Ekonomi-3: Ve mâ âteytum min zekâtin (zekât)
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Rûm Suresi üzerindeki çalışmalarımız 28 haftadan beri devam ediyor…
Ekonomik sorunları birkaç açıdan açıklayan bir ayet bu haftaya denk geldi…
İşte bu ekonomi içerikli ayetin Arapçasını ve anlamını okuyarak başlayalım…
Birinci yazıda böyle demiş böyle başlamıştık; ayetin anlamını tekrar hatırlayalım…
“Vemâ âteytum min riben liyerbuve fî emvâli-nnâsi felâ yerbû ‘indellâhi vemâ âteytum min zekâtin turîdûne vechellâhi feulâike humu-lmud’ifûne / İnsanların mallarının içinde artması için ribadan her ne verdiyseniz Allah’ın indinde artmaz ve Allah’ın vechini irade ederek zekâttan her ne verdiyseniz onlar, onlar katlayanlardır.” (Rûm 39)
Ayetin ikinci bölümünde “Allah’ın vechini irade ederek zekâttan her ne verdiyseniz” denmekte yani ekonominin ana kaynağı hatırlatılmaktadır…
“Zekât” vergi demektir. ZKV kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan “zekâe” mastarı lekelerden, marazlardan, anormalliklerden temizlenmek yani arınmak manasındadır. Bu mastar manasından arındırma aracı manasında “zekât” ıstılahi olarak mala karışmış olan kötülüklerden temizlenme aracı olarak maldan verilen “vergi” anlamında camid isimdir.
Ayette ifade edildiği üzere Allah’ın size yönelimini irade ediyorsanız ribadan uzak duracaksınız ve zekâtınızı vereceksiniz. Zekât rebv etkisi yapar, çünkü topluluk için harcanır.
İnsanların tek başlarına yapamayacakları ama topluluğun gelişmesi (rebv’i) için yapılması gereken işler zekât ile gerçekleştirilir. Yollar yapılır, sağlık merkezleri yapılır, ortak ambarlar yapılır, işsizlere, yoksullara ödeme yapılır. Böylece topluluk gelişir ve ilerler.
Riba ise topluluğu eritir. Mallar çok az sayıda insanda toplanır ve onların malları arttıkça daha da artar. Tıpkı bir kartopunun yuvarlanarak büyümesi gibi eksponansiyel olarak artar. Bir dönem sonra çok büyük bir topluluk çok küçük bir topluluğun işçisi olmak için adeta yalvarır hale gelir. Zaman geçtikçe artık o büyük topluluk mal talebi yapamaz hale gelir ve bunun sonucu olarak mal arzı da düşer. Bu da malları daha da pahalı hale getirir. Sonunda mal miktarı iyice düşer ve artık zengin kesim de fakirleşmeye başlar. Topluluk çökme noktasına gelir. İşte riba bu kadar sakıncalı bir şeydir.
Bu ayetteki “ülâike/onlar” zekâttan sorumlu kamu görevlileridir. Katlayanlar bunlardır. Siz zekâttan ne verirseniz o görevliler onu katlamaktadırlar. Nasıl katlamaktadırlar? Artırmamakta ama katlamaktadırlar. Neyi katlamaktadırlar? Zekâtı mı katlamaktadırlar?
Bu durumda katlama ifadesinin geçtiği ayetleri incelediğimizde bu konuda bize fikir verecektir. Konu ile ilgili olarak sadece bir ayetin anlamını hatırlayalım.
“Kim onun lehine onun katlanacak olması ve ona ait cömert bir ecir olması için Allah’a iyi bir borç verendir?” (Hadid Suresi 11)
Bu ayette Allah’a borç verenin borcunun lehine katlanmasından söz edilmektedir ve anlatılan faizsiz banka müessesesidir.
Siz bankaya bir borç verirsiniz, borcunuzun katı kadar borçlanma hakkı kazanırsınız.
Faizin yerini verdiği borcun katları kadar borçlanma hakkı almıştır.
Sözgelimi 100 gram altını faizsiz bankaya yatırdınız ve 1 yıl orada durdu. Artık 1 yıl vadeli 200 gram altın veya 6 ay vadeli 400 gram altın veya 3 ay vadeli 800 gram altın, 2 yıl vadeli 100 gram altın veya 4 yıl vadeli 50 gram altın borç alma hakkı kazanırsınız. Yatırdığınız miktarın süre ile çarpımı katlanarak alabileceğiniz borç belirlenmiş olur. Bu riba olmadan insanların menfaatleri için bankayı nasıl kullanacaklarının mekanizmasıdır.
Bunu ifade eden ise sadece “yuddaife” fiilinin sonundaki fethadır. Eğer yudaifu” şeklinde sonu zammeli gelseydi, kişi baştan borç alma hakkının ne kadar kat olacağını bilmeyecekti. Sondaki fetha öncesindeki “fe”yi sebebiyye yapar ve sonrasını öncesinin sebebi haline getirir. Eğer sonu zammeli olsaydı bu “fe”yi istinafiyye yapardı ve öncesi sonrasının sebebi olurdu. İşte bu incelik, sadece bir harekenin zamme değil fetha olması, faizsiz bankanın mekanizmasını anlatmaktadır. Kuran’ın büyük mucizelerinden biri de budur. 1.8.2023