832. Seminerden Vazife Çıkarmak!
KUR’AN VE İLİM seminerlerimiz devam ediyor…
832. haftaya da salimen ulaştık, elhamdülillah…
Araya Kurban Bayramı haftası girdi ama…
Bu hafta kaldığımız yerden devam ettik…
Hûd Sûresi 19. hafta çalışmamıza geldik ve 64-68. âyetlerdeyiz... 64. âyet birçok yönüyle insanlığa ibret olacak ve kıyamete kadar da bu özelliğini devam ettirecek özellikler ihtiva ediyor. Peki, insanlar bundan yararlanıp da gereğini yapıyor mu?..
Okuyalım bakalım…
İyi okumalar diliyorum…
İyi okumalar ve uygulamalar...
Evet, okuduklarımızı uygulayalım inşallah…
Neden?
ÇÜNKÜ…
HEMEN HEMEN HER SEMİNERDE OLDUĞU GİBİ BU SEMİNERDE DE BİZ ADİL KUR’AN DÜZENİ ÇALIŞANLARINI DOĞRUDAN İLGİLENDİREN BÖLÜMLER VAR; ONLARI ÜÇ SAYFADA DERLEMEYE ÇALIŞTIM…
HADİ BAKALIM…
CÜMLEMİZE KOLAY GELSİN…
SELAM, DUA, HÜRMET VE MUHABBETLERİMLE…
REŞAD
***
“Ve ey kavim; bu Allah’ın devesidir. Sizin içindir. Ayettir. Vizr edin de Allah’ın arzından ekl etsin. Ve ona sû’ ile messetmeyin, yoksa karib bir azab sizi ahzeder.”
Hz. Salih kavmini uyarmaktadır…
Bizim de aynı usulü uygulamamız gerekmektedir.
Burada açıkça görülüyor ki Hazreti Salih kavmini düşmanlara karşı cihada çağırmaktadır ve bizzat kendileri ile cihad yapmaktadır.
Biz de ne yapıyoruz?
Önce Adil Düzen Çalışanları olarak birbirimize hakkı tavsiye ediyor ve sabrı tavsiye ediyoruz, sonra bize yakın olanları uyarıyor ve hakka çağırıyoruz.
Bunlar kimlerdir?
Risale-i Nur Cemaati ile Millî Görüşçüler. Onların devamı olarak kabul ettiğimiz Gülen Cemaati ile AK Partililer; sonra bütün tarikat ehli. Bizimle aynı düşüncede olan için MHP’liler ile HDP’lileri çağırıyoruz. HDP’lileri PKK’dan ayırıyor, ülkemizin ilerlemesi için çalışan parti olarak kabul ediyoruz. Ondan sonra ülkemizdeki CHP’liler ile DP’lileri; bunlar bizim için eşittirler. Onlara göre Türkiye devleti önemli değil, Türk halkı refah içinde olsun da bağımlı olsun, Türk milleti dinsiz olsun da bağımlı olsun. Ne var ki onlarla aynı ülkede yaşıyoruz, onlar da kardeşlerimizdir, onların da iyiliklerini istiyoruz. Nihayet dünya sosyalistleri ve kapitalistleri de insandır, yeryüzünde komşuyuz, onlar da insan kardeşlerimizdir, onların da iyiliğini istiyoruz. Biz kötülerle değil kötülükle mücadele ediyoruz. Kötülerle onları iyi etmek için cihad ediyoruz.
“Bu Allah’ın devesidir” diyor. Topluluğun malıdır. Özel mülk değildir. Bırakın da Allah’ın topraklarında yesin. İnsanların Allah’ın topraklarından yararlanma hakları vardır ama Allah’ın topraklarından başkalarını yararlandırmama hakları yoktur. Burada deve misali ele alınarak kamu malları üzerindeki hükümleri ortaya koymaktadır.
1- Doğadan yararlanma hakkımız vardır ama başkalarının yararlanmasını önleme hakkımız yoktur. Bir arsa üzerinde ev yaparız. Arsadan yararlanıyoruz. Bizim evimiz orada durduğu için başkaları getirip oraya ev koyamamaktadır. Ama ev yıkıldığı zaman artık bizim hakkımız kalmaz. Çünkü biz yararlanamıyoruz, başkalarının yararlanmasına mani olamayız.
2- Doğadan yararlanma hakkımız vardır ama doğayı tahrip etme hakkımız yoktur. Doğadan onu tahrip etmeden yararlanmalıyız. Bir şeyden biz yararlanmıyorsak, onun varlığı bize zarar vermiyorsa, onu o halde bırakmalıyız. Her şeyin doğa dengesinde bir görevi vardır.
3- Deve kamu payını temsil eder. Hazreti Salih Peygamber zamanında halk daha çok çobanlık yapıyordu. Kamu vergi olarak develeri toplar, meraya salar, sonra gerektiği zaman keser veya satardı. Kamu malı olan deveye dokunmak şiddetli şekilde yasaklanmıştır.
4- O bir âyettir. Yönetimin de payı vardır. Mera kamu malıdır, herkesin ondan yararlanma hakkı vardır. Deve de kamu malıdır, halkın onu kesme, hattâ sütünü sağma ve yününü alma hakkı yoktur. Kamu malları ile zekât mallarını birbirinden ayırmamız gerekir. Zekât mallarının kullanılması yöneticilere aittir, şeriata göre değerlendirirler. Oysa kamu mallarında yöneticilerin hiçbir tasarrufta yetkileri yoktur. Halk işgal etmek suretiyle yine şeriata göre yararlanır. Âyet olmanın manası budur. Zekât malları deveye kıyas edilecektir. Demek ki usulcülerin “asıl” dedikleri Kur’an’da “âyet” olarak adlandırılmaktadır... (s.3-4)
*
Biz şimdi nereye hicret edeceğiz?
Yüz lojmanlı apartmanlara ve/ya dinlenme evlerine/sitelerine hicret edeceğiz. Orada kendi düzenimizi kuracak ve yaşayacağız. Yalova’da tasarladığımız ilk sitede çevrede orman vardır. Orman yapraklarından oluşturacağımız yem sanayisi ile hayvanları besleyeceğiz, et ve sütümüz olacak. Seralarda yaz-kış sebze yetiştireceğiz. Mısır tarımı ile ekmek yapacağız. Dünya krize girdiği zaman biz yaşayacak durumda olacağız... (s.7)
*
Kur’an eski peygamberlerin kıssalarını anlatırken gelen emir sosyal olmayıp doğal afetler şeklindedir. Hâlbuki yine Kur’an’da meleklerin yardıma geldiği bildirilmekte, bunun da müminlere cesaret kâfirlere korku şeklinde olduğu anlatılmaktadır. Yani nasıl Kur’an’dan önce vahiy vardı, Kur’an’dan sonra vahyin yerini içtihat ve icma almışsa; Kur’an’dan sonra emir doğaya olmaktan ziyade insanlara gelen ilhamlardır.
Mesela, bu son seçimde (7 Haziran 2015) emir gelmiştir. Kime? Herkese. Halk öyle oy kullandı ki herkesi akıllı yaptı. Yöneticiler anlamadı ama halk anladı. Seçimde doğru dürüst bir parti çıkarsa halk oyunu ona verecektir. Sermaye bütün çabalamalarına rağmen gayesine ulaşamadı. Tek başardığı iş, Müslüman Kürtleri HDP’ye oy vermeye ikna etmek oldu. Bunu nasıl başardı? AK Parti’ye HDP anlayışlı adayları koydurdu, HDP’ye de AK Parti anlayışlı adayları koydurdu. Kürtler AK Parti’ye Müslüman olduğu için oy verdiler, yoksa AK Parti’de işleri ne idi. Bu sermaye için başarı sayılmaz. AK Partililer tekrar Kürt Müslümanları aday gösterirse, HDP PKK’yı tuttuğu için aynı oylar AK Parti’ye dönecektir.
O halde Allah’ın emri şimdi doğal afetler şeklinde değil, sosyal olaylarla olmaktadır.
نَجَّيْنَا صَالِحًا
“Salih’i necata erdirdik”
Bugünkü yolları özelleştirme, iktisadi devlet teşekküllerini özelleştirme bu anlayışın sonucudur. Vakıfları devletin emrine verip faiz ile çalıştırmak vakıfları kısırlaştırmadır.
Devlet malları özel sektöre devredilerek yeni yatırımlara son veriliyor... Halk büyük yatırımları yapamıyor... Ülke yatırımsız kalıyor... Sömürü sermayesi gelip yerleşiyor... Yeryüzü küçük ve orta yatırımlardan arındırılıyor, halk büyük yatırımları beceremiyor...
وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ
“Ve onunla beraber iman etmiş olanlar da”
Demek ki onunla beraber iman edenler bir teşkilattı, dolayısıyla o teşkilat kuruldu.
Bugüne gelirsek…
ADİL KUR’AN DÜZENİ ÇALIŞANLARI BİR ÖRGÜTTÜR.
Yöneticiler Saadet Partisi’ni “Adil Düzen”den uzak tutuyorlar. Bugünkü güç Saadetçileri yanıltarak orada tutuyor. Yarın “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman bunlar gerçekleri görecek ve fevc fevc “Adil Düzen”e geleceklerdir. Erbakan Vakfı yöneticileri de bu gaflet içindedirler, “Adil Düzen”den uzak duruyorlar. AK Parti de öyle, Gülen Cemaati de öyle, diğerleri de öyle...
Yöneticilerin dalaletleri Allah’ın emri gelinceye kadar devam edecektir. Bir gün gelecek bir gecede bunlara Allah ilham edecek ve “Adil Düzen”in yanında olacaklardır.
Bize düşen sabırdır yani kendi kendimize sabretmek ve günü gelmeden ortaya atılmamaktır... (s.11)
*
Bir topluluk dağılma durumunda ise bu hızydir. Ben daha önce yazdığım makalemde adlarını saymış ve bunlar parti kurucularıdır demiştim. Bunlar arasına ayrılık girmezse iktidarda kalırlar. Önce partiler arası hızy girmiştir. MHP HDP’nin bulunduğu yerde benim yerim yok demiş, Bahçeli CHP ile başbakanlığı kabul etmemiştir. AK Parti üç partiden birini yanında bulamamıştır. Tam bir hızy içinde olmuşlardır. AK Parti de Erdoğan, Gül, Davutoğlu, Soylu, Kurtuluş grupları olarak paramparça. İşte bu hızydır... (s.12)
*
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ (67)
“Ve alim olanları sayha ahzetmiş ve dârlarında casimin olarak ısbah etmişlerdir.”
Azmışlar, kamu mallarını yağmalıyorlardı. Mafyalar oluşmuştu. Resuller yerine görevli âlimler onlara Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Bankası Allah’ın nakasıdır ve onun faaliyet alanları kendisine aittir dediler. Onu/onları tekzip ettiler ve Vakıflar ile birlikte Vakıflar Bankası’nı kısırlaştırdılar, çalışamaz ve işe yaramaz hâle getirdiler. Bunun üzerine Rableri onların üzerine atom bombaları yağdırdı, yeryüzünü dümdüz etti.
Bundan bin sene sonra bu âyeti okuyanlar bu manayı vereceklerdir.
Burada üzerinde durulacak önemli nokta atom bombalarını küfür ettiklerinden dolayı değil, tekzip ettiklerinden dolayı değil, zulüm ettiklerinden dolayı yağdırılmış olmaktadır. Zulüm de karanlıktır. Ülkeyi içinden çıkılmaz kanunlarla doldurdular, sonra da kanunsuz yani kuralsız yaşamaya başladılar. Yeryüzü hukuk devleti değil kabileler sistemine dönüştü.
Kur’an sanki Hazreti Salih ve kavmi misalinde bizi anlatıyor... (s.15)
*
Çağımızdaki helakin atomdan ziyade tahribatsız bombalarla olacağını bekleyebiliriz. Üçüncü cihan savaşı böyle ortaya çıkacaktır. O halde bizim yapacağımız iş olarak dinlenme evlerinde ve yüz lojmanlı apartmanlarda bu bombalara karşı tedbir almamız gerekmektedir. Bu ancak atılan bombada kimyasal maddenin bulunması ile olur. Yahut radyoaktif ışınlaması ile olur. Bunlara karşı alınacak tedbir, özel maskeler ve elbiselerdir yahut hava tüpleridir. Dışarıdan nefes alınacağına hava tüpünden nefes alınacaktır. Hava uçurtmalarıdır. Uçurtmaya bağlanan borudan temiz hava emilir. Yahut helikopterlerdir. Her evin helikopteri olur. Biner, yukarıya çıkar ve temiz havanın olduğu yere gider. Taşınır. Ahşap evler de oraya taşınabilir.
كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا
“Sanki orada yaşamadılar”
Binaları vardır ama insanların kendileri yoktur.
Birden bütün kültürleri ile yapıları ile yok oldular.
İnsanlığı bu büyük helâkten kurtarma çabasındayız. Şunu bilmeliyiz ki insanlık adım adım buna yaklaşmaktadır. Bunu çağın âlimleri bilmektedir.
Bundan kurtulmak daima mümkündür. Bunun için Türkiye anahtardır. Türkiye’nin anahtarı da Millî Görüş ve Nur cemaatidir. Millî Görüş çözümleri üretecek, Nur cemaati de bunu tüm dünyaya anlatacak. Her iki grubun menşei Akevler’dir.
Akevler’e bunlara anlatmak görevi düşer. Anlarlarsa kendilerini ve dünyayı kurtarırlar, anlamazlarsa kendileri helak olur, insanlığı da helâke götürürler...
Şimdi bizim yapacağımız şey atom ve tahribatsız bombalardan korunacak yüz lojmanlı evler yapmak ve yüzer adetten oluşan taşınır ahşap villalar üretmektir...
İşte Hûd Sûresi’nin bize anlattıkları... (s.16)