23.05.2011
İşçi, çiftçi ve her türlü emekçi bir yere sattığı bir şeyi sonra dört misli pahalıya alıyor. Bu da başka bir zulümdür, başka bir haksızlıktır, çağımızdaki başka bir karanlıktır.
İşte, “Adil Ekonomik Düzen” bu haksızlığı da ortadan kaldıracaktır.
Mahkemeler 30-40 sene süren davalara usulden karar vermekte, yargıçlar da uzaktan hükümler biçmektedirler. Bu da insanlar için diğer bir zulüm, diğer bir karanlık olmaktadır.
Başka… Bugünkü keyfî yönetim, sözde demokrasi yani ekseriyetin sömürüsü hep haksızlıktır. Demek ki hem “karanlık/zulüm” hem de “haksızlık/adaletsizlik” içine gömülmüş bulunuyoruz.
Kur’an bize bu olumsuzluklardan nasıl kurtulacağımızı göstermektedir.
Demek ki karanlıklar, çağdaş kölelikler, zamane zalimlikleri içinde debelenip duruyoruz… Çağımızdaki karanlıklar, zamanımızdaki zulümler özetle böyledir ve bu böyle gitmez, gitmemelidir... Tesbit ve teşhis böyle… Peki, tedavi ve çözüm nedir?..
Çözüm elbette “Adil (Ekonomik) Düzen” ile olacak, kırk yıllık ilmî çalışmalarımızla ortaya koyduğumuz “Adil Düzene Göre İNSANLIK ANAYASASI” ile olacaktır.
“Adil Düzene Göre İNSANLIK ANAYASASI” nedir, nasıl aydınlık olmaktadır?
Her şeyden önce insanlık uygun bir şekilde teşkilatlanmaktadır.
İnsanlık yüze yakın ülkeye, ülkeler yüz kadar illere, iller yüzer bucaklara, bucaklar da yüze yakın ocaklara ayrılmaktadır. “Ocak” birlikte yaşama ortaklığıdır. “Bucak” birlikte çalışma ortaklığıdır. “İl” iç güvenliği sağlama ortaklığıdır. “Ülke” dış güvenliği sağlama ortaklığıdır. “İnsanlık” ise uygarlaşma ortaklığıdır.
On kadar “bucak” birleşip bir “semt” oluştururlar. Her semtte ortak bir “ambar” vardır, üretilenler buraya konur, üreticilerin kendilerine “belge” verilir. Halk bu belgeyi alıp satar. Bucaklar birleşip bir “ilçe” kurarlar. İlçelerde de kontrol merkezleri olur. Kontrol edilip vasıfları tesbit edilen mallar “ilçe ambarları”na konur ve halka bu malların “belge”leri verilir. İlçelerde “perakende mağazaları” vardır, bakkallara mallar buradan satılır. Bölgelerde mallar tasnif edilir, ambalajlanır, etiketlenir ve dünyadaki “toptan mağazaları”na gönderilir. Kıta merkezlerinde “elektronik marketler” bulunur. Bunlar merkezden yönetileceklerdir.
İnsan iki şeyin peşine koşar; biri refah, diğeri hürriyet. İnsan, bir taraftan geliri çok olsun, imkanı çok olsun, istediği gibi yaşasın, istediği gibi bol bol harcayıp keyfince hareket etsin ister; diğer taraftan hürriyetini ister, yani hareketleri kısıtlanmasın, herkes onun dediğini yapsın, herkes ona uysun, kimse onun hürriyetine engel olmasın ister.
Hürriyet ile refah birbiri ile çelişir. Herkes hür olarak yaşarsa birlik olmaz. Birlik olmayınca da refah olmaz; sefalet olur, açlık olur. Hürriyetler feda edilir de herkes şeriatın/hukukun kuralları içinde ve yöneticilerin emrine girerse, bu sefer de hürriyet kalmaz, herkes köle olur.
İşte, “Adil/Aydınlık Düzen” bunun “denge”sini yukarıdaki kurallarda vermiştir. Taşra bucak ve ocaklar var, merkez bucak ve ocaklar vardır. Merkezlerde hürriyet yok refah var, taşralarda da refah yok hürriyet var. Halk istediği zaman taşra bucak ve ocaklarına gider, hürriyetini yaşar; istediği zaman da merkez bucaklara gelir ve refahını elde eder. Şöyle diyelim; insan gündüz çalışırken hürriyetinden fedakarlık eder ve bol kazanç temin eder, akşamdan itibaren geceleyin de ailesi ile hürriyetini yaşar. Her kademe kendi işini, dolayısıyla yetkisini bilmekte, halk da kendi istekleri ile istediği yerde ve şartlarda yaşamaktadır. Öyle insanlar vardır ki; hür olsun da soğan ekmek yesin! Onlar taşra bucak ve ocaklarında yaşayacaklardır. Öyle insanlar vardır ki; başkalarıyla uzlaşıp birlikte yaşamak onlara zevk verir. Onlar da merkez bucaklara gider ve hem kendilerine hem de tüm halka refah sağlarlar.
Çare ve çözüm belli; karanlıktan ve zulümden aydınlığa ve adalete yani “Adil Düzen”e, “Adil Düzen Dünya Medeniyeti”ne çıkmak için daha ne bekliyorsunuz?!.