Diyanet’in gerçekleştirdiği zirveler ve son zirve-4
I. Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi’ne katılan Müslüman liderler bir taraftan İslâm âleminin üçte ikisini temsil ediyorken, aynı zamanda müntesipleri milyarları aşan Budist ve Hindu dinlerine mensup olanlar arasında yaşadıklarını da unutmayalım...
Dünyanın nüfus yoğunluğu burada ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak biz, Osmanlı Devleti sonrasında kendi derdimize düştüğümüzden buraları hep ihmal ettik...
Diyanet, geç de olsa, bilinen ve bu yazılarda da anlatılan çok zor şartlarda yaşayan Müslüman kardeşlerimizi hatırlamamıza vesile oldu; darısı diğer devlet dairelerinin başına…
Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmasının sonundaki bence önemli bölümler şöyle:
‘Sizler Malay dünyasında (…) yüzyıllar boyunca en dinamik ticaret şehirlerinde İslâm kültür ve medeniyetini yükseltirken, bölgenin önemli dini yapıları olan Budist, Taoist, Hindu ve diğer din ve inanç mensuplarıyla bir arada barış içerisinde yaşamanın örneğini sergilediniz. Sizlerin de yakinen bildiği gibi, uzunca bir süredir İslam coğrafyası çalkantılı bir dönem yaşıyor. İki yüzyıldır yaşanan travmalar da bizim tarihimiz. Bundan kaçamayız. Bu geçmişle yüzleşmek, bir İslami vecibe aynı zamanda. Bu yüzleşme, bizi bugün kendi ayaklarımız üzerinde nasıl durabileceğimiz sorusuna cevaplar bulmaya sevk ederken, umulur ki, çocuklarımıza ve torunlarımıza daha sağlıklı toplumlar bırakmamıza da vesile olacaktır. Bu dönemi atlatabilmemizin yegâne yolu, birliğimizi, beraberliğimizi yeniden inşa etmekten geçiyor. Bunun için kaybettiğimiz değerlerimizi yani, kendimizi yeniden keşfetme sorumluluğumuz kadar, kardeşlerimiz olan diğer Müslümanları da yeniden tanıma çabası içinde olmamız gerekiyor. Bizler halis niyetle, yıldırıcıların yıldırmasından korkmadan ürkmeden önce kendi mahallemizde, köyümüzde, kasabamızda, şehrimizde, iş yerimizde, okulumuzda, medresemizde birliği nasıl sağlayabileceğimiz konusunda kafa yormalıyız. Birliğimiz bütünlüğümüz için bizzat çaba göstermeliyiz. Ancak bu şekilde yerelden ulusala, ulusaldan bölgesele ve de küresele ulaşacak bir İslam ümmeti vizyonunu hayata geçirebiliriz. Birliğimizin temeli elbette ki tarih boyunca bütün Müslümanların takip ettiği Kur’an ve Sünnet yolu, yani İslâm’ın ana yolu olmalı. Bunu destekleyen güçlü tarihsel ve geleneksel yapılarımızı bugüne en güzel, en sağlam bir şekilde nasıl aktarabiliriz, bunun düşüncesi ve çabası içerisinde olmalıyız...’
‘Bugün bizler, İslam ümmetinin karşı karşıya kaldığın en önemli zorluklardan birinin ekonomi olduğunun elbette ki farkındayız. Bununla birlikte, fakirlik ve yoksulluğun büyük bir engel olduğunu düşünmemeliyiz. Kaldı ki, sizin de geldiğiniz coğrafyalarda görüldüğü üzere İslam coğrafyası yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla adeta birer nimet yuvasıdır. Ancak bu nimetleri adil bir şekilde, hak ederek nasıl yanımızdaki komşumuzla, nasıl yanı başımızdaki bir başka milletten Müslüman kardeşimizle paylaşacağımızın hesabını kitabını iyi yapmalıyız. Bu bağlamda, bürokratlarımız, akademisyenlerimiz, iş adamlarımız, işçilerimiz, çiftçilerimiz hep birlikte bir ideal uğruna ümmet ve tüm insanlık adına helal üretim helal tüketim çerçevesinde bir yol almanın çabası içerisinde olmalıyız. Unutmayalım ki, insanoğlunun en hayırlı nimeti, kendi eliyle alın teriyle, hak ederek, helal yoldan ürettiği ve kazandığıyladır...’
Görebildiğim kadarıyla sadece iki yazar bu zirve ile ilgili yazı yazdı; Yeni Şafak’tan Abdullah Muraduğlu ve Star’dan Resul Tosun. İlgisizliğe üzüldüm. Muradoğlu yazısını şu cümlelerle bitirmiş: ‘Müslümanlığın ana gövdesini kemiren kurtların bir an evvel izale edilebilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı’na daha fazla iş düşüyor. Türkiye İslâm âleminin kaostan çıkmasında hâlâ önemli rol oynayabilir. Tarihsel tecrübemiz ve kültürel mirasımız “çokluk içinde birlik” prensibinin hayata geçirilmesi konusunda yeterince esin verici. Bu kaynağı yeniden verimli hale getirebiliriz.’ Aynen katılıyorum. Resul Tosun ise yazısının bir bölümünde şöyle diyor: ‘Diyanet İşlerinin hantal yapısı aslında böylesi bir çabaya ev sahipliği yapmaya müsait değil. Lakin başkan Mehmet Görmez’in samimi gayretleri bu hantal yapıya bile dünyayı kucaklayacak aktivite kazandırmışa benziyor!’ Her şeye rağmen bu zirve ve diğerleri gerçekleştirilebildi. Demek ki olabiliyor. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun...