Ekonomi-2: Ve mâ âteytum min riben liyerbuve…
Önceki yazı ile birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Ribaya gelince Allah’a göre artmaz (rebv etmez).
Çünkü ribada diğer insanların mallarını kendi mallarına katma durumu vardır. Yani birisi fayda görürken diğerleri zarar görmektedir.
Ribada gelişme yoktur. Bir tarafta artma, diğer tarafta azalma vardır.
Rebv’de ise artma ve gelişme vardır. Başka birisinin zararı yoktur.
Ayette, “insanların mallarının içinde rebv etmesi için her ne verdiyseniz” denmektedir. Buna göre riba mal artışıdır.
Oysa günümüzdeki paralar karşılıksızdır. Bugün elindeki para ile yarın neyden ne kadar alacağın belli değildir. Batıldır. Geçerli değildir.
Gerçek para mal karşılığıdır. Mal bir yerde durmakta ve mal yerine piyasada o malı ifade eden para dolaşmaktadır. Para malın bulunduğu depoya girdiğinde mal çıkar. Yani ya mal ya da para piyasadadır. İşte bu haktır, gerçektir, geçerlidir.
Günümüzde batıl olan yani karşılığı olmayana paralar üzerine faiz uygulanması işi işte bundan dolayı daha da karmaşıklaştırmaktadır.
***
Biz mecburen bu sistemin içinde yaşadığımız için bu sorunu kendi aramızda yani 1967’den beri kurduğumuz kooperatiflerimizde DÇ (Demir Çimento) veya AG (Altın Gram) üzerinden çözmekteyiz. Birbirimize borç verdiğimizde veya bir ortaklığa ortak olduğumuzda TL ile ödüyoruz ama o günkü TL değerinden gerçek bir mal değeri ile hesaplıyoruz. Böylece hem faiz olmuyor hem de kimse haksızlığa uğramıyor.
İşte bu gerçek mal değeri üzerinden artış yapılırsa riba gerçekleşmiş olur.
Günümüz paraları ile faizli borçlanmalarda ise bu belirsizlik yüzünden çok çok nadiren de olsa bazen banka faiz alır gibi görünmekteyken, ani bir enflasyon artışında bankadan borç alan aslında bankadan faiz almış olabilir.
Bu durum belirsizliği doğurur, kim ne yapacağını bilemez, ekonomiyi alt üst eder.
Ayette şart cümlesi mazi olarak (âteytüm) şeklinde iken bu cümlenin mef’ûlün lieclihi (liyerbüve) “Li” ile mensub muzaridir. Bu durumda “Li”den sonra gelen fiil, ana fiilin zamanından sonrasıdır. Yani onlar malı vereceklerdir ve verdikten sonrasında bir artış beklemektedirler. Yani artışı baştan bilmektedirler. Ayetler böyledir. Mazi ve muzari fiil kullanarak tanım yapmaktadır. Bu şekilde ribanın tanımı yapılmış olmaktadır.
***
Günümüzde bu konu o kadar karmaşıklaşmıştır ki faizi kimse tanımlayamamakta, ruhban sınıfına sorulmakta ama kimse ayetlere dayanarak bir tanım yapamamaktadır.
Çok daha komiği, Kur’an’daki adı “riba” olmasına rağmen, “riba” dememek için “faiz” denmesi, “nema” denmesi ve özellikle “faizsiz banka” olduğunu iddia eden bankaların “faiz” dememek için “kâr payı” şeklinde yeni bir terim ortaya çıkarmalarıdır!
Günümüzde ekonomik terimler hep faize dayanmakta, ekonomi faiz üzerinden dönmektedir. Anlı şanlı büyük ekonomistler faiz olmadan düşünememektedirler bile. Faizi kaldırdığınız anda bütün ekonomi bilgileri sıfır olmaktadır.
Faizle mücadele ettiğini sananlar da “politika faizi” denen ve Merkez Bankası’nın diğer bankalara borç verdiği faizi düşürerek bunu yapacaklarını düşünmektedirler. Oysa bu faiz sıfır olsa bile bankalar kâr müesseseleri olduğu için müşterilerine mecburen faizle borç vermek zorundadırlar. Çözüm keşke bu kadar pratik (!) olsaydı.
Adil Düzen ve Adil Ekonomik Düzen çalışanlarının onlara pratik gelmeyen reel çözümleri vardır ama kimse dinlememektedir.
Kimse Kur’an ile ilgilenmemekte, çözümleri Kur’an’dan aramamaktadır.
Bankalar kâr amacı gütmeyen müesseseler olmalı, giderleri zekâttan karşılanmalı ve ekonominin kalbi olarak faizsiz bir şekilde çalışmalıdır. (Devamı var) 31.7.2023