Sen okuyucu; sana da bir görev verilebilir!
Ankara’da dün patlamalar oldu…
Bugün ve yarın neler olabileceğini bilmiyoruz…
Yapılmak istenen tam da işte budur; istikrarsızlık ve bilinmemezlik…
Ama biz bu oyuna gelmemeliyiz, bugünlerde ve bu haftalarda “Asıl Yapılması Gerekenler” ana mihverinden kopup da dağılmamalıyız. Çünkü onların yapmak istediği tam da budur; bizi aslî mihverimizden uzaklaştırıp kendi fasid dairelerine almak istiyorlar…
Onlara bu fırsatı vermeyelim.
Bir taraftan bu saldırılara karşı tedbirlerimizi alırken, diğer taraftan “Asıl Yapılması Gerekenler” alanında aslî işimize bakalım ve gereğini yapalım.
Ne demek istediğimi hemen bundan önceki “Durumdan vazife çıkarmak ve gereğini yapmak” başlıklı yazım ile benzer konuda yazmış olduğum yazılara bir daha bakılabilir diyorum. Çünkü ülkemiz, bölgemiz ve bütün dünya farklı bir merhaleye geldi ve artık hiçbir şey yakın geçmişte olduğu gibi olmayacak. Artık oyun ve oyalanma dönemi bitti…
Bir an önce “Asıl Yapılması Gerekenler” yapılacak ki her gün her biri farklı birer “MUSİBET” olan bu olaylar “NASİHAT” olsun...
Şunu iyi bilelim ki; “yeniden yapılanma” ve zalim dünya düzenine alternatif “yeni bir dünya düzeni” yani “ADİL KUR’AN DÜZENİ” merhalesine geçmediğimiz her gün, “SOSYAL TUFAN” seviyesindeki bu musibetler varlığını sürdürecektir.
Bunun nedenlerini bu köşede sadece günlerce, haftalarca, aylarca değil, yıllardan beri -tam kırküç yıldır- bu gazetenin değişik köşelerinde hatırlatmaya çalıştık, bundan sonra da hatırlatmaya devam edeceğiz, inşallah...
Meselenin bugünlük sözünü edeceğim bir yönü budur.
Diğer bir yönüne gelirsek…
Bugün aslında bu hafta (833. hafta) yapmakta olduğumuz KUR’AN VE İLİM seminer çalışmalarımızın minik bir özetinden söz edecek, bu hülasadan dertlerimize deva olabilecek bölümleri aktaracaktım. Ama Ankara’da olanlar olunca bu hatırlatmaları yapma gereği duydum. Faydası olur mu, ilgililerin dikkatini çeker mi, “Asıl Yapılması Gerekenler” yönünde bu son musibet nasihat yerine geçer mi?.. Hep beraber bekleyip göreceğiz...
Bu haftaki tefsir çalışmamızın 14 ve 15. sayfalarından, özellikle bu köşenin müdavimlerini doğrudan ilgilendirebilecek birkaç hatırlatmayı aktarmış olayım…
“Sen okuyucu!
Bilesin ki bu Kur’an’ı eğer okuyorsan ve onu anlamaya çalışıyorsan, sana da dünyayı değiştirecek bir görev verilebilir. Bileceksin ki sen yapmayacaksın, O (Allah) yapacak. O seni sadece görevlendirmiş ve elçi yapmıştır. Ona göre düşüneceksin, ona göre hareket edeceksin; ben kim, bu işleri yapmak kim demeyeceksin, görevden kaçmayacaksın. Senden daha ileri giden ve senden önce başlayan varsa, o işte ona tâbi olabilirsin. Ama senden önce o işi götüren/yapan olmazsa, Mustafa Kemal’in gediği gibi; “Vazifeye atılman için içinde bulunduğun ahval ve şeraiti düşünmeyeceksin.” Muhtaç olduğun kudret seni görevlendirende mevcuttur. Sen yapmayacaksın, O (Allah) yapacak; sen sadece sana düşeni yapacaksın...
“Her Adil Düzen Çalışanı Allah’ın kendisine verdiği imkânları düşünerek özel olarak kendisine ne görev verildiğini düşünecek ve ona göre özel görevini yapacaktır...
“Kur’an insanları iç içe topluluk hâline getirmektedir. Kişiler beytte bir arada yaşarlar. Aynı sofradan yemek yiyenlere ehl-i beyt denmektedir; bugün aile olarak adlandırılmaktadır. / Yüz aile ehl-i karye olmaktadır. / Yüz karye halkı ehl-i belde olmaktadır. / Yüz ehl-i belde halkı ehl-i medine olmaktadır. / Yüz ehl-i medine halkı ehl-i mısr olmaktadır...”
Allah tesirini halk etsin ve gereğini yapanlardan eylesin; ve’s-selâm mea’d-dua…