “Bilahare devam etmek üzere” dediğim yerden devam ediyorum…
Başlığımız şöyle: İZZETİ YANLIŞ YERDE ARAYANLAR
Caanım İngiltere/Britanya, güzelim AB’den ayrıldı...
Türkiye’nin yıllardır peşinden koştuğu, girmek için çabaladığı, başkalarının deyişiyle ‘kapısında süründüğü’ AB’yi İngilizler ellerinin tersiyle ittiler.
Darısı bizimkilerin başına...
Bakalım, bizimkiler dağılmak üzere olan bu birliğe girmek için ısrarlı olmaya devam mı edecek, yoksa sonunda akıllanıp kendi sosyo-kültürel ve ekonomik yapılarına uygun bir birlik için mi çalışacak?
Âlemlerin Rabbi olan Allah, Kitabı KUR’AN’da der ki:
“Müminleri bırakıp kâfirleri veli (koruyucu, dayanak) edinenler, onların yanında mı izzeti ararlar? Muhakkak ki izzetin tamamı Allah’a aittir.” (Nisa/139)
Bu ayette, tamamen siyasi kavramlar olarak değerlendirilmesi gereken ‘KÂFİR’ ve ‘MÜMİN’ kavramları, statü belirlemek açısından son derece önemlidirler. Günümüzde Allah’ın varlığını ve/veya dinini/düzenini inkâr edenler “kâfir”; Allah’a inanıp, Kuran’ı kutsal kitap, Hazreti Muhammed’i ise peygamber olarak kabul edenler “mümin” olarak adlandırılmaktadır. Bu bir bakıma doğru bir tanımlama olsa da eksik olduğu hiç şüphesizdir.
KUR’AN’da insanlar statü olarak MÜMİN, MÜSLİM, KÂFİR ve MÜŞRİK olarak dört gruba ayrılmıştır.
Müminler: Ülkede siyasi gücü ve güvenliği temsil ederler. Hakem kararlarına uyarlar.
Müslimler: Güvenliğe bedenen katılmazlar, buna karşılık cizye vererek bedelli vatandaş olarak yaşarlar. Hakem kararlarına uyarlar.
Kâfirler: Cizye vermezler ancak hakem kararlarına uydukları için Müminler tarafından saldırıya da maruz kalmazlar ancak emniyetleri de sağlanmaz.
Müşrikler: Cizye vermezler, hakem kararlarına da uymazlar, bu sebepten müminler tarafından bulundukları yerde öldürülebilirler. Anarşistler, teröristler bu sınıftandır.
KUR’AN bunları anlatır ama bunlar, bugünkü hayata bakıldığında, hiç de hayatın içinden ve gerçekçi değildir. Bakın bir etrafınıza, dünyanın en ileri ülkelerine, en gelişmiş toplumlarına bakın, var mı böyle bir uygulama?..
YOK!
O zaman, “Kur’an hikâye anlatıp durmakta, Allah da bizden zaten yapamayacağımız şeyleri istemektedir!” dediğimiz için; bu düşüncelerle beynimize setler çektiğimiz için; KUR’AN hiçbir zaman hayatımıza dâhil olamıyor ve biz izzeti olabilecek en yanlış yerlerde aramaya devam ediyoruz! İzzet, yani etkinlik, yani üstünlük tamamen Allah’a aittir; O’nun yanında aranmadığı müddetçe de zelil olmaya devam edilecektir...
Son bir hatırlatma daha: KUR’AN AYI RAMAZAN’da, inşallah KUR’AN’A DAHA ÇOK YÖNELDİK… Dua ve dileğimiz; artık “UYGULAMA” da yapmak üzere, BU YÖNELİŞİN gelecek onbir ayda da DEVAM ETMESİDİR… Ve’s-SELÂM…