HÂZÂ BELAGUN Lİ’N-NÂSİ…
-İBRAHİM SÛRESİ 52. AYET (SONUNCU AYET) TEFSİRİDİR-
هَذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ (52)
“Bu nâs için belağdır. Onunla inzar olunacaklardır ve sadece vahid ilâh olduğunu bileceklerdir. Elbabı olanlar tezekkür edeceklerdir.”
Sure başlarken, الر كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّور “ELR bir kitaptır. Onu biz sana insanları zulumattan nura çıkarman için inzal ettik” demiş, sure başlamıştır.
Burada, “BU NÂSA BELAGDIR…” diyerek sure bitmektedir.
Bu ayette artık sen yoktur, nâsa belağdır. Onunla inzar olunacaklar, onunla tek ilahı bilecekler, elbab sahipleri tezekkür edeceklerdir.
Tüm insanlara ulaşabilmesi için bir örgüt kurulacak, bir kurum oluşacak.
Bu kurum BİN DİL ÜNİVERSİTESİ olacaktır.
Dünyanın her yerinden bu üniversiteye ailecek gelecekler ve on sene çalışıp okuyacaklar, Arapça öğreneceklerdir. Arapçadan kendi dillerine çevirecekler, kendi dillerinden de Arapçaya çevirecekler. Yüz Lojmanlı Apartmanın bodrum katında ülkelerinden getirttikleri malları satacaklar, ülkelerine de Türkiye’de üretilen malları satacaklar. Mallar takas yapılacak, para ile alınıp satılmayacak. Kazançları bu olacaktır. Burada on sene okuyup çalışacaklar. Günün yarısını çalışarak, diğer yarısını da okuyarak geçireceklerdir. Böylece inansın inanmasın, Kur’an’ı ve kendi dilini öğrenmiş olarak ülkelerine döneceklerdir. Burada edindikleri meslekle orada iş kuracaklardır. Ayrıca on senede biriktirdiklerini kendilerine sermaye yapacaklardır.
Yüz Lojmanlı Apartmanın her katı ayrı dile tahsis edilecektir. Kur’an Arapçası ilim dili olacaktır. Ortak konuşma dili Türkçe olabilir. Yüz apartmandan oluşan dünyadaki bölgelerden her birinden bir mahalle kurulmuş olacaktır. Yeryüzündeki diller de korunarak tarihi hazine insanlığın hizmetinde olacaktır.
Hazreti Muhammed gelip bugün bunları yapamayacağına göre bunu siz ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI yapacaksınız. Artık peygambersiz uygarlığın peygamberlik görevi için siz görevlisiniz; yerinizi bilin ve ona göre hareket edin.
İnzar yapmamız için de bir ARAPÇA DERGİ çıkarmalıyız. Bu dergi dünya dillerine çevrilip internete girecektir. Bin Dil Üniversitesi’nden inanmış olarak memlekete dönenler orada okul açacaklar ve bu dergiyi takip edeceklerdir. Kendi dillerine kendileri çevireceklerdir. O dergide Kur’an’ın tebliği ve inzarı yer alacaktır.
SEMT KOOPERATİFLERİ kurmalıyız. Orada “Adil Düzen”e göre üretim yapmalıyız ve “Adil Düzen”e göre bölüşmeliyiz. Müsbet ilmilerle Kur’an’ın ilâhi söz olduğunu ve ondan başla ilâh olmadığını anlatmalıyız.
İmana gelmeyebilirler ama herkes tek ilâha inanacaktır.
Dinler arasındaki tefrika kalkacak ve tek kelimeye geleceğiz.
Sonunda Allah bizden YENİ İÇTİHATLAR istemektedir. Bin Dil Üniversitesi’nde yetişen ilim adamları içtihatlar yapacaklar, icmalar olacak, uygulamaya devam edeceklerdir. Ulu’l-elbabın tezekkürüne bırakması, bu surenin kendi zamanına değil sonraki zamanlara hitap ettiğinin başka delilidir.
Ayette tebliğ, inzar, ilim ve içtihat yer almaktadır. Önce tebliğ edeceğiz ve inzar edeceğiz. Tebliğ demek “Adil Düzen”i anlatmak demektir. Bizim gayemiz onların düzenini yıkmak değildir, bizim gayemiz yeni düzeni kurmaktır. Önce bunu anlatacağız. Bunun teorisi denemeleri ile anlatılmış bulunmaktadır.
Akevler bunu Millî Görüşçülere ve cemaate anlattı. Onlar da tüm insanlığa ulaştırdılar. Artık herkes Erbakan’ın “Adil Düzen”ini duyurmuştur. Bu husustaki çabamız başarı ile bitmiştir.
Millî Görüşçüler her ne kadar “Adil Düzen”i buzdolabına koysalar da, Ak Parti gömlek çıkarsa da, sonuç olarak insanlık “Adil Düzen”i fazlasıyla duydu.
Şimdi bizim yapacağımız eksik kalanı tamamlamak ve onları inzar etmek. Bu da Bin Dil Üniversitesi’nde olacaktır. Böylece onlara ulaşmış olacağız.
Üçüncü görevimiz bilmelerini sağlamaktır. Bunu onlara “Adil Düzen” uygulamasını göstererek anlatabiliriz. Semt Kooperatiflerini kurmamız gerekmektedir. Başarılı işletmeler kurmamız gerekmektedir. Böylece gerçekleri bileceklerdir, inanmasalar da bileceklerdir.
Ondan sonra içtihat dönemi başlamalıdır. İkinci ve üçüncü hicri asırda başlayıp dördüncü asra kadar devam eden benzer ilmi çalışmalara ve içtihatlara başlamalıyız.
هَذَا بَلَاغٌ
“Bu bir belağdır”
“Belağ” ulaştırma demektir. Allah Cebrail vasıtasıyla Hazreti Muhammed’e iblağ etmiştir. O arkadaşlarına iblağ etti, ondan sonrakiler onlara; böylece devam edip bize kadar ulaştı. O günkü şartlarda iblağ tam olmamıştır. Şimdi nasıl olacaktır?
Önce Kur’an lafızları dört dille yazılacaktır. Arapça hareke yazısıyla, Çince hece yazısı ile ve geliştireceğimiz şekil yazısı ile yazılacaktır. Şekil yazısından bilgisayar dünyanın bin diline çevirecektir Her yıl bin dilde güncelleme yapılacak ve her yıl bin dilde yeni tercümeler yapılacaktır. Kişi internete girdi mi kendi dillerinde tercümesini bulacaktır.
Önce ayetin anlatmak istedikleri anlatılacak, kısa tefsir yapılacak.
Ayetin manasını kavradıktan sonra kendi dillerinde ayetin tercümesi okunacak.
Sonra kelimeler Arapça kullanılacak, sadece cümleler yerli dile çevrilecek.
Sonra Arapçası Arap alfabesi ile okunacak.
Ayrıca, ayetlerin tefsirini bitirenlere imtihan yapıp mükâfat verilecektir. Bunun için bir KUR’AN VAKFI kurulmalıdır. Sonra kendi diliyle şekil yazısından tercümesi okunacaktır. Yine imtihan ve mükâfat söz konusu olacak. Sonra şekil yazısından Kur’an’ın Arapçası okunacak. Sonra da Kur’an yazısı ile Kur’an’ı okuyan mükâfatlandırılacaktır.
Bunun dışında Kur’an ayetleri üzerinde düşünüp yeni anlamı bulanlara da mükâfat verilecek, sertifika verilecek. Bu sertifikalara sahip olanların resmi ücretleri farklı olacaktır. Resmi ücrete göre resmi saat ücreti belirlenecek ve buna göre ekonomi oluşacaktır.
Semt lojmanlarında çalışan kimselere dört yerde resmi ücret uygulanacaktır. a) Kamu işlerinde, b) başka türlü ücret tesbit edilmemişse, c) tazminatlarda, d) emeklilikte resmi ücrete göre ücretler hesaplanır. Krediler de resmi ücrete göre verilir.
Bütün bunlar için kişilerin inanmaları ve ona göre amel etmeleri istenmeyecek, sadece bildikleri için bu ödülleri alacaklardır.
لِلنَّاسِ
“Bütün nâs için”
Sure baştan “li’n-nâs” olarak başladı ve öylece bitecek.
Kimseyi ibadete zorlamayacağız. Sadece bilene ödül vereceğiz. Bu ödülün miktarı öyle seçilir ki en çok insan bu imtihanlara girsin. Bunun için birincisine tüm tahsisatın rakamı seçilir. Birincisine misal olarak onda bir verilirse, sonra gelene onbirde bir, daha sonra onikide bir olarak devam eder. Sonunda herkese bir pay verilmiş olur.
Böylece tüm nâsa Kur’an’ı ulaştırmış oluruz.
وَلِيُنْذَرُوا بِهِ
“Ve inzar olunsunlar”
Tebliğ ulaştıktan sonra mevcut olan düzenin aksaklıkları anlatılacaktır. Faizin ve zinanın getirmekte olduğu felaketler ilmen izah edilecektir. Bunun için onların düzenini çok iyi öğrenmemiz ve sonuçlarını görmemiz gerekir. Önce onlara doğrusunu ulaştıracağız, sonra kendilerinin yanlış olduğunu göstermeliyiz.
Ne var ki bizim doğruyu gösterebilmemiz için uygulamış olmamız gerekir. Zira artık bize melek gelmiyor. Doğru yaptığımızı ancak uygulama ile bilebiliriz.
İşte, Akevler’in gayesi budur. İçtihatlar yapıp uygulamak, böylece içtihatlardaki hataları gidermek; ondan sonra iblağ/tebliğ etmek, ondan sonra da inzar etmek.
وَلِيَعْلَمُوا
“İlmetsinler”
İlim nedir?
Arabaya binersiniz. Alet size “evinize saat 10’u 10 geçe varacaksınız” der. Gerçekten o vakte yakın bir zamanda varırsınız. İşte bu ilimdir.
İçtihat yapacaksınız. Onların uygulamasına imkân sağlayacaksınız, gerçek olduğunu görecekler. Bin Dil Üniversitesi bunu yapmaktadır. On sene sonra ülkesine dönen kişi orada yaptığı uygulamalarla Kur’an’ın mucizesini gösterecektir.
Hazreti Yusuf Peygamberin yedi kıtlık yılı uygulaması böyle olmuştur.
أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ
Tüm insanlık öğrenecek.
Başta dünyayı fitne fesada veren Yahudiler ve onların sömürenleri öğrenecek.
Sonra Müslümanlar öğrenecek ki Allah tek ilâhtır, yalnız kendilerinin değil tüm insanların ilâhıdır ve Kur’an tüm insanlara gelen kitaptır.
Sonra Hıristiyanlar öğrenecek, Kur’an’ın da Allah’ın kelâmı olduğunu öğrenecek.
Sonra Hindular ve Budistler öğreneceklerdir; onların da İbrahimî dinden olduğunu öğrenecekler.
Hepimizin ilâhı birdir. Hep birlikte dünyayı kana bulayan zalimlerin karşısına çıkmamız gerektiğini öğreneceğiz.
وَلِيَذَّكَّرَ
“Ve tezekkür etmek”
“Tezekkür etmek” kendi kendine anlamak demektir.
Kur’an’ı okuyorsunuz. Gerekli istişareleri yapıyorsunuz. Ondan sonra kendiniz içtihat yapıyorsunuz. İşte bu tezekkürdür. Kur’an’da bunları ancak ilimde rusuhu olanların yapacağını Âli İmrân Suresi’nde bildirmekte, burada da onu teyit etmektedir.
İslâmiyet’te sadece ilmi sınıflar vardır. Bu sınıfların da herhangi bir yetkileri yoktur, sadece ona göre hareket ederler. Bir üst sınıfın içtihatlarını alt sınıfta olanlar uyarlar. Müçtehitlerini kendileri seçecekleri gibi, uyup uymamakta da serbesttirler, sadece teminattan yararlanamazlar.
Bunlardan üçü ameli içtihattır. Bunlar müçtehitlerini kendileri seçmezler, nesepten velileri olanlar tarafından seçilirler. Sonra o ustalarına uyarlar. İşçi olanlar kendileri seçerler. Velileri onaylar. Kalfalar ise müçtehitlerini kendileri seçer ve uyar. Ondan sonra ehli zikr gelir. Değişik konularda değişik müçtehitler vardır. Ondan sonra fakihler gelir. Bunlar ehli tercihtirler, kendileri bütün konularda içtihat yapmazlar ama tercihler yapabilirler. En üst seviyede rasih müçtehitler vardır. Bunlar bütün konularda kendileri içtihat yapar ve ona göre amel ederler. Bunu yapmak zorundalar. Başkalarının fetvası ile hareket edemezler.
أُولُو الْأَلْبَابِ (52)
“Lubları olanlar.”
“Lub” beyindeki girinti ve çıkıntı olan yüzeydir, insan zekâsı orada faaliyet gösterir.
Allah iki türlü insan yaratmıştır. Biri bir işte sebat edip değişiklikten hoşlanmayan, diğeri ise bir yerde sorunu çözdü mü orada artık çalışamayanlardır. Birinciler azdır. İkinciler çoktur. Az olanlar içtihat yapacaklar, çok olanlar onları uygulayacaklardır.
Rasihlerin beyin bilgisayarları gelişmiştir, iyi düşünürler. Diğerlerinim sinir sistemleri gelişmiştir, iyi iş yaparlar.
İşte, Kur’an’ı yorumlamak iyi düşünenlere aittir. “Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası” buna göre hazırlanmıştır, deliller de bulunmuştur, Akevler internet sitesinde (www.akevler.org) vardır.
Böylece Mekke dönemi suresinde de müçtehit düzenini ortaya koymuştur. Hâlbuki Hazreti Muhammed zamanında bu müessese henüz vahiy kesilmediği için yoktu. Demek ki bu sure onlardan çok bize hitap etmektedir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92