Siyasetçi, hangi köşe yazarını okumalı?
Ya da başlıktaki soruyu biraz daha açarak şöyle sorayım:
Bir İLİM adamı, bir DİN adamı, bir EKONOMİ adamı ve de bir SİYASET adamı ve elbette her sade okuyucunun; ‘Bu yazarı okuduğumda şöyle şöyle yararlanıyorum, okumadığımda şu şu eksiklikler oluyor’ diyebileceği kaç yazar var?
Bizim kırk-elli yıllık birikimimize istinaden şöyle de sorulabilir:
Çağımızda hayatın DİNÎ-İLMÎ-İKTİSADÎ-SİYASÎ alanlarında yani bütününde “SOSYAL TUFAN” var ise (bize göre var); buna önce İLMÎ VE KUR’ANÎ “TEŞHİS” koyabilen, sonra da “TEDAVİ” reçeteleri üretebilen ve bunları yazabilen kaç yazarımız var?
Bu tür soru-cevapları köşemde çok yazıp hatırlattığım için bu kadarla iktifa ediyorum.
Bu soruları sormama bugün (31.12.2015) okuduğum bir yazarın yazısı vesile oldu.
Önce yazının başlığı dikkatimi çekti; şöyle:
SİYASETÇİ, HANGİ KÖŞE YAZARINI OKUYOR?
Yazar kendini şöyle tanıtıyor: Prof. Dr. Erol Göka, 1959 Çal/Denizli doğumlu. Psikiyatri eğitim görevlisi. 'Türklerin Psikolojisi', 'Türk'ün Göçebe Ruhu', 'Hayatın Anlamı Var mı?', 'Hoşçakal: Kayıp, Matem ve Hayatın Zorlukları', 'Aşk Her şeyi Affederse: Teknomedyatik Dünyada Aşk ve Ahlak' gibi birçok kitabın yazarı.
Yazının yarısını oluşturan uzun bir pasajla giriş yapmış, sebebini de şöyle açıklıyor:
“Bu uzun pasaj, 2001 yılında (henüz Ak Parti iktidarda değilken), köşe yazarlığının işlevinden yola çıkarak, ülkemizdeki düşünce ve sanat ortamlarının yeknesaklığı, çoraklığı üzerine yazılmış bir gazete yazımdan alınma.”
Şöyle devam etmiş:
“Şimdi olsa farklı bir dil seçer, millet olarak güçlü yanlarımızı, feraset ve basiretimizi daha çok vurgulardım ama toplumumuza, medyamıza bakınca manzaranın böyle olduğunu reddetmezdim. Hangimiz reddedebiliriz ki? O zaman da halimiz böyleydi, şimdi de böyle...”
Sondan bir önceki uzun paragrafta medyanın ve yazarların durumunu özetlemiş ve şu cümlelerle bitirmiş: ““Toplumun huzur ve refahı için medyanın, köşe yazarının üzerine düşen nedir?” gibi zor sorularla uğraşmak yerine, anahtarlığınıza takıyorsunuz moda maymuncuğu, açmadık kilit, girilmedik kapı kalmıyor size.”
Yazarın son paragrafını aynen aktaracağım; çünkü yazının başlığı ile birlikte asıl anlatmak istediği burada ve beni en çok ilgilendiren (bence sizi ve herkesi de ilgilendirmeli) de işte tam da bu hatırlattıkları: “Yok yok; sakın yanlış anlaşılmasın. Akademik nitelikli yazılar olsun, köşe yazarlığı ilga edilsin falan dediğim yok. Tek derdim, medyatik zihne teslim oluşumuza; köşe yazarlığı müessesesinin toplumsal değişime değil de var olan segmenter yapının devamına yaradığına işaret edebilmek. Siyasetçi kutuplaştırıyor diye bağırıyoruz ama çoğumuzun işlevi, kutuplaştırmanın da ötesinde, “derin donduruculuk”. NE AKADEMİSYENİMİZ NE DENEME YAZARIMIZ, TOPLUMUMUZUN ANLAŞILMASINDA, YENİ GÖRÜŞLER, PROGRAMLAR OLUŞMASINDA SİYASETÇİMİZE ETKİN FİKİRLER SUNABİLİYOR. Kim ne derse desin, bu ülkede değişimin yegâne aktörü, lider-merkezli diye eleştirip durduğumuz siyaset... Hepimiz, siyasetin kuyruğuna takılmış gidiyoruz, siyasi aktörlerin etkinliklerinden söz üretmeye çalışıyoruz. Siyasetçimizin “BUGÜN NE YAZMIŞ, SÖZ CEPHANELİĞİMİ DEĞİL UFKUMU GENİŞLETEBİLECEK HANGİ FİKRE İMZA ATMIŞ” diye merak ettiği kaç yazarımız var sizce? Öyleyse...”
(Yazarın yazısının yarısını oluşturan o uzun pasajı da okumak isteyenlere not: http://www.yenisafak.com/yazarlar/erolgoka/siyasetci-hangi-kose-yazarini-okuyor-2024923)