Reşat Nuri Erol
Harun Ö.’in 1 Kasım Seçim değerlendirme yazıları
6.11.2015
6332 Okunma, 1 Yorum

 

Harun Ö.’in 1 Kasım Seçimi değerlendirme yazıları

1 Kasım Seçimi ile ilgili değerlendirmeleri “ASIL YAPILMASI GEREKENLER” ana fikri çerçevesinde seçimden önce ve seçimden sonra birkaç yazıda yazdım…

Yazılar köşemde duruyor, bakabilirsiniz…

Harun Özdemir kardeşimiz de, “İSLÂMCILIK” yazılarına arada bir ara vererek başka yazılar da yazıyor; bu arada “1 KASIM SEÇİMİ DEĞERLENDİRME YAZILARI” da yazdı…

Aşağıda bu yazılarından son üçünü istifadenize sunuyorum…

Ama öncesinde iki minik hatırlatma:

Birincisi, Üstad’ın bu haftaki yani 837. Hafta KUR’AN VE İLİM Seminerleri çalışmamızdan minik bir paragraf (tamamını seminer notlarımızdan okursunuz)…

“… AK Parti “Adil Düzen”i benimsemeden, Akevler’le işbirliği yapmadan eski satvetine kavuşacağını sanıyorsa hata içindedir. Ben geçmişte Kur’an’ın söylediklerine dayanarak iddialarda bulundum. İlkin yanılmış gibi oldum ama sonra hep isabet ettim. AK Parti tek başına iktidar olsa bile artık eski yaptıklarını bu düzende yapamaz...”

Minik bir katı da soru şeklinde olmak üzere bendenizden:

- “Recep Tayyip ERDOĞAN’dan sonra AK Parti’nin DP, AP/DYP, ANAP gibi partilerin akıbetine uğramayacağını iddia ve ispat edebilecek biri var mıdır?!. YOK ise; biz neyi konuşuyor, neyi değerlendiriyoruz?!.”

Üstad’dan ve bendenizden bu kadar…

Gerisi Harun Özdemir’den…

Selam ve dua ile…

REŞAD

 

***

 

BİRİNCİ YAZI

 

Harun ÖZDEMİR

  

Ulemanın “İlm-i siyaset” ile imtihanı!

1 Kasım 2015 Pazar

 

İlm-i siyaset, bir meseleyi “…en güzel şekilde anlatmaktır ve yaşamaktır…” (Fussilet-34; Nahl-125; Ankebul-46) En güzelden maksat; sadece doğruyu korkmadan, usanmadan ama kibarca, kırmadan, açık, anlaşılır, çok daha önemlisi düzgün bir şekilde anlatmak ve yaşamaktır.

Ayetlerin vurguladığı “en güzel şekilde anlat” cümleciğini biraz daha açarsak; kurnazlık, entrika, içine yalan katarak, faydalanacağım şekilde, sözü eksik, biraz da her anlama gelecek şekilde sakın anlatma! demektir.

Ayetlerdeki emrin açık muhatabı öncelikle ulemadır. Çünkü en güzel şekilde anlatmanın ve yaşamanın günümüz koşullarında nasıl olacağını yöneticilere ve halka gösterecek olan ulemadır. İlim tahsil etmiş insanların, ilimlerin şahı ilm-i siyaseti de tahsil etmişse bu demektir ki, karada ölüm yok! 

Acaba öyle mi?!

Ulemanın insanları idare etme gibi bir görevi yoktur. Onların misyonu ilimde, ahlâkta, maddi ve manevi fedakârlıkta derinleşmektir. Daha çok kişiye örnek yaşamlarıyla yol göstermek ve insanların hidayetine vesile olmaktır.

Tarihsel misyonunu az çok yerine getirmiş ulema, İslâm’ın bütün dünyaya yayılmasına vesile olmuştur. Bugün gelinen noktada ise ulema misyonundan hemen hemen kopmuş gibidir.

Çünkü “…en güzel şekilde anlat ve yaşa…” ahlâkı unutulmuş, onun yerini vahşi kapitalizmin öncüsü Cizvit uleması almıştır. Bir tüccardan çok daha acımasız bir rekabet içinde çıkarlarının peşine düşmüştür. Büyük ticari, sınai ve finans şirketlerinin bünyesine, vahşi kapitalizmin kıyıcı rekabetine fetva ve danışman desteği vermiştir.

Hepsi bununla da sınırlı değil!...

Kim olursa olsun -zenginler ve yönetici elitler hariç- halktan biri veya meslektaşı ayrımı yapmaksızın önüne gelene “Harp hiledir!” hükmünden hareketle düşman muamelesi yapmak yaşam stratejisi olmuştur! 

Tanıyıp tanımadığı insanları; dünyevi makam, mevki, çıkar, unvan, titr için rezil edecek dedikodularla bertaraf etmeye çalışmıştır! 

Sayamayacağımız kadar rezilliğe fetva vererek, “ilm-i siyaset” yapmak, ulemanın şimdilerdeki en ciddi uğraşı olmuştur!

Hakikaten ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.

Bugün için zengin iseniz sizin için haram diye bir şey yok!

Sakın kimse “İslâm; işime, eğlenceme, dinlenmeme engel!” diye düşünmesin! Zengin iseniz… Yönetici elitlerden iseniz…

Bu yasaklar garibana!

Zengine yasak nerede, hangi dinde görülmüş ki, bizde de olsun?!!!

Her türü ahlâksızlığı kurnazlık, akıl oyunu ve marifet sayıp makam ve mevki olarak yükselmeyi, servet edinmeyi ilm-i siyaset usulleriyle “dîn-i mübîn-i İslâm’a hizmet” için yapmak, deyim yerindeyse Allah’ı ve kullarını aptal yerine koymaktır!

Zenginin benden öğüt almasına gerek yok!

Bu sözüm halka!

Şunu açıkça söylemekte yarar var:

İlm-i siyasetin fazilet olduğuna inanan insanların tuzaklarından kimse kendini koruyamaz, vereceği zararları da önleyemez.

Kimse ben akıllıyım, uyanığım, anlarım, demesin! Ahlâksızlığın tavan yaptığı günümüzde, toplumda veya bir kurum veya yapı içinde kariyer, makam ve mevki yarışına girenlere güvenmemek, en doğru ahlâk olacaktır.

Çünkü; koca ilim, irfan tahsil etmiş adamlara şunu, bunu yapma… öğütleriyle işlerin düzeleceğine beklemek, büyük saflık olacaktır. İlm-i siyaset; en ahlâksız şekliyle, her türlü ilmin ve erdemin üstünde tutulmakta ise bu yanlışı eleştirerek yok edemeyiz.

Bu durumda daha sonuç alıcı davranmak zorundayız:

-En yakın meslektaşına ve halka “Harp hiledir!” deyip örtülü savaş açabiliyorsa,

-Kariyeri, makam ve mevkii, derece yükseltmeyi… amaç edinip yalanı ve iftirayı ahlâk edinip “Her doğru, her yerde söylenmez!” darb-ı meselini ayetten daha değerli görüyorsa,

-Ahlâk abidesi olma yerine, unvan ve çıkarı siyaset, akıllılık ve kurnazlık sayıyorsa… bu ulema karşısında sıradan bir insanın bulabileceği kesin çözüm, en yakınındaki bir Havraya, bulamıyorsa bir Kiliseye sığınmaktır!

Bu anlamda kimseye güvenmemek en iyi çözüm olacaktır.

***

İlm-i siyaset yoksa ilmin ne yararı olabilir ki” sözü ne demektir?!!!

Bundan maksat ilmi; sadece doğruyu korkmadan, usanmadan ama kibarca, kırmadan, açık, anlaşılır çok daha önemlisi, düzgün bir şekilde anlatmak ve yaşamak ise amenna!

Ama ilm-i siyasetten maksat; sözü eğip büküp her anlama gelecek şekilde söylemek, içine biraz doğru biraz yalan, hile, kurnazlık katarak, ihanetten çekinmeden, doğruya doğru diyemeyen ilim ise Allah korusun!!!

***

Medeniyet sizin olsun!

Ne yazık ki, ormanın kentten daha emin, huzurlu ve öğretici olduğu günlerdeyiz!

Ulema arasında ahlâksızlığı ahlâka dönüştüren, kısacası akıl almaz günahları menfaate dönüştüren ilm-i siyaseti aklımızdan, fikrimizden, ilmimizden ve hayatımızdan kovmadığımız sürece asla Müslüman olamayız, Mümin ise hiç mi hiç olamayız!

Kime söylüyorum?!!!

Arkana bakma, sana söylüyorum sana!

Ey gafil!

 

***

 

 

 

İKİNCİ YAZI

 

 Harun ÖZDEMİR

  

Vesayet hanımın oyu istikrardan yana!

2 Kasım 2015 Pazartesi

 

1 Kasım seçimlerinde ülke içinde ve dışında sandığa gidenlerin yarısı oyunu “istikrar”dan yana kullandı. Seçmenin yarısı, istikrarı Ak Parti’de görüyorsa, bunun çok önemli bir nedeni olmalı! Birilerinin gördüğünü, bizim de görmemiz gerekir!

Tek başına hükümet olmak için “propaganda diliyle” söylüyorum, Ak Parti’nin 4, CHP’nin 20, MHP’nin 30, HDP’nin ise 35 puana ihtiyacı vardı.

Bu tabloyu, önüne koyup düşünen seçmen, bence en kestirme yolu seçti ve oyların yarısını Ak Parti’ye verdi.

Geri kalan % 50 seçmen ise; başladı, kara kara düşünmeye, nasıl oldu, diye.

İzninizle, soruları netleştirip, düşünen vatandaşa az da olsa yardımcı olmaya çalışayım:

 

1-Seçmen neden “yolsuzluk” değil de “istikrar” dedi?

2-Neden “özgürlük” değil de “istikrar” dedi?

3-Neden “işsizlik, yoksulluk, banka borçları…” değil de “istikrar” dedi?

4-Neden “terör, isyan, bölünme” değil de “istikrar” dedi?

5-Neden “başarısız dış politika” değil de “istikrar” dedi?

6-Neden “fikir, basın-yayın ve eleştiri özgürlüğü” değil de “istikrar” dedi?

7-Neden “diktatörlük, padişahlık, başkanlık korkusu” değil de “istikrar” dedi?

8-Neden “kibir, tahammülsüzlük, şımarıklık” değil de “istikrar” dedi?…

Bu soruları, 26 partinin öne çıkardığı konuları dikkate alarak çoğaltmak mümkün. Sorular çoğalttıkça Ak Parti’ye oy veren seçmenin kararını değiştiremiyoruz! Çünkü; onun inandığı bir kavram var, “istikrar” diye.

Muhalefet de bunu anlamıyor, istikrarlı bir şekilde.

Türkiye’de, kampanyaların sayısını ne kadar artırırsanız artırın tercihler istikrardan yana olacaktır.

Türkiye’nin toplumsal mekaniğini çözmüş, çok az kişi bilir ki, iktidardaki partiye yönelik eleştirinin dozu arttıkça “iktidara en yakın” partinin şansı da o ölçüde artar!

Rakamlar ortada; iktidar olup istikrarı sağlamak için Ak Parti’nin 4, CHP’nin 20, MHP’nin 30, HDP’nin ise 35 puana ihtiyacı var. Ölümüne istikrar diyen seçmen çoğunluğunun, siyasetteki tek kılavuzu “istikrar” ise eleştirdikçe, kaos korkusunu yaydıkça, belirsizliği artırdıkça… oylar en yakın “iktidar olasılığı”na yani Ak Parti’ye kayacaktır.

 

Şu hayati soruyu asla yanıtsız bırakamayız:

80 bine yaklaşan cami ve mescidin olduğu, sayısı yüzü geçen İlahiyat Fakülteleri, binlerce İmam Hatip Okulu ve Kur’an Kursu’nun olduğu; sayısı bine yaklaşan tarikat ve cemaatin; muhafazakar yayın yapan gazete, dergi, radyo ve televizyonun ve internet sitesinin… olduğu 85 milyonluk Müslüman ülkede “istikrar” neden “yolsuzluktan, terörden, kaostan, baskıdan, adaletsizlikten, işsizlikten, yoksulluktan, ödenemez borçlardan…” daha önemli?

Dünyanın her yerinde dinlerin ve felsefelerin “ahlâksızlık” saydığı insani değerler, neden Türkiye’de “istikrar”a feda edilmiş olsu?

Bütün dinlerde ve felsefelerde geçerli olan ortak değerler, İslâm dininde fazlası ile var; halk da şu kadar dini eser yaratarak Müslümanlığında ısrarlı ise…!

Hal böyle iken; bu millet, neden “istikrar”ı en yüce sosyal ve siyasal değer kabul ediyor?

Türkiye’de yaşayan halk, tarihin en eski geleneklerini sürdürmeye çalışan, 78 milyonluk bir topluluktur. Buna, yurt dışında yaşayanları da eklediğimizde neredeyse 85 milyon oluyor.

Türkler, tarihin her döneminde, din değiştirirken de, imparatorluk yıkarken de hep “istikrar”dan yana olmuştur.

Çünkü istikrarsızlık, tarihte binlerce kez yaşanmıştır ve daha çok yolsuzluk, yoksulluk, baskı, zulüm, terör, adaletsizlik ortak düşmanlara daha büyük fırsatlar… yaratmaktan başka bir sonuç da doğurmamıştır. Her sözün peşine düşenler, pirinçten fazlasını kaybetmişlerdir. 

Bu seçimde de iç ve dış tehlikeleri daha fazla gündeme getiren ve bana göre çok da ikna edici teknikler kullanan muhalefet, her şeyi çok iyi düşünmüş ve uygulamıştı. Ama en önemli olanı göz ardı etmişti. Bunu yabancı veya topluma yabancılaşmış danışmanların fark etmesi ise mümkün değildi.

Bu nedenle, muhalefet sonuçlara çok şaşırdı!

Danışmanlar “Bu millette on paralık muhafazakârlık varsa, Ak Parti % 5’ten fazla oy alamaz” diye düşünüyorlardı!

Sonuçlar düşünüldüğü gibi çıkmadı.

Yabancıların göremediğini yerliler de göremediğine göre sonuçlar normal, değil mi?!

 

***

 

 

ÜÇÜNCÜ YAZI

 

Harun ÖZDEMİR

  

Erdoğan’ın zekâsı?

5 Kasım 2015 Perşembe

 

Ak Parti, seçim başarısını öncelikle Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a borçlu. Bir de onu bir nota geriden izleyen Binali Yıldırım ve Metin Külünk’e… Bu başarıda Genel Başkan Prof. Dr. Davutoğlu’nun ve merkezden taşraya kadar teşkilatların hepsinin ciddi payı var, bunları görmek gerekir.


Kamuoyu ile “
erken genel seçim” öngörüsünü paylaşan Binali Yıldırım ve bu görüşünü ekranlarda sıklıkla paylaşan MetinKülünk’ün ne kadar büyük bir risk aldıklarını görmek lazım. Başarısız olunsaydı, topun ağzına konulacak ilk kişiler bunlar olacaktı.


Kıyamet de Sayın Erdoğan’ın üzerine koparılacaktı!


Ama olmadı.


***


Herkesin zekâsı kendisine! Ama bazılarının zekâsı var ki, dışarıdan bakıldığında hakikaten sıradan! Farklı bir zekâsının olduğuna ilişkin bir emare yok!


Tecelli eden sonuca bakıldığında da sanki o zekâ, başka kimsede yok gibi! 

Erdoğan’ı 1987’den beri sürekli izleyen yerli ve yabancı pedagog, psikolog, nörolog, iktisatçı ve maliyeci, matematik ve fizikçi… var… parti içinden ve dışından anlaşılmaya çalışılan biri.


Buna rağmen Sayın Erdoğan’ın zihin haritası hala çıkarılabilmiş değil!

 

Yanlış anlaşılmasın, Erdoğan en iyi matematikçimiz, iktisatçımız, hatta siyasetçimizdir demiyorum! Eğer bunlardan biri olsaydı muhalifleri Erdoğan’ı, 21. Yüzyıl imkânları ile iki seçimde sandığa gömerlerdi!  

 

Umarım haddi aşmıyorumdur:

Anladığım kadarıyla Erdoğan, Mahmut Paşa esnafı gibi 5 x 5 sorusuna hemen “25!” cevabı veren biri değil… Alıyorsa 15’le başlayıp 20’de anlaşan… Satıyorsa 40’dan başlatıp 30’da pazarlığı bitiren bir zekâya sahip!


Anlayacağınız sevgili dostlar, alırken de satarken de kazanan biri!


Bu çoğu uzmanın atladığı bir zekâdır!  

 

Oysa Erdoğan’da bundan fazlası var:

O siyasette 1 + 1’in 2 etmediğini düşünen bir siyasi zekâyı kullanıyor! Bu da gözlerden kaçan bir özelliğidir.

Bunlara; Erdoğan’ın çok iyi bir halk gözlemcisi olduğunu da eklersek, eskilerin tabiriyle “ünsiyet yeteneği” üst düzeyde.

 

Soruyu tekrarlarsak;

Erdoğan toplumsal olayları ve siyaseti nasıl aklediyor, sorusuna bizim verebileceğimiz cevap netleşmiş oluyor:


Mahmut Paşa’nın ticari aklı x siyasi akıl x toplumsal gözlem ve diyalog = Recep Tayyip Erdoğan!

İşte size Erdoğan’ı ele veren formül!

Kamuoyuna ikramım olsun!


***

İzninizle bu formülü kullanmak isteyenlere kısa bir hatırlatmada bulunayım:

1-Her üç yeteneği bir araya getirmek için sakın “toplama işlemi (+)” yapmayın. Çünkü üç ayrı kişiden bir Erdoğan çıkmaz! Hatta araya yüksek matematikçi, nükleer fizikçi ve mikrobiyolog… alıp bir ekip oluştursanız da bir Erdoğan etmez! Ne yapıp edip en azından üç yeteneğin bir kişide olduğu lider bulmanız gerekir ki, buna matematik diliyle arkadaşlar “çarpma işlemi (x)” denir. Yani bu özelliklerin hepsi bir kişide olacak!

 

2-Pek dikkate alınmayan bir konu daha var:

Başarıya inanmış olmak!

Moralini asla bozmamak!

Yılmamak!

Adınız hastaya çıksa da bildiğiniz yolda ısrarla yürümek!

 

3-Kısa kesip son uyarımı da yapmış olayım: “Erdoğan formülü”nü bir doktora danışmadan uygulamayın; aksi bir durumda bünyede “asabiyet” yapabilir!

 

Bilmem anlatabildim mi?!!! 

Meraklısına yardımcı olabildim mi?!!!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HARUN ÖZDEMİR yazmadan önce de konu ile ilgileniyordum…

Hattâ konu üzerinden İslâm’a saldıranlara özel cevaplar da yazdım…

Harun yazmaya başladıktan sonra daha bir özel ilgilenmeye başladım…

Bu arada köşemde konu ile ilgili doğrudan birkaç yazı da yazmış oldum…

*

AKİF EMRE değer verdiğim ve yazılarını dikkatle okuduğum bir yazar…

Kurulduğundan beri Yeni Şafak’ta yazıyor; ilk dönemde ben de yazmıştım…

Bugün “Post İslamcılık neyimiz olur?” diyerek, bence önemli bir yazı yazmış…

Başta Harun Özdemir olmak üzere, konu ile ilgilenenlerin dikkatine sunuyorum…

*

Harun Kardeşime not:

Kardeş, kavilleştiğimiz üzere, yeni yazılarını bekliyoruz…

Selam, dua, hürmet ve muhabbetle…

Reşad

 

Akif Emre Kayseri'de doğdu. Yayıncılık, gazetecilik, televizyonculuk yaptı. Kuruluşundan bu yana Yeni Şafak Gazetesinde yazmaktadır. 

Post İslamcılık neyimiz olur?

http://www.yenisafak.com/yazarlar/akifemre/post-islamcilik-neyimiz-olur-2022092

Eylül 29, 2015

Arap Baharı'ndan bu tarafa siyaset bilimciler, akademisyenler İslamcıların geldiği durum üzerine yeni kavramlar üretip durum değerlendirmesi yapmakla meşgul. 'Ne olacak bu İslamcıların hali' seviyesini aşamayan literatüre bakılacak olursa bu konuda fikir beyan edenlerin öngörüleri boşa çıkmış; 'elde var hüzün...'

Arap Baharı'nda ne olmuştu, daha doğrusu şimdilerde İslamcılar adına yeni bir temel tasarım çizmeye kalkışanlar neleri öngörmüşlerdi? Genelde batılı akademik çevreler, medya ve 'think tank'lerde üretilip yayılan bu meseleye nasıl bakılması gerektiğini adeta icbar eden medyatik telkin süreci şunu işliyordu: Arap Baharı İslamcı bir devrim denemesidir. İslamcıların öncülüğünde baskılanan halk; artık özgürlük, çoğulculuk, sekülerlik, liberalizm gibi çağdaş (batılı) değerlerle barışık olarak despot yönetimlere isyan ediyordu. Hatta İslamcılar olmasa bile Ortadoğulu halklar (oryantalizmin temel tezi) 'durağan'lığını aşmış; devrimci, aydınlanmacı bir sürece evriliyordu.

Bu vesileyle batılı değerlerle ne kadar barışık olduğunu ispatlamaya çalışan, İslamcı olduğu farz edilen kimi liderler de modern, seküler değerleri referans vermekten geri durmuyordu. Aslında medya maharetiyle, toplumun en örgütlü ve dinamik kesimini oluşturan farklı renklerdeki İslamcılara batılı değerlerle ve piyasa ekonomisiyle barışmaları halinde önlerinin açılacağı telkin ediliyordu. Hatta bu vurgu o kadar güçlü şekilde yapılıyordu ki, alternatif olmak iddiasındaki İslami hareketler ve Müslüman kültür dünyası şimdiden küresel kapitalizme müşteri olmaya razı edilmek isteniyordu. Bu telkin de İslamcılık adına yapılıyordu.
Sonuçta işler beklendiği gibi gitmedi yahut maske düştü. Yaldızı dökülen devrim afişinin altından eski despotların yenilenmiş yüzü ve batıyla yapılan yenilenmiş stratejik anlaşmalar ve petrol ortaklıkları ifşa oldu.

Madem (kendi kendilerine yükledikleri anlam içinde) İslamcılık başarısız olmuştu, gelinen durumu açıklamak, kavramsal çerçeveye oturtmak ve geleceğe dair yeni kuramsal çalışmalar yapmak gerekiyordu. Kavram hazırdı: Post İslamcılık ve ideolojik kriz... İslamcılık, IŞİD ve Boko Haram türü hareketlerle terörize edilmiş, gerçek yüzü (!) ortaya çıkmıştı nasıl olsa. İslamcılık öldü, yaşasın post İslamcılık!

Post İslamcılık tanımlaması Arap Baharı'nda İslamcılara yüklenen anlamın gecikmiş versiyonu gibidir. Müslümanların bireyselleştiği, kutsal metninin tarihselleştiği, kutsal ve mutlakın göreceleştiği bir din anlayışında yeşeren umut... Dinde reform denilmese de kaynakların, otoritenin, geleneğin usulün birikimin ortadan kaldırıldığı herkesin kendine göre bir din ve dünya görüşünün fışkırdığı gümrah bir özgürlük otlağı... Post İslamcılık tanımlamasına sıkıştırılan beklenti aslında dinin protestanlaşmasıdır. Ancak proje merkezli akademik çabalar bu şekilde yaldızlamayı uygun görüyor. Post İslamcıların yeni yüzleri de bu arada özellikle batıda görücüye çıkmış, nevzuhur bir din tebliğine çıkmışlardı çoktan. Haram ile helalin ortadan kalktığı, piyasa değerleriyle uyumlu, kulluk bilincinin iptal edildiği sadece birey ve özgürlük odaklı bir protestanlaşma…

Ancak küçük bir sorun vardı: ne İslamcılık ne de Post İslamcılık döneminde bu tanımlamaların muhatabının pek muğlak olması. Bir dönem mi, bir hareket mi, bir ideoloji mi olduğu belirsiz bir İslamcılık ve post İslamcılık üstüne adeta aforizmalar peş peşe devam ediyor. İslamcılar genellemesinin içinden kullanışlı olanlar yeniden paketlenip Post İslamcı dönemin aktörleri olarak sahaya sürülmeye hazırlanıyor. Velev ki varlık sebepleri İslami hareketler ve İslamcılık karşıtlığı olsa bile.

Şartları birbirinden çok farklı siyasal ve toplumsal tecrübenin ürünü İslami hareketleri aşırı genellemeci bir yoruma, tasnife tabi tutmak kaçınılmaz olarak indirgemeci bir yaklaşım olur. Toplum ve siyaset mühendisliğinin tutarlılıktan çok belli dönem için kullanışlı kavram ve tanımlamalara ihtiyaç duyduğu durumlarda teorik çelişkiler görmezden gelinebilirdi. Nasıl olsa bu işe gönüllü yeterli sayıda aydın ve bilim adamı vardı.

Sağ-Muhafazakâr siyasetin İslamcılık, yeni döneminde Post İslamcılık etiketiyle paketlenip, bu şekilde düşünmememizin uygun olduğunu buyuran bilim kilisesinin rahiplerine kulak kesilenlere küçük hatırlatma yapmak faydalı olabilir. İslami hareketler küresel kapitalizme ve onun etrafında şekillenen değerlere uyum gösterdikleri ölçüde muteber sayılacaklardır. Daha önemlisi Türkiye'de Post İslamcılık olarak yaldızlanan protestanlaşmanın toplumsal karşılığı olmadı. Ancak çözülen toplum ve değerlerin kıskacında yol arayışında bir gençlik var, toplum mühendislerinin bu kitleye yatırım yaptığını da hatırlatalım.

Türkiye özelinde özellikle vurgulanması gereken husus; bir alternatif ve muhalif ses olarak İslamcıların ana gövdesinin muhafazakârlaştırılması sürecinin koyulaşarak devam etmesidir. İçinden geçtiğimiz kaotik ortam da 70'lerin milliyetçi dil ve yaklaşımının içselleştirilme tehlikesi taşımaktadır. Politik kariyerlerin, hesapların kıskacında alternatif bir çıkış olarak İslamcılığın farklı renkleriyle beraber sağcılaşması, milliyetçiliğin kucağına itilmesi kısa vadede görünen tehlikeli gelişmedir. İslamcıların protestanlaştırılması ile sağcılaştırılması operasyonu bu ülkenin geleceğini belirler.

Bütün soru: Alternatif olmaktan müşteri olmaya evrilmesi istenenler bunun farkında mı?

 

 

 

 

 

 

‘Kayıp Şark’…

Kayıp Orta Asya…

Kayıp İslâm Nizamı…

Kayıp Osmanlı Devleti…

Ve…

Günümüzde…

Bir tarafta “ADİL KUR’AN DÜZENİ” çalışmaları…

Yani “KAYIP KUR’AN NİZAMI” peşindeki çalışmalarımız…

Ve bu çalışmalara “kör-sağır-dilsiz” davranan sözde bilmem neler…

Diğer tarafta “SİYASAL İSLAM’IN İFLASI” gibi kitaplar yazan Batılı yazarlar…

Ve bu Batılı yazarların kuyruğuna takılıp aynı minval üzere yazı yazan sözde yerliler!.

*

ABDULLAH MURADOĞLU’nun bugünkü yazısı bu satırları yazmama vesile oldu.

Yazıda beni (ve belki sizleri de benim gibi) derinden ilgilendiren bölümler var.

En başta şu meşhur “ŞARKİYATÇILIK” meselesi var ki; pek DERİNDİR.

Bir BALKANLI, bir Boşnak ve bir ARNAVUT olarak beni yakından ilgilendiren yazıdaki şu bölüm bana çok şey anlatıyor (umarım benim anladıklarımı sizler de anlarsınız): “İstanbul'a ilk kez Temmuz 1968'de geldim. 18 yaşındaydım ve Avrupa'yı sırt çantamla otostop yaparak geçmiştim. Bismarck'ın sözü hatırlatılarak Asya'nın Belgrad'da başladığı söylenirdi. Benim için o başlangıç yeri, Osmanlı minareleriyle Üsküp oldu; evinde kaldığım Müslüman eşraftan bir Arnavut'un şöminesinin üzerinde yeşil bir kumaşa sarılı Kur'an'ın iki yanında iki fotoğraf vardı: Enver Hoca ve Sultan Abdülhamid. Ulus ile İmparatorluk. Ateist fakat Arnavut olan komünist ile Pan-İslamcılıktan söz eden son Halife.”

1968’lerde, Balkanlar’dan başlayıp İstanbul üzerinden devam ettiği seyahatine, daha sonra hiçbir engelle karşılaşmadan Afganistan ve Pakistan'ın en bakir bölgelerine girip çıkabilen Olivier Roy; bugün Afganistan ve Pakistan’a gidebilir mi?!.

“Afganistan'dan Ruslar defolup gittiler ama bu kez Mücahitler birbirini öldürmeye başladı. Saflar “Peştun”, “Tacik”, “Özbek”, “Şii” ve “Sünni” olarak ayrıldı...”

Bu cümlelerle başlayan yazıdaki paragraf da beni çok ama çoook ilgilendiriyor. Siz devamını yazıdan okursunuz. 1980’lerde (tam yedi yıl) Arabistan’ın başkenti Riyad’daydım. O yıllarda Riyad’a gelen Afgan Cihadı’nın ortak lideri Emir Ahmed ile Şura Heyeti’nden iki kişiyi, Riyad’da bulunan Afgan Hiziplerinin temsilcileri ilgili yerlere götürmeyince, “Şeyhu’l-Etrak” (Türklerin Şeyhi; Araplar arasında lakabım buydu!) olarak bu görev bana düştü. Ruslar henüz def edilmemişti ama hizipler arasındaki ihtilaflar daha o zaman başlamıştı! Emir Ahmed ve yanındaki âlimlerin, S. Arabistan yetkililerine anlatmaya çalıştığı şuydu: Biz Rusları def etmek üzereyiz. Afganistan’daki her Hizip silahlara sahip; Ruslar gittikten sonra birbirimizi öldürmeye başlayacağız!!! Lütfen şimdiden aramızda hakemlik yapın…”

Bu konu çok geniş ve derin, ben bu kadarını yazmış olayım.

Ondan sonraki gelişmeleri zaten hepiniz biliyorsunuz.

Hâlen de esef verici durum devam aynen ediyor.

Bu konularda yazmam gereken çok şey var.

Kim bilir, belki de bir gün yazıveririm!

Neyse…

Ben sizi ABDULLAH MURADOĞLU’nun yazısı ile baş başa bırakayım.

İyi okumalar dilerken, mezkûr konular anlaşılır inşaAllah;

Anlaşılır da bir an önce gereği yapılmaya başlanır.

Ne dersiniz; hayattayken o günleri görür müyüz?

Selam, dua, hürmet ve muhabbetle…

Reşad

 

*

 

Abdullah Muradoğlu

Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi "Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi" bölümü mezunu. 15 yıldan uzun zamandır basın camiasının içinde yer aldı. 1997 yılından bu yana Yeni Şafak Gazetesi Haber Merkezi'nde özel haberler, dizi yazıları, araştırma yazıları, röport...devamı

‘Kayıp Şark’ın peşinde..

http://www.yenisafak.com/yazarlar/abdullahmuradoglu/kayip-sarkin-pesinde-2022086

Eylül 29, 2015

Arminius Vambery 1850'lerde, 22 yaşındayken İstanbul'a gelmiş, Türkçe'nin farklı lehçelerini öğrenmiş, ardından derviş kılığına bürünerek İran, Türkistan ve Afganistan'ı karış karış gezmişti. Dışarıya kapalı yaşayan “Orta Asya” hakkında elde ettiği bilgiler Vambery'yi şöhretli bir şarkiyatçı yapmıştı. Yeni-Şarkiyatçılardan Olivier Roy'un hayat hikayesi de Vambery'e benziyor. Roy da 18 yaşındayken İstanbul'a geldi. Diğer akranları -hippilik rüzgarıyla- aynı güzergah üzerinden Hindistan'a doğru sürüklenirken, Roy Anadolu, İran ve Afganistan'ı tercih etti. Roy'un herhangi bir kariyer öngörmeyen bu tercihi sonraki yaşamını ve mesleğini derinden etkileyecektir.

Roy, Türkiye'de daha çok “
Siyasal İslam'ın İflası” ve “Yeni Orta Asya” kitaplarıyla tanındı. Sahada yaptığı araştırmalar Roy'a şöhretin yanı sıra sıklıkla bilgisine başvurulan uzman kimliğini kazandırdı. Roy'un gözlemleri “Kayıp Şark'ın Peşinde” başlığıyla Türkçe'ye çevrildi. “Kayıp Şark”, keşfedilmemiş ve 1970'lerin başında hâlâ geleneksel olan bir Afganistan'dır öncelikle. Fakat savaşın büyük bir süratle dönüştürdüğü eski barışçıl Afganistan'ın da yitirildiği yerdir. İslam dünyasında 'eski' ile 'yeni'nin gerilimli hikayesine tanıklık eden Roy ilk yolculuğunu şöyle anlatır:

“İstanbul'a ilk kez Temmuz 1968'de geldim. 18 yaşındaydım ve Avrupa'yı sırt çantamla otostop yaparak geçmiştim. Bismarck'ın sözü hatırlatılarak Asya'nın Belgrad'da başladığı söylenirdi.
Benim için o başlangıç yeri, Osmanlı minareleriyle Üsküp oldu; evinde kaldığım Müslüman eşraftan bir Arnavut'un şöminesinin üzerinde yeşil bir kumaşa sarılı Kur'an'ın iki yanında iki fotoğraf vardı: Enver Hoca ve Sultan Abdülhamid. Ulus ile İmparatorluk. Ateist fakat Arnavut olan komünist ile Pan-İslamcılıktan söz eden son Halife.”

Hiçbir engelle karşılaşmadan Afganistan ve Pakistan'ın en bakir bölgelerine girip çıkabilen Olivier Roy, “Şimdi geriye dönüp baktığımda nasıl hayatta kaldığımı soruyorum kendime. Oysa o sırada tasarlamamış olduğum, hiç aklıma getirmediğim tek 
olasılık ölümdü” diyor. Roy'un korkusuzca seyahat ettiği beldeler şimdi buram buram ölüm kokuyor. Bu beldelerle ilgili olarak ilk akla gelen şey, 'ölüm'dür. Sadece Batılılar değil, herhangi bir Müslüman için bile tehlikelidir bu beldeler. Rehin alınabilir, kurşunlanabilir veya yakınınızda patlayan bir bombayla ölebilirsiniz.

Afganistan'dan Ruslar defolup gittiler ama bu kez Mücahitler birbirini öldürmeye başladı. Saflar “
Peştun”, “Tacik”, “Özbek”, “Şii” ve “Sünni” olarak ayrıldı. Pakistan medreselerinde okuyan Afgan talebeler yani “Taliban”, mücahitler arası savaşa tepkiydi. Taliban dalgası Mücahitleri ezip geçti. Bu kez savaş Taliban ile diğerleri arasındaydı. Oliver Roy'un belirttiği gibi tuhaf olan şey “Afgan Talibanı”nın 'Sufîlik'ten gelmesiydi. 1980'lerde Sufî ruhu çoktan yok olmuştu. Afgan ve Pakistan medreseleri geleneksel çizgilerinden koparak aşırıcılığın tekkelerine dönüşmüşlerdi

Irak'ta Saddam Hüseyin, Libya'da Kaddafi gitti ama şimdi birkaç grup birbiriyle kıyasıya savaş halinde. Suriye ve Yemen'de durum pek farklı değil. Müslüman toplumlar bileşenlerine ayrılıyor, çözülüyor ve dağılıyorlar. İnsan hayatının değersizliği, yoksulluk, çaresizlik ve umutsuzluk Batı'ya doğru kitlesel bir kaçışa yol açıyor. İslam'ın çoğulcu ve fakat aynı zamanda bütünleyici üst ilkeleri insanların ufkundan uzaklaşmış bulunuyor. Bu değişimin ciddi bir kritiği yapılmadan İslam'ın geleceği veya Müslüman toplumların geleceği hakkında fikir yürütmek havanda su dövmektir.

 

{ ���\.L

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
06.11.2015
17:34


http://egedesonsoz.com/yazar/Erdogan-in-zekasi/9311


http://egedesonsoz.com/yazar/baslik/9300


http://egedesonsoz.com/yazar/baslik/9294







Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 130786 Okunma
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 33164 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Reşat Nuri Erol
T. C. 1921 ANAYASASI’nın Temel Maddeleri
22.02.2016 18345 Okunma
1 Yorum 22.02.2016 07:19
Reşat Nuri Erol
Şeyma Yavuz ve MAKALESİ… İbn Haldun ve “MUKADDİME”Sİ…
1.07.2015 16341 Okunma
2 Yorum 03.07.2015 00:23
Reşat Nuri Erol
FAİZ imparatorluğu ve ROTHSCHİLD ailesi
29.03.2016 16037 Okunma
1 Yorum 29.03.2016 01:12
Reşat Nuri Erol
Ekrem Dumanlı, Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç ve İSLÂM/cı
2.07.2015 15412 Okunma
7 Yorum 23.07.2015 19:54
Reşat Nuri Erol
AKP’yi kim kuşa çevirdi, Erdoğan mı Davutoğlu mu?
26.06.2015 14652 Okunma
6 Yorum 08.07.2015 13:24
Reşat Nuri Erol
Yüz Yıl Önce - Yüz Yıl Sonra; ne değişti?
26.07.2015 14624 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 12:51
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları
29.07.2015 14495 Okunma
4 Yorum 30.07.2015 11:51
Reşat Nuri Erol
Kahramanlarım: Erbakan, Aliya, Muhammed Ali
7.06.2016 14386 Okunma
2 Yorum 07.06.2016 02:58
Reşat Nuri Erol
Çok önemli hatalar, çok önemli uyarılar ve…
7.10.2018 14328 Okunma
11 Yorum 09.10.2018 00:22
Reşat Nuri Erol
“Asâ Rabbukum En Yerhamekum…”
16.01.2017 14054 Okunma
9 Yorum 17.01.2017 12:20
Reşat Nuri Erol
Suriyeliler “sığınmacı/mülteci” mi, “muhacir” mi?
5.09.2015 14036 Okunma
3 Yorum 05.09.2015 17:56
Reşat Nuri Erol
Tarımda faiz, icra ve iflas
26.04.2010 14015 Okunma
Reşat Nuri Erol
İslam Tarihinde Anayasa; Medine Anayasası ve ...
14.10.2011 13928 Okunma
Reşat Nuri Erol
Hayrettin Karaman; Âdil Düzen Nasıl Olmalıdır?
4.08.2015 13661 Okunma
3 Yorum 04.08.2015 21:11
Reşat Nuri Erol
Sömürü sermayesi ve kuyrukları tövbe ederse…
16.08.2015 13572 Okunma
4 Yorum 19.08.2015 00:56
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın Türkiye ve dünyadaki inkılâpları
23.02.2015 13493 Okunma
2 Yorum 25.02.2015 11:21
Reşat Nuri Erol
Harun Ö. “İslâmcılk” yazıları-10; SAİD-İ NURSÎ
13.08.2015 13309 Okunma
3 Yorum 15.08.2015 17:32
Reşat Nuri Erol
Suruç bombası, sermaye-siyaset çatışması ve IŞİD
24.07.2015 13306 Okunma
2 Yorum 24.07.2015 07:35
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’İn İSLÂM-CILIK yazıları-2; ERBAKAN FAKTÖRÜ
29.07.2015 13271 Okunma
5 Yorum 30.07.2015 11:44
Reşat Nuri Erol
İkrazatçılık!
9.04.2010 13233 Okunma
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre Adil Ekonomik Düzen’de VERGİ
14.03.2016 12763 Okunma
3 Yorum 14.03.2016 14:05
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen dışında çözüm reçetesi olan var mı?
8.09.2015 12700 Okunma
2 Yorum 08.09.2015 07:11
Reşat Nuri Erol
R. Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül
25.06.2015 12548 Okunma
5 Yorum 28.06.2015 13:16
Reşat Nuri Erol
Ve zekkir fe inne’z-zikrâ tenfeu’l-mü’minîne
10.08.2015 12480 Okunma
2 Yorum 10.08.2015 22:44
Reşat Nuri Erol
Çözüm “Âdil Kur’an Düzeni”dir
22.02.2015 12350 Okunma
5 Yorum 23.02.2015 21:48
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir’den “İSLÂM-CILIK” yazıları-9
10.08.2015 12264 Okunma
3 Yorum 11.08.2015 13:47
Reşat Nuri Erol
Sn. Cumhurbaşkanımıza ve ilgililere açık mektup!
1.08.2015 12115 Okunma
3 Yorum 02.08.2015 08:07
Reşat Nuri Erol
Ya-pa-ma-dı-lar… YA-PA-MA-YA-CAK-LAR…
1.06.2015 12099 Okunma
5 Yorum 02.06.2015 10:49
Reşat Nuri Erol
Anlatıp ve nasihat ediyoruz; dinleyip yapsalar…
3.08.2015 12087 Okunma
4 Yorum 03.08.2015 14:50
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ın “ADİL DÜZEN” Söyleminin Teorisi-1
3.03.2016 12050 Okunma
3 Yorum 06.03.2016 14:53
Reşat Nuri Erol
‘E LEYSE MİNKÜM RACULÜN REŞÎD’ (âyet)
14.09.2015 12008 Okunma
2 Yorum 14.09.2015 20:56
Reşat Nuri Erol
‘Sistem kurmak’ ve ‘hazin (vahim) durum’
9.01.2017 11941 Okunma
8 Yorum 23.01.2017 00:31
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
9.04.2010 11928 Okunma
Reşat Nuri Erol
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı”…
27.12.2018 11871 Okunma
9 Yorum 28.12.2018 08:15
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!
10.07.2015 11749 Okunma
2 Yorum 10.07.2015 06:06
Reşat Nuri Erol
7 Haziran’da oyumuzu bu şuur ile kullanalım
30.05.2015 11490 Okunma
3 Yorum 30.05.2015 16:30
Reşat Nuri Erol
“İSLÂM DÜZENİ” tüm insanlar içindir
5.05.2013 11487 Okunma
Reşat Nuri Erol
24. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi
1.12.2015 11485 Okunma
1 Yorum 01.12.2015 06:41
Reşat Nuri Erol
Çağımızın Nuh’un Gemisi “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir
29.05.2015 11410 Okunma
4 Yorum 29.05.2015 18:44
Reşat Nuri Erol
Sermayeye ve siyasilere önerimiz var
8.08.2015 11181 Okunma
3 Yorum 10.08.2015 20:14
Reşat Nuri Erol
Seçime kadar “AYG” uyarılarına devam…
20.09.2015 11095 Okunma
4 Yorum 20.09.2015 06:16
Reşat Nuri Erol
İdam, kısas, diyet, anayasa, şeriat, hukuk…
23.11.2012 11062 Okunma
Reşat Nuri Erol
Sosyal tufan ve sömürünün çözümü Adil Düzen’dir
10.11.2015 11046 Okunma
2 Yorum 16.11.2015 07:22
Reşat Nuri Erol
‘Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?’
3.02.2016 11038 Okunma
1 Yorum 03.02.2016 22:48
Reşat Nuri Erol
Yine “biz” kazanacağız…
15.08.2015 11035 Okunma
2 Yorum 15.08.2015 15:00
Reşat Nuri Erol
Cennet karşılığı mal ve can ile cihad etmek
14.04.2013 10993 Okunma
Reşat Nuri Erol
Kur’an Ayında “KUR’AN DÜZENİ” hatırlatmaları-2
5.07.2015 10988 Okunma
2 Yorum 05.07.2015 11:49
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi sonucundan alınacak dersler
9.06.2015 10980 Okunma
3 Yorum 15.06.2015 03:15
Reşat Nuri Erol
‘Sosyal Tufan’a karşı ‘Adil Düzen Gemisi’ inşa ed
27.12.2014 10938 Okunma
4 Yorum 25.05.2015 09:49
Reşat Nuri Erol
Başkanlık sistemi değil, “Adil Düzen” gelmelidir
20.06.2015 10920 Okunma
3 Yorum 20.06.2015 20:30
Reşat Nuri Erol
İman, ilim, amel, fıkıh, fikir, zikir ve ekonomi
30.04.2014 10912 Okunma
Reşat Nuri Erol
ADİL DÜZEN ‘gönüllü’ mü , ‘zorla’ mı gelsin?
16.01.2016 10890 Okunma
2 Yorum 16.01.2016 22:08
Reşat Nuri Erol
Aliya İzzetbegoviç: ‘Kur’an edebiyat değil, hayattır’-4
10.12.2015 10886 Okunma
2 Yorum 10.12.2015 22:22
Reşat Nuri Erol
VakıfBank “FAİZSİZ BANKA” olmalıdır
25.03.2015 10875 Okunma
2 Yorum 05.04.2015 18:14
Reşat Nuri Erol
Mustafa Deniz; Bu düzen adil değil
4.08.2015 10872 Okunma
4 Yorum 04.08.2015 21:06
Reşat Nuri Erol
AK Parti ya “gömlek giyecek” ya da silinecek
28.06.2015 10863 Okunma
3 Yorum 02.07.2015 12:56
Reşat Nuri Erol
Esbaba tevessül eder, sonra tevekkül ederiz...
7.09.2014 10768 Okunma
Reşat Nuri Erol
Değişim devam ediyor VE LÂ GÂLİBE İLLALLAH
2.04.2016 10751 Okunma
1 Yorum 02.04.2016 12:53
Reşat Nuri Erol
Soru-yoruma cevap ve bir aileden gelen yorum
12.08.2015 10741 Okunma
4 Yorum 14.08.2015 07:17
Reşat Nuri Erol
15 Temmuz: Teşhis ve Tedavi; KUR’AN VE İLİM ile
28.08.2016 10686 Okunma
2 Yorum 29.08.2016 20:48
Reşat Nuri Erol
İslâm hukuku, Batı hukuku ve olumsuz etkisi
9.02.2016 10616 Okunma
1 Yorum 09.02.2016 08:10
Reşat Nuri Erol
Faiz meselesi, bankalar ve çözüm önerileri-3
16.02.2015 10573 Okunma
2 Yorum 16.02.2015 08:34
Reşat Nuri Erol
HIZIRLA KIRK SAAT
30.12.2015 10435 Okunma
1 Yorum 31.12.2015 13:01
Reşat Nuri Erol
ÜSKÜDAR SOHBETLERİ-2 İSLAM MEDENİYETİ VAKFI
7.04.2016 10410 Okunma
1 Yorum 07.04.2016 23:36
Reşat Nuri Erol
MEHMET HİKMETUMUT ve KUR’AN VE İLİM 819. Hafta Seminer
4.07.2015 10410 Okunma
4 Yorum 05.07.2015 14:31
Reşat Nuri Erol
“SOSYAL TUFAN” dediğimiz, İŞTE BUDUR!
23.05.2016 10362 Okunma
1 Yorum 23.05.2016 08:09
Reşat Nuri Erol
IMF’nin alternatifi nedir?
13.03.2010 10318 Okunma
Reşat Nuri Erol
Prof.S.Tekir: GÜÇLÜ PARA veya PARANIN GÜCÜ
1.09.2016 10292 Okunma
1 Yorum 01.09.2016 09:51
Reşat Nuri Erol
ÇARE VE ÇÖZÜM KUR’AN’DA
31.05.2015 10261 Okunma
2 Yorum 15.07.2015 07:10
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı anlamak, yapılması gerekenleri yapmaktı
6.03.2015 10255 Okunma
1 Yorum 06.03.2015 07:26
Reşat Nuri Erol
Erbakan’a göre “Selem Senedi Karşılığı Kredi”
13.03.2016 10225 Okunma
1 Yorum 13.03.2016 08:53
Reşat Nuri Erol
Çözüm Süreci ve HDP’nin önemli hatası
10.08.2015 10191 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 15:48
Reşat Nuri Erol
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
4.09.2015 10111 Okunma
1 Yorum 04.09.2015 06:00
Reşat Nuri Erol
Seçime giderken oynanan oyunlara dikkat!
12.09.2015 10061 Okunma
3 Yorum 13.09.2015 06:45
Reşat Nuri Erol
Kooperatif sistemi ile ‘ortaklık sistemi’ gelmekte
17.11.2018 9951 Okunma
5 Yorum 30.11.2018 11:55
Reşat Nuri Erol
Toprak, tarım ve ‘tarım stratejisi’
26.04.2010 9945 Okunma
Reşat Nuri Erol
Harun Özdemir'den Doğu Perinçek yazısı!
25.10.2015 9909 Okunma
1 Yorum 25.10.2015 20:22
Reşat Nuri Erol
H. Özdemir’in İSLÂMCILIK yazıları: Atatürk İslâmcılığı
18.10.2015 9868 Okunma
1 Yorum 18.10.2015 10:45
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 828. hafta seminer notlarından…
30.08.2015 9748 Okunma
3 Yorum 30.08.2015 11:50
Reşat Nuri Erol
Sermaye dünyayı ne hâle getirdi; ne yapmalıyız?
30.11.2012 9748 Okunma
Reşat Nuri Erol
7 Haziran Seçimi, sorunlar ve mucize Kur’an-1
13.06.2015 9740 Okunma
2 Yorum 14.06.2015 07:41
Reşat Nuri Erol
KUR’AN ayetleri, Kadıhan, Hülagû ve HALEP!
19.12.2016 9703 Okunma
2 Yorum 19.12.2016 10:27
Reşat Nuri Erol
Prof.Dr.Sabri TEKİR: TÜRKİYE VARLIK FONU
10.02.2017 9663 Okunma
3 Yorum 12.02.2017 20:52
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM bütün sorunları çözer
19.05.2015 9625 Okunma
1 Yorum 19.05.2015 11:17
Reşat Nuri Erol
Hukuk Düzeni
21.04.2013 9583 Okunma
Reşat Nuri Erol
“Millî Görüş ve Adil Düzen” olmadan bu kadar!
2.10.2015 9570 Okunma
1 Yorum 02.10.2015 07:02
Reşat Nuri Erol
MİLLÎ GAZETE için her gün bir şey yapmak
14.01.2016 9516 Okunma
4 Yorum 24.01.2016 23:20
Reşat Nuri Erol
Akevler Kooperatifi ve Ortaklık Sistemi Bankaları
22.10.2018 9418 Okunma
4 Yorum 30.11.2018 08:26
Reşat Nuri Erol
Yargı sorununun çözümü hakemlik sistemidir
19.02.2014 9413 Okunma
Reşat Nuri Erol
Erbakan’ı Adil Düzen’den vazgeçirme raporu (tekrar)
2.12.2018 9337 Okunma
3 Yorum 02.12.2018 12:05
Reşat Nuri Erol
Şehit MEHMET HİKMETUMUT’u anlatamamak!-2
11.07.2015 9320 Okunma
1 Yorum 11.07.2015 03:53
Reşat Nuri Erol
S. Karagülle; BİR İLİM ADAMININ ERBAKAN TAHLİLİ...
4.08.2015 9307 Okunma
2 Yorum 04.08.2015 21:35
Reşat Nuri Erol
Seçim sonucu ne olursa olsun, Asıl Yapılması Gereken
1.11.2015 9183 Okunma
1 Yorum 01.11.2015 06:05
Reşat Nuri Erol
KUR’AN VE İLİM 738. Hafta Semineri’nden
17.11.2013 9169 Okunma
Reşat Nuri Erol
H.Özdemir yazıları; Ak Parti İslamcı mı?
1.08.2015 9161 Okunma
3 Yorum 01.08.2015 16:33
Reşat Nuri Erol
Gece, saat üç; bir, iki, üç (yazı)! Ve (dördüncü yazı)
15.12.2016 9154 Okunma
1 Yorum 15.12.2016 02:49
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm/sermaye III. dünya savaşı derdinde ama
26.10.2015 9113 Okunma
1 Yorum 26.10.2015 22:44
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm değerlendirmeleri ve çözüm
30.01.2016 9085 Okunma
1 Yorum 30.01.2016 14:35


© 2025 - Akevler