KÜLTÜR VE MEDENİYET BAKANLIĞI!
KÜLTÜR…
MEDENİYET…
KÜLTÜR VE MEDENİYET…
KÜLTÜR VE MEDENİYET BAKANLIĞI!
*
Böyle bir bakanlığın kurulması gerektiği önerilmiş…
Bu sabah okuduğum iki makaleden öğrendim…
EROL ERDOĞAN arkadaşım önermiş…
Kendisiyle epeydir görüşemiyorum…
Önerisini başkalarından öğrendim…
Yeni Şafak’taki iki makaleden…
Önerisi kabul edilir mi?..
Bekleyip göreceğiz…
Biz çalışıyoruz…
838 haftadır…
NOKTA!
***
NİÇİN ÇALIŞIYORUZ?..
838 haftadan beri ne diyoruz?..
1967...1968...1969...AKEVLER 49 YILDIR ÇALIŞIYOR...2013...2014...2015
BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...
SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...
Yani…
Sadece 838 haftadan beri değil…
Yarım yüzyıldan beri çalışıyoruz…
Yeni bir medeniyet kurabilelim diye…
Herkesi çalışmalarımıza davet ediyoruz…
Gelsinler de beraber medeniyet kuralım diye…
*
Ve…
BU HAFTA DA…
Bizi doğrudan ilgilendiren…
O kadar çok HATIRLATMALAR var ki…
YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’ni kurma yolunda…
İyisi mi ben sözü fazla uzatmadan sizi onlarla baş başa bırakayım…
Selam ve dua ile…
REŞAD
***
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ (90)
“Ve Rabbınıza istiğfarediniz. Sonra O’na tevbe ediniz. Rabbim rahimdir, vedduddur.”
Aynı ifade ile bu sûrede Kur’an bize de söylemektedir.
İstiğfar ediniz, sonra tevbe ediniz diyor.
Sonra diğer peygamberlerin kavimlerine de aynı emri emretmektedir.
Zulüm düzeninde insanlar günah işlemeden yapamazlar. Önce günah işlemez hale geleceksiniz. Bunun için Kur’an hicreti emretmektedir. Önce günah işlemekten kurtulmak için hicret edeceksiniz. Kötü topluluk içinde iyi insan olamazsınız.
NEREYE HİCRET EDECEĞİZ?
…
Gülen cemaati bu hatayı yaptı. Millî Görüş bu hatayı yaptı. AK Parti zaten bu hata üzerine kurulmuştu. Tüm İslâm cemaatleri bunu yapıyorlar. İstiğfar etmeden (semt kooperatifi kurmadan) İslâmî hayatı yaşamak istiyorlar. Bu mümkün değildir. Cemaatiniz bu düzende biraz sonra paralelleşir...
…
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ
“Ve Rabbinize istiğfar ediniz”
Hazreti Şuayb Peygamberin kıssasını iyi anlamak için günümüze bakalım.
Günümüzde de hem ölçülerde ve tartılarda hile yapılmakta hem de fiyatlara, ücretlere, kiralara baskı yapılmaktadır. Hükümetler halktan istedikleri vergiyi istedikleri şekilde almaktadırlar. Bunlar insanlığa yapılan en büyük zulümdür.
Önce kendimizi bu zulümden kurtarmamız gerekir. İstiğfar etmek demek, ölçü ve tartılarda hile yapmayacağız, fiyatlara ve ücretlere karışmayacağız, devlete vergiyi meşru sınırları içinde vereceğiz demektir.
Bunu nasıl başaracağız?
Rabbimizden istiğfar ederek yani O’nun kitaplarına ve şeriatına sarılarak; O bize yol gösterecektir. Biz 1960’larda bu başvuruyu yaptık, birinci adımı attık ve büyük başarılarla yolumuzu aldık. Eksiğimiz vardır. Bilgimiz vardır. Şimdi ikinci adımı atıyoruz.
Kur’an bize ne emretti?
Hicret edin diye emretti. Mevcut olan topluluk içinde bunlardan kurtulmanız mümkün değildir. Herkes vergi kaçırırken siz kaçırmazsanız iflas edersiniz. Zaten bu dayanılmaz vergileri siz iflas edip onun işçisi olasınız diye sermaye koydurmuştur.
Müteahhitler çalsın diye demirleri projede fazla koyuyorlar. Normal çalan mütehhitlerin binaları yıkılmıyor. Siz çalmazsanız dairenizi satamazsınız. Çalarsanız, işte Medyen halkının yaptığını yaparsınız.
Ancak hicretle bu zulüm dünyasından kurtulmanız mümkündür.
NEREYE HİCRET EDECEKSİNİZ?
Kur’an bunu bildiriyor. Birbirinize hicret edeceksiniz. Yani bir yer alacaksınız, orada toplanacaksınız. Birden çoğalmayı istemeyeceksiniz. Kur’an, çoğalayım diye temenni etme diyor. Bulunduğunuz topluluğun sözleşemelerine uyun deniyor. O halde mevzuatımız içinde uygun ortaklık arayacağız. Bu da kooperatiftir.
Önce yüz ortaklı semt kooperitifi kuracağız ve oraya hicret edeceğiz. Karşılıksız parayı kullanmayacağız. Biz para ile mal satmayacağız, mala-mal olarak satacağız. Semt bonosunu çıkardığımızda biz ürünlerimizi “semt bonosu” ile satacağız. Bakkalda o bono ile malları alacağız. Biz TL’ye veya dolara el sürmeyeceğiz. Tüccarlar semt bonosu ile aldıkları malları başka pazarlarda satacak ve o gün bakkalda satılacak malları alacaklardır.
İşte…
Rabbe istiğfar etmek demek, topluluktan ayrılıp böyle bir cemaate girmek demektir.
ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ
“Sonra O’na tevbe ediniz”
Evet, önce istiğfar edilecek, sonra gerekli hazırlık yapılacaktır. Yani Allah mağfiret edecektir. Yani semt kooperatifleri kurmaya karar vereceksiniz.
Semtinizi kuracaksınız. Oraya hicret edeceksiniz. Orada şeriata göre yaşamaya başlayacaksınız. Kendi semtinizi kurmadan mevcut düzende ben şeriata göre yaşayacağım derseniz iflas edersiniz, hayattan elenip gidersiniz. İstiğfar edince Allah sizi mağfiret edecek, semtinizin kurulmasına imkân verecektir.
Hazreti Peygamber de hicretten sonra şeriatı yaşamaya başladı. Hazreti Musa da denizi geçtikten sonra Tevrat’ı yaşamaya başladı. Hazreti Nuh tufandan sonra şeriatı kurdu.
Mevcut bozuk düzende şeriata göre yaşamak mümkün değildir. Bu sebepledir ki biz arkadaşların işlerine ve hayatlarına karışmıyoruz. Kötü insan yoktur, iyi insan yoktur; iyilik yapan var, kötülük yapan vardır.
O’na tevbe etmek demek O’nun şeriatına girmek demektir, O’nun düzenini kabul etmek demektir. Hak düzene girmek, “Adil Düzen”e girmek demektir. Demokratik, laik, liberal, sosyal hukuk düzenini kurmak demektir.
إِنَّ رَبِّي
“Rabbim”
Onlara hitap ederken “Rabbiniz” diyor. Bu Rabbimiz anlamındadır. Sonra Rabbimize dönelim. Önce istiğfar edelim, sitemizi kuralım, sonra Rabbimize dönüp şeriata göre yaşayalım anlamında olur. “Rabbiniz” veya “Rabbimiz” denmesi gerekirken “Rabbim” diyor.
BUNUN ANLAMI NEDİR?
Eğer bu dediklerimi yaparsanız, istiğfar ederseniz, Rabimiz rahimdir, size bu imkânları sağlayacak, sizi bu kötü topluluktan kurtaracaktır. Rabbim bana rahimdir ve veduddur. Sizden bana uyanlar da veduddur ve rahimdir.
Ben tek başıma olsam da O’na dönmüş ve sığınmış oluyorum, sizden de bazıları bizimle beraber olmayı isteyeceklerdir.
Yalova’da ahşap evler atölyesini kuruyoruz. Ahşap villalar yapıyoruz. İnsanlar dinlenmek üzere oraya geldiklerinde birbirleriyle tanışacaklar. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları kuruyoruz. Çalıştıkları yerlerde oturacaklar ve kendi semtlerinde şeriata göre yaşamaya çalışacaklar. Komünistler de kendi sitelerinde yaşayacaklar.
Bakalım, Marks mı daha akıllı imiş, yoksa nebiler mi?
…
Biz 1967’de kooperatifi kurduk. Partimizi kurduk ve 1973’de seçimlere girdik. Proğramı anlattık. Ankara henüz tam benimsememişti. Ama İslâmî eğitim onlara CHP ile koalisyon yaptırdı. Sabahattin Zaim özel sohbette bilgi aldı ve sonunda insan kendisini cennette olacak sanıyor dedi...
Semt kooperatifini kurduğunuzda semt sakinleri ayrı ayrı hayatlarını her türlü pislikten kurtarmış olacakları gibi semtleri de pislikten kurtulacaktır. Şeriat içinde oluşmuş bir topluluk olacaktır. Semtler çoğalırsa birlik oluşturacaklar ve bir gün tüm insanlık artık bu pislikten kurtulacaktır. Tüm halk semt kooperatifleri kurar da artık hilesiz mallar üretirse, fıyatlar ve ücreler, kiralar ve vergiler hilesiz olursa, sermaye ve devlet buradaki kooperatiflerle alış veriş yapacak, böylece onlar da düzelmiş olacaktır...
…
Akevler’i kurduğumuzda önce bütün inanmışlar ve namaz kılanlar bizi desteklediler. İlk olarak partiyi de onlarla kurduk. Sonra karşı taraf organize etti, o zamanki MİT de katıldı ve kendi cemaatimizle mücadele etmek zorunda kaldık. F. Gülen ayrılıp alenen Millî Görüşe saldırmaya başladı. Millî Görüşçüler de bir olup Erbakan’ı bizden yani “Adil Düzen”den uzak tutmakla meşgul oldular; hâlâ bu tutumlarına devam etmektedirler.
Akevler ondan sonra karşı kutbun rahtı ile çatışmaya girişti. Mason ve Sabatasit olan Osman Kibar, İzmir Belediye Başkanı olarak bizimle çatıştı. Kendi belediyesi sınırları içinde olmadığı halde rüşvetsiz elektriği alamadık, çok uzun mücadelelerden sonra alabildik. Ruhsat almak için yıllar geçti. Çevremizdeki halkı organize ettiler, bize karşı çıktılar. Yeşilyurt Belediyesi’ni askerlere feshettirdiler, bizim ruhsatlı binamızda matbaa çalışmasına (AKYOL Matbaası ve Yayınevi) izin vermediler. Ayrıca Orman İdaresi satın aldığımız tapulu dört bin dönüm arazimizi orman olmadığı halde orman deyip elimizden gasp etti. İzmir Belkahve’de 250 dönümlük yerimize dört defa imar çıkarttık ama yine faaliyete imkân vermediler. Muhasibimizi MİT ayarladı, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde gezdik...
Benzer durum Hazreti Şuayb aleyhisselamda olmaktadır. Bir taraftan kendi grubu muhalefet ederken, diğer taraftan karşı grup hepten saldırmaktadır. İbni Haldun tarihi anlamak için sosyoloji ilmini oluşturdu. Bizim de Kur’an’ın kıssalarını anlarken bunları günümzdeki olaylarla karşılaştırmamız gerekir.
Allah peygamberleri gönderirken zenginlerden veya siyasi gücü olanlardan göndermez, halk arasından sıradan kimseleri seçer. Böylece kendi şeriatını halka servetle veya silahla değil, ilimle ve imanla kabul ettirir. Akevler de böyle ortaya çıkmıştır. Siyasi gücü yoktu. Parası yoktu. Ama Allah’a inanmış olan garibanlar Akevler’e ortak oldular. İman, ilim ve amel ateşi yakıldı, artık onu söndürmek mümkün olamamaktadır.
Şimdi siyaset ile cemaat birbirlerine saldırıyor. Bunun İslâmiyet’e zararlı olduğu zannedilir. Bu iki tarafı daha da büyütecek, daha da savaşçı yapacak. Sonunda sermayenin istediği olacak, bu iki gücün yöneticileri devre dışı olacak ama güçlenmiş olan halk fevc fevc “ADİL DÜZEN”e gelecekler ve böylece üçüncü binyıl uygarlığı oluşacaktır...
…
Akevler’in durumu da böyledir. Bize diyorlar ki; siz mühendissiniz, doktorsunuz, avukatsınız, iktisatçısınız, bizim işimize karışmayın! Oysa bu zavallılar bilmiyorlar ki Arif Ersoy hem siyasal hem ilâhiyat mezunudur, Sabri Tekir hem maliye hem de ilâhiyat mezunudur. Osman Eskicioğlu Akevler’in ilâhiyat profesörüdür. Bunlar bir gün olsun bana, artık senden daha çok biliyoruz, bize bırak demediler, sonuna kadar ilimde saygılı oldular.
Evet, biz onlar nezdinde aziz değiliz ama bizim profesörler nezdinde aziziz.
Ondört kişiden oluşan akademisyen arkadaşlarınız Erbakan’ın “Adil Düzen” siyasetine karşı rapor hazırladılar. Hiçbirisi Akevler çalışmalarının boş olduğunu söylemedi, sadece eksiktir dediler. Biz zaten tamdır demedik. “Adil Düzen” kıyamete kadar gelişecektir.
Hazreti Şuayb Peygambere aziz değilsin dedilerse de ona tabi olanlar vardı.
Akevler ekolüne yukarıdan bakanlar varsa da onun içtihatlarını kabul eden insanlar vardır. Katılanlar ve katkıdı bulunanlar gün geçtikçe artmaktadır. Eskiler giderken yeniler daha ileri bir şekilde hazırlanmaktadırlar...
…
Hazreti Şuayb’a karşı Medyen halkı açıkça cephe aldıkları halde, bugünkü sermaye değişik kılıklarla karşı çıkmaktadır. “Ey Şuayb” deyip tartışmaktadır. Millî Görüşçüleri ve Nur Risaleleri cemaatlerini paralel yapılarla işgal ederek onları yeneceğini zannetmektedir. Şimdi onları çatıştırıp yıkmayı tasarlamakta, böylece “Adil Düzen”e yol açmaktadır...
مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ
“Kavl ettiklerinin kesirini fıkh edemiyoruz”
Batı’da sermaye doları ile fenle ilgili ilim adamlarını çalıştırmakta ve teknolojide süratle ilerleme kaydedilmektedir. Bilgisayarlar banka işlemleri ile sömürü gerçekleştirdiği gibi yönlendirilmiş bombalar insanları oturdukları yerde mefluç etmektedir. Dolar gücü ile tüm yöneticiler satın alınmaktadır. Herkes farkında olmadan onun tuzağına düşmektedir...
Marks da bizim söylediklerimizi söylemiş, insanlık onun dediklerini anlamamıştır. Onun yaptığı hata, o makrodan zorla silahla bu işi yapmayı istemektedir. Biz ise yüz hanelik semt kooperatiflerini mevcut kanunlarla kuralım, halk devletlerine sadık olsun, halk devleti değil kendilerini değiştirmeyi denesin. Halk değiştikten sonra yöneticiler halka uymak zorundadırlar. Hele serbest seçimlerin olduğu ülkelerde bu en basit şekilde gerçekleşir.
Medyen’de karşı kutupta olanlar Hazreti Şuayb’in dediklerini anlayamıyorlardı yahut anlamak istemiyorlardı. Bizim yazdıklarımızı bugünkü okumuşlar anlamıyorlar. Anlamaları mümkün değildir. Üzerinde çalışmaları gerekmektedir.
وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا
“Ve biz seni içimizde zayıf görüyoruz”
İnsanlar bakıyorlar, paranız varsa siz doğru konuşuyorsunuz diyorlar! Silahınız varsa siz doğru konuşuyorsunuz diyorlar. Müritleriniz var ve kalabalık iseniz siz doğru konuşuyorsunuz demektir. İlminiz varsa ve gerçekten doğru konuşuyorsanız sizin söyledikleriniz onlara göre yanlıştır. Sizin neyinize inanacaklar; paranız yok, silahınız yok, oyunuz yok, müritleriniz yok, sizi ne yapacaklar?!.
İşte, bugünkü mantık aynen Hazreti Şuayb Peygamber zamanında da vardı.
Evet, Akevler’in ne parası, ne silahı, ne cemaati vardı ama dünyayı değiştirdi. Erbakan’ın “ADİL DÜZEN” çalışmalarından önce yazdıklarına ve söylediklerine bakın, bir de ondan sonraki yazdıklarına ve konuşmalarına bakın. İnsanlığın Erbakan’ın “Adil Düzen”i insanlığa duyurduğu zamandaki insanlık yazılarına bakın, sonra ondan sonraki yazılara bakın. O zayıf Akevler’in neleri değiştirdiğini göreceksiniz.
Bugün de biz çok zayıfız ama çalışmalarımıza devam ediyoruz.
“ADİL DÜZEN” insanlığa tebliğ edilecek, insanlık değişecektir. Biz iktidar olacağız demiyoruz. İktidarda yine onlar olacaktır ama “Adil Düzen”i kabul etmiş olacaklardır...
…
Akevler varlığını sürdürmektedir. Çünkü ondan daha tehlikeli Erbakan vardı. Onu bertaraf etmeden Akevler’e sıra gelmemektedir. Erbakan’dan sonra şimdi AK Parti ve Cemaat var, şimdilik sorunları onlarla...
…
وَمَا أَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ (91)
“Ve sen bizim üzerimizde aziz değilsin.”
Doların var mı? Yok! PKK gibi dağda silahlı teröristin var mı? Yok! Nakşîler gibi Uşşakiler gibi cemaatin var mı? Yok! O halde siz yok hükmündesinz. AK Parti’nin ve Cemaatin işini bitirdiği zaman zaten siz de bitersiniz. Tam tersine onlar “Adil Düzen”e karşı olmaya devam ederlerse onlar biter. Ama o zaman Adil Düzen Çalışanları devreye girer...
…
Siz ne yaptınız?
Yarım bin yıldır laiklik deyip ateizmi getirdiniz. Dünya işlerine Allah karışmaz dediniz. İlim demek ateist olmak demektir dediniz. Batıda rönesansla başlayan dinsizleşme hala devam etmektedir. Tevratı’ı, İncil’i ve Kur’an’ı arkanıza attınız, onları görmezlikten geldiniz. İnsanlığı ahlaksızlığa ve inançsızlığa zorladınız. Tanrı yoktu, âhiret yoktu. Böylece insanlar menfaatin peşinde koşacaktı. Dolarla insanlığı idare edeceğinizi sandınız. Basın, yayın, okullar, işyerleri seferber edildi. Tanrı unuttulacaktı. 1897’deki Basel Kongresi’nde karar aldınız. Bugünkü nesil bitince Tanrı’ya ve âhirete inanan kalmayacaktı. Gelecek yüz yılı öyle planladınız. 1997’de yepyeni bir dünya oluşacaktı. Tanrı yok, âhiret yok. Herkes sadece yaşamak ve zevk için çalışıyor. Ailesiz, inançsız, mülkiyetsiz, devletsiz bir dünya...
28 Şubat bunun uygulaması idi ama başaramadınız.
Kur’an bu âyette önemli bir açıklama yapmaktadır. Siz zannetmeyiniz ki bütün bunları bize rağmen yaptınız. Bütün bunları yapmanıza biz izin verdik. Sermaye terakümünün olabilmesi ve sanayi inkılâbının gerçekleşmesi için faizli sömürü düzenine ihtiyaç vardı. İnsanlığın dinlerine karıştırdıkları batıl inançları yok atmek için ateizme ihtiyaç vardı. Donuklaşmış mülkiyet anlayışını yeniden düzenlemek için eski mülkiyet anlayışının yok edilmesi gerekiyordu. Bu sebeple siz bütün bunları Allah’ın bilgisi ve müsadesi nisbetinde yaptınız. Nasıl gece ve gündüz varsa, nasıl yaz ve kış varsa, aynen bunun gibi uygarlaşmada da gece var gündüz var, yaz var kış var. Biliniz ki buraya kadar size ihtiyaç olduğu için faaliyetinize imkân verdik diyor, Allah. Bundan sonra ise yeni bir dünya oluşacak, “ADİL DÜZEN” oluşacak, Kur’an düzeni gelecektir. Beş bin yıldır hazırlanan “Kur’an düzeni” üçüncü binyılda tam uygulama imkânını bulacaktır.
Bir meyvalık yaşlandığı zaman onları kökünden sökerler ve tarlayı boş olarak hazırlarlar. Sonra oraya yeni fidanlar dikerler. Böylece yeni bahçe oluşır.
İşte, kapitalizm ve sosyalizm yeryüzünü böylece eski yaşlanmış, bozulmuş, işe yaramaz hale gelmiş sistemlerden temizledi. Şimdi hazır alana yeni uygarlığın fidanlarını dikme zamanıdır.
Her şey Allah’ın bilgisi ve takdiri içinde yürümektedir.
Bizim “ADİL DÜZEN” çalışmalarımız da bu takdir içindedir.
قَالَ يَاقَوْمِ
“Ey kavmim diye kavl etti”
Yani bugün bizim insanlığa söyleyeceklerimizi söyledi. Hazreti Şuayb Medyen halkına söyledi. Biz de Türkiye halkına söyleyeceğiz. Karşı kurupta olanlara söyleyeceğiz...
…
Bakınız; biz size demiyoruz ki biz sizden izzetliyiz. Tam tersine, biz asıl izzetli olana bağlıyız. Gelin siz de bize katılın diyoruz.
Biz semt kooperatifleri kurmalıyız ama güçlenip sermayeyi çökertmek için değil. Kendimizin sömürülmeden yaşama imkânı bulmamız için semt kooperatifleri kuruyoruz. Biz izzetli olmayacağız. Bütün izzet Allah’ındır; O’nun halifesi olan insanlığındır...
…
اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ
Buradaki emir şöyledir; ben sizi zorlamıyorum, ben sadece söyledim demektir.
Biz de insanlığa diyoruz ki; yaptığınız kötülükleri yapmaya devam ediniz. Biz sizinle mücadele etmeyecek, size yaptıklarınızdan vazgeçirmeyeceğiz.
Birinci “Adil Düzen” uygulamasında bence burada hata yapılmıştır. Biz iktidara talip olduk. Biz uyaracaktık. Meclis’e girecektik, iktidarı destekleyecektik ama “Adil Düzen”in gelmesi için çalışacaktık. Ülkemizi “Adil Düzen” kooperatifleri ile dolduracaktık.
Benzer hatayı Cemaat da yaptı. Devlet görevlerine talip olmayacaktı. Nur siteleri kuracaktı, tüm dünyaya nur siteleri ile yayılacaktı. Okul kurmayacaktı. “Adil Düzen”i yaşayarak gösterecekti. Cari sistemde haram para ile hizmet yerine, Akevler’de kazanılacak helal para ile hizmet yapılacaktı. Böyle yapılsaydı bugün dünya “Adil Düzen” yani şeriat düzeni işletmeleri dolardı. Evet, Gülen’in okulları var ama ne yapıyor, ateizmi tedris ediyor!
…
AK Parti “Adil Düzen”i benimsemeden, Akevler”le işbirliği yapmadan eski satvetine kavuşacağını sanıyorsa hata içindedir. Ben geçmişte Kur’an’ın söylediklerine dayanarak iddialarda bulundum. İlkin yanılmış gibi oldum ama sonra hep isabet ettim. AK Parti tek başına iktidar olsa bile artık eski yaptıklarını bu düzende yapamaz...
Akevler zulümle cihad etmeye başlayınca peş peşe askeri darbeler olmuş, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne bile gidilmiştir. Ama hiçbir yöneticimiz veya sorumlumuz bir gece bile karakolda sabah etmemiştir, mahkûm olmamıştır. Allah bizi hep necata erdirmiştir. Eğer bir gün başımıza bir bela gelirse bilelim ki bu bizim hatamızdır yahut düzen gereği öyle olması gerekmektedir. Biz sevabımızı alacağız...
Bugün binaları yıkmadan içindekileri helak edecek bombalar aranmaktadır. Demek ki Hazreti Salih ile Hazreti Şuayb kavimlerine benzer helak gelmiştir. Bugün böyle bir savaşla karşı karşıya kalınacaktır. İstanbul’un üzerinde bomba atıldığı zaman elektrik kesilir, yollar tıkanır, benzin istasyonları kapatılır, İstanbul halkı yerinde susuz ve elektriksiz helak olup yerlere çökmüş olurlar.
Bizim getirdiğimiz ahşap dinlenme evleri sayesinde böyle durumlarda halkın oraya taşınıp bu helaktan kurtulması önerilmektedir. Bizim önerdiğimiz yüz lojmanlı apartmanlar en az altı ay dışarıyla ilişkisini kestiği halde yaşanacak şekilde olacaktır. Ayrıca bu apartmanlar yeter derecede uzakta olacakları için daha az hasar göreceklerdir. Savunma araçları yaklaşacak, bombayı gelmeden patlatacak. Askerler değil bizzat apartman sahipleri bu savunma imkânına sahip olacaklardır...
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا
“Ve emrimiz ciet edince”
Adil Düzen Çalışanları hazırlanınca ve görevlerini yapacak hâle gelince ve kendilerini koruyacak hal alınca demektir. Demek ki şartlar “Adil Düzen”i getirecektir.
PKK sorununu çözümü için yıllardır diyoruz ki:
a) Herkese iş bulunmalıdır. Bu arada PKK’lılara da iş bulunmalıdır.
b) Yerinden yönetim kabul edilerek iç işlerinde özgür hâle getirmeliyiz. Kendi dilleri ile lise eğitimini yapabilmelidirler.
c) Hakemlerden oluşmuş yargı sistemi getirilmelidir. Çıkacak nizalar hakemler kararı ile çözülmelidir.
d) Bölge merkezlerinde güçlü ordularımız bulunmal, bölgeleri savunmalıdır. İller arası nizalar çıkar komşular saldırırlarsa, ordu hakemler kararı ile müdahale etmelidir. İller iç güvenliği sağlayamazlarsa ordu desteklemelidir diyoruz.
Kimse kulak vermiyor. Şimdi savaş devam ediyor. Ordu PKK’yı yenecektir ama PKK bitmeyecektir...
…
Kur’an üzerinde işbölümü içinde çalışıp bugünkü uygarlığın üçüncü binyıl uygarlığına nasıl geçeceği ortaya konmalıdır.
Bundan sonra ne olacaktır?
Ancak Kur’an’daki kıssalar bugünki ilimlerle yorumlanınca anlaşılır ve gelecekte olacakları bildirir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
Selam ve dua ile…